Sunday, March 29, 2009

Kemal Onar: "Futbolcuya emekli ikramiyesi"

Futbolculuk dünyanın en popüler ve en fazla para kazanılan mesleklerinden bir tanesi olarak görünüyor. Profesyonelliğin başladığı günlerden bugüne oyuncu ücretleri fersah fersah yol kat etti. Dünyanın pek çok ülkesinde profesyonel oyuncular çok kısa süreler içinde servet sahibi olabiliyor. Üstelik günümüzde futbolcu profilleri de değişiyor. Geçmişin kazandığı parayı har vurup harman savuran hovarda futbolcularının yerini şimdi bir ticaret adamı gibi düşünen ve parasını akıllı yatırımlara yönlendiren oyuncuları aldı. Futbol oynadığı dönemde kral hayatı yaşayıp da sonrasında sürünen oyunculara artık pek rastlanmıyor. Bugünün oyuncuları en pahalı arabalara biniyor, en lüks semtlerin en klas konutlarında oturuyor ve futbolu bıraktıktan sonraki hayatlarını da yaptıkları akıllı yatırımların getirisiyle sürdürebiliyor. Ancak bu tablo madalyonun sadece bir yüzü. Çünkü sadece üst liglerde top koşturan oyuncuların hayatını yansıtıyor. Bir de daha alt kategorideki liglerde sadece ekmek parasını kurtarma çalışan o kadar çok oyuncu var ki… Kazandıkları sadece günlük ihtiyaçlarına yetiyor. Bırakın geleceklerine yatırım yapmayı, yaşadıkları dönemi bile zor idare edebiliyor birçok oyuncu. İşin en kötü tarafı da mesleğin sürdürülebilirlik döneminin çok kısa oluşu. 20 yaşından itibaren eli para görmeye başlayan bir oyuncu, hele de ülkemizde taş çatlasa 35 yaşına kadar futboldan kazanç elde edebiliyor. Peki ya sonrası? Futbolcunun hiçbir sosyal güvencesi yok… Hiçbir sosyal güvenlik kurumu 35 yaşındaki futbolcuyu emekli etmeye yanaşmıyor.

Evet, tablo böyle ama artık futbolcular için başka bir umut kapısı var; Türkiye Futbol Federasyonu Sosyal Yardım ve Dayanışma Vakfı. 1999'da kurulan ve faaliyetlerini sessiz sedasız sürdüren TFF Vakfı, 2011'den itibaren ilk "futbol emeklilerine" ödeme yapacak. Vakfı, kuruluş amaçlarını, gelirlerini, toplanan paranın nasıl değerlendirildiğini ve dağıtımın nasıl yapılacağını TFF Vakfı'nın Başkanvekili Kemal Onar'la konuştuk.

Kemal Onar, futbol camiasının ve özellikle çok yakından tanıdığı bir isim. Türkiye'nin önemli bankacılarından biri. Galatasaray kulübünde 57 yıl boyunca lokal müdürlüğünden başlayıp sicil kurulu üyeliği, veznedarlık, muhasebecilik, yönetim kurulu üyeliği, ikinci başkanlık, genel sekreterlik görevlerinde bulunmuş ve başkanlık hariç her işi yapmış önemli bir futbol ve iktisat adamı. Hiç kimseye taviz vermeyen, prensip sahibi yapısı nedeniyle seveni de çok olmuş sevmeyeni de. Kemal Onar bugün 83 yaşında ancak hâlâ gençlik yıllarındaki heyecanıyla çalışmaya ve üretmeye devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda yayınlanan dev Galatasaray Tarihi kitabında büyük emeği var. "Spor Kulüpleri İçin Tekdüzen Muhasebe ve Vergi Uygulamaları" isimli kitabı bütün kulüpler için önemli bir yol gösterici niteliğini taşıyor. Bebek'teki evinin bir odasını kitaplar, belgeler ve çalışma notları ile doldurup bilgisayarının başında mesaisini sürdüren Kemal Onar'a ilk sorumuz, vakıf kurma düşüncesinin nasıl doğduğu oldu.


