Wednesday, May 18, 2016

TEK KOLLU KAHRAMAN DENNIS HEROD



John Huston'ın sinema tarihine geçen ve hemen hemen her "Futbol Filmleri" listesinin vazgeçilmezi olan (biz de blogda daha önce birçok kez bahsettik) filmi Victory'de Pele (filmde Trinidad-Tobago'lu bir futbolcuyu canlandırmıştır) filmin finalindeki maçta kolundan sakatlanmış, oyundan çıkmış ancak kırık kolla tekrar sahaya çıkıp Almanları yıkan golü atmıştır. Tabii bu iş film icabı ama film futbola, hayat futbola ya da hayat filme benzemiştir yıllar önce. Stoke City'nin efsane kalecisi Dennis Herod'un hikayesinde olduğu gibi.

16 Şubat 1952 tarihinde Stoke City Villa Park'ta Aston Villa deplasmanına çıkar. O sezon Stoke için çok iyi geçmemektedir zira takım küme düşme hattında kurtulmaya çabalamaktadır. Lige de ilk 11 maçta hiç galibiyet alamadan başlamışlardır. Aston Villa ise üst sıraları zorlayan bir takımdır. Stoke City'nin kalesinde 29 yaşındaki Dennis Herod forma giymektedir. Herod kulübün genç takımında yetişmiş ve 1946 yılında profesyonel sözleşmeye imza atmıştır. İlginçtir, kendisi Stoke City'nin efsane isimlerinden Bob McGrory (14 yıl futbolcu, 17 yıl hoca olarak toplam 31 yıl kulübe hizmet vermiştir) tarafından 5 gol yediği bir maçta keşfedilmiştir. O yıllarda Stoke-on-Trent merkezli bir gazete olan "The Sentinel'in organize ettiği turnuvanın 1939 finalinde Stoke City genç takımı Trent Vale United ile karşılaşmış ve sonradan Stoke City'de 12 yıl forma giyecek olan Frank Mountford'un golleriyle Potters 5-0 kazanmıştır. Rakip takımın kalecis,i McGrory'nin ilgisini çekmiş ve Herod kırmızı-beyazlı takımın yolunu tutmuştur. Kendisi için ödenen transfer ücreti 10 pounddur.

Herod'un kalecilik öncesi hayatı da bir hayli maceralıdır. Normandiya çıkarmasından kısa bir süre önce, II. Dünya Savaşı sırasında içinde bulunduğu tank havaya uçmuş ama Herod tanktan sağ olarak kurtulmuştur. Çenesi ve birkaç kemiği kırılmış ancak kendisi hayatta kalmış, tankta onunla beraber bulunan 2 asker arkadaşı ise hayatını kaybetmiştir. Bunun öncesinde de 1943'te Kuzey Afrika'da görev yapmıştır. Bu anılardan sonra nefes aldığı her anın tadını çıkarmaya karar veren Herod'un futbolculuk yaşamı da ilginç hikayelerle dolu olmuşturç Örneğin Newcastle ile oynadıkları ve 9 gol yedikleri bir maçtan sonra "maçın adamı" seçilmiştir, çünkü 9 gol yemesine rağmen bir 19 taneyi de kurtarmıştır. Kariyerinin en önemli maçlarından birisi 1946-47 sezonunun son haftasında oynanmıştır. Stoke o sırada şampiyonluk kovalamaktadır ve rakipleri Sheffield United'dır. Maçı Herod'un hatası ile kaybedip şampiyon Liverpool'ın 2 puan gerisinde 4. olmaya razı olurlar. İngiliz kaleci o maçı hiçbir zaman unutamamıştır. Biz tekrar kendisini efsane mertebesine yükselten maça gelelim.

