Friday, March 18, 2016

Mehmet Batdal: "Avrupa Şampiyonası hayalime her gün biraz daha yaklaşıyorum"


2006 yılında bir 2. Lig oyuncusu olarak Ümit Millî Takım formasıyla sahne alacak kadar sivrilen bir oyuncuydu. Ancak Bucaspor'la şampiyonluk yaşayıp Galatasaray'a transfer olacak sıçramayı yapsa da arkasını istediği gibi getiremedi. Birkaç kiralık denemesinden sonra Bucaspor'da ikinci kez doğdu, Başakşehir'de ise yeniden zirveyi buldu. "En büyük hayalim dediği" EURO 2016 finallerinde oynama hedefine her geçen gün biraz daha yaklaştığına inanıyor ve 10 yıl önce kendisini Ümit Millî Takım'a seçen Fatih Terim'le ikinci kez bulaşacağı günlerin hayalini kuruyor.

Röportaj: Rasim Artagan
Seninkisi geç açılmış bir golcü hikâyesi gibi duruyor. 2006'da parlayan bir oyuncu olarak Ümit Millî Takım'da Volkan Babacan, Emre Güngör, Can Arat, Mehmet Topal, Burak Yılmaz, Selçuk İnan, Uğur Uçar, Ferhat Öztorun, Bekir İrtegün, Mehmet Çakır, Sabri Sarıoğlu, Olcan Adın, Ceyhun Gülselam, Serdar Kurtuluş, Özer Hurmacı, İlhan Parlak, Nuri Şahin, Mevlüt Erdinç gibi oyuncularla forma giyiyor ve umut bağlanan bir golcü olarak gösteriliyorsun. Lâkin Galatasaray'a transfer şansı bulsan bile beklenen patlamayı yapamıyorsun. Bu röportajın teması da yetenekli bir oyuncunun neden bu kadar geç parlayabildiği olsun istiyorum. Galatasaray'da oynadığın dönemde ters giden şey neydi?
Aslında bu saydığınız isimlerin hepsi çok iyi oyuncular. Hemen hepsi A Millî Takım'da forma giydi ve halen giyiyor. Benim onlarla beraber oynadığım dönemde dezavantajım sadece şuydu; onlar bulundukları takım itibariyle bana göre daha üst seviyedeydi. Ben o dönem 2. Lig B Kategorisi'nden Bucaspor'dan katılıyordum onların arasına. Ve takımımda da oynuyor, oynamıyor pozisyonundaydım. Yani aramızda çok büyük fark vardı. Ama ben bunu biraz avantaja çevirdim ilerleyen yıllarda. Bir yere gidemedim. Transfer söylentileri çok oldu ama ayrılamadım bir türlü. Kalmam da bir bakıma hayırlı oldu. Şampiyonluklardan sonra Galatasaray'a transfer oldum. Galatasaray'da belki de bu ilk söylediğim olayın dezavantajını yaşadım. O seviyedeki atmosferde oynamamış olmak, o yoğun tempo içerisinde daha önce tecrübemin olmaması belki de bana zaman kaybettirdi hatta beni geriye bile attı. Bu çok değişken bir durum. Kural olarak koyamayız bazı şeyleri. Bugün alt ligden gelen bir oyuncu, direkt olarak forma giyebiliyor. Takımda işlerin yolunda gitmesi, genç oyuncunun mevkiinde iyi oynaması gibi şeyler olabiliyor. Mesela Şener Özbayraklı buna çok iyi örnek. Bursaspor'a gittiğinde sürekli oynama şansı buldu ve Fenerbahçe'ye transfer oldu. Ama tabiî biraz da oyuncunun yapısıyla alâkalı. Oyuncunun kendisini tanıması gerekiyor. Çok zor kararlar oluyor. "Bu fırsat bir daha gelir mi? Gelmez mi?" düşüncesine kapılabiliyor insan. Güzel bir teklif, çok onore edici. Hayatı boyunca belki bir kez karşılaşabileceği bir şey insanın. Çoğu oyuncunun da karşılaşamayacağı bir durum. Bunu geri çevirmek de bir yandan riskli bir durum. Artık orada bazı şeyler içinden geldiği gibi hareket etmeye kalıyor…
Konyaspor'a transfer olduktan sonra orada neler yaşadın?
