Monday, June 08, 2020

Danijel Aleksic: "Yetenek yetmez profesyonel olmak lâzım"

Önce Yeni Malatyaspor'da şimdi de Başakşehir'de keyifle izlenen bir oyuncu… Erken yaşta Genoa'ya yaptığı yanlış transferin beş yılına mal olduğunu söylerken, kendisini öne çıkaran özelliklerin yetenek, odaklanma ve ciddiyet olduğunu söylüyor. "Gittiğim her takımda örnek aldığım, çalışma etiğine saygı duyduğum ve pek çok şey öğrendiğim oyuncular oldu. Onlardan öğrendiğim şey, ne kadar yetenekli olursanız olun profesyonel olmak zorunda olduğunuz, vücudunuza iyi bakmanız, beslenmenize dikkat etmeniz, antrenmandan önce ve sonra fazladan çalışmanız gerektiğiydi" diyen Sırp oyuncu, kariyer hikâyesini paylaşıyor.

Önce Yeni Malatyaspor, ardından da Başakşehir formalarıyla âşina olduğumuz Danijel Aleksic'i yakından tanımak istiyoruz. 30 Nisan 1991 Pula Sırbistan doğumlu olduğunu biliyoruz. Nasıl bir çocukluk geçirdiğini öğrenerek başlayalım istersen…

Çok normal bir çocukluk geçirdim diyebilirim. Günümüz çocukları gibi internet, elektronik eşyalar, bilgisayar, akıllı telefon gibi şeyler yoktu zamanımda. Bu yüzden vaktimizin büyük bir kısmını dışarıda oyun oynayarak, futbol topunun peşinden koşarak geçirdim. Yedi yaşımda futbol oynamaya başladım. Ondan sonra zaten hayatım futbol oldu.

Ailende senden başka sporcu var mı?

Ailemde profesyonel olarak spor yapan kimse yok. Okul takımlarında farklı spor dallarında yer aldılar ancak profesyonel olarak spor yapan biri yok ailemde. Tek profesyonel spor yapan benim. Çocuklarımın ise gelecekte ne yapacağını göreceğiz.


Futbola olan yeteneğini ilk kim keşfetti ve seni bir takımın kapısından içeri soktu?

Yaşadığımız kentin bir takımında yedi yaşımdan 11 yaşıma dek futbol oynamaya başlamıştım. Antrenörler sahip olduğum yeteneği görünce 15-16 yaşlarımda Vojvodina ile ilk sözleşmemi imzaladım. Benim için büyük bir onurdu ve çok mutlu olmuştum. Çocuk yaşlarda ilk futbol oynamaya başladığımda futbola olan sevgim çok saf ve temizdi. Genç yaşlarda futbol oynamaktan muazzam bir keyif alıyorsunuz. Fakat profesyonel futbolcu olduğunuzda artık bu sizin için bir hobi olmaktan çıkıyor, mesleğiniz oluyor. Yaptığınız şeyden tabiî ki keyif alıyorsunuz ama çocukken yaşadığınız hissiyat maalesef olmuyor.

Ulaşabildiğimiz kayıtlarda futbola FK Veternik takımında başladığını görüyoruz. Ardından Vojvodina takımına geçiyorsun. Sırbistan'da nasıl bir altyapı eğitimi aldın?

Evet, Veternik doğduğum ve büyüdüğüm yer. Futbola ilk adımlarımı zaten çok küçük yaşta bu kulüpte attım. Ardından bahsettiğim gibi çok genç yaşta Vojvodina'ya geçtim. Orada da çok güzel altı-yedi sene geçirdim diyebilirim. Benim için çok güzel bir deneyimdi. Her gün antrenman yapıp hafta sonunun gelmesiyle maça çıkmak için sabırsızlanıyordum. O yaşlar benim için çok özeldi. Her hatırladığımda yüzüm gülümsüyor.

Seninle birlikte futbola başlayan birçok arkadaşın bugün futbolcu olamadı ama sen başardın. O arkadaşlarına göre neleri farklı yaptın?

Pek çok arkadaşım hâlâ farklı düzeylerde futbol hayatını Sırbistan'da ve Sırbistan'a yakın ülkelerde sürdürüyor. Fakat beni onlardan biraz daha iyi bir seviyeye getiren şeyin Tanrı'nın bana verdiği yetenek olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte futbola ilk başladığım zamanlardan itibaren çok ciddiydim. Gelecekte bir futbolcu olmak istediğimi her zaman biliyordum. Futbolcu olmak benim için okuldan bile daha önemliydi. Büyüdüğümde yapmak istediğim şeydi. Arkadaşlarım ise futbolu benden biraz daha eğlence için oynuyordu. Sanırım bunlar benimle arkadaşlarım arasındaki farkı yaratan faktörler oldu.

Genoa transferi benim için çok erkendi

Kariyerine baktığımızda tam bir futbol seyyahısın. Yurt dışında ilk adımını İtalya'nın Genoa takımına atıyorsun ancak Seri A'da yalnızca bir maçta üç dakika oynayabiliyorsun. Bunun sebebi neydi?

Genoa, Sırbistan dışında transfer olduğum ilk kulüptü. O zamanlar 18 yaşımdaydım ve gerçekten çok gençtim. Benim için çok iyi bir dönem olduğunu söyleyemem çünkü Genoa'ya transferim yüzde yüz kendi isteğimle gerçekleşen bir transfer değildi. Küçük kulüplerde nasıl olur bilirsiniz, bir kararı tek başınıza veremezsiniz. Genoa'dan kulübe iyi bir teklif geldi ve oraya transfer olmamın daha iyi olacağı söylendi. Benim için çok önemli bir tecrübe oldu fakat gerçekten İtalya ve o seviye için henüz çok gençtim. Öyle bir kulüpte olmak için çok erkendi. Altı ay sonra ayrılmak istedim çünkü işler hayal ettiğim gibi gitmedi.

2010-2011 sezonunda Bundesliga 2 ekiplerinden Greuther Fürth takımına transfer oluyorsun. Burada forma şansı buluyorsun ve kendini gösterebiliyorsun. Almanya günlerini nasıl anlatırsın?

Evet, Almanya İkinci Ligi takımlarından Greuter Fürth'te bir sezon geçirdim ve çok güzeldi. Forma şansı yakaladım, yeni bir ülkeyi tanıma fırsatı buldum. Almanya gerçekten harikaydı. İkinci ligde oynamamıza rağmen gittiğimiz her stadyumda dolu tribünler karşısında oynuyorduk ve stadyumlar küçük de değildi. İnsanlar futbolu gerçekten seviyordu ve benim için orada oynamak büyük bir keyifti. Kariyerim adına da attığım iyi bir adımdı. Dönüp baktığımda kendi adıma iyi bir deneyim olduğunu düşünüyorum.

Sonraki dönem senin için adeta kayıp yıllar olarak göze çarpıyor. Fransa 1. Lig ekibi Saint-Ettienne'de iki sezonda sadece üç maçta forma giyebiliyorsun. Ardından Fransa 2. Lig takımı Arles'e transfer oluyorsun ve burada da bir sezonda bir maçta oynuyorsun. 2014-2015 sezonunda Polonya'da Lechia Gdansk takımında dört, İsviçre'de St. Gallen'de de dört maçta forma giyebiliyorsun. Bu kayıp yılları bize nasıl anlatırsın? Sebebi neydi?

Almanya'dan sonra işler benim için kötü gitti. Genoa ile sözleşmem devam ediyordu. Almanya'da sezonu tamamladıktan sonra beni Yunanistan'da bir takıma altı aylığına kiralık gönderdiler. Transfer sezonunun sonlarına yaklaşıyorduk. Üç hafta antrenmanlara çıktık fakat kulübün başkanı yasa dışı işler sebebiyle tutuklandı. Takım da beşinci lige düşürüldü. Genoa'yla konuştuğumda ise bana "Evine git, ara transfer sezonunda karar vereceğiz" dendi. Benim için gerçekten çok kötü bir dönemdi. Bir kez yanlış bir adım attığınızda geri dönmek çok zor oluyor. Genoa'ya transferim futbol hayatımda dört-beş seneye mal oldu. Dönüp baktığımda pişmanlık duyduğum şeylerden biri.

Türkiye'de olmamı St. Gallen'e borçluyum

İsviçre kelimenin tam anlamıyla sana ilaç oluyor ve kendini buluyorsun. 2015-2016 sezonunda St. Gallen'de 33 maçta oynuyor, 12 gol atıyorsun. İstikrarın sonraki iki sezonda da 25 ve 30 maçta forma giyerek devam ediyor. Bu patlama yıllarını nasıl anlatırsın?

St. Ettienne'le deneme idmanlarına çıkmıştım. Beni beğendiler ve takıma aldılar. Fakat yanlış zamanda doğru yerdeydim. Henüz 20 yaşımdaydım ve onlar inanılmaz bir takıma sahipti. Pierre-Emerick Aubameyang, şu an Wolfsburg'da oynayan Josuha Guilavogui, Brandao, Kurt Zouma gibi kaliteli oyuncular kadrodaydı ve benim bu kadroda forma şansı yakalamam çok zordu. Ardından Arles-Avignon'a kiralandım. Arles Avignon'un da benim için iyi bir deneyim olduğunu söyleyemem. Benim için kayıp yıllardı diyebilirim. St. Ettienne ise çok büyük bir kulüptü, kötü bir düşüncem yok fakat o düzeyde bir kulüpte oynamak için yeterli tecrübeye sahip değildim. Bu fırsat şu an elime gelmiş olsa farklı şekilde değerlendirebilirdim. Şu anki aklım olsa kesinlikle farklı kararlar verirdim. Ancak İsviçre'de St. Gallen'de muhteşem üç sezon geçirdim. Orada yeniden kendimi bir futbolcu gibi hissetmeye başladım. Her ne kadar geçmişte yaşadıklarımdan biraz pişmanlık duysam da St. Gallen'de sürekli oynuyordum. St. Gallen benim Sırbistan'dan ayrıldığımdaki ilk kulübüm olmalıydı diye düşünüyorum. İsviçre, kariyerim adına gerçekten iyi bir dönemdi. Pek çok yeni arkadaş edindim. Şu an Türkiye'de olmamı ve mutlu olmamı o zamana borçluyum.

2018-2019 sezonunda yolun Türkiye ile kesişiyor. Yeni Malatyaspor'a transfer oluyorsun. Transferin nasıl gerçekleşti? Sırbistan, İtalya, Almanya, Fransa, Polonya, İsviçre'den sonra Türkiye'yi nasıl buldun?

