Friday, June 28, 2019

Ryan Babel: "Hep var olabilmek için mücadele ettim"

Ryan Babel'in Galatasaray'a transferinin açıklanması ardından 2015 başında yapılan Babel röportajını paylaşmak istedik.


Kasımpaşa'nın Hollandalı forveti, geçmişte Avrupa futbolunun önemli yıldızları arasına ismini yazdıranlardan birisi. Ajax'ta başlayan kariyerini Liverpool ve Hoffenheim'de sürdürdükten sonra geçtiğimiz sezon ligimize Kasımpaşa formasıyla giriş yaptı. Tecrübeli yıldızla kariyerinden Türk futbolunun durumuna, Kasımpaşa'daki rolünden EURO 2016 elemelerindeki rakibimiz Hollanda'ya uzanan bir yelpazede konuştuk.


Ajax'ın Avrupa futboluna kazandırdığı önemli yıldızlardan birisin. Bu ekibin altyapısından yetişmiş bir oyuncu olarak, Ajax'ın altyapı sistemini ve bu sistemden devamlı başarılı genç oyuncuların çıkmasının sırrını bizlerle paylaşabilir misin?

Ajax, oyuncularını çok küçük yaştan itibaren programlı bir şekilde yetiştirmeye başlar. Oyuncularına küçük yaştan itibaren disiplinin ne olduğunu öğretir. Kulübün hem saha içinde hem de saha dışında değişmez belirli kuralları vardır ve oyuncu ne kadar başarılı olursa olsun muhakkak o kurallara uymak durumundadır. Bu nedenle Ajax'ta yetişen oyuncular küçük yaştan itibaren disiplinli olmaya kolay bir şekilde adapte olur. İşte Ajax'tan yetişen oyuncuların futbol arenasında önemli yerlere gelmesinin asıl nedeni budur. Mesela şu anda takımın teknik direktörü Frank De Boer; her yıl, her yaş kategorisinde yer alan takımları A takım da dâhil olmak üzere bir araya getiriyor. Ayrıca da genellikle küçük yaş gruplarını çalıştıracak antrenörleri eski futbolculardan genç yaşta olanlar arasından seçmeye de özen gösteriyorlar. Bence Ajax'ın altyapı başarısının sırrı bu temellere dayanıyor.

Peki, senin Ajax'ta geçirdiğin süreçte gerek alt yaş kategorilerinde gerekse de A takımda gelişimine en çok katkıda bulunan isimler kimlerdi?

Ajax'ta geçirdiğim 9 senede birçok farklı antrenörle çalıştım. Şu isim şöyle yaptı ya da bu isim bunları kazandırdı demek hiçbir şey ifade etmez. İsimler önemli değil, benim gelişimime en çok katkıyı veren kulübün sistemiydi. İsim olarak ise altyapıda Danny Blind, Marco Van Basten gibi eski oyuncularantrenörlüğümü yaptı diyebilirim. Ancak tüm hocalardan sistematik bir şekilde farklı kazanımlar elde ettim. Bu da benim gelişimime toplu bir şekilde katkıda bulundu.

Ajax'ta başarılı sezonlar geçirip, Avrupa futbolunda tanındıktan sonra 2007'de Liverpool'a transfer oldun. İngiltere'de Premier Lig'de forma giymek sana neler kazandırdı?

Bana göre Premier Lig son derece tutku içinde oynanan ve birçok yıldızın yer aldığı, dünyanın en başarılı ve en zorlu ligi. O ligde ancak belirli bir seviyeye ulaşmış, yüksek kalitedeki futbolcular forma giyebilir. Aynı zamanda İngiltere'de oynamak, çok yoğun bir maç temposuna da ayak uydurmak anlamına gelir. Bu tempodan dolayı dinlenmek ya da tatil yapmak için fazla vakit bulamazsınız. Bildiğiniz gibi yılbaşında bile lig maçları oynanmakta orada. Bana göre bir oyuncunun İngiltere'de forma giyebilmesi için kendini orada oynamaya tamamen hazır hissetmesi gerekli. Ben Premier Lig'e genç yaşta gittim. Aslında gittiğimde bu ligde devamlı oynayabilmek için tam anlamıyla hazır değildim. Ancak zamanla oynanan futbola adapte oldum. Liverpool'da bulunduğum 4 senenin büyük bir kısmında teknik direktörümüz RafaelBenitez'di. İngiltere'de Liverpool formasıyla iyi bir kariyer geçirdiğimi ve önemli maçlarda güzel işler yaptığımı düşünüyorum.Dolayısıyla İngiltere'de geçirdiğim yıllar benim için iyi bir dönemdi.

