Thursday, August 02, 2007

Şampiyonlar Ligi 2. Öneleme Maçları

Salzburg ve Slavia Prag

222 Astana (Kazakistan) – Rosenborg (Norveç)

Elbette ki Rosenborg çok daha kaliteli ve tecrübeli bir takım. Ancak Kazakistan futbolunun son yıllarda ciddi ir sıçrama geliştirdiği de ortada. Üstelik saha dışı faktörlerde de avantajları var. Örneğin maçın oynanacağı gün hava sıcaklığı 35 derece olacak. Norveç gibi soğuk bir ülkeden ve uzun bir yolculuktan gelen Rosenborg için bunlar önemli dezavantajlar. Kazak ekibinin ilk maçta avantajlı bir skor alması sürpriz olmaz.

236 Ventspils (Letonya) – Salzburg (Avusturya)

Ventspils geçen sezon Letonya liginde sürpriz bir şekilde şampiyon olmuştu. Ancak bu sezon 17 haftası geride kalan Letonya liginde 8 takım arasında 4. sıradalar. İlk turda zayıf Galler ekibi TNS’yi de çok zor geçtiler. Ayrıca kriterleri karşılamadığı için maçlarını kendi stadlarında yapamıyorlar, bu karşılaşma da ezeli rakipleri Skonto’nun sahasında oynayacaklar. Sponsor desteğini de alarak müthiş bir kadro kuran Salzburg takımı geçen sezon Avusturya Ligi’ni büyük puan farkıyla şampiyon bitirmişti. Trapattoni’nin takımında mevcut kadrodan hiçbir eksik yok. 1.40’lık oran da fena değil, Salzburg galibiyetine oynanabilir.

Salzburg kazanır @ 1.40

244 Beşiktaş (Türkiye) – Sheriff Tiraspol (Moldova)

Beşiktaş tartışmasız favori ancak Moldova temsilcisini deçok hafife almamak lazım. Her sene Şampiyonlar Ligi elemelerinde aldıkları sonuçlar daha iyiye gidiyor. Geçen sezon Sapartak Moskova’ya 2 beraberlikle elenmişlerdi. Ayrıca Brezilya, Arjantin ve Afrika ülkeleri başta olmak üzere toplam 17 tane yabancı futbolcuları var. Beşiktaş’ın golcü problemini de düşünürsek beklenenden zor bir maç izleyebiliriz.

245 Zilina (Slovakya) – Slavia Prag (Çek Cumhuriyeti)

Slovakya temsilcisi Zilina Şampiyonlar Ligi’ne 1. turdan başladı. Çok zayıf bir takım olan Lüksemburg’un Dudelange takımına karşı bile çok zorlandılar. İlk maçı 2-1, ikinci maçı da 5-4 kazanıp tur atlamalarına rağmen böyle bir takımdan 5 gol yemeleri ciddi soru işaretlerine neden oldu. Ayrıca bu maçta takımın iki stoperi Vomacka ve Hubocan’ın da sakatlıkları nedeniyle oynayamayacak olması moralleri iyice bozdu. Çek futbolunun 2 büyük takımından biri olan Slavia Prag sezon başında kadrosunu flaş isimlerle güçlendirdi. Liverpool’la UEFA Kupası ve Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Smicer ilk meşhur olduğu takıma geri döndü. Inter’in altyapısından alınan Belaid’in yanı sıra iki de tanıdık isim var. İki sezondur Malatyaspor’da başarılı bir grafik çizen golcü Senkerik ile iki sezon önce Kayserispor’da görev yapmış stoper Brabec takıma yeni katılan isimler oldu. Geçen sezon Çek liginde deplasmanda 15 maçın 10’unu kazanarak müthiş bir grafik çizen Slavia Prag ilk maçta galibiyete yakın.

Slavia Prag kazanır @ 2.10

246 Domzale (Slovenya) – Dinamo Zagreb (Hırvatistan)

Hırvatistan’ın güçlü takımlarından Dinamo Zagreb Slovenya temsilcisi Domzale karşısında normal şartlarda favori. Ancak özellikle hücumda büyük sıkıntıları var. Takımın adeta her şeyi olan golcü Eduardo Arsenal’e transfer oldu. Yerine Nk Zagreb’ten 2.5 milyon Euro’ya transfer edilen Mndzukic bu maçta cezalı. Dinamo Zagreb Trabzonspor’dan tanıdığımız Vugrinec’i de kadrosunda bulunduruyor ama o da sakat. Elde kalan Tadic ve Sokota gibi isimler de taraftara güven vermiyor. İki takım da temkinli oynayacağı ilk maç için en iyi tercih beraberlik olacaktır.

Beraberlik @ 3.20

251 Kızılyıldız (Sırbistan) – Levadia Talin (Estonya)

Kızılyıldız bu sezon kadrosunu 8-9 yeni oyuncu transfer ederek güçlendirdi. Yeni katılan isimlerin belki bir uyum sorunu olacaktır ama Levadia bu aşamada onlara rakip olabilecek konumda değil. Kupon tamamlamak için kullanılabilecek bir maç.

252 Hafnarfjordur (İzlanda) - Bate Borisov (Belarus)

İki takım da 1. önelemeden geldi. Oranların da gösterdiği üzere 2. turun en zor maçı. Hafnarfjordur ilk turda Faroe Adaları'ndan Torshavn'ı 4-1 ve 0-0'lık skorlarla geçti. Bate Borisov ilk turda G.Kıbrıs'ın Apoel takımıyla karşılaşırken ilk maç da iyi de oynamasına rağmen 35 derece sıcakta fazla direnemedi ve 2-0 yenildi. Ancak rövanşı 3-0 kazanıp turu geçmeyi başardılar. Takımlar aşağı yukarı birbirine denk. Ama İzlanda ekibinde 4 önemli eksik var. Bunlar kaleci Olafsson, ortasahadan Gunlanson ve Vidarsson ile forvetten Gunlanson. Bu da ibreyi konuk ekibe çeviriyor.