Beni Malatyaspor'da görmek isteyen kişi teknik direktör Erol Bulut oldu. Yardımcı antrenör Serhat Umar beni İsviçre'de izlemişti. Serhat Umar'ın beni izlediği maçı 3-0 kaybetmiştik. Maçta gayet iyi oynamama rağmen 60-70. dakikalar arasında oyundan alınmıştım.  Serhat Umar döndüğünde de benimle ilgili olumlu rapor vermiş. Beni takımda görmek istiyorlardı. Onlara beni Malatya'ya getirdikleri ve güvendikleri için gerçekten büyük bir teşekkür borçluyum. Güzel bir dönemdi benim için. Türkler ve Sırpların mantalitesi birbirine çok benziyor. Nazik ve saygılıysanız aynı nezaketi ve saygıyı görüyorsunuz. Bunu gerçekten seviyorum. Bu ülkede olduğum için gerçekten çok mutluyum. 

Malatya'da güzel anılar biriktirdim

Yeni Malatyaspor'da istikrarını devam ettirdin. 32 Süper Lig maçında 10 gol attın. Altı Türkiye Kupası maçında da dört golün var. Malatya günlerini nasıl anlatırsın?

Daha önce bahsettiğim gibi Malatya'da geçirdiğim günler harikaydı. İyi bir takıma sahiptik. Malatya için tarihi bir sezon geçirdik. Avrupa'ya gitmek için mücadele ettik ve bunu başardık. Çok güzel zamanlardı.  Malatya'da sadece güzel anılar biriktirdim.  Ne oynarken ne de ayrılırken bir kez bile sorunla karşılaşmadım, her şey çok güzeldi. Taraftarlar çok iyiydi, teknik direktörümüz çok iyiydi. Kulüpteki herkesle iyi ilişkilerim vardı. Yeni arkadaşlar edindim. Malatya şehri ve Malatyaspor'la çok güzel anılarım var.

Malatya'dan sonra çok radikal bir karar alıyor ve Suudi Arabistan'a transfer oluyorsun. Al Ahli Jeddah takımında yalnızca üç maçta forma giyiyorsun. Bu kararı neden aldın ve neden bu kadar az maçta forma giydin?

Bu konu hakkında 20 dakika konuşabilirim ancak söylemek istediğim şeyler için doğru zaman değil. Malatyaspor iyi bir sezon geçirmişti ve değerim yükselmişti. Al Ahli Jeddah'ın bana verdiği teklifi o dönem Türkiye'de verebilecek bir takım yoktu maalesef. Herkes için verilebilecek en mantıklı karardı diyebilirim. Benim için iyi bir kontrattı, Malatyaspor'un finansal durumu için de iyi bir teklifti. Başarılı bir sezonun ardından herkesin iyi bir şey elde edebileceği bir fırsattı. Ardından asla hayal edemeyeceğim şeyler yaşadım. Sadece üç maça çıktım. İlk iki maç Asya Şampiyonlar Ligi maçıydı. Bir önceki sezon bu turnuvayı kazanan takım olan Al Hilal'a karşı kaybetmiştik. Kötü bir sonuç değildi. Ardından ikinci maçı kazandık. Yeterli sonuçlar değildi fakat durum kötü de değildi. Sonrasında ligde kendi sahamızda ilk maçımıza çıktık. 1-1 berabere kaldık ve golü de ben attım. Fakat saat sabah üçte Instagram'dan kulübün benim için gelecek tekliflere açık olduğunu öğrendim. Sebebini anlamamıştım. Bana hiçbir açıklama da yapılmamıştı. Fakat bunun sayesinde şu an harika bir kulüpteyim. Sözleşmem feshedildi ve buraya geldim. Sebebini açıklayamadığım bir olay yüzünden… Benim için kötü bir deneyimdi fakat ne mutlu ki bu durum beni tekrar Türkiye'ye getirdi.

Başakşehir birinci önceliğimdi

Başakşehir'e transferin nasıl gerçekleşti?

Sözleşmem feshedildiğinde serbest oyuncu olduğumu Türkiye'de bilenler vardı. Bu yüzden Türkiye'den teklifler aldım. Birkaç kulüpten teklif almak benim için mutluluk vericiydi ve Malatya'da iyi bir performans sergilediğimin göstergesiydi. Başakşehir'in benimle ilgilendiğini öğrendiğimde menajerime birinci önceliğimin Başakşehir olduğunu söyledim ve ardından transferim çok kısa bir sürede gerçekleşti.

Suudi Arabistan'ı saymazsak istikrarının Başakşehir'de de devam ettiğini görüyoruz. Bu sezon 17 lig maçında dört gol attın. UEFA Ligi'nde altı maçta oynadın, bir golün var. Türkiye Kupası'nda dört maçta bir gol kaydettin. Lige verilen araya kadar olan bu performansını nasıl değerlendirirsin?

Şu ana kadar iyi bir sezon geçirdiğimizi düşünüyorum. Trabzonspor'la aynı puandayız ve zirvedeyiz. Şampiyonluk için iyi bir şansımız var. Türkiye Kupası'nda şanssız bir şekilde elendik. Kendi sahamızda son dakika golü yedik ve deplasmanda gol atmayı başaramadık ne yazık ki. Kötü bir sonuçtu fakat Avrupa Ligi'nde iyi gidiyoruz ve ligde de şansımız yüksek. Ben ise bireysel performansımdan çok memnun değilim. Ancak iki ay sakatlığım sebebiyle sahalardan uzak kaldım. Üstelik tam formumu yakalamaya başladığım bir dönemde talihsiz biçimde kolumu kırdım. İki ay sahalardan uzak kaldığınızda iyi bir şekilde geri dönmek için zamana ihtiyacınız var. Lige verilen aradan önce Kopenhag'ı kendi sahamızda mağlup etmeyi başardık. Trabzonspor karşısında da deplasmanda kabul edilebilir bir sonuç aldık. İlk 11'de istikrarlı bir biçimde şans bulduğum için çok mutluyum. Daha iyi olabileceğimi biliyorum ve fiziksel olarak güçlenmek için her şeyi yapıyorum. Çok daha iyi performans sergileyebileceğimi bildiğim için şu anki performansımdan çok mutlu değilim fakat bundan daha iyi olabileceğimi biliyorum. Ancak en önemlisi şampiyonluk için elimizde büyük bir fırsat var ve Avrupa Ligi'nde bir üst tura çıkmak için şansımız yüksek. Takım olarak başarılı olmamız benim bireysel performansımdan daha önemli.

Başakşehir sistematik ve son yıllarda yakaladığı başarılarla kendisini taraflı-tarafsız herkese çok sevdirmiş bir takım. Bu sezon da lige verilen araya kadar 53 puan topladı ve zirveyi Trabzonspor ile paylaşıyor. 53 puanlık bu periyodu bize nasıl anlatırsın?

Daha önce bahsettiğim gibi takım olarak çok iyi bir performans sergiledik. İyi oynadık ve insanlar buna saygı duyuyor. Takımı ve kulübü sorduğunuzda çok güzel cevaplar alıyorsunuz. Çok kaliteli bir teknik direktör ve çok kaliteli futbolculara sahibiz. Ligde iyi bir konumdayız. Hepimiz katkı sağlamak için çok çaba harcıyoruz. Şu an sağlıklı kalmak, çok çalışmak ve şampiyonluk yarışına iyi bir şekilde geri dönmek öncelikli amacımız.

Duruma uyum sağlayan başarılı olacak

Ligin tamamlanmasına 8 hafta var ve Başakşehir de uzun yıllardır kovaladığı şampiyonluğa bu kez kavuşmak istiyor. Sence kalan 8 hafta nasıl geçer ve neler olur?

Sonuçları öngörmek çok zor. Sekiz maç kaldı fakat bu sekiz maçı hangi şartlar altında oynayacağımızı bilmiyoruz. Oyuncuların döndüklerinde form durumlarının nasıl olacağı konusunda bir fikrimiz yok. Umarım yaşanmaz ancak döndüğümüzde sakatlık riskimiz çok fazla. Şampiyonluğa ulaşacak takım, daha az sakatlık yaşayan takım olacak gibi görünüyor. Yaşadığımız bu duruma en hızlı şekilde uyum sağlayan başarılı olacak. Salgın sebebiyle verilen aradan önce iyi bir grafiğimiz vardı. Umarım bu aradan sonra takım olarak hazırlıklı bir şekilde döneriz. Umuyorum maçlar başlamadan önce hazırlanmamız için de yeterince süre olur.

Okan Buruk genç ve başarılı bir teknik adam. Kendisiyle nasıl bir ilişkin var?

Çok iyi ve geleceği parlak bir teknik direktör. Gelecekte çok iyi bir kariyere sahip olacağını düşünüyorum. O kaliteye sahip biri. Futbolu biliyor ve büyük bir futbolcuydu. İyi bir ilişkimiz var, birbirimize çok saygı duyuyoruz. Bir teknik direktör, oyuncusunun çabaladığını gördüğünde ve istediklerini yerine getirdiğinde hiçbir zaman sorun yaşanmaz. Umarım birlikte çalıştığımız süre içerisinde aramızdaki ilişki bu şekilde devam eder. 

Dünya şu an Covid-19 virüsüyle büyük bir savaş halinde. Hayatı durduran bu virüsten sen nasıl korunuyorsun? Evde günlerin nasıl geçiyor? Hobiler edindin mi? İzlediğin filmlerden hangilerini beğendin? Hangi kitapları okudun?

Evde günlerim iyi geçiyor. İki buçuk yaşında oğlum ve iki ikiz kızım var. Ailem de burada. Sıkıcı olmasına imkân yok. Sürekli yapacak bir şeyim oluyor ve tabiî ki her gün antrenmanım var. Günler hızlı geçiyor. Sadece uzun bir süre içeride kalmak canımı sıkabiliyor. Ancak yapacak bir şey yok. Bu durumun sona ermesi için dua ediyoruz. Üzücü haberleri görmek kolay değil. Pozitif olmaktan başka çaremiz yok. Televizyon ve dizi izlemek için vaktim olmuyor. Üç çocukla televizyon izlemek için vakit bulmak kolay değil.

Burada kendimizi güvende hissediyoruz

Birçok yabancı oyuncunun bu günlerde ülkelerine dönmek istediğini biliyoruz. Sen hangi fikirdesin, Türkiye'de kalmak mı geri dönmek mi?