Aslında Galatasaray'dan Konyaspor'a gitmem tamamen Galatasaray'da yaşadığım şanssızlıktan kaynaklandı. O sezon başında UEFA maçında hiç olmayacak bir sakatlıkla karşılaştım. Bu benim dört ayıma mâloldu. 4 ay sonunda da tam iyileştiğim zaman Rijkaard görevi bıraktı; yerine Hagi geldi. Benim oynadığım bölgeye birkaç transfer oldu. Stancu filan geldi. Kendimi toparlamama rağmen forma şansı biraz daha yeni gelen oyunculardan yanaydı. Dört ay da kaybetmiştim. En azından biraz oynayarak bu boşluğu kapatmak istemiştim kiralık gitme anlamında. Hocayla bunu konuştum. Kendisi de sıcak baktı. Ben de kiralık kulüp olarak neresi olabilir diye düşündüm. Hatta Bucaspor'a dönme ihtimalim vardı. Bucaspor o zaman Süper Lig'deydi. Ancak olmadı ve Konyaspor'a gittim. Ama Konyaspor'da bir hatıram yok. Orada da şanssızlıklar devam etti. İki defa fibula kemiğim kırıldı yarım sezonda. O zamanları düşününce, Bucaspor'dan ayrılıp Galatasaray'a geldiğim ilk senem yok; kayıp…
Karabükspor'da da pek parlak olmayan bir dönemin var…
Kafamda oluşan bir durum var. Bunu paylaşmak istiyorum. Şimdi ben Konyaspor'a gittim. Dört ayı atlattıktan sonra dördüncü antrenmanda fibula kemiğim kırıldı. Üç ayıma mâloldu. Zaten yarım sezon kiralığım. 4.5 aylık bir sezon. Üç ayıma mâloldu benim. Üç ay sonra toparladım. Takımın başına da Yılmaz Vural gelmişti. Ankara'daki Gençlerbirliği maçında hocam 46. dakikada oyuna aldı beni. 55'te kaleciyle beraber çıktığımız bir hava topunda kalecinin dizi geldi. Eski kırığın çok az üstünden kemiğim yine kırıldı. O ikinci kırıktan sonra Konyaspor'la ilişkim de kesildi. Sezon başı Galatasaray'a döndüm. Ama toparlamam zaman aldı. Kampa yarım geldim. Sadece düz koşu yapabilecek durumdaydım. Kampta doğru düzgün antrenman yapabilecek durumda değildim. Yine kiralık olarak gitmem söz konusuydu. Bu sefer Karabükspor oldu. Karabük'te işler aslında çok kötü gitmedi. Ama 1 senenin verdiği o boşluğu üzerimden atmam biraz zaman aldı. Orada kulübün kendi içindeki başarı hedefi ve stresi benim durumumu kaldırmadı. Zamana ihtiyacım vardı ama onlar bana bu zamanı fazla tanımadı. Devre arası ayrılmak zorunda kaldım. Yani şunu söylemek istiyorum; bugünlerle o günlerin arasında bir bağlantı var. "Kendini çok geliştirdi, müthiş bir çıkış içerisinde" diye yorumlar yapıldığını görüyorum. Evet, bazı konularda kendimi geliştirdiğimi düşünüyorum. Ama şöyle bir durum var. İnsanlar beni bu ligde çok fazla izleyemedi. Fırsatı bulamadım. Ama birileri bana fırsat verdi de ben kullanamadım şeklinde değil. Sakatlıklar hep engel oldu. "Eskiden oynuyordu başarısızdı; şimdi oynuyor başarılı" anlamı çıkmasın. Bu algı çok yanlış.
Bütün bunların ardından Süper Lig'den ayrılıp PTT 1. Lig'e, senin var olmanı sağlayan Bucaspor'a dönüyorsun. Bir alt lige gitmek kolay bir karar değil. Neden böyle bir yolu seçtin?