Bate Borisov yenilmez @ 1.37

Tuesday, July 31, 2007

Kuzey Amerika Süper Ligi'nde 2.maçlar tamamlandı

Kuzey Amerika Süper Ligi'nde 2.maçlar tamamlandı

ABD takımlarının üstünlüğüyle geçen Kuzey Amerika Süper Ligi'nde 8 maç sonunda Guadalajara maç kazanan ilk Meksika takımı oldu. Son maçlar öncesi 7 takım yarıfinale çıkma umudunu sürdürürken Club America elenmesi kesinleşen ilk takım oldu. Gruplarda son maçlar 31 Temmuz ve 1 Ağustos'ta yapılacak. Puan eşitliği halinde öncelikle takımların aralarında oynadıkları maçlara bakılıyor.
Dallas – Los Angeles ve Guadalajara-Pachuca maçlarının yorumları
Kupa Statüsü
2 veya daha fazla takım grup maçlarını aynı puanda bitirirse önce aralarındaki maçlara bakılıyor. Eşitlik bozulmazsa sırasıyla grup maçlarındaki genel gol averajı ve toplam atılan gol sayısı belirleyici olacak.
Kalan Maçlar
(A) Salı 03:00 Dallas - Los Angeles
(A) Salı 05:00 Guadalajara - Pachuca
(B) Çarşamba 03:00 DC United - Houston
(B) Çarşamba 05:00 Club America - Monarcasİhtimaller
A Grubu'nda Dallas’ın mutlaka kazanması gerekiyor, Los Angeles’a ise beraberlik diğer maçın da sonucuna göre büyük ihtimalle yetecek. Ancak bir galibiyet onların da hiçbir hesaba bakmadan gruptan çıkmasını sağlıyor. 4 puanlı Guadalajara’ya beraberlik her halükarda yetiyor, yenilirlerse de yüzde 99 eleniyorlar. Pachuca’nın ise kazanmaktan başka hiçbir şansı yok.B Grubu'nda Dc United - Houston maçında kazanan doğrudan yarıfinale çıkıyor. Beraberlik halinde Monarcas da maçını kazanırsa iki takımdan hangisinin bir üst tura çıkacağı kura çekimine kalabilir. Diğer maçta club America'nın hiçbir şansı kalmadı, Monarcas'ın mutlaka kazanması gerekiyor.

İsveç 2.Ligi İstatistikleri

İsveç 2.Ligi İstatistikleri

Oynadığı Maç Attığı Gol Yediği Gol Toplam Şut Rakip Toplam Şut İsabetli Şut Rakip İsabetli Şut Korner Serbest Vuruş
Atvidabergs 15 17 11 157 140 72 66 64 202
Bunkeflo 15 17 22 138 181 69 101 68 139
Degerfors 15 10 18 182 169 84 84 59 184
Enköping 15 9 15 132 152 64 85 59 161
Falkenbergs 15 13 23 158 206 77 121 66 158
Hacken 15 20 14 185 164 91 81 77 187
Jönköpings 15 10 18 131 183 73 93 45 167
Landskrona 15 11 18 176 169 91 87 70 187
Ljungskile 15 10 13 129 149 74 77 73 193
Mjallby 15 14 9 180 140 92 66 69 175
Norrköping 15 33 9 216 140 123 74 94 174
Örgryte 15 16 11 133 155 80 78 80 171
Östers 15 8 14 148 139 60 70 73 194
Sirius 15 18 12 149 118 80 63 59 199
Sundsvall 15 15 10 151 125 81 54 75 194
Sylvia 15 15 19 157 192 75 86 54 170

161 Audax Italiano – Jorge Wilstermann

Şili’de Sudamericana Kupası’na katılacak 2 takımı belirlemek için ligi ilk 4 sırada bitiren takımlar tek maç üzerinden ön eleme oynuyor. Bu sezona 2 maçta aldığı 6 puanla hızlı bir giriş yapan Audax Italiano takımı 17 Temmuz’da oynanan eleme maçında da ligin güçlü takımı Universidad Catolica’yı muhteşem bir futbolla 3-0 yenmeyi başardı. Bolivya’nın Jorge Wilstermann takımı ise 2006 Bolivya Clausura ligini şampiyon bitirerek Sudamericana Kupası’na katılıyor. Ancak aynı başarıyı 2007 Apertura’da devam ettiremeyen Wilstermaan takımı ligi 4. bitirdi. Yeni başlayan Bolivya Ligi’nde 2 maçta sadece 1 puan alabildiler. Bu sezonun başında Libertadores Kupası’nda da yer alan Audax Italianı çok başarılı maçlar çıkarmış, ancak topladığı 11 puana rağmen averajla şanssız bir biçimde elenmişti. Copa America’da oynadığı futbolla yıldızı parlayan Villanueva’yı da kadrosunda bulunduran yeşil beyazlı ekip ilk maçta avantajlı bir skor elde eder.

Audax Italiano kazanır @ 1.20

Ufukta iyi bir kaleci var

Ufukta iyi bir kaleci var
Fatih Terim ondan "Çok yakın zamanda A Milli Takım'a çağıracağımız bir kaleci" diye söz etti. Ufuk Ceylan eski futbolculardan Ercüment Ceylan'ın oğlu. Altyapısını Altay'da aldı, futbol için Anadolu Lisesi'ndeki eğitiminden vazgeçti. Şimdi Ege Üniversitesi Spor Akademisi'nde okuyor. Henüz 21 yaşında ve Vestel Manisaspor'da Bülent Ataman'la Fevzi Tuncay'ın devre dışı kalmasının ardından en kritik dönemde takımının kalesini başarıyla korudu. "Henüz futbolcu olmadım" diyor, bu unvanı büyük takımlara gittiği zaman kazanacağına inanıyor.

Röportaj: İlker Uğur

Fatih Terim senin için "Çok yakın zamanda A Milli Takım'a çağıracağımız bir kaleci" değerlendirmesini yaptı. Ligin son haftalarındaki performansınla bir anda futbol gündemine düştün. Biraz kendinden bahsedebilir misin?

İzmirliyim. Altyapı eğitimimi Altay'da aldım. Yaklaşık dört senedir profesyonel olarak futbol oynuyorum. Fatih Terim'in açıklamalarını duyunca gerçekten çok sevindim. Fatih Hoca Türk futbolunun zirvesinde yer alan bir insan. Hakkımda böyle konuşuyorsa bu beni çok gururlandırır.

Altay'da kaç yaşında oynamaya başladın?

10 yaşımda Altay'ın seçmelerine katılarak başladım. İlk önce "Lisans çıkar mı çıkmaz mı?" diye tartışıyorduk. 6 sezon altyapıda oynadıktan sonra 2002 yılında A Takıma çıktım. Burada da 2.5 sezon oynadım. Geçen sezonun devre arasında da Ersun Yanal, Vestel Manisaspor'a transfer etti beni.

Genç Milliliğin var mı?

Daha önce U19 ve U17 Milli Takımlarında 13 kez forma giydim. Geçen sezonun başından beri Ümit Milli Takım'a geliyorum. Galler ve İsrail elemeleri öncesinde parmağım kırıldığı için o maçlarda forma giyememiştim.

Hep oynayacakmış gibi çalıştım

Vestel Manisaspor'da ön plana çıkma hikâyen ilginç aslında. Bülent Ataman 20 maç ceza alıyor ve üçüncü kaleci olmana rağmen Giray Bulak seni tercih ediyor.

Ben hedeflerimi her zaman büyük tutan ve her zaman çok daha fazlasını isteyen bir oyuncuyum. Onun için oynamadığım dönemde bile hep oynuyormuşçasına çalıştım. O dönem herkes bana "Nasıl çalışıyorsun bu kadar?" diye takılıyordu. Ama bu çalışma isteği benim yapımda var ve kendimi hep hazır tutmaya çalışırım. Sanki yarın bir şey olacak ve kaleye ben geçeceğim düşüncesi vardır. Nitekim şans geldi ve ben de bu şansı iyi kullanmaya çalıştım. Bu kadar övgü dolu sözlerle benden bahsediliyorsa, demek ki şansımı iyi kullanmışım diye düşünüyorum.