Biz geri dönmek istemedik. Çünkü burada güvende hissediyoruz. Ayrıca küçük çocuklarımla bu zamanda seyahat etmek akıllıca bir fikir gibi gelmedi. Ailemi risk altında bırakmak istemedim. Ülkemde evde kalmakla burada evde kalmak aynı şeyler. Ailem de burada ve daha rahat, güvende hissediyoruz, hep beraberiz. Ben bu süre içinde burada kalmayı tercih ettim ve pişman değilim.

Başakşehir ile 2022 yılına kadar sözleşmen var. Bir futbol seyyahı olarak kendine nasıl bir kariyer planı yaptın? Hayallerin, hedeflerin neler?

Geleceği şu an çok düşünmüyorum. Günden güne gelebileceğim en üst seviyeye ulaşmak için çabalıyorum. Önceliğim sağlıklı kalmak ve Başakşehir'e katkı sağlayabilmek, bu takımla başarılı olmak. Siz mutluysanız, kulüp de mutluysa her şey yolunda gider.

Boşa giden yıllarımı unutamayacağım

Dünyayı futbolla gezmiş bir oyuncu olarak futbolla ilgili hiç "keşke"lerin var mı?

Daha önce bahsettiğim gibi kötü anılarım ne yazık ki var. İsviçre'den beri kendimi gerçekten bir futbolcu gibi hissediyorum. Genç yaşta oynayamadığım maçlar ve boşa giden senelerimi hayatım boyunca unutmayacağım. Ancak belki de yaşadıklarım sayesinde şu an bulunduğum seviyedeyim. Şu an bulunduğum konumdan da mutluyum. Eğer yaşadıklarımı yaşamasaydım şu an burada oynayacak gücü elde edemeyebilirdim. Ne olacağını asla bilemeyiz. Fakat umarım boşa giden senelerimi ve oynayamadığım maçları telafi edecek zamana ve şansa sahip olurum. 

Tecrübeli bir oyuncu olarak bugüne kadar Sırbistan Millî Takımı'nda yalnızca iki kez forma giyebildin. Sence bunun sebepleri neler? Millî takımla ilgili düşüncelerini öğrenebilir miyiz?

Sırbistan Millî Takımı her zaman iyi futbolculardan oluşur. Önceden de oynama şansı buldum. Ancak millî takıma çağrılmadan önce şanssız bir biçimde kolumu kırdım. Yine çağrılmak istiyorum ancak önümüzdeki günler neler getirecek hep birlikte göreceğiz. Genç yaşlarda U15, U17, U19, U21'de pek çok kez forma şansı yakaladım ve kaptan oldum. Fakat kaybettiğim yıllarda ne yazık ki şans bulamadım. Tekrardan millî takıma seçilebilmek için her zaman çok çabalayacağım. Çünkü millî takımda oynamak her zaman bir onurdur. Umarım yeniden elime fırsat geçer.

Türk Millî Takımı'nı nasıl buluyorsun? Gelecek yıla ertelenen 2021 Avrupa Futbol Şampiyonası'nda sence Türkiye neler yapar?

Türk Millî Takımı gerçekten harika diyebilirim. Çok iyi oyunculara ve çok iyi taraftarlara sahipler. Uzun bir zaman var fakat gelecek sene Avrupa Futbol Şampiyonası'nda da iyi bir sonuç elde etme şansları yüksek. Kaliteli oyuncuların yanında çok iyi genç oyunculara da sahip bir takım Türk Millî Takımı.

Visca ve İrfan Can'ı çok beğeniyorum

Ligimizde en çok hangi oyuncuları beğeniyorsun? Seni en çok hangi oyuncular zorluyor?

Ligde beğendiğim oyuncuların çoğunluğu takım arkadaşım. Fakat Süper Lig'de pek çok futbolcuya saygı duyuyorum. Çünkü her takım çok yetenekli oyunculara sahip. Ancak takım arkadaşlarımdan bazıları şu an ligde pozisyonlarının en iyileri o yüzden kendi takım arkadaşlarımı başka oyunculara değişmem. Edin Visca bunlardan bir tanesi. Sadece takımımızın değil ligin en iyi oyuncularından. İstatistikler bunun kanıtı. İrfan Can Kahveci de çok yetenekli ve en çok beğendiğim isimlerden biri. Onunla oynamak ve onu izlemek gerçekten çok keyifli.

Kariyerinde kendine örnek aldığın oyuncular var mı? Varsa hangileri?

Küçükken çok fazla idolüm vardı. Ancak profesyonel futbolcu olduğumda, gittiğim her takımda örnek aldığım, çalışma etiğine saygı duyduğum ve pek çok şey öğrendiğim oyuncular oldu. Onlar idollerim oldu. Onlardan öğrendiğim şey, ne kadar yetenekli olursanız olun profesyonel olmak zorunda olduğunuz, vücudunuza iyi bakmanız, beslenmenize dikkat etmeniz, antrenmandan önce ve sonra fazladan çalışmanız gerektiğiydi. Millî takımda da böyle isimler vardı. Bunları uyguladığınızda zamanla sonuçlarını alıyorsunuz. Verebileceğim spesifik isimler yok. Küçükken çok fazla idolüm olan oyuncu vardı fakat sonradan idolüm olan oyuncular birlikte oynadığım ve pek çok şey öğrendiğim oyuncular oldu. Artık bunu önemsiyorum.

İstanbul'da nasıl bir hayatın var? Boş zamanlarını nasıl değerlendirirsin?

İstanbul'da günlük hayatım şu anki duruma benzer aslında. Üç çocuğum var. Antrenman olduğunda tesislere gidiyorum, döndüğümde çocuklarımla vakit geçiriyorum. Eşime yardımcı oluyorum, evde olmadığım sürede çocuklarla doğal olarak o ilgileniyor. Vakit bulduğumuzda eşimle yemeğe çıkıyoruz. Güzel bir yerde yaşıyorum, İstanbul'da olmanın her anından keyif alıyorum. İkiz bebekler yürümeyi öğrendiğinde İstanbul'u daha fazla keşfetmek için zaman ve fırsat olacak.

UEFA Uluslar Ligi'nde Türkiye ve Sırbistan'ın aynı grupta olması hakkında neler düşünüyorsun?

UEFA Uluslar Ligi'nde Türkiye ve Sırbistan'ın aynı grupta olduğunu biliyorum. Fakat bu şu an çok uzakta ve şimdiden bir şey söylemek çok zor. Şu an bu maçları ne zaman göreceğimizi bilmiyoruz. Kaliteli oyunculara sahip iki takımın maçı olacağı kesin. İki takımın da yüzde 50 kazanma şansı var diyebilirim. Ancak maçlar hakkında daha iyi yorum yapabilmek için öncelikle içinde bulunduğumuz durumdan çıkmamız gerek. Sorularınız için de çok teşekkür ederim. Umarım istediğiniz cevapları almışsınızdır.

Thursday, June 04, 2020

Erol Bulut: "İşin sırrı hedef ve vizyon"

Futbol sevdası yüzünden 37 yaşına kadar yeşil sahalardan kopamadı. Türkiye'de Fenerbahçe, Yunanistan'da da Olympiakos'ta şampiyonluklar yaşadı. Bu iki ülkenin yanı sıra Almanya ve Ukrayna liglerinde de top koşturdu. Futbola olan aşkını teknik direktör olarak sürdürürken önce Yeni Malatyaspor, şimdi de Alanyaspor'daki başarısıyla dikkatleri üzerinde topluyor. Genç teknik adamla futbolculuk geçmişini, teknik direktörlük günlerini ve hayallerini konuştuk….

Hocam 31 Ocak 1975 Bad Schwalbach / Almanya doğumlusunuz. Futboldan önce Almanya'da nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

Çocukluğum aslında çok güzel geçti. Okul ve sporla geçtiğini söyleyebilirim. Okula da çok ilgim vardı. Çok iyi bir öğrenciydim. Aynı zamanda okuldan eve geldiğimizde kendimizi direkt top oynarken bulurduk. Evimizin önü çok genişti. Hemen hemen her gün futbolla geçiyordu. Evin önünde arkadaşlarımla, kuzenlerimle futbol oynuyordum. Zaten futbola da 5 yaşında başladım. Oturduğumuz yerde 20 senemiz geçti.

Sizdeki yeteneği ilk kim keşfetti ve sizi bir kulübün kapısından içeri soktu?

Babam… Söylediğim gibi evin önünde her gün futbol oynuyorduk. Babam da futbola çok düşkündü. Beni 5 yaşında yeşil sahalara götürdü. Hiç kimse 5 yaşında bir çocuk için, "Bundan futbolcu olacak" diyemez. Babam tamamen futbolu sevdiğinden dolayı beni bir futbol takımına yazdırdı. Böylece futbola başlamış oldum.

Tek düşüncem profesyonellikti

Sizinle birlikte futbola başlayan birçok arkadaşınız futbolcu olamadı ama siz bunu başardınız ve bugün de yolunuza başarılı bir teknik adam olarak devam ediyorsunuz. Siz o arkadaşlarınıza göre neleri farklı yaptınız da yeşil sahaların içerisinde her dönem başarılı olarak kalabildiniz?

Şöyle söyleyeyim; futbola başladığım arkadaşlarımla bir seviyeye kadar birlikte geldik. Eyalet karma takımlarına katıldık. O arkadaşlarım arasında benden biraz daha erken millî takıma seçilenler oldu. Benden önde olanlar da vardı genç yaşlarda. Ama 16 yaşına geldiğimizde ben bir adım öne geçtim. 17 yaşımda Eintracht Frankfurt'ta profesyonel oldum. Benim tek düşüncem vardı; profesyonel olabilmek için yaşıyordum. Hem futbolu hem okulumu aynı anda ilerletmeye çalışıyordum. Tabiî ki kolay olmuyordu. Çünkü derslerimi bazen otobüste, bazen arabada, maçlara giderken, idmanlara giderken çalışmak zorunda kalıyordum. Ama bir seviyeye geldikten sonra üniversite ile futbol arasında bir tercih yapacaksınız. Ben tercihimi futboldan yana kullandım. Bugünkü duruma baktığımda doğru kararı verdiğimi düşünüyorum.