Futbolcular için bir şeyler yapsak



Kemal Bey, bizi 1999 yılına götürdü: "Futbolun yeniden yapılanması için bir komisyon kurulmuştu. Ben de bu komisyonun başkanıydım. Bu çalışmaları tamamladıktan sonra dönemin Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy geldi ve 'Eski futbolcular için de bir şeyler yapsak' dedi. Huzurevi kuralım, hastane yapalım gibi düşünceleri vardı. Ben de 'Olur' dedim ve bir vakıf kurulmasını önerdim. Ardından Avukat Şekip Mosturoğlu ile birlikte vakfın tüzüğü hazırlamaya başladık. Fakat o sırada Federasyon avukatlarından üç tanesi bu fikre karşı çıktı. 'Federasyon Vakıf kuramaz' dediler. Halbuki vakıflar, dernekler gibi değil. Önce mahkemeden, sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü'nden geçiyor. Demek ki kurulabiliyormuş. Tabii vakfı kurmak yetmez, Federasyonla organik bağı da olması gerekiyor. İlgili kurumunuzla organik bir bağınız olmazsa bu tür vakıflarda sonuç alamazsınız. Örneğin Trafik Vakfı. Bu vakıfta polisler çalışıyor ve dolayısıyla gelir elde edilebiliyor. Biz de vakfı kurduktan sonra, Profesyonel Futbol Yönetmeliği'nde bir değişiklik yaptık. Bu değişikliğe göre her tescil döneminde futbolculardan vakıf için bir pay kesecektik. Federasyondan karar çıktı ama yönetim kurulunda muhalefet edenler oldu. Her yıl 1. Lig oyuncusundan 1000, 2. Lig oyuncusundan 500, 3. Lig oyuncusundan 200 dolar kesilecekti. Haluk Ulusoy da bunu onaylamıştı. Ancak karşı çıkanlar olunca bu rakamlarda indirime gidildi ve 500, 200, 100 dolar şeklinde kabul edildi. Bugün Vakfın 41 milyon lira parası var. Eğer bu indirim yapılmasaydı 120 milyon lirası olacaktı. Büyük para büyük para çeker çünkü."


Huzurevi olmaz


İkinci merakımız, vakfın kuruluş aşamasında neyin amaçlandığı. Mesela yaşlı ve bakıma muhtaç futbolcular için bir huzurevi kurulacak mı?

Kemal Onar'ın bu soruya cevabı şöyle oldu:

"Bakın, Türkiye'de bu tip vakıflar kurulduğunda hemen huzurevi lâfı edilir. Huzurevi bu işler içinde en bedeli ödenemez olanıdır. Ben eski İş Bankalıyım ve 8 sene İş Bankası Emekli Derneği Genel Başkanlığı yaptım. O dönemde bankanın yöneticileriyle bu konuyu incelemiştik. Huzurevi binasını yapmak iş değil. Yaparsınız, hem de en modernini yaparsınız. Ama sonra onun işletmesi var. Bir taraftan koyduğunuz kurala karşı çıkanlar gelir, bir taraftan hatır-gönül işlemeye başlar. Bir taraftan bir kişinin sağlık ve bakım ihtiyaçlarını karşılamak söylendiği kadar kolay bir iş değil. Hele Türkiye'deki hatır ve kartvizit meseleleri işlediği sürece bu iş olmaz. Elbette bu konuda kararı yine TFF Yönetim Kurulu verecek."


Para bir kez ödenecek


Profesyonel futbolculardan toplanan paraların nasıl değerlendirildiği ve nasıl dağıtılacağı konusuna da Kemal Bey şöyle bir açıklama getiriyor:

"Bu konu elbette yönetim kurulunda konuşulup karara bağlanacak. Ancak benim fikrim toplanan paranın belli bir ödeme planı dâhilinde dağıtılması. Bugüne kadar futbolculardan toplanan para 11 milyon lira. Vakfın bugün sahip olduğu para ise 41 milyon lira. Burada keyif olarak ben bilirimcilik yapmadan paranın idaresini İş Bankası Fon Yönetimi'ne verdik. Onlarla bir anlaşma yaptık. Senede 180 bin lira para ödüyoruz onlara. Ama onlar bu işin uzmanı. Sadece yüzde 10 risk üstlendik. Şirketlerin hisse senetlerini alarak bazen yüzde 50 de kazanabilirsiniz ama başkasının parasını riske sokamayız. Fon yönetimi tahvile para yatırır, dolar alır; dolar satar ve parayı bu yolla değerlendirir. Paranın dağıtılmasına gelince; 'Bu kadar paramız var, şu kadarını ödeyelim' diyemezsiniz. Bu da bir hesap meselesi. Sadece gelen paranın getirisinin içinden harcamanız lâzım ki, ana paranız işlemeye devam etsin. Bizde SGK'daki gibi bir emeklilik söz konusu değil. 10 yılını dolduran futbolcuya bir kereye mahsus bir toplu ödeme yapılacak. Tabii bunlar benim kişisel fikirlerim. Bunlar yönetim kurulunda tartışılacak. Maaş ödeyebilmek mümkün değil. 35 yaşında emekli olan bir oyuncuya 70-80 yaşına kadar maaş ödeyemezsiniz."