Vestel Manisaspor çok hızlı bir çıkış yakalamıştı sezon başında, daha sonra inanılmaz bir düşüş geldi ve ligde kalmanız ancak son haftada garantilendi. Bu mücadelenin son haftalarında senin de önemli bir payın var. Bu yükseliş ve düşüş dönemlerinde neler yaşadınız?

Ne olduğu aslında ilginç. Arka arkaya kazandığımız dönemde kötü oynayıp da galip geldiğimiz maçlar oldu. Ama kaybetmeye başladığımız zaman da iyi oynayıp kaybettiğimiz maçlar çoktu. Öyle ilginç şeyler yaşadık ki. Arka arkaya maç kazanıyorsunuz, çok mutlusunuz, her şey çok iyi gidiyor ama sonra mağlubiyetler başlıyor. Bir türlü toparlayamıyorsunuz. İstiyorsunuz ama yapamıyorsunuz. Bir sebeple olmuyor. Direkten dönüyor, çizgiden çıkıyor toplar. Bu kötü dönemi bir türlü atlatamadık açıkçası.

Sezona üçüncü kaleci olarak mı başlamıştın?

Sezon başında Fevzi ağabeyin sakatlığı nedeniyle kadroya giriyordum. Fevzi ağabeyin iyileşmesinin ardından o kadroya girdi ve ben üçüncü kaleciliğe döndüm. Üçüncü kaleci diyebiliriz ama sezon boyunca 18 maçta kadroya girdim.

Spor Akademisi'nde okuyorum

Eğitimin nedir?

Şemikler Lisesi'nden mezunum. İlk başta Buca Anadolu Lisesi'nde okuyordum, Fransızca bölümünde. Futboldan dolayı Anadolu Lisesi'ni bırakmak zorunda kaldım. İdmanlarıma ters düştü. Şemikler Lisesi'ne geçtim ve şu anda da Ege Üniversitesi Spor Akademisi'nde okuyorum.

Üniversite eğitimini devam ettirmek zor oluyor mu?

Pek devam edemiyorum. Okula sürekli gitmek çok kolay değil.

Futbolcunun bir tercih yapması şart değil mi?

Elbette. Ben A Takıma girdiğim zaman Anadolu Lisesi'nde okuyordum ama ikisinin bir arada devam etmesi imkânsızdı. Ya okul ya futbol tercihi o zaman karşıma çıktı. Okulda ciddi problemler oldu ve ben de futbolu seçtim.

Ailen bu konuyla ilgili ne dedi?

Onlar da futbolu tercih etmemi istediler çünkü benim babam da futbolcuydu.

Adı ne?

Ercüment Ceylan. Göztepe, Tokatspor, Konyaspor ve Adana Demirspor'da oynamış.

O zaman baban elinden tuttu altyapıya götürdü seni.

Evet. Babam beni futbolculuk konusunda her zaman destekledi. Ailem hep destek verdi. Sporda kötü bir şey olmayacağı hep konuşuluyordu evimizde.

Okulda derslerin nasıldı?

Sonuçta Anadolu Lisesi'ndeydim ve derslerim iyiydi. Bir problem yaşamıyordum. Ama ya okula ya da idmana gidemiyordum. En büyük problemim buydu. Ben de en sonunda karar verdim ve okulumu değiştirdim. O dönemde Genç Milli Takım'a çağrılmam da bu kararımı destekledi. Dedim ki galiba futbol olacak. Öyle karar verdim.

İnsanın artık futbolcu olduğuna inanması önemli bir nokta. Sen bu noktayı geçtiğini düşünüyor musun?

Hayır, bunu henüz söylemedim. Çünkü bence hâlâ futbolcu olmadım.

Peki, ne zaman olacaksın?

Buna net bir cevap veremezsiniz. Sonuçta hedefleriniz bitmiyor. Her başarının ardından yeni bir hedef koyuyorsunuz. Üç büyükler, Avrupa, Milli Takım, aslında futbolun sonu yok. Hiçbir zaman "Tamam, oldum" diyemezsiniz. Ben de buraları istiyorum. Bazı kişiler büyük işler yapıyorsa, Casillas 17 yaşında Real Madrid'in kalesine geçiyorsa neden ben de yapmayayım? Genç yaşta büyük işler yapmalıyım diye düşünüyorum.

Hayaller güzel ama kâbuslar da var. Futbol olmazsa hayatta bir B planın var mı?

İşin o tarafını da düşünüyorum elbette. Ama bu beni motive ediyor. Bunları düşününce daha çok çalışıyorum ve çok daha iyi olmak istiyorum. Bir terslik yaşadığım takdirde zor durumda kalmamak için yatırımlar yapıyorum, kendimi daha güçlü bir konuma getirmeye uğraşıyorum. Ama neyle uğraşacağıma o zaman karar veririm.

Futbol rekabetin en üst düzeyde olduğu sporlardan birisi. Kulübünde iki rakibin, Milli Takım kalesi için belki 12 rakibin var. Bu rekabet ve mücadele senin üzerinde bir baskı yaratıyor mu?

Ben o savaşı başkalarına karşı değil, kendi içimde veriyorum. Sonuçta herkes ne istediğini kendisi biliyor ve bunun için çalışıyor. Bir insan bir şeyi istediği zaman çok büyük aksilikler olmadığı takdirde başarır diye düşünüyorum. O, şu, bu ne yapıyor diye sorgulamaktan çok ben mücadeleyi kendimle veriyorum. Kendimi her açıdan mümkün olduğunca geliştirmeye uğraşıyorum. Futbol hayatınızın her yerinde var. Maç sırasında 90 dakika oynanıp bitmiyor her şey.

Peki, yatağa yattığında o gün yaptığın bir kurtarışı veya dünyanın en önemli kulüplerinde forma giydiğini hayal ediyor musun?

Tabii her şeyi düşünüyorsunuz. Her şey kafanızda oluyor ve günün her saatinde bununla yatıp bununla kalkıyorsunuz.

Büyük takımda futbolcu olunuyor

Şu an Vestel Manisaspor'da oynuyorsun ve Ümit Milli Takım kalecisisin. Birinci sıradaki hayalin nedir? Ufuk Ceylan'ın bundan sonra atmak istediği ilk büyük adım ne?

İlk hedefim Vestel Manisaspor'da bir tam sezonu başarıyla oynamak. Burada daha iyi bir konuma gelmek istiyorum. Herkes gibi ben de büyük takımlarda oynamak istiyorum. Büyük takımların çok farklı olduğunu düşünüyorum. Bence biz şu an futbolcu değiliz. İnsan futbolcu olduğunu orada anlıyor.

Peki, bu algının nedeni medya ilgisi mi?

Medya yüzünden, başka şeyler yüzünden

Peki, medya seni bir üst kademeye taşıyacak bir basamak olabilir mi?

Sonuçta insanda bir şeyler yoksa medya da gelse onu bir yere çıkaramaz. Ama yeteneğiniz varsa ve bu yetenek medya tarafından gösteriliyor ve takdir görmeniz sağlanıyorsa bu bence bir futbolcu için çok önemli bir şey. Medya tanıtımda çok etkili ama iş sonuçta sizde, kendi içinizde biter.