16 şubat 1952'deki Aston Villa maçında, Herod takımı 2-1 öndeyken Villa ataklarından bir tanesini önlemek ister ama ciddi bir sakatlık geçirir. Devre 2-1 biter ve soyunma odasına girilir. Kalede devam edecek durumda değildir. O günlerde oyuncu değişikliği kuralı henüz uygulanmamaktadır. Bunun üzerine forvet Sammy Smyth kaleye geçer. Herod'a ise sol kanatta oynama direktifi verilir. 2. devre başlar. Stoke atağında, Aston Villa kalecisi Con Martin'in uzaklaştırdığı topu önünde bulan Herod, yaptığı vuruşla takımını 3-1 öne geçirir. Maçı sonunda kazanan 3-2 ile Stoke'dur. Bu galibiyet onlar için çok önemlidir zira sezon sonu küme düşme hattının hemen üstünde Huddersfield Town'ın 3 puan önünde (2 puanlık sistemde) kümede kalırlar. Herod, kalede yaptığı kurtarışların yanına bir de galibiyet golünü eklemiştir. Sakatlığına maç sonrası teşhis konur.

Herod'un kolu kırılmıştır!!!

İzmir'in son gururu: Çağlar Söyüncü

İzmir Altınordu, Sait Altınordu'dan bu yana 78 yıldır A Millî Takım'a oyuncu kazandıramıyordu. İzmir kulüplerinden de 1997'den beri A Millî Takım seviyesinde ay-yıldızlı formayı giyen biri yoktu. Ancak o henüz 20 yaşını doldurmadan tüm bu istatistikleri yerle bir etmeyi başardı. Altyapı ile genç ve yerli oyunculara verdiği önemle ön plana çıkan Altınordu'nun genç stoperi, forvetten savunmaya geçiş hikâyesinden, A Millî Takım'a yükselmesine kadar tüm yaşadıklarını TamSaha'ya anlattı.
Röportaj: Aydın Güvenir / TamSaha
Aileni tanıyarak ve futbola adım atma hikâyeni öğrenerek başlayalım istersen röportaja…
23 Mayıs 1996'da İzmir'in Menemen ilçesinde dünyaya geldim. Ben de futbola herkes gibi mahalle aralarında top oynayarak başladım. Okul takımında da oynuyordum. Babam her zaman futbol oynamama destek oldu. Okul takımından sonra da yine babamın desteği ve futbol oynama hevesim sayesinde Menemen Belediyespor'un altyapısına girdim. O zamandan bu yana, babam ve eniştem her maçıma hatta antrenmanıma geliyor. Bugüne kadar hep yanımdalardı ve buralara gelmemde destekleri çok fazla diyebilirim. Bazen herkesin ailesi yanında olamayabiliyor. Çok şükür benim öyle bir durumum yok. Ailem her zaman yanımda olduğu ve bana destek verdiği için kendimi çok şanslı hissediyorum. Ayrıca iki de abim var ama futbol oynamayı tercih etmediler. Ben futbola küçüklükten beri çok hevesli olduğum için, babam bu konuda beni destekledi hep.
Menemen Belediyespor ile başlayan futbol kariyerinde, genç ve umut vaat eden oyuncuları kadrosunda barındırmayı prensip edinmiş Altınordu'ya geçiş sürecin nasıl oldu?
Menemen Belediyespor'un altyapısındayken 4 yıl boyunca forvet oynadım. Altınordu'nun başkanı Seyit Mehmet Özkan, o dönem Bucaspor'un başkanıydı. Biz de o dönem Bucaspor'un altyapısı ile sürekli hazırlık maçı yapardık. Beni de o karşılaşmalarda beğenmişler. Böylece Menemen Belediyespor'daki hocam Fikret Uzun'un da destekleriyle 2009-2010 sezonunda Bucaspor'a transfer oldum. Bucaspor'a geçince, ön liberoda oynamaya başladım. Bucaspor'daki hocalarım benim bu bölgede daha başarılı olacağımı düşündü. Bucaspor'daki ilk yılımda forma giymedim