Futbola Eintracht Frankfurt'un altyapısında başladığınızı görüyoruz. O dönem nasıl bir altyapı eğitimi aldınız. Bugün teknik adam gözüyle baktığınızda bize aldığınız altyapı sistemi hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Bu soru çok güzel bir soru. Altyapıya girdiğiniz zaman geçmişten günümüze kadar bilgi vermemiz gerekiyor. Onun için şimdi detaylı açıklamış olsam zamanımız yetmez. Kısa söyleyeyim. Ben direkt Eintracht Frankfurt altyapısından yetişmedim. Ondan önce başka altyapılarda da çalıştım. Aynı zamanda eyalet karmasında olduğumdan özel olarak haftanın bir günü gelen hocalarımız vardı. Bizi özel olarak çalıştırıyorlardı. Elit futbolcuları alıp eğitiyorlardı. Oraya gidip antrenmanlara katılıyordum. Bu şekilde gerçekleşiyordu. Ama detaylı olarak konulara girersek zaten zamanımız yetmeyebilir.

Burnumun kırıldığını anlamadım!

1995-1996 sezonunda Fenerbahçe'ye transfer oldunuz ve dört sezon boyunca sizi sarı-lacivertli formayla izledik. İlk yılınızda şampiyonluk yaşadınız; TSYD Kupası, Atatürk Kupası ve Başbakanlık Kupası şampiyonlukları gördünüz. Fenerbahçe'de geçen dört sezonu bugün nasıl hatırlıyorsunuz?

Hatırladığım çok güzel anılarım var. Klasik olacak belki ama nereye gitsem, Trabzonlu kardeşlerimle bile karşılaştığımda ki kendim de Trabzonluyum biliyorsunuz; her zaman 1995-1996 sezonunun Trabzonspor maçını hatırlatıyorlar bana. Orada Aykut Kocaman'a yaptığım asisti hatırlatıyorlar. Şampiyonluğun geldiği maçtı biliyorsunuz. Kariyerimde çok önemli yeri var. O maçı söyleyebilirim. Onun dışında Manchester United'a karşı Old Trafford'da 1-0 kazandığımız maç var. 40 yıl sonra kazanan bir Türk takımı oldu. O da Fenerbahçe oldu. O anılarım var. Kazandığımız çok güzel diğer maçlar; dört sene boyunca Galatasaray'a karşı kaybetmediğimiz, sürekli kazandığımız maçlar var. Büyük takımlardan Beşiktaş'a attığım kafa golü var. Burnum kırılmıştı. Onu da çok güzel hatırlıyorum. O an burnumun kırıldığını anlamamıştım hatta… Sevinçten dolayı taraftara koşmuştum. Sıcaklık hissettim ve elimi yüzüme götürdüm. Bir anda ellerim kanla doldu. Böyle güzel maçlarımız ve anılarım var.

Fenerbahçe'den sonra tam anlamıyla futbol seyyahına dönüştünüz. Eintracht Frankfurt, Trabzonspor, Adanaspor, Panionios, Bursaspor, 1860 Münih, Olympiakos, Metalurh Donetsk, OFI Girit ve Veria takımlarında forma giydiniz. Bu yılları nasıl anlatırsınız?

Çok takım değiştirdim, evet. 12-13 takım olması lâzım. Fenerbahçe'den ayrıldıktan sonra Frankfurt'a gittim. Oradan geri döndüğümde olaylar istediğim gibi gelişmedi. Yunanistan'a transfer oldum. Yunanistan'da çok iyi bir dönüş oldu. Çünkü orada gerçekten iyi bir performans gösterdim. İki sene üst üste yılın en iyi yabancı oyuncusu seçildim. Teklifler de geldi. İtalya'dan teklifler vardı futbolculuk dönemimde. Olympiakos'ta oynadım. İki sene üst üste şampiyonluğumuz var. Kupayı kazandık. Şampiyonlar Ligi'nde yer aldık. Olympiakos'un tarihinde en güzel goller arasında Real Madrid'e attığım gol de halen yer alıyor. O da sevindirici bir olaydı benim için. Olympiakos'tan sonra Ukrayna'da Metalurh Donetsk maceram oldu. İyi başladı ama iyi bitmedi. Çünkü çapraz bağ ameliyatı yaşadım. Yine Yunanistan'a dönüp, 4 yılı orada geçirip futbolu Selanik takımı olan Veria'da tamamladım.

Futbolculuk döneminizde kendinize örnek aldığınız oyuncu ya da oyuncular kimlerdi?

Örnek aldığım oyuncu yoktu. "Bunun gibi oynayayım; böyle yapayım" dediğim bir oyuncu hiçbir zaman olmadı. Ama beğendiğim, takdir ettiğim futbolcular oldu tabiî. Zidane mesela, çok beğendiğim oyunculardan birisiydi. Benim dönemimde benden biraz daha küçük de olsa Brezilyalı Ronaldo çok iyiydi. Çok klas futbolcuydu. Ama dediğim gibi "İlla bunun gibi olayım" diyeceğim bir oyuncu hiç olmadı.

Allegri, Conte ve Klopp

Teknik adamlık döneminde kendinize örnek aldığınız isim ya da isimler kimler?

Örnek aldığım değil de beğendiğim, takip ettiğim isimler oldu. Bunların başında Juventus'un eski hocası Massimiliano Allegri geliyor. Kendisini çok beğeniyorum. Ayrıca Antonio Conte'yi çok beğeniyorum. Jürgen Klopp çok değerli bir teknik adam. Bu isimleri takip ediyorum. Oynattıkları futbol çok hoşuma gidiyor.

Futbola nokta koyduktan sonra teknik adamlık konusunda nasıl karar aldınız? Yeşil sahalarda yeniden olma, meydan okuma dürtüsü mü futbolu bırakan futbolcuları harekete geçiriyor?

Teknik direktörlüğe geçiş yapma konusu her zaman aklımda vardı. 2009 yılında UEFA A lisansımı elde ettim. Futbol oynadığım dönemde o imkânım vardı. Hazırlığımı zaten 2009 yılından itibaren yavaş yavaş yapmaya başlamıştım. 2012 yılında futbolu noktaladım ve Özcan Kızıltan ile birlikte Kartalspor'da yardımcı antrenör olarak başladım. Oradan Yeni Malatyaspor'a gittim. Orada 3-4 ay çalıştığım güzel bir dönem oldu. Süper Lig'de Elazığspor'da yardımcı antrenör olarak çalıştım. Olympiakos'taki eski teknik direktörüm Trond Sollied hoca olmuştu. Onun yanına yardımcı olarak gittim. Ondan sonrasını biliyorsunuz. Abdullah Avcı ile birlikte Başakşehir'de yardımcılık yaptım 3 sene. Ama benim zaten kafamda teknik direktör olma isteği vardı. Yardımcılıkta hedefim 5 sene kalmaktı. Sonra teknik direktör olmak istiyordum. Tam tesadüf, 5 yılımı doldurup Yeni Malatyaspor'a teknik direktör oldum. Orada da Allah'a şükürler olsun ilk yılımız başarılı; ikinci yılımız daha da başarılı geçti. Yeni Malatyaspor'u Avrupa kupalarına taşıma fırsatı buldum. 

Abdullah Hocaya müteşekkirim

Yardımcı hoca olarak uzun bir süre (148 maç) Başakşehir'de çalıştınız ve Abdullah Avcı ile beraber çok önemli başarılara imza attınız. 2014'ten 2017'ye kadar geçen Başakşehir serüveninde neler öğrendiniz, neler yaşadınız?

Ben her zaman söylüyorum… Futbolda elde ettiğim deneyimler sırasında çalıştığım teknik direktörlerden her zaman bir şeyler kaptım. Kendi sisteminizi yavaş yavaş kafanızda kurmaya çalışıyorsunuz. Başakşehir'de de Abdullah Hoca ile başladığımızda kendisinin vizyonunu gördüm ve kendi vizyonumu da ona anlattım. Böyle bir başlangıç yaptım. Abdullah Hocaya her zaman teşekkür ediyorum. Bana güvenip, takımın antrenmanını bana uygulattığı bir dönem oldu. Ben kendimi o üç senede gerçekten çok iyi geliştirdim. Nitekim bugünkü durumlara geldik.

Almanya futbolu, Türk futbolunun ve Millî Takımlarımızın altyapısı gibi... Bizim burada 85 milyonluk nüfusla başaramadığımızı Almanlar orada 2.5 milyonluk Türk nüfusla nasıl başarıyor?

Disiplin… Sistem… Yine detaya girmem gerek; buna zamanımız yetmez. Oturup bunun geniş konuşulması gerekiyor. Adamların kurduğu bir sistem var. Almanya'da 360 nokta var. Futbol Federasyonu kurdu bu sistemi. Ben daha 12-13-14 yaşlarında eyalet karmasındaydım. Her hafta pazartesi günü özel idman yapıyorduk. Almanya Futbol Federasyonu tarafından uygulanan bir sistemdi. O eyaletin elit futbolcularını alıp, haftada bir kere bir program üzerinden çalıştırıyordu. Adamların böyle bir sistemi vardı. Bizim Türkiye'de maalesef böyle bir sistem yok. Kulüplerimize baktığımızda kim var? Altınordu var çok iyi yapan… Trabzonspor var altyapıdan iyi futbolcular çıkartan. Galatasaray biraz var. Zamanında Bursaspor vardı. Onun dışında yetersiz hepsi. Bu konuyu muhakkak geliştirmemiz gerekiyor. 

Millî Takım'da ve liglerde unutulmaz maçlarınız hangileriydi?

Demin açıklamıştım. Fenerbahçe döneminde güzel maçlarım vardı. Millî Takım'da olan maçlarımı iyi düşünmem lâzım. Tam hatırlamıyorum ama güzel maçlarım var. Ümit Millî Takım'a ilk çağırıldığım zaman çok iyiydi. Rahmetli Erdoğan Arıca teknik direktörümüzdü. Letonya'ya karşı Balıkesir'de oynadığımız bir maç vardı. Benim ilk Ümit millî maçımdı. 4-1 kazanmıştık. O çok güzeldi. Türkiye'de ilk o taraftarın içinde oynayıp; o heyecanı yaşamıştım. İlk maçımın galibiyetle sonuçlanması çok güzel olmuştu.

Abdullah Avcı'nın yardımcılığını yapanlardan Okan Buruk, Tayfun Korkut ve siz hep iyi noktalara geldiniz. Bu işin sırrı nedir?

Bu işin sırrı kendinize koyduğunuz bir hedef ve vizyon… Yardımcı olarak çalışırken bu vizyonunuz daha da gelişiyor. Ondan sonra kendi takımınızı devraldığınızda o vizyonunuzu kendi oyuncularınıza en doğru şekilde aktarmanız… Ben elimden geldiği kadarıyla beynimdeki düşüncelerimi, vizyonumu oyuncularıma aktarmaya çalışıyorum. Bunu da ekibimle birlikte iyi yaptığımızı düşünüyorum. Futbolcu da çok önemli. Futbolcu bunu çabuk algıladığı zaman sahada uyguladığında ortaya güzel bir fotoğraf çıkıyor. 