Liverpool'daki ilk sezonunda UEFA Şampiyonlar Ligi'nde yarı finale yükseldiniz. Bu sonuç senin kariyerinde bu kupada yükseldiğin en üst seviyeydi. O sezondan biraz bahseder misin?

Bahsettiğiniz 2007-2008 sezonunda çok iyi bir performans göstermiştik. İyi bir takımdık ancak yarı finalde Chelsea'ye uzatmalar sonunda kaybetmiştik. Hatta yarı finalin Londra'da oynanan ikinci maçında uzatmalara giden mücadelede bir gol de kaydetmiştim ancak kalemizde iki gol gördüğümüz için finale yükselememiştik. O sezon Şampiyonlar Ligi'nde toplam 5 gole imza attım. Kariyerimdeki önemli sezonlardan biriydi.

Liverpool'dan sonra 2010-11 sezonunun devre arasında Hoffenheim'a transfer oldun ve 1.5 sezon forma giydin. Premier Lig'le Bundesligaarasında bir kıyaslama yapabilir misin?

Bundesliga da oldukça zorlu bir lig ancak Premier Lig'e oranla buraya daha çabuk adapte olunduğunu söyleyebilirim. Bundesliga'da yer alan takımların çoğu savunma ağırlıklı oynamak yerine topu kontrol etmeye yani futbol oynamaya çalışıyor. Ancak bu da tempoyu düşürüyor. Bana göre Premier Lig'in Bundesliga'dan daha zor olmasının en önemli nedeni oyunun ağırlıklı olarak uzun toplara dayalı olması. Oyun içinde daha çok uzun pasyapıldığı için tempo daha yüksek oluyor ve bu da ligi daha zor hale getiriyor. İki ligin arasındaki fark da buna dayanıyor. Ancak Bundesliga da son dönemlerde oldukça ivme kaydetti ve bana göre şu an Premier Lig'den sonra dünyanın en iyi ligi konumunda.

Bundesliga günlerinden sonra Ajax'a geri döndün. Tekrar evde olmak nasıl bir duyguydu?

Ajax'a geri dönmek benim için çok özeldi gerçekten. Eskisine göre daha farklı ve tecrübeli bir oyuncuydum oraya geri döndüğümde. Bildiğiniz gibi Ajax genelde kadrosunu genç oyunculardan oluşturur ancak o sezon kadroda bana da yer vermeyi uygun buldular. Ajax'ın sistemi içinde genç yeteneklerle bir arada oynamak benim için oldukça anlamlıydı. Ben de bu fırsatı iyi değerlendirerek ve ligi şampiyon bitiren ekibin bir parçası olarak güzel bir sezon geçirdiğimi düşünüyorum. Ayrıca kariyerimdeki ilk şampiyonluğumu da yaşamış oldum. Ajax'ta ilk profesyonel olduğum 2003-04 sezonunda da takım ligi şampiyon bitirmişti ancak ben o dönemde ligde sadece 1 maçta forma giymiştim. Aslında altyapının oyuncusuydum. Dolayısıyla 2012-13 sezonunda kazandığımız şampiyonluk, benim kariyerimdeki ilk lig kupası oldu diyebilirim.

Kariyerinde en başarılı olduğun sezon hangisiydi sana göre?

Kariyerimdeki en başarılı sezon, Liverpool'a transfer olmadan önce Ajax'ta geçirdiğim 2006-07 sezonuydu. Çünkü kariyerimde en istikrarlı şekilde oynadığım ve düzenli olarak maçlara çıktığım dönem bu sezondu. Çok iyi bir performans sergilemiştim.

Kasımpaşa'ya transfer olmadan Türk futbolu hakkındaki düşüncelerin nelerdi?