ancak ikinci yılımda düzenli olarak ön libero mevkiinde görev aldım. İkinci sezonumun ardından başkanımız Seyit Mehmet Özkan, Bucaspor'dan ayrılıp Altınordu'nun başkanı oldu. Altınordu o dönemde Spor Toto 3. Lig'deydi. Başkanımız, Altınordu ile birlikte Bölgesel Amatör Lig'de oynayan bir takımı da almıştı ve takımda daha az forma şansı bulan gençleri, pişmeleri için buraya gönderiyordu. Ben de Bucaspor'un ardından 16 yaşındayken bu pilot takıma gittim ve yaklaşık iki yıl burada top koşturdum. İki yıl sonunda, iyice maç tecrübesi kazandıktan sonra hocamız Hüseyin Eroğlu'nun çağırmasıyla Altınordu'nun A takımına seçildim.
Forvetken ön libero, oradan da stopere… Bu değişim nasıl gerçekleşti?
Bahsettiğim gibi Bucaspor'a geçince altyapıdaki hocalarım fiziğim itibariyle ön liberoda daha başarılı olacağımı söylemişlerdi. Bölgesel Amatör Lig'de iki sezon bu pozisyonda oynadım. Bu sürecin ardından bir sakatlık geçirdim. Sakatlıktan döndükten sonra Altınordu'ya gelince hocalarımız beni stoper oynatmaya başladı. Bu pozisyonda da oynadığım ilk maçlarda başarılı oldum. Bu andan itibaren de stoper olarak kariyerime devam ettim. Önceden 4 yıl forvet oynadığım için, savunmadayken rakip forvetlere top geldiğinde neler yapabileceklerine bir forvet gözüyle bakabiliyor, koşuları nerelere yapabileceklerini hissedebiliyorum.
Altınordu'nun ''İyi Vatandaş, İyi Birey, İyi Futbolcu'' felsefesini bu kulüpte oynayan bir oyuncu olarak anlatabilir misin?
Altınordu'da futbolcu olarak çok şanslı olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü maddi imkânlarımız olduğu halde, başkanımız bizim gibi genç Türk oyunculara güvenerek takıma yabancı futbolcu transfer etmiyor. PTT 1. Lig'de mücadele eden çoğu takımın kadrosu neredeyse Spor Toto Süper Lig kalitesinde ve aynı zamanda da tecrübeli oyunculardan oluşuyor. Ama bizim kadromuz genç ve yerli oyunculardan kurulu. PTT 1. Lig'de 19-20 yaşında oyuncu oynatan çok az kulüp var. Bu, kulübümüzün misyonu aslında. Genç ve yerli futbolculara değer verildiğinde neler yapılabileceğini anlatmaya çalışan ve bize çok önemli katkıları olan bir misyon. Genç oyunculara güvenilince neler olabileceğini gösteren bir başkanımız var. Bu misyon sayesinde de başarımın arttığını düşünüyorum. Genç yaşta da A Millî Takım'a seçildim. Kulüpteki hocalarımızla, takım arkadaşlarımızla çocukluktan beri birlikteyiz. Bu da takım içerisindeki arkadaşlık ortamını güzelleştiriyor. Hocamız Hüseyin Eroğlu da bana oldukça güveniyor. Biliyorsunuz, stoper mevkii oldukça riskli bir bölge, bir hatanızda takımınız gol yiyebilir. Böyle riskli bir bölgede oynamama rağmen, hocamız Hüseyin Eroğlu bana güvenerek forma veriyor, ben de maçlarda onun güvenini boşa çıkarmamaya çalışıyorum. Sorumluluklarımın da arttığının farkındayım. Daha çok çalışarak bu sorumlulukların üstesinden gelebileceğime inanıyorum. Futbol dışını ele alırsak da altyapıdaki kardeşlerimizin kulüpte futbol oynamak dışında sıkı bir eğitim aldığını söyleyebilirim. Kendilerini kişisel anlamda geliştirebilmeleri adına altyapıda sürekli yardımlar yapılıyor. Yabancı