Hayatımın aslında çok önemli bir noktası… Bugünlerde çok mutlu olmamın temeline döneceğim yer orası… Galatasaray'da şampiyonluk yaşadık. Ondan sonra ben yazın kampın üçüncü, dördüncü gününden sonra ayrıldım. Galatasaray'ın A2 takımıyla çalışmaya başladım. Ama kendime kulüp bulacağım, ayrılacağım. İlişkimi keseceğim kesinlikle. Öyle bir pozisyona geldim ki, istediğim şartlarda kulüp bulamıyorum. Galatasaray'da şampiyonluk yaşamışım ama çok anlam yükleyemiyorum bu duruma. Çünkü neden? Ben futbol oynayamadım. Öyle bir psikolojik durum ki… İnanın bana çoğu insan bu durumu yaşasa atlatması çok zor olur. Çünkü Galatasaray'da Süper Lig şampiyonluğu yaşamışsın ama gitmek zorundasın. Bir yandan da gideceğin şartlarda kulüp bulamıyorsun. Bu zor bir durum... Oynamaya da ihtiyacım var. Süre geçiyor ve zaman daralıyor. Orada benim için şöyle bir gelişme oldu. O zamanki Bucaspor Başkanı Mehmet Bektur ve hocası Sait Karafırtınalar… Sait Hocamla hep iletişimdeyizdir biz. Çok eski tanışırız. İkimiz de Buca'danız. Komşuyuz. Bana söylediği güzel bir lâf var. "Bazen daha uzağa sıçramak için bir adım geri atmak gerekir" demişti. Bu çok hoşuma gitti ama göze alamadım. Doğru söz. Evet, farkındayım ama göze alamıyorum. "Göze alamayacak bir şey yok. Gel oyna" dedi. Baktım takım da iyi. "Acaba bir daha şampiyonluk olur mu?" dedim kendi kendime. Nitekim oluyordu da az kalsın… Son maçta elendik. O gün, orada verdiğim karar, hayatımın en doğru kararlarından birisi oldu. Belki çok tepki aldım. "Yapılacak iş mi, dönülür mü?" dediler. Ama bir senelik düşünmedim. En azından bundan sonrasını kurtarmam gerekir diye düşündüm. Çok şükür ki bütün planlarım tuttu diyebilirim.
Yolun Başakşehir'le kesiştikten sonra insanlar 8-9 sene önce izleyip umut bağladıkları Mehmet Batdal'ı yeniden hatırladı. Başakşehir'e transferinin hikâyesini anlatır mısın? Buraya gelirken neler bekliyor, neler ümit ediyordun?
Başakşehir'de her şey planladığım gibi gitti. O güzel geçirdiğim sezondan sonra birkaç Süper Lig takımından teklif almıştım. Ama kendime kabul ettiremediğim bir durum vardı. Yine bazı şeylerle karşılaşacakmışım gibi bir his içimden kaybolmuyor bir türlü… Acaba biraz daha zamana ihtiyacım mı var? Çünkü bir daha gidip, bir daha yapamazsam ya da bir aksilikle karşılaşırsam toparlamam zor olabilirdi. İnsanın psikolojik bir durumu da var. Bir aşağı, bir yukarı; bir aşağı, bir yukarı kaldıramayabilir. Çok doğru bir hamle yapmam gerekiyordu. O sırada Cihat Arslan, İstanbul Büyükşehir Belediyespor'un teknik direktörüydü. Bana bir teklifte bulundu. Beni yönlendiren birkaç insan vardı. "Artık Süper Lig'i yakalamışken bir daha PTT Ligi'ni düşünme" dediler bana… Çok dikkate almadım. İçimden gelen kararı verecektim. Yine aynısını yapacaktım. "Ben İBB'ye gideceğim. Kadrosu mükemmel. Bu takımla Süper Lig'i yakalarım" dedim. Çünkü şampiyon takımın bir parçası olmak çok başka bir duygu. Bu şekilde bir transfer oldu. Cihat Hocanın emeği çok. O zamanki Çağatay Başkanın emeği çok. Böyle bir oluşum oldu. Orada da güzel bir şampiyonluk yaşadık. Rahat bir şampiyonluk. Kendime güvenim çok yükseldi. Çünkü oynayarak şampiyon oldum. Ve o zamanki kadro, şimdiki Başakşehir'in iskeleti, omurgası gibi…
Daha önce Volkan Babacan'la bir röportaj yapmıştık ve kendisi bize Başakşehir'in futbol oynamak için oldukça elverişli, sistemi olan bir kulüp olduğunu söylemişti. Sen neler düşünüyorsun bu konuda?