Açıkçası Kasımpaşa'ya transfer olmadan önce Türkiye'deki futbolun seviyesi hakkında fazla bilgiye sahip değildim. Ancak Türkiye'de oynamakta olan dünyaca ünlü oyuncuları biliyordum tabiî. Bu isimlerden vatandaşlarım olan Kuyt ve Sneijder, Türkiye'ye gelmem konusundaki karar sürecinde bana çok yardımcı oldu. Kasımpaşa'ya transfer olduktan sonra ise burada oynanan futbolun kalitesi hakkında çok pozitif düşüncelere sahip oldum. Ayrıca stadyumların ve zeminlerin kalitesinin de iyi olduğunu gördüm. Türkiye'ye transfer olmadan önce bu alanlardaki şartların iyi olabileceğini beklemiyordum açıkçası.

Sana göre Spor Toto Süper Lig'in kalite bakımından artı ve eksi yönleri neler?

Eksi yönlerden en önemlisi, stadyumların boş kalması. Stadyumların boş kalmasının ligde oynanan futbolun kalitesini düşürdüğü görüşündeyim. Türk futbolunun dünyanın en üst düzeydeki ligleriyle rekabet edebilmek için önemli bir potansiyeli var. Ancak bunun için stadyumların dolması dışında da bir takım değişikliklere ihtiyaç var. Örneğin; ligde daha fazla yabancı oyuncunun oynamasından yanayım. Kulüplerin önemli yabancı isimleri alabilecek bütçesi var, bu yüzden de daha fazla yabancı transfere izin verilmesi gerekiyor. Bu durum oluşursa, ligin daha üst seviyeye ulaşacağı düşüncesindeyim. Diğer taraftan; bazen hakem hataları da skora etki edebiliyor. Tabiî ki dünyanın en iyi ligi diye adlandırdığım İngiltere'de bile birçok hakem hatası oluyor sezon içinde. Bu da futbolun bir parçası.Nasıl bizler hata yapıyorsak, hakemler de hata yapabilir.Ancak bu hataların biraz daha aza inmesi Türk futbolunu daha iyiye götürür diye düşünüyorum. Bunun dışında Spor Toto Süper Lig'de oynanan futbolun fiziğe dayalı olduğunu söyleyebilirim. Ancak fiziğe dayalı futbol had safhada olsa da taktiksel anlamda eksiklikleri var takımların. Bu durum da takımların oyun disiplininden kolay kopabilmesine ve farklı mağlubiyetler almalarına yol açabiliyor.

Kasımpaşa'daki rolünü tanımlar mısın? ŞotaArveladze'nin senden bekledikleri neler?

Tecrübelerimi aktararak takımın önceden bulunduğu konumdan daha üst seviyelere ulaşmasına katkıda bulunmak için buradayım. Bu yüzden geldiğim günden beri elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Bir Messi ya da Ronaldo değilim. Bu isimler takımlarının yüklerini önemli ölçüde çeken isimler. Bense takımıma katkıda bulunabilirim.Kariyerim boyunca da amacım bu olmuştur. Bahsettiğim gibi, şu an takım kadrosundaki en tecrübeli oyunculardan biriyim. Dolayısıyla takımın daha başarılı olabilmesi için bu tecrübelerimi aktarmaya çalışıyorum.

"Bir Messi ya da Ronaldo değilim" dedin ancak özellikle genç yaşlarında Avrupa futbolunun önemli yıldızlarından ve herkesin başarılar beklediği oyunculardan biriydin. Geri dönüp baktığında kariyerinde kendince belirlemiş olduğun hedeflere ulaşabildiğini düşünüyor musun?

Genç yaşlarda önemli bir yetenek olduğumu ve insanların benden çok şey beklediğini biliyordum. Ancak ben her zaman "var olabilmek" için mücadele ettim. Bu yüzden "Şunu yapacağım ya da şuraya gideceğim" gibi belirli bir hedefim olmadı hiç. Kariyerimde zorlu ve kaliteli liglerdeki önemli takımlarda forma giydiğimi düşünüyorum. Ancak zamanında yeteneğimin ortaya çıkması ve Avrupa futbolunda tanınmam, beklediğimden bir süre daha sonra gerçekleşti diyebilirim.

Kasımpaşa geçen sezon Avrupa kupalarına katılma şansı kazansa da kulüp UEFA Lisansı'nı alamadığı için uluslararası arenada boy gösterememişti. Bu sezonki hedefiniz de Avrupa kupası vizesi almak mı? Bunun için takım olarak neler yapmanız gerekli sana göre?