Ligimizden takımınızda görmek istediğiniz üç oyuncunun ismini istesek...

Mevkiye göre değişebilir (gülüyor)… Çok oyuncu var beğendiğim. İsim söylemeyeyim ben…

Bir teknik adam olarak ideal oyun sisteminiz nedir? Takımınızın en üst seviyede nasıl bir oyun oynamasını hayal ediyorsunuz?

Bizim oynadığımız sistem 4-2-3-1 sistemi… Ama zaman zaman bu 4-3-3 oluyor. Rakibe yönelik olabiliyor. Bazen beşliye dönebiliyoruz. Bu sistemleri ben denedim ve çalıştım. Ama en doğru oynadığımız sistem 4-2-3-1…

O sezon üzerine kitap yazabiliriz

2017-2018 sezonunda teknik direktör olarak ilk görevinizi aldınız ve sizi Süper Lig'de Yeni Malatyaspor'un başında izledik. 6. haftada takımın başına geçtiniz ve 28 maçta 9 galibiyet, 9 beraberlikle ligi 43 puanla 10. sırada bitirdiniz. Teknik adam olarak ilk sezonunuzu nasıl yorumlarsınız?

Üzerine kitap yazabiliriz aslında… Öyle söyleyeyim… Gerçekten dışarıdan gözüktüğü gibi değil her şey… Dışarıdan güzel bir fotoğraf gözükebiliyor. Ama içine girdiğiniz zaman gerçek sıkıntılarla, sorunlarla karşılaşabiliyorsunuz. Ama Malatya'da sıkıntılarla karşılaşmamıza rağmen her şeyi pozitife çevirerek güzel bir sezon yaşadığımızı düşünüyorum. Çok çalıştık ekibimle birlikte. Uyumadığımız günler de oldu. Biz elimizi değil, gövdemizi taşın altına koyduk. Ama Allah'a şükürler olsun ki o sezonu ilk 10 içinde bitirebildik.

İkinci sezonunuzda 29 maçta 10 galibiyet, 8 beraberlik elde ettiniz ve Yeni Malatyaspor sezon sonunda UEFA Avrupa Ligi'nde ön eleme oynama hakkı kazandı. Geçen sezon hakkında neler söylersiniz?

Orada da sezon bizim adımıza aslında çok iyi başlamadı. İstediğimiz transferler biraz gecikti. Hazırlık döneminde transferlerin geç gelmesinden dolayı eksik çalıştık. Bazı sıkıntılar yaşadık. İlk maçımıza Göztepe'ye gittik. 13-14 sağlam oyuncuyla gittik. İlk maçımızı deplasmanda 3-1 kazandık. Ondan sonra o iyi başlangıçla gidişatımız da çok iyi oldu. İlk yarıyı ikinci sırada tamamladık. Müthiş bir gidişat oldu. Orada futbolcularımla gerçekten övünmem lâzım. Çok iyi bir çıkış gösterdiler.

Bu sezon başında yolunuz Alanyaspor ile kesişti. Liglere ara verilene kadar 26 maçta 12 galibiyet, 7 beraberlikle 43 puan topladınız ve 6. sıradasınız. Tüm dikkatleri üzerinize çektiniz. Öncelikle bu tablo hakkında yorumunuz nedir?

Malatyaspor'dan ayrıldığımda birkaç teklif vardı. Bunlardan birisi Alanyaspor'du. Alanyaspor'u seçmemin nedeni en azından bir iskelet takım vardı. "O iskelet takımın üzerine birkaç transfer yapabilirsem iyi bir yerlere getirebilirim" diye düşünüyordum. Başkanımız Hasan Çavuşoğlu'na, yöneticilere çok teşekkür ediyorum. İstediğimiz transferleri en kısa sürede takıma kattılar. O bizim çok büyük avantajımız oldu. Futbolcuların erken gelmesi ve takıma erken uyum sağlamaları bize ligde güzel bir başlangıç yaşattı. İlk yarıya baktığımızda zaten 10 hafta lider olarak götürdük. Sonra düşüşümüz nasıl oldu? Gol yollarında yakaladığımız pozisyonları iyi değerlendiremedik. Kazanmamız gereken maçları berabere tamamladık. Veya penaltıdan kaybettiğimiz maçlar oldu. Şu an baktığımızda rahatlıkla lider de olabilirdik. Ama futbol bu. Atamadığınız zaman ilk sırada olamıyorsunuz. Şu an 6. sıradayız ve kupada yarı final ilk maçını kazandık. İnşallah final olur ve kupa olur. Şu an iyi bir gidişatımız var.

Kupayı istiyoruz

Covid-19 sebebiyle liglere verilen aradan sonra önünüzde 8 maç var. Zirvenin 10 puan gerisindesiniz. Sizce dönünce neler olur ve sezon sonu için hedefiniz nedir?

Bu hastalık bütün dünyayı büyük sıkıntıya soktu. Herkes nasibini aldı Covid-19'dan. Ara verildi mecburen. İlk hazırlık dönemi gibi bir dönem yaşıyoruz. Futbolcular sıfırdan başladılar. Biz antrenmanlarımıza gruplar şeklinde 4 Mayıs'ta başladık. Üç grup şeklinde idman yaptık. Şu an tam takım halinde çalışıyoruz. Zaten ligler de 12 Haziran'da başlıyor. İyi bir durumda olacağımızı düşünüyorum. Takım çok iyi çalışıyor. Oyuncularım çok konsantre olmuş durumda. Ne istediğimizi biliyoruz. Bizim istediğimiz; ben olayım, futbolcular olsun, kulüp olsun; kupada final oynayalım ve kupayı Alanya'ya getirelim… Bu demek değil ki ligde son 8 maçı bırakacağız… Son 8 maçta en iyisini yapıp bulunduğumuz yerde veya yukarıda bitirmek istiyoruz. Çünkü bazı takımlar bence iyi başlangıç yapamayacak. Belki liderlik değişecek, sıralama değişecek. Biz elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağız.

Benim de hedeflerim var

İsminiz zaman zaman büyük takımlarla anılıyor. 45 yaşında, genç bir teknik adamsınız. Yabancı dillere hâkimsiniz. Yurt dışında birçok yerde yaşadınız. Futbol dilini iyi biliyor ve gayet de başarılı gidiyorsunuz. Tüm bunların ışığında kendinize nasıl bir kariyer planı yaptınız?

Daha önce bir sorunuza cevap verirken kendimi zaten 2009'da hazırlamaya başladığımı söylemiştim. Hedef zaten teknik direktörlüktü. Ben kendimi anlatayım; yeşil sahalardan ayrılmak istemeyen bir karakterim. Zaten 37 yaşında futbolu bıraktım. Yeşil sahalardan hiçbir zaman uzak kalmak istemiyordum. Bu yüzden teknik direktörlük koltuğunu seçtim. Futbolcunun nasıl bir hedefi varsa, teknik direktörün de var. Benim hedefim en üst seviyede hocalık yapabilmek, kupalar kazanabilmek… Bunun için elimden geleni yapmaya çalışıyorum ekibimle birlikte. Bugüne kadar iyi gittiğini düşünüyorum. Evet, yurt içi olsun, yurt dışı olsun teklifler var. Sezon sonunda Alanyaspor ile sözleşmem sona erecek. Gelecek teklifleri kulübümden olsun, diğer takımlardan olsun, en iyi şekilde değerlendireceğimi düşünüyorum.

Sizin oynadığınız dönemle bugünkü futbolu karşılaştırdığınız zaman neler değişti?

Bugünkü döneme baktığınızda, daha atletik futbolcular var. Temposu ve koşu mesafeleri daha yüksek,  sprint sayısı daha fazla olan oyuncular var. Her şeyiyle değişti. Kurallar değişti. VAR geldi. O dönemler bunlar yoktu. Oyun daha da hızlandı.

Teknik direktör Erol Bulut olarak baktığınızda futbolcu Erol Bulut'a neler söylemek isterdiniz?

Oraya girmeyelim (gülüyor)… Teknik direktör Erol Bulut, futbolcu Erol Bulut'a çok nasihat edebilirdi. Yaptığımız yanlışlar oldu futbolculuk dönemimizde… Ama sonuçta bazı şeyleri yaşayarak görüyorsunuz. Ben yaşadım. Hatalarımız oldu. O hataları şu anki futbolcularıma en iyi şekilde aktarmaya çalışıyorum. Aynı hataları yapmasınlar diye çok konuşuyorum.

Gelişime çok açık bir teknik adamsınız. Bu yolda yürürken gelişmek için neler yapıyorsunuz? Takip ettiğiniz yayınlar ya da katılmak istediğiniz kurslar var mı?

Takip ettiğim siteler var. Zaten Alman Futbol Federasyon sitesi ile bağlantım var. Oradan her ay dergiler adresime geliyor. Kitaplar okuyorum. Yurt dışı futbolu takip ediyorum. Takımları, kulüpleri takip ediyorum. Nasıl gelişmişler diye araştırıyorum. Biz de kulübümüze bazı şeyleri katmaya çalışıyoruz. Oradaki imkânlar maalesef burada fazla yok. O yüzden bazı yerlerde eksik kalabiliyorsunuz. Her şey adım adım… İnşallah önümüzdeki periyotta doğru şekilde katkı sağlamaya çalışırız.

Korona günlerinde boş vakitlerinizde neler yaptınız? Yeni hobiler edindiniz mi?

Evden çıkamadık ki… Boş vakit vardı ama fazla bir şey yapamadık. Ailemle vakit geçirdim. Bilgisayar önünde bol bol dizi ve film izledik. Bol bol maç izledik; futbolcu izledik. Sonuçta hazırlığımızı da yapmamız gerekiyor gelecek sezon için… Elinizde portföy oluşması gerekiyor. O hazırlığımızı da yaptık.

Alanya'da nasıl bir hayatınız var? Futboldan arta kalan zamanlarda kafanızı boşaltmak için neler yaparsınız?