Tek gelir kaynağı futbolculardan yapılan kesinti


Acaba Vakfın gelir kalemleri neler? Mesela TFF tarafından Vakfa aktarılmış sabit kira gelirleri var mı? Kemal Onar böyle bir gelirin olmadığını şu cümlelerle anlatıyor:

"Bakın vakfın kurulduğu yıl Sayın Haluk Ulusoy'a 'Federasyon da biraz para yatırsın' demiştim. İlk yıl 100, ikinci sene de 50 milyar lira yatırdılar. Sonra Federasyonla ilgili tahkikatlar başlayınca, Federasyonun vakfa para yatırmasının kabul edilemez olduğunu söylediler ve bu parayı faiziyle birlikte aldılar. Oysa kanuna aykırı bir şey yoktu. Sonuçta bu tip vakıfların gündelik giderleri adını taşıdığı kurumlar tarafından karşılanır. Bugüne kadar Federasyonun da şahısların da vakfa bir katkısı olmadı. Tek geliri futbolculardan yapılan kesintilerdir.


10 yılı sermaye birikimi için bekledik


Hesapların nasıl kayıt altında tutulduğu ve oyunculara ödeme yapmak için neden 10 yıl beklendiği konularına da Kemal Onur şu açıklamayı getiriyor:

"Her bir oyuncunun sisteme girdiği günden itibaren bütün nüfus bilgileri, ödediği primler, bugüne kadar hangi sezon hangi ligde yer aldığı hep kayıtlı. Oyuncu, Vakıf için ödediği paranın makbuzunu göstermeden bölgelerden tescil alamaz. Bu kural Profesyonel Futbol Yönetmeliği'nde yazıyor. Tabii bu parayı futbolcular değil, kulüpler ödüyor. Parayı dağıtmak için zaman zaman baskı gördük ama dağıtmadık. Çünkü ortada bir sermaye olmalı. Ana para ne kadar yüksek olursa getirisi de o kadar yüksek olur. Sigortacılık da böyledir."


İlk emekliler 2011'de


Vakıf ilk ödemesini ne zaman yapacak ve miktarlar ne kadar olacak konusunda Kemal Onar'ın açıklamaları şöyle:

"Vakfın yükümlülükleri 2011 yılında başlayacak. Paranın dağıtımıyla ilgili olarak 1 yıl içinde yönetmelik yapmamız gerekiyor. Benim fikrim, paranın bir kerede ödenmesi. Daha önce de söylediğim gibi, bu ödeme faizin içindeki miktarı aşmayacak ve anapara mutlaka korunacak. Oyuncu 10 yılı doldurduğu halde futbol oynamaya devam ediyorsa, istediği takdirde sistemin içinde kalabilir. Eğer devam ederse yatırdığı meblağ artacağı için kazancı da o oranda yükselir. Hiç kimseye '10 yılın doldu, al paranı' demeyeceğiz. Futbolcu isterse devam edebilecek."

Peki, bir Süper Lig oyuncusu 10 yılını doldurduğunda Vakıf'tan ne kadar para alabilecek?

Kemal Onar, bu konuda kesinleşmiş bir rakam olmadığını ve konunun da yine yönetim kurulunun hazırlayacağı yönetmelikle belirleneceğini söylüyor ve "10 yıl boyunca ödeme yapan bir Süper Lig oyuncusundan 5 bin dolar kesinti yapılmıştır. Alacağı para en az 15 bin dolar olur. Bu da 22.5 bin lira eder. Ama dediğim gibi bunlar hep matematik işi. Ödenecek para 4-5 katına da çıkabilir. Yeter ki, anapara korunsun ve ödemeler faiz miktarının içinden yapılsın."