Evet, hedefimiz geçen sezon olduğu gibi bu sezonu da Avrupa kupaları potasının içerisinde bitirmek. Ancak bunun için istikrarlı bir şekilde ilerlemek gerekiyor. Bu da takım olarak bizim için önemli bir test; aynı zamanda da zorlu bir mücadele. Bu nedenle, hedefimize ulaşmak için yüksek mücadele sergilememiz gerekli.

Spor Toto Süper Lig'de en çok beğendiğin oyuncular kimler?

En çok şu ismi beğeniyorum gibi bir düşüncem yok.Ancak bazı takımların oyun stilleri hoşuma gidiyor. Örneğin Beşiktaş'ın oyun tarzını ve mücadelesini çok beğeniyorum. Hani her şeyden biraz vardır ya bazı ekiplerde. İşte Beşiktaş da Spor Toto Süper Lig'de o takımlardan biri bana göre. Forvette DembaBa gibi bir yıldızları var. Ancak takımın geri kalanı çalışmasa, o da başarılı olamaz. Ba'nın arkasında çok çalışan ve ona pozisyon hazırlayan bir topluluk var. Bu da onun golleri daha rahat atmasını sağlıyor. Diğer taraftan da takımlarda Ba gibi golcüler olmasa, verilen mücadele skorlara bu kadar yansır mıydı, onu da düşünmek lâzım

Türkiye ile Hollanda, 2010 Dünya Kupası elemelerinde sonra EURO 2016 elemelerinde de aynı grupta yer alıyor. Şu an iki takım arzuladıkları konumda değil. Bu sonuçları neye bağlıyorsun?

Türkiye'de gördüğüm sıkıntı şu… Ligde başarılı olan takımlar, Avrupa kupalarında aynı sonuçları elde edemiyor. Millî Takım için de aynısı geçerli bence. Millî Takım'ı oluşturan isimlerin çoğu ligdeki üst düzey oyunculardan oluşsa da aynı başarıyı uluslararası arenada gösteremiyor. Bu durum bence ligdeki yabancı oyuncu azlığından kaynaklanıyor. Ligde şu an daha fazla yabancı olsaydı, yani yabancı sınırı olmasaydı, gelecek yeni yabancı oyuncular kadroya girme konusunda Türk oyuncuların üzerinde daha fazla baskı oluşturabilirdi. Bunun üzerine de Türk futbolcular formayı kaptırmamak için şimdi gösterdiklerinden daha fazla performans göstermek durumunda kalırdı. Bu da rekabeti, dolayısıyla da ligin kalitesini arttırırdı. Çünkü şu anda yabancı sınırından ötürü Türk oyuncular, kötü oynasalar bile bir sonraki hafta yine kadroda yer alma ihtimallerinin yüksek olduğunu biliyor. Aksi bir durumda ise oyuncunun daha çok çalışması, antrenmanlarda daha fazla gayret göstermesi gerekir. Çünkü bahsettiğim gibi, oyuncu bu tarz durumlarda üzerinde baskı hisseder. Bu da rekabeti arttırır. Rekabetin artması, kaliteyi beraberinde getirir. Dolayısıyla ligdeki Türk oyuncular yüksek performans gösteremese bile düzenli olarak oynayabiliyor. Düzenli oynayan oyuncular da Millî Takım'a seçiliyor doğal olarak. Ancak bu durum o oyuncuların performans olarak uluslararası arenada başarılı olabileceğinin kanıtı olmuyor. Türk Millî Takımı'nın da şu anda potansiyeline göre arzu ettiği konumda olamaması bu temellere dayanıyor bana göre. Hollanda ise teknik direktör değişikliğinin dışında Dünya Kupası'ndan sonra EURO 2016 elemelerinde de hemen hemen aynı kadroyla mücadele ediyor. Bu durum teknik direktör değişikliğinden mi kaynaklanıyor bilemiyorum ancak şunu ifade edebilirim ki takımlar artık Hollanda'nın oyun stilini çözmüş gibi. Dolayısıyla Hollanda bir değişikliğe gitmezse ya da oyununu geliştirmezse, başarısız sonuçlar devam edebilir. Artık takımlar uyumuyor, rakiplerini çok iyi gözlemliyorlar. Hollanda da herkesin mağlup etmek istediği bir takım. Rakipler de dolayısıyla bize karşı daha motive olarak çıkıyor sahaya. Ancak Hollanda'nın bazı değişiklikler yaptığı takdirde, grubu lider tamamlayacak potansiyele sahip olduğuna inanıyorum.