Şöyle söyleyeyim… Alanya bir futbolcu, bir teknik direktör için gerçekten çalışılabilecek en güzel yerlerden birisi. Her oyuncu, her teknik adam burada çalışmak ister. Bu söylediklerim sadece şehrin konumuyla ilgili değil. Başkanımız ve yönetimimizle iyi bir ilişkimiz var. Her konuda istişare ediyoruz. Her teknik adam böyle bir başkanla çalışmak ister. Sonuçta transferleri hızla gerçekleştiren, hızlı çalışan bir yönetim var. Bu da bir teknik direktör için çok önemli. Çalışmak için çok güzel bir yerdeyim.

Wednesday, April 22, 2020

Şota Arveladze'den Sörloth'a övgü dolu sözler

ŞOTA'DAN AÇIKLAMALAR


Trabzonspor'un eski futbolcusu ve eski teknik direktörü Şota Arveladze, bordo-mavililerin gündemi ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Trabzonspor'un yıldızları Nwakaeme, Sörloth ve Uğurcan Çakır ile ilgili de konuşan Gürcü teknik adam, Sörloth ile ilgili flaş ifadeler kullandı. İşte Şota'nın açıklamaları...

Trabzonspor'un efsane isimlerinden Şota, bordo-mavililerde hem antrenörlük, hem de futbolculuk yıllardan yaşadıklarını anlattı. Spor Yazarı ve Spor Programı Yapımcısı Hakan Yoloğlu'nun canlı yayın konuğu olan Şota Arveladze, corona virüsü nedeniyle ertelenen liglerin yeniden başlaması durumunda Trabzonsporlu futbolcuların sürece alışmasının uzun sürüp sürmeyeceğini değerlendirdi.

Şota, "Eğer her şey biterse, o zaman çabuk alışırlar. Sonucunda tekrar dönecekler, futbol oynamaya başlayacaklar ve ister arzu daha fazla olur. Ancak aşı bulunmadan bu iş çok zor olacak. Çünkü bu olayın bir daha olması, her şeyi tekrar geriye götürür. Sonucunda bu futbol, evde kal, dokunma işi olmaz. Futbolcular 1,5 - 2 metre mesafede nasıl oynayacak?" diye sordu.

Trabzonspor'un Şampiyonluk şansının yüksek olduğunu ifade eden Şota, "Trabzonspor çok iyi gidiyordu, çok atan ve birleşmiş bir takım fotoğrafı veriyordu. Taraftarda destek veriyordu. Ancak maalesef bu ara Trabzonspor'a zarar verebilir.

Trabzonspor lider, şu anda kalan maçları kazandığında şampiyon olacak. Trabzonspor'un bir çok maçını izledim. Ama bence taraftar, Avrupa'da oynadığı gibi bir takım görmek istiyor. İleriye giden, atak yapan, goller atan bir takım görmek istiyor" dedi.

Bordo-mavililerde Nwakaeme ile ilgili yönetimin kendisi ile irtibat kurduğunu doğrulayan Şota, "Başkan ile konuştum. Beni aradılar sordular. Zaten Nwakaeme'yi İsrail'de çalışırken tanıyordum, bende iyi oyuncu olduğunu söyledim" diye konuştu.

Trabzonspor'un yıldız forveti Sörloth için de övgü dolu ifadeler kullanan Şota, "Sörloth için zaten hep söylüyorum, "Son vuruşları iyi" ancak herkes biraz ağır olduğunu zannediyordu.

Bence çok çabuk bir oyuncu. Çabuk hareket ediyor ve çabuk karar veriyor. Görüyor kimin nerede olduğunu. Trabzon'a gelmek, lider olmak çok kolay değil. Çok kişi görmedik Türkiye'ye gelip bu kadar kolay şekilde başarılı olan bir santrfor. Az kişi hatırlıyorum" dedi.

ONUR İLE YAŞADIĞI SÜREÇ

Onur ile yaşadığı süreci üstü kapalı olarak paylaşan Şota, "Onur, Trabzonspor'u çok seviyordu. 9 seneden fazla oynadı. İyi sezonlar oynadı. Aslında çok sorun yaşamadım. Sadece bütün bunları anlatmak orada zor oluyor. Hocalık yapanlar karar vermek zorunda kalıyor.

Onu da anlamak lazım, 9 sene 10 sene bir yerde oynadığın için orada kendine göre hareket edebilir. Sadece iki defa çapraz bağ sakatlığından döndü.. Bir defa antrenmandan önce sakattı, maç oynamadı. İkinci oldu, 3. defa oldu. Trabzonspor'dan ayrıldıktan sonra Onur ile ilgili ne ben konuştum ne de Onur..

Onur top tutamayınca ben zarar görüyordum. Ben ona niye karşı çıkacağım. Kim gider, Türkiye'nin en iyi kalecilerinden birisine karşı çıkar. Çünkü o tutacak, takım atacak ve bende kazanacağım. Biz hata yapmıyoruz demiyoruz ki..

"UĞURCAN'I İLK OYNATTIM"

Uğurcan oynadı 1 maç. Avrupa maçıydı ve ilk defa kaleye geçti. Sanırım daha 17 yaşındaydı, ve onu ilk ben oynattım.

Friday, April 17, 2020

Jean-François Domergue: Altyapı ustasının sırları

Antalya'da düzenlenen UEFA Gelişim Turnuvası için ülkemize gelen UEFA Oyuncu Gelişim Direktörü, TamSaha'ya çarpıcı açıklamalar yaptı. EURO 1984'te Avrupa şampiyonu olan Fransa Millî Takımı'nın sol beki, şampiyonluğun anahtarını "mantalite, takım ruhu, kalite ve tecrübe" olarak sıralarken, Fransa'nın altyapı sistemini ve genç oyuncu yetiştirmenin püf noktalarını da detaylı biçimde anlattı.

Bay Domergue, EURO 1984'te ilk Avrupa şampiyonluğunu yaşayan Fransa Millî Takımı'nın sol bekiydiniz ve Bordeaux, Lille, Lyonnais, Toulouse, Marsilya, Caen takımlarında forma giydiniz. Bize futbolculuk geçmişinizin kulüp takımları kısmını özetleyebilir misiniz?

İlk kulübüm Bordeaux'ydu. Zaten orada doğmuştum. Futbol hayatınıza başlangıç yaptığınızda her zaman ilk profesyonel maçınız aklınızda olur. Benim için çok büyük bir hediyeydi. 1983'ten 1990'a kadar Marsilya'da oynadım ve kaybettiğimiz çok zamanlar da oldu. Toulouse'da da aynı şekilde kaybettiğimiz maçlar oldu. Caen takımı benim için büyük bir maceraydı. Takım çok iyi değildi. İçimizdeki savaş içgüdümüzle hareket ettik ve orada çok başka bir atmosfer vardı. İlk sezonumuz çok güzeldi. 1. Lig'de kaldık. Daha sonra kariyerime son verdim.

Kariyeriniz boyunca ülkenizde forma giydiniz. Neden hiç Fransa dışına çıkmadınız?

O yıllarda Bosman Kuralı yoktu. Bu kural 1995'te geçerli olmaya başladı. Yani bir oyuncu istediği ülkeye gidip futbol oynayamıyordu. Ben de futbol kariyerime 1991 yılında son vermiştim. Bu sebeple Fransa dışına çıkamadım. Fransa'dan sadece Michel Platini, 1982'de Juventus'a gitti. Bir de Didier Six önce Belçika'ya, ardından Almanya'ya gitmişti. Sonra Türkiye'de de oynadı.

Doğum günümde tarihi iki gol

1984 yılına geri dönelim. O yıl Avrupa Şampiyonası ülkenizde düzenlendi ve Fransa da tarihinin ilk şampiyonluğunu orada kazandı. Portekiz'e iki gol attınız. O günleri nasıl anlatırsınız?

Toulouse'da iyi skorlar elde etmiştik. O dönem Fransa Millî Takımı Teknik Direktörü Henri Michel beni yakından takip etmişti. Sonrasında da beni millî takıma seçti. Bu grupta olmaktan gerçekten çok mutluydum. 1984 Avrupa Şampiyonası bizim için fantastikti. Tüm oyuncular birlikteydi. İnsan ilişkileri ve atmosfer bakımından her şey çok farklıydı. Benim hayatımın değiştiği zamanlardı. Profesyonel bir oyuncuydum zaten. Bu turnuva sonrasında artık uluslararası bir oyuncu oldum. Danimarka ile olan ilk maçımızda savunmanın ortasında oynayan Yvon Le Roux sakatlanmıştı. Teknik direktörümüz Michel onun yerine geçmemi söyledi. Maçı 1-0 kazandık. Bu maç sırasındaki en büyük olay Manuel Amaros'un kırmızı kart görüp üç maç boyunca cezalı duruma düşmesiydi. Belçika maçında onun yerine ben oynamaya başladım. Savunmada üç kişiydik; ben, Maxime Bossis ve Patrick Battiston… Orta sahada Luis Fernandez, Jean Tigana, Michel Platini, Alain Giresse ve Bernard Genghini'den oluşan bir beşli ve önde de Didier Six - Bernard Lacombe ikilisi… Bu kadroyla maçı 5-0 kazanmıştık. Yugoslavya'ya karşı oynadığımız maçta yine üçlü savunmanın solundaydım. 3-2 kazandık. Ancak Yugoslavya gerçekten çok yetenekli bir takımdı. Sonrasında ise yarı finallerde Marsilya'da Portekiz'e iki golüm var. O gün doğum günümdü. Benim için inanılmazdı. Oyun muhteşem, atmosfer de mükemmeldi. Doğum günümde iki gol atarak Portekiz'i yenmiş olmanın büyük mutluluğu vardı üzerimde. Maç sonrasında teknik direktörümüz beni hep sol bekte tutmaya devam etti. Sonra finalde İspanya'ya karşı oynadık ve yendik onları… Hayatımın en inanılmaz zamanlarıydı. Toulouse'a geri döndüğümde artık her şey çok farklıydı. Havalimanına gittiğimde birçok insan benimle konuşmaya çalıştı. Taksiye bindim. Taksici benimle çok konuştu. Çok güzel anlar yaşadım. Benim en iyi zamanlarım olduğunu söyleyebilirim.

Şampiyonluğun dört anahtarı
1984'ten itibaren çok sayıda turnuva izlediniz. Dünya Kupası, Avrupa Şampiyonası gibi prestijli turnuvalarda bir takım olarak şampiyonluğa giden yol sizce hangi önemli virajlardan geçiyor?