Volkan Babacan'ın söyledikleri çok doğru. Burada bir sistem var. Yapmamız gereken şeyler belli. Yapacağımız şeyleri çok iyi öğreniyoruz. Konsantre olup sahaya çıktığımız zaman ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz. Hatta arkadaşımızın da ne yapacağını çok iyi bildiğimiz için işimiz çok kolaylaşıyor. Bizim için sadece konsantre olmak kalıyor. Motivasyon yetiyor. Ondan sonra da Abdullah Hocanın buraya transferi ve bize aşıladığı doğru futbol, birlikte futbol, benim futbol anlayışımı çok değiştirdi. Öyle bir şey oldu ki, maçları izleme şeklimiz bile değişti. Çünkü sahada ne olması gerektiği bize empoze edildi. Dolayısıyla bugünkü yaşadığımız başarılar tesadüf olmuyor. Kesinlikle şans değil.
Başakşehir geçtiğimiz sezonu dördüncü sırada bitirmişti. Bu sezon ise ciddi biçimde üçüncülük için mücadele ediyor. Bir yandan da tesisleriyle örnek bir yapıya sahip. Bu istikrarlı yapıyı nasıl izah etmek gerekir?
Bu işin en başında aslında Türk futbolu için de çok önemli bir figür olan Başkanımız Göksel Gümüşdağ var. Bu işleri nasıl yapması gerektiğini çok iyi biliyor. Tesisleşme ve kulüp yönetimi konusunda çok profesyonel, çok dikkatli ve çok özen gösteriyor. Bu da en alta kadar yansıyor. Örnek yukarıda ve bu aşağıya kadar yayılıyor. Yönetim grubu, teknik ekip, kulüp personeli, biz… Artık herkes dikkatli oluyor. Örnek teşkil eden bir insan yapının başında olduğu için bu aşağıya yayılıyor ve başarılı olunuyor. Öyle bir düzen var burada. Saha içinde de başarı gelince zaten hepsi birbirini tamamlıyor ve günden güne daha iyi hale geliyor.
Abdullah Avcı'nın adı Başakşehir'in başında bulunduğu dönemde sürekli başarıyla birlikte anılıyor. İki sezondur onunla çalışan bir oyuncu olarak Abdullah Avcı'yı farklı kılan özellikleri neler?
Ben kendimden örnek vereyim. Abdullah Hocam beni çok iyi analiz etti. Sahaya çıktığımda performansımı nasıl arttıracağımı çok iyi biliyor. Ne yaparsam ya da o bana ne yaparsa benden daha iyi verim alabileceğini o kadar doğru analiz etmiş ki… Bunu benimle de paylaştı. Geçen sene benim bir çıkış noktam vardı; Beşiktaş maçı… Ondan önce oturduk ve bana bazı şeylerden bahsetti. Söylediği şeyler tamamen doğru tespitler. Oyuncu grubunu gözlemlemesi çok iyi. Bazı şeylere inancını hiç yitirmiyor. Eğer bir planlaması varsa, günlük aksaklıklar, mesela alınan bir mağlubiyet, onun uzun vadedeki bu planlamasını etkilemiyor. Asla vazgeçmiyor. Detayların ne kadar önemli olduğuna çok inanıyor. Departmanlarına çok güveniyor. Abdullah Hocayı diğer hocalardan farklı kılan özellikleri bu işi her noktasıyla her birimiyle çok ciddiye alması… Sağlık ekibi, analiz ekibi, mutfak ekibi… Herkesten verim alabileceğinin farkında. Hepsi birleştiği zaman ortaya bu sonuç çıkıyor. Bu işin de başında kendisi var. Dolayısıyla bu başarıya beraber yürüyoruz.