Ümit Milli Takım kaptanı Uğur Uçar Galatasaray'da forma şansı bulamadığı için Kayserispor'a gitti. Sen büyük takıma gidip yedek oturacağını bilerek yine de oraya gitmek ister misin?

İnsan büyük bir takıma gidince güçlü olmak ve sürekli oynamak ister. Ama futbolda her şey çok kısa sürede değişebiliyor. Arda geçen sezon Vestel Manisaspor'daydı. Bizim yanımızdaydı. Şimdi A Milli Takım'da, Galatasaray'ın vazgeçilmezi ve Avrupa'da oynaması söz konusu. Futbolda kısa zamanlarda büyük değişimler olabiliyor. Bunun altyapısı uzun zamanlara dayanıyor elbette ama bir anda her şey değişebiliyor. Ben gittiğim zaman oynamak isterim.

Kaleci için yalnız adam derler, biraz uçuk olur derler. Çok akıl kârı değil gibi algılanır kalede durmak. Sen nasıl seçtin kaleci olmayı?

Altay'a seçmeye gittiğimde mevkiimi sordular. Ben de "Kalede de oynarım ileride de" dedim. Onlar da "Fiziğin kaleciliğe müsait" dediler. O zaman kaleye geçtim ve bir daha da kaleden dışarı çıkmadım.

Bütün kalecileri dikkatle izliyorum

Peki, gelişiminde kendine örnek aldığın kaleciler var mı?

Öyle tek bir kaleci yok ama çok beğendiğim kaleciler var. Sürekli maçları izliyorum ve her izlediğim kaleciden bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Kalecinin ekstra olarak neler yaptığına bakarım. Her yönüyle iyi bir kaleci olmak istiyorum. Temel beceriler bakımından eksiksiz ve tam anlamıyla kendimi yetiştirmek istiyorum. Bunun için gerçekten çok çalışıyorum.

Sürekli takip ettiğin belirli kaleciler var mı?

Açıkçası bütün kalecileri izliyorum. Mesela Mondragon'u izlemekten büyük keyif alıyorum. Her yönüyle kaleci gibi kaleci. Çok iyi Türk kaleciler de var. Keşke Türkiye liglerinde sadece Türk kaleciler oynasa. Bence çok başarılı olurlar. Çok yetenekliler var çünkü.

Kendine çok güveniyor musun?

Kesinlikle. Bu işte kendinize güvenmek zorundasınız. Güvenmeden bu iş olmaz.

Son hafta oynadığınız Denizlispor maçı nasıldı?

Ligde kalmanın son maçta belirlenecek olması çok kötü. Tüm sezonun emeği o maçta kaybedilebilir. O son hafta çok zor geçiyor. Ama benim için çok önemli bir tecrübe oldu. Büyük sorumluluklar almayı seviyorum. Sorumluluk almaktan çekinmiyorum. Bu maçlar sorumluluk anlamında çok güzel. Ben son 6 hafta oynadım ve çok güzeldi. Hedef vardı ve bu hedef için çok çalıştık. Başarmanın mutluluğu apayrı bir şey.

Çok olgunsun yaşına göre, babanla futbolculuk üzerine konuşuyor musunuz?

Tabii ki konuşuyoruz ama bu kadar detaya girmiyoruz. Ben eve gidince konu tabii ki futbol oluyor.

Bir kaleci çok önemli bir kurtarışın ardından ne hisseder?

Mutlu oluyorsunuz. Başarının mutluluğu başka hiçbir şeyde yok bence. Sağlık ve başarı insanı çok mutlu eden şeyler.

Boş zamanlarında neler yapıyorsun? Arkadaşlarla Winning Eleven mı oynuyorsun?

Evet oynuyorum. Kitap okumaya çalışıyorum ama çok fazla okuduğumu söyleyemem. Dışarı çıkıp geziyorum. Araba kullanmayı seviyorum.

Tümer Metin röportajı : Tümer: "Çektiğim tüm sıkıntılara değdi"

Tümer: "Çektiğim tüm sıkıntılara değdi"

Geçtiğimiz sezonun sonunda Beşiktaş'tan Fenerbahçe'ye transferi büyük fırtınalar kopardı. Bu transferinin ardından hayatının en zor dönemini yaşadı ancak "iki farklı kulüpte 100. yıl şampiyonluğu yaşayan tek oyuncu" olarak adını tarihe yazdırdı. Bu unvanla birlikte, yaşadığı tüm olumsuzlukların silinip gittiğini söylüyor ve "Şampiyonluk madalyasını eşimin boynuna taktığımda gözlerinin dolduğunu hissettim. 'Çekilen sıkıntılara değdi. Yaptığın hareket çok güzeldi' dedi. Gözlerindeki ışığı görmek beni çok mutlu etti" diyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

İki farklı kulübün 100. yılında şampiyonluk yaşayan tek oyuncu unvanına sahipsiniz. Bir oyuncunun kariyerinde kolay kolay elde edilebilecek bir başarı değil. Sezon başında Fenerbahçe'ye gelirken bunu hiç aklınızdan geçirmiş miydiniz?

Bir kere bu unvana bir daha hiç kimse sahip olamayacak (Gülüyor). Beşiktaş'la mukavelem bittiğinde ve Fenerbahçe'nin 100. yılı yaklaştığında, "Ben gideyim bir de Fenerbahçe'nin 100. yılında şampiyonluk yaşayayım" diye bir şey düşünmedim açıkçası. Ama anlaşma sağlandıktan sonra benim için en önemli hedef ve strateji 100. yılda iki kulüpte birden şampiyonluk yaşamış futbolcu unvanını ele geçirmekti. Dolayısıyla bunun için sezon boyunca son derece mücadele ettim. Statta yapılan kutlamada da şöyle bir 5 dakika geri sarıp onun keyfini ve huzurunu yaşadım.

Hayatımda ilk kez bu kadar yıprandım

Geri sarmak derken…

Yani bütün bir sezon boyunca yaşadıklarınız, çekilen sıkıntılar geçiyor gözlerinizin önünden. Çok kolay bir sezon olmadı bu sezon. Daha ligler başlamadan transferin getirdiği sesle yaşanan sıkıntılar ve beraberinde gelen etkiler bu sezon belki de hiç yıpranmadığımız kadar yıpranmamıza yol açtı. Sonunda şöyle bir düşündüğünüzde "İyi ki bunlar yaşanmış ve bir tecrübe olmuş" diyorum.

Tam da bu noktaya geliyordum. Beşiktaş'tan oldukça sancılı ayrıldınız ve yoğun tepkiler aldınız. Ama sonuçta bir şampiyonluk yaşadınız. Bu üzüntülerin ve ardından ulaşılan zaferin muhasebesini yaptığınızda "İyi ki Fenerbahçe'ye gelmişim" diyorsunuz yani.