Mantalitenin çok önemi var. Takım ruhunun çok önemi var. Ve tabiî ki deneyim çok önemli. 1984'te bir deneyimimiz oldu. Başarılı da oldu. Bizim için ilk kez olan bir başarıydı. 1982'de Almanya ile Dünya Kupası'nda yarı final oynamıştık ve onlar penaltılarla kazanmışlardı. 1984'te ise biz yendik. Ama 1986 yılında Brezilya'yı çeyrek finalde yenip yarı finalde yine Almanya'ya kaybettik. Ben kadroda değildim. Teknik direktör değişikliğinden dolayı takıma seçilmemiştim. Daha sonrasında futbolcular için bu hayat değişiyor malum… Kriter olarak benim için mantalite, takım ruhu, takımdaki oyuncuların kalitesi ve deneyim çok önemli diyebilirim…

Neredeyse doğduğunuz günden beri futbolun içindesiniz. Dünya futbolundaki değişimi en iyi gözlemleyenlerden birisiniz. Sizce futbol zaman içerisinde hangi yöne evrildi? Futbolu geçmişten bugüne nasıl yorumlarsınız?
Her şey artık çok farklı. Benim için önceki jenerasyon ve şimdiki jenerasyon adına konuşmak çok zor olacak. Teknik olarak daha önceden çok daha iyiydi. Şimdiki oyuncular çok daha hızlı, çok daha güçlü, fiziksel olarak tamamen hazırlıklılar… Oyunun içerisinde çok fazla hız ve akış var. Bu çok büyük bir fark… En büyük fark bence bu…

Montpellier'de futbol şehri kurduk
Bir dönem teknik direktörlük yaptınız. 2000-2004 yılları arasında Le Havre'ı, 2004-2007 yılları arasında Montpellier'i çalıştırdınız. Teknik direktörlük tecrübenizi bize anlatabilir misiniz? Ayrıca kariyerinize neden teknik direktör olarak devam etmediniz?
Kariyerimi bitirdiğimde teknik direktörümle bir problemim oldu. Futbol için çok yaşlandığımı düşünüyordu. Beni yedek bırakmak isteyince futbol kariyerimi sonlandırdım Caen'de… O dönemki başkan beni takımda tutmak istedi. Sportif alanda görev almamı istedi. Hem bilgi hem futbol eğitimindeki bilgi akışında benim de olmamı istedi. Üç ay bunu çok düşündüm. Futbolu bırakmaya karar verdim ve başkana tamam dedim. Bütün stratejiyi ve metodolojiyi oluşturdum. Futbolda politik anlamdaki yapıyı oluşturdum. Yukarı çıkmaya başladık. Sezon sonunda görevi bıraktığımda Paris Saint Germain'den bir telefon aldım. İdari direktör olarak iş teklif ettiler. Tamamen farklı bir şeydi. Fakat benim gelişimim için de çok iyi bir fırsattı. PSG'ye gittim. 10 yıl boyunca bu kulüpte kaldım. Üç ay idari direktör olarak görev yaptım. Sonraki dört ay genel direktör olarak yükseltildim. Bundan sonraki süreçte PSG'nin bir başkan vekili, Fransa'nın ünlü televizyon kanalı Canal +'ın sahibiydi. Avrupa Ligi'nde, Şampiyonlar Ligi'nde birçok turnuva kazandık. UEFA'da birçok maç organizasyonlarında yer aldım. O dönemki PSG Başkanı Michel Denizot bıraktıktan sonra yeni bir başkan geldi ve daha sonrasında kafamda birçok şey oluştu. Yeniden sahaya dönmek istedim. 2000-2001 döneminde PSG'den ayrıldım. Üç-dört ay hiçbir iş yapmadım. Le Havre'dan bir telefon aldım. Teknik direktör olmamı istediler. O dönem 2. Lig'deydiler. Aralık'ta başladım. ProLisans aldım. Tıpkı İngiltere'deki gibi bir menajer oldum. Arsene Wenger gibi, Guardiola gibi, Mourinho gibi bir menajer oldum.

Koyu mavi ve koyu yeşil renklere sahipti Le Havre kulübü. İngiliz mantalitesiyle bir bağlantısı vardı. Oxford ve Cambridge Üniversiteleri'ni temsil ediyor gibiydi. Bu yüzden hem menajer hem teknik direktör olmamı teklif ettiler. Oyuncularımı da alabilme yetkisi verdiler. Ben kendi takımımı oluşturdum orada… Son 6 ay 2. Lig'de kaldık. İlk geldiğimde takım 18. sıradaydı. Sezonu 11. bitirdik. İkinci sezon genç oyuncularla başladık. Yetenekli futbolcular vardı. Kazandık ve 1. Lig'e yükseldik. Çok mutluydum. Oyuncular, tüm kadro mutluyduk. İkinci sezon her şey güzeldi. Genç oyuncular artık iyi oynuyordu. Üç ay sonra 9. sıradaydık. Ancak bir problem çıktı. Liverpool'un menajeri iki oyuncumu almak istedi. Florent Sinama Pongolle ve Anthony Le Tallec'i transfer ettiler. 1.5 yıl boyunca Liverpool'da kaldılar ve bir daha da geri gelmediler. Çok karışık bir durumdu bizim için. Bu oyuncular gittikten sonra takım düşmeye başladı ve biz 2. Lig'e geri döndük. O zamanlar 17 oyuncunuz vardı. 25 ya da 30 değil. Sadece 17 oyuncunuz olabiliyordu. İki iyi oyuncumuzu verince her şey karmaşıklaştı. Başkanla konuştum ve ayrıldım. Daha sonra Montpellier'e gittim. İki yıl teknik direktörlük yaptım. Başkan daha sonra görevime son verdi. Ancak ProLisansım olduğu için kulüpte kalmamı istedi.

Yeni gelen teknik adamın ProLisansı olmadığı için beni orada tutup, yeni hocayı benim lisansım üzerinden çalıştırmak istedi. Bu süre zarfında 7 sene boyunca akademilerin başına geçtim. Montpellier'in stratejisini, metodolojisini belirledim. Bunu üç aşamada belirledik. U16'dan U12'ye kadar okul futboluna önem verdik. Her Cumartesi oyunları izlemeye gittik. Her hafta toplantı yaptık. İkinci aşama U14-U15'ti… Bu oyuncuların seçmelerini kendi ekibimle birlikte yapıyordum. Takım seçmelerini yaparken takımın yüzde 60'ını okul futbolundan gelen çocuklar oluşturuyordu. Yüzde 40'ını da bölgemizin dışında ama bize yakın olan iki bölgeden oluşturuyorduk. Bunu yapma amacımız da bir problem yaşandığında ailelerin çabucak gelebilmesi ve müdahil olabilmesiydi. Bu şekilde ilerledik. Çok gelişmiş bir spor kompleksi geliştirdik. Bir tesise profesyonelden U19'a, U12'ye kadar bütün kategorileri yerleştirdik. Sonrasında ilkokulu da buraya getirdik. Küçük oyuncular bu aşamalardan geçerek profesyonel olacaktı. Yani futbolla ilgili küçük bir şehir kurduk. U19 Kupası'nı kazandık. Fransa Şampiyonası'nda iki kez şampiyon olduk. U19 turnuvasında 4 gruplu, 12 takımlı bir turnuva yaptık. Fransa'yı dörde böldük. Bu dört bölgeden takımlar oluşturup bu şekilde bir turnuva hazırladık. Her bölgenin birincileri, değişik bir bölgede yarı finaller oynuyor. Montpellier iki kez böyle turnuvalarda kupa kazandı. Bu takımdan 8 oyuncu şu an A takımda profesyonel olarak forma giyiyor. Felsefemizin ne kadar doğru olduğu şuradan ortaya çıkıyor. Bu profesyonel olan 8 oyuncu; demin size söylediğim yüzde 60 okul futbolundan gelen çocuklardan oluşuyor… Bu felsefenin ne kadar doğru gittiği de buradan ortaya çıkıyor.

Ben başladığım an bir slayt şov hazırladım. Bu anlattığım kişilerin hepsi gelişimle ilgili kişilerdi. Teknik direktörler, doktorlar, fizyoterapistler, aşçılar, araba şoförleri dâhil bütün bu ekiplerle birlikte bunu hazırladık. Tüm bunların sonunda bir soru geldi. Bu soru da otobüs şoföründen geldi. Otobüs şoförü dedi ki, "Ben gerçekten çok heyecanlandım. Montpellier'de yıllardır çalışıyorum. İlk defa böyle bir şey gördüm. Çok heyecanlandım. Sizinle beraber olmak istiyorum" dedi. Çok etkilenmiş. Çünkü yıllardır orada çalışıyor ve böyle bir şey görmemiş. Böyle bir şey görünce çok mutlu olmuş ve "Ben de olmak istiyorum" diyor. Ben de bunun sonunda, "Otobüs şoförü buna dâhil. Bizimle birlikte. Siz ne yapıyorsunuz?" dedim. Onlar da hep birlikte ayağa kalktı ve "Biz de varız" dediler. Çok duygusal bir andı benim için. Ağlamaya başlamıştım.

Şu an Antalya'da düzenlenen UEFA U16 Gelişim Turnuvası'nda sizinle birlikteyiz. UEFA Oyuncu Gelişim Direktörü olarak görev yapıyorsunuz. Bize UEFA'da yaptıklarınızdan biraz bahseder misiniz?
Tüm bu olayların sonucunda 2014-2015 sezonu sonunda Michel Platini beni aradı ve "Seni UEFA Gelişim'de istiyoruz" dedi. Biliyorsunuz UEFA Başkanı'nın her zaman bir vizyonu vardı. Beni çağırdığı zaman doğru yolda olduğunu da biliyordu. Şu anda 6 yıl oldu ve UEFA Gelişim Departmanı'nda tüm gelişimden sorumluyum. 