Ligimizde yerli golcü konusunda ciddi bir sıkıntı var. Gol krallığı listesine baktığımızda üst sıralarda hep yabancı oyuncuların isimlerini görüyoruz. EURO 2016 finalleri öncesinde bu durum Millî Takımımız için de bir probleme yol açabilir. Sen bu konuda neler söylersin?
Benim bölgemde oynayan çok sayıda yerli oyuncu yok. Aslında olabilecek oyuncular var ama fazla fırsat bulamıyorlar. Yabancı oyuncular tercih ediliyor. Bu anlamda çok şanslı ve avantajlıyım. Fransa'ya gidebilmek için elimdeki şansı da iyi kullanmaya çalışıyorum. EURO 2016 çok zorlu bir arena. Çok ciddi rakiplerle oynayacağız. Bence finallerde asıl önemli olan şey gol yememek. Bu anlamda önde oynayacak oyuncunun da takımın da çok iyi durması gerekiyor. Orada forma giyecek oyuncu üstüne düşeni yapacaktır.
Süper Lig'de kulüplerin altyapılarından yetişen oyuncular da 21 yaş altı genç oyuncular da pek fazla şans bulamıyor. Ligimizde genç oyunculara fazla fırsat tanınmamasını nasıl yorumluyorsun?
Yarışmacı bir ülkeyiz. Sabırsızız aynı zamanda. Her gün farklı şeyler olsun istiyoruz. Genç oyuncuların zamana ihtiyacı oluyor. Özellikle bizim ülkemizde daha fazla zamana ihtiyacı oluyor. Avrupa'daki genç oyunculara biraz müsamaha gösteriliyor. Yaşam ve atmosfer itibariyle daha rahat davranabiliyorlar ama bizde öyle değil. Bizde biraz daha özgüven eksikliği olabiliyor genç oyuncularda. Çok ciddi bir rekabetin içinde, genç oyunculara çok fazla şans tanımıyorlar. Kulüp başkanı kendi kariyerini, hoca kendi geleceğini düşündüğü için çok şans vermeyebiliyor. Bu noktada şöyle bir şey olabilir bence. Uzun vadede planlar yapılırsa ve bunlar da insanlarla paylaşılırsa; o zaman bakış açısı biraz değişebilir. Bu da genç oyunculara tanınacak şans açısından kulüplere fırsat yaratabilir.
Daha önce Ümit Millî Takım seviyesinde ay-yıldızlı formayı giyen bir oyuncu olarak kendini EURO 2016 finallerinde hayal ediyor musun?
Elbette hayal ediyorum. En büyük hayallerimden birisi bu. Ve bu hayale de sanki gün geçtikçe yaklaşıyorum. İnsanın içinde bu tip beklentiler, hayaller olur. Bu insanın içinde taşıdığı bir enerjidir. Bu enerji de bende günden güne artıyor. İnşallah sonunda da bu formaya kavuşurum diye düşünüyorum. Unutmadan, 2005 yılında Ümit Millî Takım'a seçilmemde de rol oynayan Fatih Hocamdı. O zaman da Millî Takım Teknik Direktörü'ydü. Antalya'da karma turnuva yapılmıştı. 256 oyuncu arasında en iyi olarak beni seçmişti. O zaman beni karşısına oturtup görüşmüştü. Üzerinden 10 sene geçti. İnşallah A Millî Takım'da da tekrar buluşma fırsatımız olur.
Eleme maçlarını izlerken neler hissettin?
Açıkçası birazcık inancımı kaybettiğim dönemler oldu en başlarda… Ama bizim Millî Takımımız enteresan bir takım. Mucize dediğimiz noktalarda o mucizeleri başarıyoruz. Daha önce de bunu yaşadık biliyorsunuz. Birkaç skordan sonra "Acaba mı?" dedik. Bu sefer herhalde insanların hepsi birden böyle bir düşünceye kapılınca oldu… Takım da çok inandı. Herkes inandı ülkede… Bizim dışımızda gelişen olaylar da bize katkı sağladı. Sadece bizim kazanmamız da yetmeyecekti. Birileri, bir şeyler bizim o turnuvada olmamızı istedi. Biz de o turnuvadayız…
Millî Takımımızın en karakteristik özellikleri nedir sence?