Hayatım boyunca aldığım hiçbir karardan pişmanlık duymadım. Aldığım kararların hiçbirini de referanduma sunmadım. Bir karar almam gerekiyorsa hep kendi başıma aldım. Fenerbahçe'ye transferinde aldığım kararı eşime bile söylemedim. Bırakın anne, baba, yakın çevre, aynı yastığa baş koyduğum eşime bile… Dolayısıyla ben anlaştıktan sonra eşimin haberi oldu. İmzadan sonra şöyle bir sıkıntı yaşadık; Beşiktaş'ın bir forum sitesine telefon numaramı yayınladılar. Telefonlar ve tepkiler yoğunlaştı. Eşim gelen aramalardan duyduğu rahatsızlıktan, "Sen zaten giderken bana bile sormadın ki" diye sitem etti. Hayatımızın çok uzun bir süresinde böyle bir sitemi hiç yaşamamıştık biz. Söylediği şey bana biraz dokunmuştu. Şampiyonluk töreninde madalyayı boynuma takıp yukarıdan aşağıya elimde kupayla en son ben indim. Fotoğraf çekiminden sonra madalyaları bırakıp yeniden fotoğraf çektirecektik. Eşimin tribünde oturduğu yeri biliyordum. Tribüne kadar gidip madalyayı boynuna taktığımda gözlerinin dolduğunu hissettim. Akşam eve gelip konuştuğumuzda "Çekilen sıkıntılara değdi. Yaptığın hareket çok güzeldi. Bununla çok mutlu oldum" dedi.

Bir sezon boyunca 18 takım ter akıtıyor, emek veriyor ve bir tanesi şampiyon oluyor. Sonuçta kazanılan zafer nasıl duygular yaşatıyor insana? Mesela kaybedenlerin, küme düşenlerin hüznü de karışıyor mu sevincin arasına?

Zaten kaybettiğimizde hüznün en doruğunu yaşadığımız için kazandığımızda müsaade edin de sevinci yaşayalım (Gülüyor). Ben böyle düşünüyorum. O dakikada kaybedenler için üzüldüğümü söyleyemem. Ama üç-beş gün öncesinden "Kayseri Erciyesspor acaba kurtarır mı?" diye düşündüm. Çünkü orada arkadaşlarım var. Onlar düştüğünde de üzüldüm elbette ama orada kendi sevincinizi yaşarken başkalarını çok fazla düşünemiyorsunuz.

Tümer'le Alex bir arada oynarmış!

Sezon başında bir "Alex-Tümer bir arada oynar mı?" tartışması yapıldı ama gördük ki, oynayabiliyor ve hatta oynadıkları takımı şampiyon yapabiliyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bilmem. Ben aslında bunu yazanların şimdi ne düşündüğünü merak ediyorum. Gerçek, öngörülenden bir gömlek üstündür. Siz bir şeyi öngörüyorsunuz ama gerçek olmadığını gördüğünüz zaman ne yazacaksınız, onu bilmiyorum. Şu anda ben bu yorumları yapanların neden bu soruyla gelmediklerini merak ediyorum. Tümer-Alex veya Tümer-Tuncay yan yana oynar mı? Bu polemiği oluşturmak kolay. Oynadığımızı gördükten sonra "Biz böyle düşündük ama böyle değilmiş" demedi hiç kimse. Böyle bir yorum da okumadım. İlk defa siz bu cümleyi kullanıyorsunuz.

Geçmiş sezonlara oranla daha fazla dakika alan ve daha verimli bir Tümer Metin izledik. Neler değişti de böyle oldu? Sadece takım değişikliği mi?

Takım değişikliği, belki tecrübe, belki içerideki fırtına, belki önündeki hedef ve ona koşma arzusu. Birçok sebep sayabilirim buna. Ama en başta söyleyebileceğim şey deneyim. Sahadaki duruşum ve deneyimimle performansımı 34 haftaya, 50 maça bölebilme şansını yakaladım bu sezon. Ligde sakatlıktan dolayı oynayamadığım maç yok. Sadece UEFA Kupası'ndaki Palermo maçından bir gün önce antrenmanda aldığım darbe nedeniyle forma giyemedim. Bu benim için son derece önemli. Hem 33 yaşında hem de büyük bir camiada ve çok yoğun maç trafiğinde sürekli dakika buldum. Demek ki kendime iyi bakmışım, iyi hazırlanmışım.

Bir de içerideki fırtınadan söz ettiniz.

Bir camia değiştiriyorsunuz. Ayrıldığınız camia size sırtını dönüyor ve tepki veriyor. Başka bir büyük camiaya gidiyorsunuz ve ne olduğunuz belli değil. "Tümer hoş geldi, bize çok faydalı olacak" diyen kadar "Bu adam Beşiktaşlı, senelerce canımızı yaktı, neden alındı?" diyen de vardı. Buraya da kendinizi kabul ettirmeniz o kadar kolay bir şey değil. Bir Anadolu takımına gitseniz daha kolay olabilirdi ama beklentinin çok yüksek olduğu bir yerde ve Tümer Metin ismiyle bunu sağlamak çok kolay bir şey değil. İnsanlar senelerce Beşiktaş formasıyla sizi izlemişken ya da tepki göstermişken, Fenerbahçe formasıyla ilk çıktığınızda farklı gözle bakabiliyorlar. Bunu da anlayışla karşılamak lazım. Ama ben hep işin doğru tarafındayım. İşinizi doğru yaptığınız müddetçe insanların sizi kabullenmesi de çok kolay oluyor. Fenerbahçe'ye imza attığım ilk gün "Şampiyonluk adına en iyi Fenerbahçeliden daha çok mücadele edeceğim" dedim. Bu çizgim de sezon boyunca hiç değişmedi. Mücadeleyse mücadele, onlar gibi yaşamaksa onlar gibi yaşamak, hedefe yürümekse onlarla hedefe yürümek çizgimde hiç sapma olmadı. Nihayetinde de boynuma takılan madalya ve kariyerime eklenen iki farklı takımda 100. yıl şampiyonluğu bunun meyvesini aldığımı gösteriyor.

İlk maça çıkarken dizlerim titredi

Fenerbahçeli Tümer olarak algılanmanız ne zaman gerçekleşti sizce? İlk maçta gol attınız çünkü ve bu önemli bir avantajdı.

İlk maç çok enteresandı. Çok kritik ve üst düzey maçlar oynadım, final niteliğindeki maçlara çıktım ama hayatım boyunca hiç heyecanlanmadım. Ancak o ilk maçta ısınmaya çıktığımda dizlerimin titrediğini hissettim. Çünkü ne tepki geleceğini bilmiyordum. Ama Allah doğrunun yanında. İlk maçta golle başladım. Dolayısıyla o soru işaretleri çok çabuk kalktı. Seyirciyle hiçbir problem yaşamadım. Ancak camianın kabullenmesi ikinci yarının başında gerçekleşti. İçerideki duruşunuzla ya da sizi tanımalarıyla sağlanan bir şey bu. Çok sorunsuz ve keyifli bir sezon geçirdiğimi söyleyebilirim.