dil eğitimi de veriliyor. Eğitim, sadece futbol için değil yani. Aktiviteler yapılıyor bol bol. Hocalarımız futbol dışında da her konuda hayata dair öğretici şeyleri bizlerle paylaşıyor. Bunun dışında U11-U12 takımı oyuncularımız yurtdışına turnuvalara gidiyor. Böylelikle küçük yaşta hem yabancı bir kültür görmüş oluyor hem de yeni futbol stilleri ile tanışıyorlar. Ayrıca altyapıdaki imkânlar da oldukça fazla. Bilirsiniz, A takımlar her zaman en üst seviyede imkânlara sahiptir ancak altyapıda durum böyle değildir. Ancak, kulübümüz altyapıya son derece önem verdiği için buradaki şartlar da diğer kulüplere oranla oldukça iyi durumda. Örneğin biz A takımda ne yiyorsak, altyapıdaki kardeşlerimiz de aynı yemeği yiyor, aynı şartlara sahip oluyor. Bu da altyapıdaki oyuncunun küçük yaşta özgüvenini arttıran bir şey bana göre.
Geçen sezon ilk kez PTT 1. Lig'de oynadınız ve ikinci yarı müthiş bir çıkış yakalayıp seri galibiyetler alarak play-off'a katılmaya çok yaklaştınız. Bu sezon ise orta sıralarda yer alıyorsunuz. Takımın Spor Toto Süper Lig hedefinden bahseder misin?
Kulüp olarak amacımız altyapımızdaki oyuncularla Süper Lig'e çıkmak ve orada hiç transfer yapmadan bu oyuncularla kalıcı olmak. Zaten üç sezondur iskelet bir kadromuz var. Takım neredeyse aynı oyunculardan kurulu. O nedenle hemen bu sezon mutlaka Spor Toto Süper Lig'e çıkmalıyız gibi bir hedefimiz yok. Önemli olan Süper Lig'e çıktığımız zaman kalıcı olacak kalite ve tecrübeyi sağlamak. Tabiî ki en kısa sürede Süper Lig'e çıkmayı hedefliyor ve bu yönde de mücadelemizi veriyoruz.
Sen de ileride bu amacın içerisinde yer almak istiyor musun?
Altınordu'nun sözleşmeli futbolcusuyum ve şu anki hedefim Altınordu'da başarılı olup, hem kulübümü hem de Millî Takım'ı en iyi şekilde temsil etmek.
Altınordu uzun yıllar boyunca A Millî Takım'a oyuncu veremiyordu. Ancak sen, tarihe yeni bir sayfa açarak bu özlemi giderdin… Hem de İsveç maçının son anlarında oyuna girerek ilk kez A millî formayı giymiş oldun. Neler hissediyorsun?
Yanılmıyorsam, en son 1937 yılında Sait Altınordu, kulübümüzden A Millî Takım'a seçilmiş. Zaten İzmir Altınordu'dan A Millî Takım'a giden tek futbolcu da o. İzmir kulüpleri arasından A Millî Takım'a seçilen son oyuncu ise 1997'de Altay'da oynarken Fatih Tekke olmuş. A Millî Takım'a bu yaşta seçilmek benim için çok büyük bir gurur kaynağı. Türk futbolunun en büyük değerleri ile bir aradayım. Fatih Terim Hocamıza bana bu şansı verdiği için çok teşekkür ederim. Kendimi daha çok geliştirerek, burada daha iyi işler çıkarmaya çalışacağım. Dediğiniz gibi, İsveç'le oynanan hazırlık maçında oyuna girerek ilk kez A millî oldum. Taraftarımızın önünde, bu seviyede, ay-yıldızlı formayla sahada olmak gerçekten çok onur verici bir şey. Oyuna girmeden önce değişiklik sırasında çok heyecanlandım açıkçası. Ama sahaya adım attıktan sonra toparladım (gülüyor).
A Millî Takım'a yükselmeden önce, Genç Millî Takımlarda geçtiğin yolu bizlere anlatır mısın?