Geçmişten günümüze doğru baktığım zaman vazgeçmeyen bir Millî Takım görüyorum. Mucize denilen noktalarda o mucizeleri başarıyoruz. Birçok takımın başaramayacağı şeyleri yapıyoruz. Çünkü zordur futbolda inancını kaybetmişken geri kazanmak ve başarmak… Herkesin gardının düştüğü noktada oyuncu grubunun inanıp geri dönmesi gerçekten çok zordur. Biz bunu başarıyoruz. Turnuvalarda çok başarılı oluyoruz. Oralara gidebilmek bizim için önemli.
Fatih Terim bugüne kadar hep ilkleri başaran bir teknik adam olarak geldi. Onun yönetimindeki Millî Takımımızın EURO 2016'da neler yapabileceğini düşünüyorsun?
O turnuvada kolay maçlar olmayacak. Ama şöyle bir avantajımız var; motivasyonla geliyoruz biz… İnanılmaz bir durumun arkasından çıktık ve sırtımıza çok ciddi bir özgüven aldık. Fatih Hocamla beraber çok ciddi bir özgüven kazandık. Bu bize büyük bir rüzgâr yaratacaktır grup maçlarında. Turnuvalarda Fatih Hocayla beraber A Millî Takım hep başarılı oldu. Gerek taktiksel anlamda, gerek motivasyon anlamında güçler birleştiğinde Millî Takım'ı olması gerektiği noktalara taşıdık. Tıpkı şu eleme gruplarında yaşadığımız güzel olaylar gibi… Bu başarılabilecek kolay bir iş değil. Bununla beraber güzel de bir jenerasyonumuz var. Ben de inşallah bu grubun içinde olurum.
ERUO 2016 için favorilerin hangi takımlar?
Çok öyle bir takım söylemek taraftarı değilim şu an. Eskiden İspanya diyebiliyordum. Ama şimdi onu da söyleyemiyorum. Futbol enteresan bir hal aldı. Çok ciddi futbol oynayan ülkeler var. Kompakt oynayan ülkeler başarılı oluyor. Futbolda bir değişim var. Futbol takımları dengelendi. Kulüp anlamında da ülke anlamında da futbol anlayışları değişti. Dolayısıyla ağırlığını koyan ülkelere izin vermiyorlar. İspanya bile rahat çıkamayacak bizim karşımıza. Çünkü artık futbolu çok ciddiye alan, alan daraltan, çok koşan bir Türkiye var. Onlara o kadar pas imkânı vermeyecek bir Türkiye olacak sahada… İşleri eskisi kadar kolay değil. Orta sahasına çok inandığım bir Türkiye var. Orta sahamız bence o harikalar yaratan İspanya orta sahasının kıvamında. Ben çok inanıyorum. Birlikte oynayan bir A Millî Takım bu turnuvaya ağırlığını koyar. Çok ciddi oyuncular var. Eskiden böyle bir orta sahamız yoktu. Şimdi futbolun iki yönünü de çok iyi oynayan oyunculara sahibiz.
Ligimizde hangi golcüleri beğeniyorsun?
Burak Yılmaz'ı beğendim hep. Ancak şimdi Çin'e gitti. Yabancı oyuncular arasında Van Persie'yi hep beğenmişimdir. İnsanlar eleştiriyor ama bu eleştirilerin doğru olduğunu düşünmüyorum. Bu bir adaptasyon süreci… Çok ciddi kariyere, çok klas gollere ve müthiş rekorlara sahip bir oyuncu… Onun üzerine bir başka isim söylemek istemiyorum.
Dünyada hangi golcüleri beğeniyorsun?
Zlatan İbrahimoviç zevk veriyor bana. Çok keyif veriyor futbolu. Uzun zamandır takip ediyorum. Her gittiği takımda şampiyonluk yaşaması da enteresan bir istatistik. 1 numaraya onu koyarım. Çok yakalayamasam da Brezilyalı Ronaldo efsaneydi. İzleme fırsatı bulamadım kendisini.
Bugüne kadarki idolün kim?