Futbolun sevimli bücürü: Murat Ceylan

Gaziantepli bir ailenin, 7 kızın ardından gelen tek erkek çocuğu. Kendi tabiriyle "kazandibi." Türk Telekomspor ve Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'un ardından Gaziantepspor'a geçti ve henüz 15 yaşını bitirdiğinde Nurullah Sağlam tarafından Süper Lig'de oynatıldı. Gaziantepspor'un altyapısına geldiğinde boyunun kısa olması nedeniyle "Senin burada ne işin var?" diye karşılansa da hırsı, mücadele gücü ve bitmeyen enerjisiyle kısa sürede ligimizin gelecek vaat eden ön liberoları arasına girmeyi başardı. Saha içinde agresif olsa da röportaj sırasında direkt "sempatik çocuk" izlenimi bırakıyor. Bu çocukluğunu da halen lunaparkta çarpışan arabalara binerek yaşıyor.


Röportaj: Mazlum Uluç


Türk futbolunun gelecek vaat eden oyuncularından birisin ve biz seni biraz daha yakından tanımak istiyoruz.


1988 Gaziantep doğumluyum. 8 kardeşiz ve ben hem ailenin en küçüğü hem de tek erkek çocuğuyum. 7 ablam var, ben kazandibiyim. İlkokulu bitirdikten sonra meslek lisesine başladım. Tekstil bölümünde okuyordum. Ancak okuldan çok futbola ağırlık veriyordum. Türk Telekomspor'un altyapısında başlamıştım, oradan Büyükşehir Belediyespor'a, ardından da Gaziantepspor'a geçtim. Ağırlığı futbola versem de liseyi bitirdim. Bu sene üniversite sınavlarına gireceğim. 2004 yılında Nurullah Hocam son iki maçta beni A takım kadrosuna aldı. O sırada 15 yaşımı yeni bitirmiştim. A. Sebatspor ve Malatyaspor maçlarının son bölümlerinde oynama şansı buldum. Ama Nurullah Hocam gidip Hadzibegiç geldiğinde kiralık olarak gönderildim.


Bu noktada biraz duralım. Ailen futbol oynamanı nasıl karşılamıştı?


Ailem önceliği okula vermemi istiyordu. Futbolcu olamazsam ortada kalmamdan endişe ediyorlardı. Bense onlara "Benim içimde futbolcu olmak var. Mutlaka olacağım" diyordum. Ne iş ne okul, aklımda sadece futbol vardı.


Babamı antrenörlerim ikna etti


Peki, futbolcu olman konusunda aileni nasıl ikna ettin?


Büyükşehir Belediyespor'da oynarken babam bir gün "Hadi hocalarının yanına gidelim" dedi. Dünden razıydım zaten. Ben dışarıda kaldım, babam Mehmet Ali ve Mehmet Aslan hocalarıma "Bu çocuk futbolcu olabilir mi, yoksa okula mı gönderelim?" diye sormuş. Dışarı çıktıktan sonra bana "Tamam oğlum, sen futbolunu oynamaya devam et, okuluna da git" dedi.


Futbolcu olma isteğinin arkasındaki düşünce neydi?


Okul ortamını sevmekle birlikte içimde hep futbolcu olmak vardı. Küçükken sürekli televizyonda futbol maçlarını izlerdim. Annem-babam bu yüzden bana kızardı, çünkü onlar başka şeyler izlemek isterlerdi. Altyapıya yazıldığım günden itibaren futbolcu olacağıma inanmıştım. Hatta şöyle bir hatıram var; teyzemin oğluyla okula giderken Kamil Ocak Stadı'nın önünden geçerdik. Bir gün stadın önünde durup, "İbrahim, bir gün bu stada çıkıp oynayacağım" dedim. "Hadi git oradan, nasıl oynayacaksın?" karşılığını verdi. Askere gitti, döndüğünde beni o statta oynarken görünce çok şaşırdı. Hırs gerçekten çok önemli. Eğer hırsınız varsa yapamayacağınız bir şey yok. O hırs her gün bir adım ileri gitmenizi sağlıyor çünkü.


Futbola seninle birlikte başlayan birçok çocuk yarı yolda kaldı. Seni onlardan ayıran en önemli özelliğin neydi?