Hollanda 70'lerde total futbol kavramını oluştururken de Gullit, Rijkaard, Van Basten'le o geleneği devam ettirirken de Dünya Kupası'nı kazanamamıştı. Ancak daha kontrollü, savunma ağırlıklı oynadığı ve tâbiri caizse göze hoş gelen bir futbol sergilemediği 2010 Dünya Kupası'nı ikinci, 2014 Dünya Kupası'nı ise üçüncü olarak bitirdi. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?

Zaman ilerliyor ve düzen değişiyor. Artık dünya futbolunda çok aşağı seviyede takım yok. Takımların arasındaki güç farkı eskiye oranla oldukça azaldı. Bu yüzden artık takımlar daha gerçekçi olmalı ve ona göre oyun tarzlarını belirlemeli. Artık bir takımın 90 dakikaya yakın bir süre boyunca topu kontrol etmesi mümkün değil. Aynı zamanda defans yapmak da gerekiyor. Dolayısıyla günümüz futbolunda savunma yapmak daha önemli hale geldi ve savunmayı iyi kurgulayıp, oyunu tuttuktan sonra yakaladıkları ani gol fırsatlarını sonuca çevirebilen takımlar başarılı olmaya başladı. Hollanda'nın son iki Dünya Kupası'nda bu sonuçları almasını da bu sebeplere bağlıyorum.

2010'da Güney Afrika'da düzenlenen Dünya Kupası'nda Hollanda, ilk Dünya Kupası şampiyonluğuna seneler sonra bir kere daha çok yaklaşmıştı ancak finalde uzatmalarda İspanya'ya kaybederek zirveye ulaşamamıştı. Sen de o bu Dünya Kupası'nda kadroda yer alan oyunculardan biriydin. O turnuvadaki anılarından bahseder misin biraz bize?

Kariyerlerimiz için hem çok önemli bir tecrübe hem de büyük bir başarıydı Dünya Kupası finaline yükselmek. Finaldeki rakibimiz İspanya, o dönem dünyanın en iyi millî takımı konumundaydı. Aslında, bize kupayı getirecek pozisyonlar da bulmuştuk finalde ama Robben'in o gün şans yanında değildi. Daha sonra İspanya bize göre sakin kalan takım oldu ve yakaladığı fırsatı gole çevirince kupaya uzandı. Tabiî ki çok üzülmüştük ancak dediğim gibi finale çıkmak aynı zamanda bizim için başarıydı. Turnuva sonunda da ülkede alkışlarla karşılandık.

Yaklaşık 3 yıldır Hollanda Millî Takımı'nda kendine yer bulamıyorsun. Takıma tekrar çağrılmayı bekliyor musun?

Açıkçası beklemiyorum çünkü benim oynadığım pozisyonda takım içinde biraz politika dönüyor diyebilirim. Kariyerim boyunca medyadan hiçbir zaman tam anlamıyla destek göremedim. Bu da otomatik olarak taraftarlar tarafından tam olarak benimsenememek demek. Çünkü genelde taraftarların algısı medyanın yazdıklarına ya da gösterdiklerine göre şekillenir. Eğer medya da sizin hakkınızda fazla bir şey yazmaz ya da göstermezse, taraftarlar da hakkınızda fazla bir şey bilemeyebilir.Bahsettiğim gibi bu kariyerim boyunca maruz kaldığım bir durumdu ve şu dönem millî takıma yeniden çağrılmamın tek yolu her oynadığım maçta 3 gol atmaktan geçiyor! O zaman beni çağırmak durumunda kalırlar kesinlikle işte! Ancak iyi performans sergilesem bile; her maç gol atamazsam ya da asist yapamazsam, bu performansımı görmeleri mümkün değil! Ne zaman bir sezonda 40 gol atarım, o zaman beni kadroya almaktan başka çareleri kalmaz! Ancak bu durumlar gerçekleşmediği sürece kadroya çağırılacağımı hiç sanmıyorum

 
eXTReMe Tracker