Sezon başında yaptığımız röportajda, Fenerbahçeli oyuncularla ilk karşılaşmanızın ardından sizi bir ağabey gibi karşıladıklarını söylemiştiniz.

Sevgi başka bir şey ama başkanımızın, futbolcu arkadaşlarımın, yönetici ağabeylerimin ve taraftarın bana gösterdiği saygıdan son derece memnunum. Bütün sezon boyunca o saygıyı hissettim.

Fenerbahçe ilk üç maçını kazandıktan sonra bir duraklama devresi yaşadı ve o süreçte Vestel Manisaspor'un 6 puan gerisine düştü. Bu devre de sizin ilk onbirde fazla yer almadığınız döneme rastlıyor. O dönemde insan "Keşke ben de oynasaydım" diye düşünüyor mu?

Ben hayatımın her döneminde düşündüm bunu. Oynamadığım her dakika ve kaybedilen her puanda "Ben neden sahanın içinde değilim?" diye düşündüm. Bunu çok açıkça söyleyebilirim. "Ben oynamıyorsan takımın ne hali varsa görsün" demedim. Hatta oynamadığım her dakika kaybedilen her puanda kendimi sorumlu tuttum.

Müdahale edilmesi gereken yerde ederim

Bir de sizin yedek kulübesinden zaman zaman bir teknik adam gibi yaptığınız çıkışlar var.

Müdahale edilmesi gereken yerde ederim. Zico'ya saygısızlık yaptığımı düşünmüyorum. O anda yapılan iş veya kazanılacak puanın derdindeyim. Eğer bir şeyi yanlış görüyorsam müdahale ederim. Benim karakterimde bu var. Sözünü ettiğiniz pozisyonda korner atıyorduk. Takımın en etkili kafa hâkimiyeti olan oyuncularından biri Tuncay'dır. Yerleşmede hata olduğunu gördüğüm pozisyonda Deniz'le Tuncay'ın yerini değiştirdim. Tuncay aşırttı ve Kezman golü attı. Bu da benim haklı olduğumu ortaya çıkarır yani. (Gülüyor)

Sezona üç galibiyetle başladıktan sonra yaşanan düşüşün sebepleri neydi?

Biraz sıkıntılı bir dönemdi. Doğru tercihlerin doğru yerde oynatılmadığı bir döneme denk geldik. Son 8-10 haftaya bakarsanız, hakikaten taşların oturduğu bir Fenerbahçe görüntüsü vardı. Doğru adamlar, doğru yerde, doğru dakikaları buldu. Ama başlangıçta ben orta sahanın sağında oynadım, Marco oynamadı, değişik tercihlerle oynadık, Tuncay bir Antalya maçında ilk onbirde değildi. Dişlinin aksayarak döndüğü bölümler oldu. Ama futbolda bu da var. Hata yapılır ancak önemli olan doğruyu bulmaktır.

Liderle 6 puanlık fark oluştuğunda "Galiba şampiyonluk kaçıyor" diye düşündüğünüz oldu mu?

Ama önümüzdeki takım Vestel Manisaspor'du. Son haftada Denizlispor'a mağlup olsalar belki küme düşeceklerdi. Biraz tecrübeliyseniz ve üç-beş adım sonrasını düşünebiliyorsanız, Vestel Manisaspor'un ligin sonuna kadar o tempoyla gidemeyeceğini kestirebilirdiniz. Zaten onlarla oynadığımız ilk maçı kazanıp lider olduk ve sonuna kadar da bırakmadık. Anadolu takımı böyle bir çıkış sergileyebilir ama uzun periyotta ne kadar götürebilir, bu çok zor.

Bu hep böyle mi gidecek?

Umarım gitmez. Dilerim Anadolu'dan bir takım çıkıp şampiyon olur ve bu her Türk insanı gibi beni de mutlu eder. Ama neden olmadığı sorusunun cevabı da çok açık galiba.

Nasıl şampiyon olunacağını bilmek gerek

Neden?

Şampiyonluk duygusu çok başka bir şey. Bir kere nasıl şampiyon olunacağını bilmek gerek.

Ama hep aç olmaktan söz edilir. Tadını bilmediğiniz bir şeye ulaşmak daha çekici değil midir?

Tadını bilmek daha önemli. Çünkü ikinci defa yiyecek olduğunuzda boğazınızdan ne geçeceğini bilirsiniz. Bilerek yemek daha keyiflidir. Anadolu takımları ancak daha önce şampiyonluk yaşamış oyuncularla bir kadro oluştururlarsa bu hedefe yürüyebilir.

Sezonun hangi evresinde "Tamam, artık biz şampiyon olduk" diye düşünmeye başladınız.

Beşiktaş maçı. Bir de kritik bir maçtı o maç. Denizlispor'a puan kaybettiğimiz dakika bütün camianın ümitlerinin bittiği, herkesin "Acaba" dediği bir dönemdi. O hafta içinde takımdan bazı arkadaşlar ve birkaç yönetici ağabeyimizle yemek yedik. Orada şöyle bir şey söylemiştim: "Diyelim ki Fenerbahçe ikinci, Beşiktaş lider. Beşiktaş sahasında berabere kaldı, biz deplasmanda kazandık ve puan farkı ikiye indi. Beşiktaş da Kadıköy'e geliyor. Biz yenersek 1 puanla öne geçiyoruz. O zaman Fenerbahçeli futbolcu nasıl olur? Evet aç, mutlaka yenmek isteyecek ama bir o kadar da stresli. Bence hâlâ avantaj bizde ve hâlâ iyi olan bir şey var. 2 puan öndeyiz ve oraya lider gidiyoruz." Yani herkesin muhtemel beraberliğin Beşiktaş'ın işine yarayacağını düşündüğü dakikada bile biz kazanabileceğimizi biliyorduk. Nitekim de öyle oldu.

Bankam çarşıda, her hafta gidiyorum

O maçın sizin için ayrı bir önemi olmalı. Beşiktaş maçlarına farklı bir motivasyonla mı çıktınız?

İster istemez. Çünkü ilk kupa maçına gittiğimde küfür olmadan tezahüratlarla tepkiler aldım. Küfür etseler o kadar olurdu yani. Ama normal, benim için çok önemli değil. Tel örgülerin arkasından söylenen hiçbir şeyi umursamamayı öğrendim. Ben İstanbul'da her yerde geziyorum, hiçbir yerde gizlenmedim. Hedef göstermek anlamında da söylemiyorum. Bana "Beşiktaş çarşısına gelemezsin" diye tehdit telefonları açan insanlar var. Benim bankam çarşıda ve haftanın iki günü gidiyorum.

Ne oluyor gittiğinizde peki? Orada gören "Hoşgeldin Tümer" diyor mu?

Hayır, böyle bir şey yok. Söz konusu bile değil. Ama sokakta nasıl gezeceksiniz, oraya nasıl gideceksiniz gibi şeyler yaşamıyorsunuz. Fatih Hoca seneler önce, "Tribünde bana küfür eden insanları dışarıda görüyorum, hiçbir şey söylemiyorlar" demişti. Ben bu transferimde bunu yaşadım. Bir eğlencede ya da yemekte yanımdan geçerken herkes bir şeyler söyleyebiliyor ama bana laf atıp yanımdan geçenle muhatap olmam. Gelip omzuma dokunup da söylüyorsa ciddiye alabilirim.