Futbolda şansın çok önemli olduğuna inanıyorum. Belediyespor'un altyapısından beni Gaziantepspor'un PAF takımına isteyen Faik Demir Hocamdı. Gaziantepspor'a geldiğimde herkes benimle dalga geçti. Çünkü oyuncuların hepsi uzun boylu, iriyarıydı. Ben hem yaş hem de fizik olarak küçüktüm. Herkes bana "Burada nasıl oynayacaksın?" diyordu. Ben de "Ne yapalım, hoca istedi, geldim" cevabını veriyordum. İlk dört hafta geçtikten sonra bir Ankaragücü maçı öncesi Faik Hocam "Okan'ın yeleğini al" dedi. Ben sağ bek oynuyorum, Okan ön libero. Yeleği aldım, "Şimdi ne yapacağım hocam?" diye sordum. "Ön libero oynayacaksın" cevabını verdi. Hem o günkü antrenmanda hem de Ankaragücü maçında çok iyi oynadım. Dolayısıyla bugünkü konuma gelmemde Faik Hocanın hakkını en öne koymam gerekir.


Tamam, Faik Hocan sana şans vermiş ama sonuçta senin de bazı özelliklerin olmalı değil mi? Mesela biraz önce hırsından söz etmiştin.


Evet, hırsım var, mücadele etmeyi çok seviyorum. Fizik açıdan ufak-tefek görünsem de güçlü bir oyuncuyum. Beslenmeme çok dikkat ederim ve kendime iyi bakarım. Antrenmanlardan sonra mutlaka dinlenirim. İkili mücadeleye girmeden önce kendimi diri tutmaya dikkat ederim.


Bir futbolcu için Gaziantep gibi müthiş mutfak kültürüne sahip bir şehirde yaşamak kolay olmasa gerek. Kilona dikkat etmek zorundasın ama bir yandan da karşında kebaplar ve baklavalar duruyor. Sen nasıl idare ediyorsun bu durumu?


Gerçekten de zor. Antep çok güzel bir şehir. Küçüktür ama sıcacıktır. Eşiniz, dostunuzla mükemmel vakit geçirirsiniz. Yemek açısından ise "Ben yemem" diyen adamı bile sofradan kolay kolay kaldırmaz. Ben de kebabımı, tatlımı yerim, zaten isteseniz de uzak kalamazsınız. Ama formunuzu korumak için sonra ona göre çalışmanız gerekir.


Her oyuncunun başlangıçta özendiği futbolcular vardır. Senin de benzemek istediğin birileri var mıydı?


Küçük yaşta Emre Belözoğlu'na çok özenirdim. 16 yaşındayken Galatasaray formasını giyiyordu. Avrupa kupalarında mükemmel oynuyordu. Ona karşı müthiş bir sempatim vardı. Şimdi de beni ona benzetiyorlar ve bu benzetmeden mutluluk duyuyorum.


Futbolcu, oynayarak tecrübe kazanır


Gaziantepspor'da A takıma yükseldikten sonra GASKİ Spor'a kiralık gönderildin. Bu gidişler bazı oyuncuları olumsuz etkiliyor. Kiralık gönderilmek sende nasıl bir etki bırakmıştı?


Başlangıçta da söz etmiştim, Nurullah Hocam beni oynatıp takımdan ayrıldıktan sonra göreve gelen Hadzibegiç, "Kendini geliştirmen lâzım" dedi ve kiralık gitmemi istedi. Ben de olumlu karşıladım. O sırada henüz 16 yaşındaydım. Oynamadan tecrübe kazanamayacağımı biliyordum. GASKİ Spor'a gittim. PAF takımdaki hocam Faik Demir, GASKİ'nin başına geçmişti. O sezon 3. Lig'de şampiyon olduk. Bir sezon da 2. Lig'de oynadım ve Mesut Bakkal'ın gelişinden sonra yeniden Gaziantepspor'a döndüm. Bana "Herkes senden söz ediyor, o nedenle geri çağırdım" dedim. Ben de "Bir bakın, oynayabilirsem oynatırsınız, olmazsa yine kiralık gidebilirim" cevabını verdim. Çünkü kiralık gitmek benim için sorun değildi. Ne kadar fazla oynarsam benim için o kadar iyi olduğunu biliyordum. Mesut Hocamın da hakkını ödeyemem. Yine 4 hafta geçtikten sonra bu kez Sivasspor maçında oynadım ve sonra devamı da geldi.


Sana katkı yapan antrenörlerden söz edebilir misin?