Ay-yıldızlı formayla ilk olarak 2014 yılında U18 Millî Takımı'nda tanıştım. Teknik direktör Vedat İnceefe'ydi ve beni kadroya davet etmişti. İlk kez Yunanistan U18 Millî Takımı ile oynanan hazırlık maçında ay-yıldızlı formayı giydim. Daha sonra U19 Millî Takımı ile Avrupa Şampiyonası grup eleme maçlarında yer aldım. U20 Millî Takımı ile hazırlık maçları, Ümit Millî Takım'la ise 1 kez Avrupa Şampiyonası elemelerinde mücadele ettim. Tüm bu maçlarla beraber A millî olana kadar toplam 8 karşılaşmada forma giydim. Ancak A Millî Takım'a kadar, dört farklı Genç Millî Takım'ın da havasını solumuş oldum. Bunun da şu an A Millî Takım'da yer almamda etkili olduğunu düşünüyorum. Genç Millî Takımlarda en iyi şekilde performans gösterdiğime, bu sayede hocalarımın gözüne girdiğime inanıyorum.
Futbola ilk başladığın dönemde, forvet oynarken bir idolün var mıydı? Şimdi defansta oynarken beğendiğin, örnek aldığın oyuncular kimler?
Forvet oynarken en sevdiğim hücum oyuncusu Wayne Rooney'ydi. O zaman tabiî hem yaş olarak küçük hem de boy olarak kısaydım. Kendisi de çok genç yaşta yıldızı parlamış, pek de uzun olmayan bir forvetti. Dolayısıyla kendisini sürekli takip ediyordum. Defansta ise örnek aldığım savunmacıların başında, futbolu bırakmış olsa da Barcelonalı Charles Puyol geliyor. Sahaya koyduğu mücadele, karakteri, kaptanlık vasıfları, takım arkadaşlarına liderlik etme gibi özelliklerinden ötürü kendisini çok beğeniyordum. Beğendiğim her oyuncunun özelliklerini takip edip, kendime bir şeyler katmaya çalışıyorum.
Puyol örneğini verirken kaptanlık ve liderlik özelliklerinden bahsettin. Sen de kendini böyle bir oyuncu olarak mı tanımlıyorsun? İleride bu karakterde bir oyuncu mu olmayı hedefliyorsun?
Benim zaten özelliklerimin o yönde olduğunu düşünüyorum. Hırslı, mücadeleci, takımımı ve arkadaşlarımı ateşleyici bir oyun tarzım var. Bu yüzden, bahsettiğiniz gibi ben de kendimi benzettiğim için ileride onun özelliklerinde bir oyuncu olmak istiyorum.
Genç yaşta A Millî Takım'a yükseldin, EURO 2016 Finalleri'ne kısa bir süre kala Mart ayındaki kampta kadroda yer almayı başardın. EURO 2016'da kadro 23 kişilik olacak. Bu kadroda yer alabilmek için bundan sonra neler yapman gerektiğini düşünüyorsun? Ayrıca ileride A Millî Takım'da kalıcı olabilmek için gerçekleştirmen gereken şeyler neler sana göre?
PTT 1. Lig'de sezonun geri kalan maçlarını en iyi şekilde değerlendirmem ve bu maçlarda yüksek performans göstermem gerektiğini düşünüyorum öncelikle. Tabiî ki; hocalarımın bana söylediği eksikliklerimi de dikkate alarak, bunları bir an önce gidermem de lâzım. Kısacası çizgimi, performansımı her geçen gün yükselterek yukarıda tutmam lâzım. Hem finallerde yer alabilmek hem de ileriki yıllarda A Millî Takım'da kalıcı olabilmek için bunları yapmam gerekiyor.
Futbol dışındaki ilgi alanların neler?
Antrenmanlardan ve maçlardan arta kalan vakitlerde gezmeyi çok seviyorum. Bildiğiniz gibi Kuşadası'ndaki tesislerde kalıyoruz. Boş zamanlarda sahile inip, orada arkadaşlarımla vakit geçirmek, sohbet edip tavla oynamak hoşuma gidiyor. Böylece de kafamı rahatlatmış oluyorum. Bazen de sinemaya gidip, film izlemeyi tercih ediyorum.

 
eXTReMe Tracker