Keşke bunlar da olmasa…

"Keşke olmasa" çok büyük bir ütopya bence…

Kadromuz hepsinden iyiydi

Fenerbahçe şampiyon oldu, Beşiktaş ikinci, Galatasaray üçüncü. Sizi rakiplerinizin arasından sıyrılıp şampiyon yapan en önemli fark neydi?

Bizim daha iyi bir kadromuz vardı. Lig çok daha önce kopabilirdi. Son 8-10 haftaya büyük bir puan farkıyla girip çok daha rahat bir sezon geçirebilirdik. Biraz 100. yılın verdiği stresi yaşadık. Oysa ben bunu sezon ortasında defalarca anlattım. "Arkadaşlar şampiyon olmadan 100. yıl diye bir şey yok. Şampiyon olursanız 100. yıl keyifli. Önce bir şampiyon olalım. Çok fazla stres yapmanıza gerek yok. Kaybederseniz zaten 100. yıl diye bir şey yok" dedim. Aynı şeyi Beşiktaş'la oynadığımız kupa maçında da anlattım. Rövanş maçında Zico toplantıyı bitirdi, müsaade istedim ve arkadaşlarıma "Kendi adıma kaybetmeyi hiç düşünmüyorum. Ama kaybedebiliriz de. Ancak bu kayıp bize hiçbir şey kaybettirmeyecek. Çünkü önümüzde lig şampiyonluğu var. Kaybetme korkusunu içimizde barındırmadan yapabileceğimizin en iyisini yapalım" dedim. Olmadı, kazanamadık ama inanç olarak değil teknik olarak kazanamadık. Nobre'ye orada kafa vurdurulmaz. Beşiktaş'ta kafa vuracak iki oyuncudan biri Nobre, diğeri Gökhan. Orada o oyunculara kafayı vurdurmayacaksınız.

O maç gollerin birini Nobre'nin, diğerini de sizi atmanız açısından ilginçti. İkiniz de eski takımlarınıza gol attınız. Aslında Türk futbolseverlerin alışması ve memnun olması gereken bir durum bu galiba değil mi?

Belki siz memnunsunuz ama birçok kişi değil. Ben camiaya mal olmak diye bir şeyi kabul etmiyorum. Camiaya mal olmak bir insana ne veriyor, bunu anlamış değilim. Beşiktaşlı Tümer, Fenerbahçeli Tuncay ya da Galatasaraylı Hakan olarak anılmak tamam güzel bir şey ama nihayetinde bu bir spor ve benim işim. Evimde bir ton ödül ve madalya var ama futbolu bıraktıktan sonra kirada otursam hiçbirisi kiramı ödemez. İşin tek gerçek tarafı bu. Ve futbolu bıraktıktan sonra hiç kimse kimseye bakmıyor. Bunun birçok örneği ortada.

Kezman Fenerbahçe aşkıyla mı geldi?

Yine de bu transferler çok kolay alışılabilecek şeyler değil galiba. Figo'nun Barcelona'dan Real Madrid'e gittiğinde yaşadıkları da hâlâ hafızalarımızda.

Şöyle düşünelim, Mateja Kezman neden Fenerbahçe'de? Fenerbahçe aşkıyla değil yani. Kezman'ın A.Madrid'den kalkıp Fenerbahçe'ye gelmesini "Fenerbahçe'yi tercih etti" olarak kabul edebiliyorken, neden Tümer Metin veya bir başka futbolcumuz için kabul edemiyoruz? Çünkü biz Türk'üz.

Galatasaray derbisine çıkarken alkış beklediniz mi? Çünkü maçın öncesinde bu tip çağrılar yapılmıştı.

Ben beklemedim. Bu da çok büyük bir ütopya benim için. Böyle bir şey olmaz.

Peki, tersinden düşünürsek, Galatasaray şampiyon olsaydı ve Kadıköy'e gelseydi, siz alkışlar mıydınız?

Benim için büyük bir ütopya derken kendimi ele veriyorum. "Ben yapar mıyım?" diye düşünmedim değil. Yapamayabilirdim. Yani Fenerbahçe Stadı'nda bütün takım halinde Galatasaraylı futbolcuları alkışlamak çok kolay bir iş değildir.

Ama bu bir devrim olabilirdi.

Yüzde yüz. İnanılmaz bir devrim olurdu. Ama şöyle bir şey var. Mesela ben maçtan önce birçok Galatasaraylı arkadaşımın beni tebrik ettiğini söyleyebilirim.

Medya sahadaki dostluğu görmedi!

Sadece maçtan önce de değil, olaylar sırasında maç durduğunda da bir araya gelip sohbet ettiğinizi, ellerinizi birbirinizin omzuna attığınızı görünce duygulandık doğrusu.

Ama onu görmek var bir de. O güzellikler ne kadar yansıdı basına? Sadece maçın durduğu dakikada. Sonrasında konuşulan üç-beş yorum. Ama ben serbest atışı kullanmadan önce yağan su şişeleri, Önder'le Arda'nın mücadelesinde atılanlar sürekli ekranlara getirildi.

Bir de görüntülerde sizin golden sonra tribünlere dönüp "Atın atın, biz de size gol atıyoruz" dediğiniz yansıtıldı.

Ben öyle bir şey söylemedim. Bu, o TV kanalının repliği. Topu koydum ve bir şeyler yağmaya başladı. Bir tanesi sırtıma isabet edince döndüm ve "Aferin, vurdun nihayet" dedim. Ortayı yaptım, gol oldu, döndüm, "Peki şimdi ne yapacaksın?" anlamında bir el işaretinde bulundum. Ama görüntülerin altına farklı bir metin yazılmış.

Ben taraftar değil, tarafım

Ben yine o TV'lerin fazla göstermediği dostluk bölümüne döneyim. Neler konuşuldu aranızda? Bu önemli çünkü, belki ders olur.

Bakın biz Milli Takım kampında beraberiz. Şampiyonlar Ligi finalinde Hakan'la Atina'da beraberdik. İnsanlar "Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarları arasında büyük bir rekabet var, futbolcular da böyle yaşıyor" diye düşünüyorlarsa burada büyük bir yanılgı var. Biz taraftar değiliz. Bu çok altı çizilecek bir şey. Biz tarafız. Ben taraftar gibi düşünemem. Dolayısıyla saha içinde en ufak bir sıkıntı yok. Maçın durduğu dakikalarda Arda ile çok absürt bir şey konuştuk mesela. Hiç maçla alakası olmayan, atmosferin dışında, özel bir sohbet yaptık. Sadece korner kullanacak futbolcuya atılan pet şişeyi anlayabilirim ama Önder'le Arda'nın mücadelesinde atılanlar Arda'nın kafasına da gelebilir. Bunu nasıl idrak edemiyorlar, anlamış değilim.