Altyapıda Mehmet Aslan Hocam, "Futbolstar" isimli yarışmaya katılmam için beni teşvik etti. Henüz 12-13 yaşındaydım. İstanbul'a gittim ve o yarışmaya katılıp 1.5 ay kaldım. Kente döndüğümde "Gaziantepspor seni istiyor" dediler. Mehmet Hocamın uzak görüşlülüğü sayesinde transferim gerçekleşti. PAF takımda Faik Hocamın hakkını ne yapsam ödeyemem. Hem antrenör hem de ağabey olarak bana çok yardımcı oldu. 8 senedir tanışıyoruz ve her gün telefonla konuşuruz. Sonra beni 15 yaşında A takıma alan Nurullah Hocam ve A takımda sürekliliğimi sağlayan Mesut Hocam var.


Ön libero bugünün futbolunda kilit mevkilerden biri. Sence iyi bir ön libero hangi özelliklere sahip olmalı?


Ön libero oynamak hiç kolay değil. Sahanın her yerinde olmak zorundasınız. Defans yaparken de hücum ederken de pozisyonun içinde olmanız gerekiyor. Bunun için de çok kuvvetli olmanız ve çok koşmanız gerekiyor. Oyun sezginiz de önemli tabii. Ama birinci koşul çok koşmanız.


Bugünün ön liberosundan tüm bunların yanında topu da iyi kullanması isteniyor. En iyi örnek de Pirlo sanırım.


Ama Pirlo çok ciddi bir istisna. Mesela Gattuso da çok beğenilen bir ön libero ama tekniği Pirlo ile kıyaslanamaz. Ben de çok koşuyorum ama benim de tekniğim çok yüksek değil. (Gülüyor)


Hangi ön liberoları beğeniyorsun?


Fenerbahçe'de Selçuk ağabeyi çok beğeniyorum. Hem çok koşuyor hem de tekniği çok yüksek ve rakip defansın arkasına mükemmel toplar atıyor.


Uzun pas eksiğimi kapatıyorum


Kendinde eksik gördüğün yönler var mı? Kendini geliştirmek için ekstra çalışmalar yapar mısın?


Nurullah Hocam takımın başına son gelişinde bana "Senin uzun top kullanma konusunda eksiğin var" demişti. Ben de bunun üzerine her antrenmandan sonra uzun top kullanma çalışması yapmaya başladım. Antrenman sahamızda bir duvar var. Her gün 1 saat o duvarın karşısında uzun pas antrenmanı yaptım.


Gaziantepspor ligin keyif veren takımlarından biri. Bunun sebebi de pas yapabilen, teknik kapasitesi yüksek ve aynı zamanda savaşabilen oyunculardan kurulu olması. Galiba oyuncular da bu tip futboldan daha fazla zevk alıyor.


Doğru, top sizde ne kadar kalırsa rakibin gardını o kadar kolay düşürürsünüz. Mesela biz bir Beşiktaş maçı oynadık, Fenerbahçe ile iki kez karşılaştık, Trabzonspor'a karşı kupada çok başarılı bir futbol sergiledik. 3-0 kaybettiğimiz Beşiktaş maçını 10 kişi oynadık ve 433 pas yaptık. Yenilmemiz önemli değildi. Biz oyundan aldığımız zevke bakıyoruz. Zaten hocamız da "Siz iyi oynayın, pas yapın, oyununuzdan keyif alın, böyle oynadıkça başarı da kendiliğinden gelecek" diyor.


Gaziantep şehrinin çocuğu olmak sana sorumluluk açısından artı bir yük getiriyor mu?


Gerçekten de bunun ağır bir sorumluluğu var. En küçük bir problemde "Anteplisin" diyerek sizi öne sürüyorlar. Takımdaki herkes kötü oynasa bile sizin kötü oynamanız göze batıyor ve "Havaya girmiş" gibi eleştiriler yoğunlaşıyor.


Kendi kadronuzu şampiyonluğa oynayan diğer takımlarla kıyaslıyor musun?


Bence çok iyi bir kadroya sahibiz. İsim isim baktığımızda Tabata, Beto, De Souza, Zurita, Mehmet Yozgatlı, Erman ağabey çok kaliteli oyuncular. Hem kadro kalitesi hem de bu kadronun ortaya koyduğu futbol açısından Gaziantepspor'u çok iyi bir noktada görüyorum. Ama bu bütçelerle Anadolu'dan bir şampiyon çıkması kolay değil.