Biz Hakan Şükür'le, onun yaşattığı başarılarla büyüdük. Onu örnek almama şansım yoktu. Bir de insanlar empoze etti bana. Sen Hakan Şükür'e çok benziyorsun dediler. Biri gibi olmaya çalışmadım hiçbir zaman ama çok severek, örnek alarak izledim. Oyun stilimizin çok benzediğini düşünmüyorum aslında…
Bugüne kadar seni en çok zorlayan defans oyuncusu kimdi?
Şöyle bir şey oluyor. Uzun boylu bir oyuncuyum. Kısa boylu oyuncular beni daha fazla yoruyor. Neden? Dengesiz bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Aslında aynı boyutlarda oynadığım bir oyuncuyla çok güzel fiziksel mücadeleye girebiliyorum. Bunu hakem de normal karşılıyor. Ama fiziksel mücadeleye kısa boylu oyuncuyla girdiğimde o bir avantaj sağlıyor kendisine. Çünkü ona faul çalınıyor.
Bugüne kadar birlikte oynamaktan en fazla keyif aldığın oyuncu kim?
Kesinlikle Emre Belözoğlu… Bence 1 numara… Emre ağabeyin futbol anlayışı tam benim düşündüğüm bir oyuncu gibi… Eskiden kendisini izliyorduk. Şimdi beraber oynuyoruz. İnanılmaz. Çok zeki. Süper bir futbolcu. Oyunun iki yönünde de var. Çok basit bir örnek vereyim. Yüksek geliyor mesela top. Bana öyle bir şans tanıyor ki, beni fiziksel mücadeleye girmek durumunda bırakmıyor. Öyle bir alan yaratıyor ki; direkt toptan kurtuluyorum. Gösteriyor bana ne yapacağımı… Çok önemli bir oyuncu. Her defans onunla oynamak ister. Her orta saha yanında Emre Belözoğlu olsun ister. Her golcü arkasında böyle bir futbolcu olsun ister…
Günümüzde artık bir futbolcu 28-29'lu yaşlardan sonra bile büyük transfer yapabiliyor. Buna en iyi örnek Arda Turan. Sen de artık olgunluk dönemindesin ve çok tecrübelisin. Bundan sonraki hedeflerin neler?
28-29 yaş futbolun en güzel yaşı… Hayatta insanın 40'lı yaşları çok iyi derler. Ben de futbolda 28-32 arasının çok iyi olduğunu düşünüyorum. En güzel çağımdayım her anlamda… Hayata bakış açım olgunlaştı. Ne yapmam gerektiğini çok iyi biliyorum. Çok iyi bir kulüpteyim. Güzel başarılar yakaladık. Bu sene de o yönde gidiyoruz. Üç sene daha mukavelem var. Yaşayabileceğimiz en büyük başarıları yakalamak istiyoruz. Avrupa arenasına gitmek istiyoruz. Belki Şampiyonlar Ligi'ni yakalayabiliriz ki çok uzak değil… Bu tip hedeflerim var kulüp bazında.
Peki, bireysel bazda?
Avrupa'yı çok hayal etmedim aslında… Ama arada şöyle bir durumum var. Bu sene sonunda Fransa'da olmayı çok istiyorum. Dolayısıyla birbirini zincir gibi arkasından getiren bazı olaylar olur. Fransa'da turnuvada bulunmak, başka kapıları da açabilir. Hayal etmedim derken sadece konsantrasyonumu dağıtmadım. Yoksa tabiî ki düşüncelerim var. Bugün burada başarılı olursam bunların kapısını açarım. Bu yüzden konsantrasyonumu dağıtmadım.
Günümüzde Çin çok moda. Çin'e nasıl bakıyorsun? Böyle bir teklif gelse düşünür müsün?
Çin çok önemli oyuncuları alıyor. Dünyada söz sahibi olmaya çalışıyorlar. Ama bu şekilde söz sahibi olamazlar gibi geliyor bana. Parayla saadet olmaz derler ya… Giden oyuncu saadeti bulur belki de onlar o şekilde bulamaz saadeti. Ülkenin potansiyelinde yetenek yoksa dışardan devşirerek bu işi başaramazsın.
Futbolun dışındaki zamanını neyle dolduruyorsun?