En üzüntülü anım AZ'ye elenmemizdi

Bu sezon yaşadığınız en sevinçli ve en üzüntülü anlar hangileriydi?

En üzüntülü anım AZ Alkmaar'a elenmemizdi. Son 4 dakikada yediğimiz golle turun gitmesi. O takıma 3 gol attım, toplam 5 gol attık ve eleyemedik, daha kötüsü ne olabilir ki?

AZ Alkmaar'ı geçebilseydiniz nereye kadar gidebilirdiniz?

Eğer geçseydik havamız çok farklı olurdu.

Zico'nun "UEFA'da turu geçseydik şampiyonluk çok zor olurdu" diye bir demeci var.

Ben buna katılmıyorum. Eğer AZ Alkmaar maçını kazansaydık havamız çok değişirdi. O maçta Nobre'nin bize attığı golle eşdeğerde bir gol yedik. Kimseyi suçlamıyorum, çok teknik bir konu ve bu oyuncuların bize çok büyük faydaları olmuştur ama, Lugano sırtı dönük adama faul yaptı. Normalde faul yapılmaması gereken bir yerdi. Top paylaşımında hata yapıldı ve golü atan oyuncu asla boş kalmaması gereken bir noktada topa vurdu, tur gitti.

En sevinçli an hangisiydi peki?

Trabzonspor maçında şampiyonluğumuzu ilân ettiğimiz an. Beşiktaş'ı yendiğimiz ve çok büyük avantaj ettiğimiz maç da önemliydi ama yine de Trabzonspor maçının sonu unutulmaz. İnönü'deki maçta görüntülere de yansıdı, Ümit Özat beni sevincin içine çekmeye çalışıyordu. Benimkisi Beşiktaş'tan Fenerbahçe'ye giden bir oyuncunun İnönü Stadı'nda sevinmemesi değildi. Ama o anda bir şey düşündüm, henüz bir şey kazanmamıştık ve şampiyon olmamıştık. Bu kadar abartılacak bir şey yoktu ve çıkartılacak bir ders vardı. İçinde olmamama rağmen geçen sezon Fenerbahçe'nin Denizlispor maçında yaşadığı travma.

Ligimiz gerçekten zor

En fazla puan kaybının yaşandığı bir sezon geçirdik. Bu neyin alameti? Rekabet artıyor, bu kesin de futbol kalitemiz ne âlemde sizce?

Anadolu takımları bu sezon çok direnç gösterdi. Süper Lig bu sezon çok kolay olmadı. Çok erken bitebilecek bir lig olabilirdi belki ama hakkını da yememek lazım. Bizim ligimiz gerçekten zor.

Avrupa liglerinin arasında nereye koyabiliriz Turkcell Süper Lig'i?

Hollanda Ligi'nden daha iyi bir ligimiz var. Portekiz'den, Belçika'dan, İskoçya'dan daha iyiyiz. Lyon'u ayırırsanız Fransa Ligi'ne eşdeğer bir ligiz. Yabancı sayısı 6 olmasına rağmen Milli Takım'a seçilen oyuncu yelpazesi genişledi ve alttan yeni bir jenerasyon da geliyor.

Milli Takım'ın bugün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? 2004 ve 2006'ya katılamayan, jenerasyon değişimini gerçekleştiremeyen Türkiye, şimdi bambaşka bir kimlikle 2008 finallerine yürüyor.

O iki önemli turnuvayı maalesef ben de kaçırdım. İki baraj maçını da kaybettik. İçimde bir burukluk var. Ancak 2008 Avrupa Şampiyonası finallerine katılma konusunda kararlıyız. Bir daha böyle bir acı yaşamak istemiyoruz.

Finallerde çok ses getiririz

Finallere gittiğimizi düşünürsek, orada ne yapabiliriz?

Çok ses getiririz biz orada. Çünkü hedefe yürüyen bir Milli Takım çok önemli. Biz vatan, millet, Sakarya edebiyatını aştık. 2-2.5 senedir Fatih Hoca'yla birlikte kaldırdığımız ilk şey bu oldu. Oynamaktan keyif alan, takım halinde bir şeyleri başaran bir yapıya büründük. "Kaybedersek ne olur? Ülke bize küser. Vatan haini oluruz" gibi düşüncelerden arındık. Kazanırsak neler kazanacağımızı biliyoruz. Finallere gidersek çok büyük bir avantajımız var. Çünkü öyle bir platforma aç, öyle bir platformu yaşamış bir sentez oluşacak. Bu en önemli keyif olacak.

Fenerbahçe'ye transferinizde "askerlik" meselesi de önemli rol oynamıştı. Şimdi Türkiye'de kalırsanız askere alınacaksınız. Bundan sonrasında nasıl bir rota var Tümer Metin'in önünde?

Bu konuda sürekli yanlış anlaşılıyorum. Hiçbir zaman "Askere gitmeyeceğim" demedim. Her Türk evladı gibi askerliğimi yapacağım. Ama 6 ay sonra kanunun öngördüğü tecilim bitiyor. O anda askere gidersem bir daha futbol oynayamam. Kendimi bu kadar iyi hissediyorken, önümde böyle 2008 Avrupa Şampiyonası gibi bir hedef varken ve ülkemin Milli Takımı'na bu şekilde hizmet edebiliyorken, bu takımın da önemli oyuncularından biriyken neden bu fırsatı kullanmayayım? Tugay'la oturuyorduk. 37 yaşında ve bir senelik mukavele yenilemiş. "Bravo Tugay. Türk evladı, gurur duyuyoruz" deniliyor. Ama 33 yaşındaki Tümer Metin'den futbolu bırakması isteniyor. Oysa bu sadece benim sorunum değil. Anadolu'dan bir sürü arkadaşım arıyor ve "Durumumuz ne olacak?" diye soruyor.

Altı ay sonra teciliniz bitecek. O zaman ne yapacaksınız?

Fenerbahçe camiasında çok keyifli bir sezon geçirdim. Açıkçası kalmak da istiyorum. Eğer kanunda bir değişiklik yapılacaksa Fenerbahçe'de devam etmek istiyorum. Olmayacaksa da o zaman kendime bir yol çizmem gerekiyor.

Teklifler yok mu?

Birçok teklif var. Kore'si, İspanya'sı, İsviçre'si, Almanya'sı, İngiltere'si... Ama bana kalırsa ülkemde top oynamak isterim.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Eşime çok teşekkür ediyorum. Çok zor bir dönem atlattık. Özellikle sezon başında, sosyal hayatımızın sekteye uğradığı dönemler oldu. Ona, benim ve eşimin ailesine çok teşekkür ediyorum. En zor zamanımızda bile desteklerini bir an bile eksik etmediler. Son maçımızda da benimle birlikteydiler. Gözlerindeki ışığı görmek beni çok mutlu etti. Boynuna şampiyonluk madalyasını takmış ve 100. yılda iki takımda şampiyonluk yaşamış futbolcu unvanını onun da hak ettiğini düşünüyorum ve ben de onu tebrik ediyorum.
 
eXTReMe Tracker