Sahada kimseyi tanımam


Saha içinde hırçın bir oyuncu izlenimi bırakıyorsun. Konuşurken son derece güler yüzlü ve yumuşak başlı bir genç var karşımda ama saha içinde bir şeyler değişiyor galiba.


Sahaya çıktığımda karşımdaki arkadaşım da olsa hiç kimseyi tanımam. Çünkü ben her şeyimi orada kazanıyorum. Sahaya çıktığımda çok hırslı olurum ve yenilgiye tahammül edemem. Bu nedenle bazen hırçınlaşıyorum. Ama karşımdakine zarar verecek bir harekette bulunmam. Benim hırsım ve sertliğim topa.


Genç Milli Takım'da oynadıktan sonra 2 yıl ay-yıldızlı formadan ayrı kaldın. Şimdi yeniden Ümit Milli Takım kadrosundasın. Bu 2 yıllık ayrı kalışın sebebi neydi sence?


Genç Milli Takım'a 2005'te Tolunay Kafkas Hocam tarafından çağrılmıştım. Hatta şimdi bile konuşuyoruz ve bana "Gel burada oyna" diye takılıyor. Ama Tolunay Hocamın ayrılmasından sonra uzun süre bir daha çağrılmadım.


A Milli Takım için aday oyunculardan birisin. Bugünkü A takım kadrosuna baktığında "Ben de bu takımda oynayabilirim" diyor musun?


Hangi oyuncu bunu söylemez ki? A Milli Takım'da oynamanın yolu kulüp takımınızdaki performansınızdan geçiyor. Belli bir düzeyin üzerinde süreklilik yakaladığınız takdirde Milli Takım'ın kapıları size de açılır. Ben de bunun için çabalıyorum.


Futbol geleceğinle ilgili neler hayal ediyorsun?


Herkes büyük takıma, oradan da yurt dışına gitmek ister. Benim amacım olabildiğince erken yurtdışına gidebilmek. Avrupa'nın büyük liglerinden birinde oynamak isterim.


Avrupa'da hangi takımın oynadığı futbolu beğeniyorsun?


Barcelona'yı çok beğeniyorum. Orta sahasında Xavi ve Iniesta çok kaliteli oyuncular. O oyunculara bakınca kısa boylu olmanın futbol için bir dezavantaj olmadığını görüyorsunuz.


Sen boyunun kısa olması nedeniyle bir dezavantaj yaşıyor musun?


Tam tersine avantaj olduğunu düşünüyorum. Oynadığım bölgenin gereği olarak çok koşup, çok mücadele ederken, buna çabukluğumu ve manevra kabiliyetimi de katabiliyorum. Üstelik boyumun kısa olmasına rağmen hava hâkimiyetim de hiç kötü değil. Belki boyum uzun olsaydı bu kadar aşama kaydedemezdim.


Profesyonel olmadan önceki hayatınla şimdiki arasında değişen neler var?


Aslında benim açımdan değişen çok fazla bir şey yok. Maddi anlamda kazancım arttı tabii. Oturduğum ev değişti. Bir otomobilim oldu. Audi A3'üm var. Bu kadar. Ama arkadaşlarımla ilişkilerimde değişen hiçbir şey yok. Onlarla buluşup okey veya kâğıt oynamayı sürdürüyorum. Birlikte gezip dolaşırız.


Saha dışında nasıl bir insan olduğunu düşünüyorsun?


Saha içinde benim gıcık birisi olduğumu düşündüklerinden eminim. Ama saha dışında bambaşka bir insanım. Çok gülerim, hem arkadaşlarımla hem ağabeylerimle çok iyi geçinirim. İçimde fesatlık yoktur. Bu açıdan kendimden memnun olduğumu söyleyebilirim.


Futbolun dışındaki bir günün nasıl geçiyor?


Antrenmandan sonra önce evime gider dinlenirim. Sonra arkadaşlarımla buluşup onlarla vakit geçirmekten hoşlanırım. Bir kafede oturur ya da gidip çarpışan arabalara bineriz. Çocukluğumu yaşamayı sürdürüyorum yani. Bunların dışında araba kullanmayı çok seviyorum. Bir yerde en fazla 1 saat oturur, sonra arabama atlar, yine arkadaşlarımla gezerim.
 
eXTReMe Tracker