Çok evcimen bir insan oldum. Bu da bana çok iyi geldi. İyi gelen bir şeyi de başka zevkler uğruna terk etmemek lâzım. Bir de köpeğim var. O olunca iyice beni eve bağladı. Canım farklı bir yemek istediğinde ya da yemek yapmaya üşendiğimde çıkıyorum.
Yemek yapıyor musun?
Yalnız yaşayan bir insan olarak yemek yapmak zorundayım. Dışardan söylemeyi sevmiyorum. Dışardan eve gelen yemek bana tat vermiyor. Yerinde yemek daha keyifli.
Köpeğin ne cins?
Boxer. Ama baya iri… Diğer Boxerlara göre çok iri.
Ama senin boyutlarına göre bu durum normal sanırız…
Köpekler gerçekten sahibine benziyor. Daha önce de köpek besledim ama bu kadar iç içe olduğum bir dostum olmamıştı. Bu başka oldu. 45 günlükken aldım. Kendime benzetiyorum. Dışarıdan biri görse deli sanır. Evin içinde konuşuyoruz. İdman-kamp zamanı zor oluyor ama önlemini aldım. Yardım aldığım birisi var.
Eklemek istediğin bir şey var mı?
Hayatta her şeyin futbol olmadığına inanırım. Futbolda yaşadığım durumların hayatımı altüst etmesine izin vermem. Dolayısıyla birazcık daha genel bakıyorum olaya… Ailemi çok severim. Beni en çok üzen haberler sağlıkla alâkalı aldıklarım. İyi haber de o durumların tersine dönmesidir. Bir evli kız kardeşim var. Bir annem, bir babam, bir de ben… Annemle babam İzmir'de birbirlerine bakıyor. Gençken daha çabuk demoralize oluyordum. Ama gördüm ki hayatta yaşanan mutsuzluklar hiçbir şey için son değil. Ya da başarılı bir durum yakaladığın zaman ertesi gün tam tersiyle de karşılaşabilirsin.
İzmir'i özlüyor musun?
Evet özlüyorum ama eskisi kadar değil. Galatasaray'a ilk geldiğim dönemlerde bir mutsuzluk vardı. 23 yaşına kadar hiç ayrılmamışım İzmir'den. Hep geri dönmek istiyorum. Her fırsatta kaçardım. Şimdi iki gün izin oluyor, annem "Gelmiyor musun?" diyor. Gitmiyorum.
Tatil anlayışın da biraz farklıymış duyduğumuza göre…
Denizi çok seviyorum. Ama saatlerimi, günlerimi deniz kıyısında harcamam. Bu sefer vücut tatilci havasına giriyor, toparlamak zor oluyor. Dağıtıyorum tatil anlayışımı. Artık doğayla iç içe olmayı seviyorum. Hiç bilmediğim yerlerde yürümeyi seviyorum. Yer olarak örnek vereyim. Fethiye'ye gittim. Ölüdeniz'den yukarıya doğru tırmanıyorsunuz. Faralya köyüne geliyorsunuz. Kelebekler Vadisi'ni geçip Uzunyurt'un içine giriyorsunuz. Oralarda enteresan yürüyüşler yaptım. Ama bu yürüyüşlerin dönemi Eylül'müş. Ben yaz sıcağında yürüdüm köpekle. Hayvana o zulmü çektirdiğim için çok üzüldüm. Patileri yandı sıcaktan. Sonra onu bıraktım ve kendim yürüdüm. Doğanın içinde olmak çok farklı bir duygu. Futbol hayatım bittiğinde zirveye taşırım bu işleri. Uzun bisiklet yolculuklarını severim. İzmir'den Çeşme'ye gittim bisikletle. Çok hayalim var. Adrenalin içeren her şeyi yapmak istiyorum mesela… Bungee Jumping tarzı şeyleri yapmak istiyorum. Yamaç atlayışı yapıp, uçmak istiyorum. O tabiî biraz daha yetenek isteyen bir iş. Ama tabiî bunları yapmak için de zamana ve imkâna ihtiyaç var. Hayatı ona göre planlıyorum. Futboldan kazandığım parayı tutuyorum çünkü zamanı gelince bu işleri yapmak istiyorum.
 
eXTReMe Tracker