Para en büyük problem
Sizce dünya futbolunda yer almak isteyen genç oyuncular, gerçek bir futbolcu olabilmek için en çok nelere dikkat etmeli? Gerçek bir futbolcu olabilmek için altın anahtarlar nedir?
Şu anda oynanan futbolda çoğu şey değişmiş durumda. Bu şevki, bu ruhu yakalamaları için iki şey söyleyeceğim. Bizim zamanımızda ve daha sonrasında çocuklar sokaklarda futbol oynardı. Sahalarda, toprakta, çimende, okulda, her yerde futbol oynardık. Şimdi ise çocuklar hiçbir şey yapmıyorlar. Sadece oturuyorlar; ellerinde Play-Station var. Telefonlar var. Bunları oynadıkları zaman kendilerini gerçekten yetenekli bir futbolcu gibi görüyorlar. İkinci nokta ise futbolcuların etrafındaki yaşam değişti. Aileler ve futbolcu menajerleri sadece para konuşmaya başladı. Para çok önemli oldu. Aile için de menajerler için de oyuncular için de öyle… Bu en büyük problem… Metodolojinin değişmesinin en önemli sebebi de bu… Bu sebeplerden dolayı sahada analitik olarak kalmanın çok bir gerekliliği de kalmadı. Çok değişti. İdman sırasında çok fazla konsantre kalamamaları bu yüzden… Bir oyuncunun konsantre biçimde kalması en fazla 32 dakikadır. O yüzden oyunculara iyi bir metodoloji aktarabilmek çok önemli. Isınma, teknik hareketler, küçük bölgeler halinde teknik ve taktik çalışmaları ve antrenmanı bir maçla bitirmek… 1 saat 15 dakika veya 1 saat 20 dakika sürer. Fiziksel performanslara bu zamanda çok önem verildiği için bu antrenmanlar sırasında fiziksel gelişimlerine dikkat etmek gerekiyor. Onlara da önem vermek gerekiyor.

En önemli nokta okul futbolu!
Fransa, 2018 yılında Dünya Şampiyonu oldu. Bugün ülkenizde nasıl bir altyapı sistemi var? Genç oyunculara neler öğretiyorsunuz? En çok hangi noktalara dikkat ediyorsunuz?
En önemli nokta profesyonel ve amatör kulüplerde okul futbolunun olması ve bu okul futbolunun 6 yaş altından 13'e kadar yer alması… Onun yanında da iyi teknik direktör ve iyi yapılaşmanın olması… Fransa'da en çok bunlara dikkat ediyoruz. Her kulübün kendi değerleri ve kendi stilleri var. Ama en önemli şey bunları ufak yaşlardaki oyunculara aktarabilmeleri. 6 ve 13 yaş arasındaki bu periyot futbolun eğlence kısmını oluşturuyor. Amatör takımlarda ve bölgelerde çok yetenekli oyuncular var. 6 yaşındaki oyuncular 13 yaşına geldikleri zaman örnek veriyorum 24 tane bölge var. 24 bölgede de bu gruptan sorumlu teknik adamlar var.

Yani bir bölge bir lig gibi düşünün. 24 amatör lig var bu bağlamda… Her ligde de 4-5-6 departman yer alıyor. Ve bunların her birisinin içinde teknik departmanlar var. Bazen altı bölge için üç teknik departman da olabiliyor. Bir departman iki bölgeye bakabiliyor. Bunlardan sonra teknik gözlemci gibi olan kişiler bu sisteme kimlerin yetenekli olup olmadıklarını giriyor. Hangi oyuncular yetenekliyse bunların bilgilerini giriyorlar. İkinci adım bu… Üçüncü adım… Fransa'da 22 akademi var. Bunlarla birlikte devlet de devreye giriyor. Okul problemi, eğitim problemi olduğu için 6 ile 13 yaş arasında buna çok fazla önem verilmiyor. Daha sonraki aşamada da çok fazla önem verilmiyor. Ama bu oyuncular bir yerlere gelmeye başlayınca eğitimleri de önem kazanıyor. 22 akademinin tümü Fransa Futbol Federasyonu'na ait. Bunun yanında devlet de devreye giriyor dediğim gibi… Spor Bakanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığı ortak bir çalışma yapıyor. 14 ve 15 yaş grubu için özel sınıflar var. Sabah gidiyorlar 08.00 civarı… Dört saat eğitim alıyorlar. Sonra akademiye geri dönüyorlar. Yemekten sonra 16.30'dan 18.00'e kadar antrenmanları var. Bu antrenmanları pazartesi rejenerasyon gibi yapıyorlar. Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma idmanlarını yapıyorlar. Cumartesi kendi kulüplerine geri dönüyorlar. Orada da eğitimlere devam ediyorlar. Pazar günü de maçlarını yapıyorlar. Program bu şekilde işliyor. Tamamen disiplinli ve eğitim odaklı… Tamamen göz önünde olarak...

6 yaşından başlamamız çok büyük önem taşıyor. 6 yaşında bu sistemle başlamak ve eğitimlerini bu şekilde yapmak Fransa'ya başarı getiriyor. Ama buna baktığınız zaman bu 45 yıllık bir hikâye. 1975'te Stefan Kovacs zamanında başladı. Fransa'nın şu anki oyununa baktığınız zaman bu metodolojiyi kolaylıkla anlayabiliyorsunuz. Montpellier, Toulouse ve Marsilya'da 2 akademi daha var. Benim scoutlarım oyuncuları izlemeye gidiyorlar. İlk aşamada Toulouse ve Marsilya'da mart ve nisan aylarında maçlar ayarlıyorlar. Ben kendi ekibimle gidiyorum. U14, U15 ve U16'nın maçlarını izliyoruz. Notlar alıyoruz. Ertesi gün bir toplantı yapıyoruz. Montpellier'e gelmesini düşündüğümüz oyuncuları tartışıyoruz. Hangi oyuncuyu alırız, hangisini alamayız diye aramızda konuşuyoruz. Dışarıdan aldığımız oyuncuları da bu şekilde alıyoruz. Bu iki şehirde 10-12 profesyonel kulüp var. Bu oyuncuların hangisini profesyonel yapabiliriz, bunları tartışıyoruz. Daha sonra oyuncuların aileleri ile ilgili strateji ne olabilir konusunu kulüplerle de tartışıyoruz. Ailelerle görüşüyoruz. Daha sonra akademiye davet ediyoruz. Birlikte geziyoruz. Hocalarını çağırıyorum. Nasıl ilerlediğimizi anlatıyoruz. Beni zaten tanıdıkları için benim gelmemden ve bunları söylememden çok gurur duyuyorlar. Geldikten sonra, turu attıktan sonra, her şey bittikten sonra okey derlerse sözleşmemizi imzalıyoruz. Daha sonra hazırlattığım tişörtleri hediye olarak veriyorum. Bazen imza atmasalar da veriyorum. Bu şekilde ilerliyoruz. 

6 yaşında başlamak çok önemli
2020 Avrupa Şampiyonası elemelerinde Konya'da Dünya Şampiyonu Fransa Millî Takımı'nı yakından izleme fırsatı bulduk. Bizim için çok güzel bir maçtı çünkü kazandık. Ancak bir husus çok dikkatimi çekti. Oyuncularınızın neredeyse tümü resmen birer demir adam… Hepsi çok atletik. Bugün bunun örneklerini futbolda gelişmiş diğer ülkelerde de görüyoruz. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Az önce dediğim şeyden kaynaklı. Yani Fransa'daki oyuncuların demir gibi olması, diğer futbolculardan farkının olması biraz önce anlattığım okul futbolundaki farktan geliyor. Sizin futbola başlama yaşınız kaç? Biz 6 yaşında başlıyoruz. 6 yaşta her şeyi yapmaya başlıyoruz. 14-15'e geldikten sonra spor programları ve teknikleri devreye giriyor. Biz belli bir seviyeden sonra bilimsel yaklaşmaya başlıyoruz. Bir oyuncu ne kadar sıkılır; maksimum testleri yapıyoruz. Setler veriyoruz oyunculara. Kas gelişimi anlamında yaptığımız programlar var. Belli bir aralıkta 4x6 sette yüzde 85 performansla yaptığı bir hareketi 3 ay sonra 4x8 yapıp yüzde 60 performans kullanarak yapılacak bir hale düşürüyoruz. Daha sonrasında 5x10'la yüzde 90'a yükseltiyoruz. Bu şekilde 14-15 yaş aralığından 16'ya geldiği zaman oyuncu Fitness Center'a gidiyor. Hocalarla birlikte kaslar için hareket yaparken ağırlık kullandırmadan yapıyoruz. Önemli olan hareketi en doğru nasıl yapacağını görüp; o şekilde eğitmek… Ağırlığı daha sonra yüklüyoruz. Esas temel olay bu işe erken başlamak. Diğer kulüpler ya da millî takımlar gibi 10'lu yaşlarda başlamıyoruz. Küçük de olsa dört yıl çok büyük fark katıyor oyuncuya. Bunu anlayabilirsiniz. Sebebi bu… Nabız için maçlardan üç gün önce çok sıkı çalışmalar olur. Toplu ya da topsuz çok güç gerektiren çalışmalar yapılır. Yüzde 100 eforla bu işlerin yapıldığını siz nasıl anlıyorsunuz? Anlayamıyorsunuz. Ama bunların testleri var. Bunları yapabiliyoruz. Bir oyuncunun yüzde 100 gücünü harcayabildiğini; yüzde 65 gücünü harcayabildiğini verilerle hesaplayabiliyoruz. Şöyle bir şey var. Fizyo hocasını serbest bırakıyoruz biz. Çünkü ben fizyo hocama güveniyorum. Ne yapması gerektiğini iyi biliyor. Her oyuncuyu teker teker testlere tâbi tutuyoruz. Yapabildikleri maksimum performansları görüyoruz. Oyuncuları gruplara bölüyoruz. Çalışmalarla ve takiple yüzde 14 olan performanslarını yüzde 16'ya taşıyabiliyoruz. Oyuncuları üç grup halinde bölüyoruz. Üç grup halinde olması her açıdan çok iyi. Türkiye'de böyle bir duruma maalesef şahit olmadım.  Yüzde 14'ü yüzde 16'ya taşıyorsanız bu başarıdır. Testlerin şekli çok önemlidir. Bu testlerde oyuncuların gerçek performansları ortaya çıkar. Bu testler çok karmaşıktır aynı zamanda. Temel olarak her hocanın her oyuncu ile bire bir bilimsel verilerle çalışması gerekmektedir. Bunu sizin ülkenizde ne kadar yapıyorlar; bu soruyu kendinize de sorun... Vizyonla alâkalı bir durum bu… Örnek vermek gerekirse Belarus oyuncuların Antalya'da kano çektiklerini gördüm. Mesela bu nasıl bir tekniktir çok anlam veremedim ama tabiî ki kendi tercihleri… 

Kulüpleriniz genç oyunculara şans vermiyor
Türk futbolunu da yakından izlediğinizi biliyorum. Futbolumuz ve oyuncularımız hakkında neler düşünüyorsunuz?
Kulüpler bazında baktığım zaman kulüplerin genç oyunculara fırsat verdiğini düşünmüyorum. Genç oyuncular A takımlarda yeteri kadar süre alamıyor. Bu benim için gelişimle alâkalı bir sorundur. Almanya, Fransa, İspanya için konuşacak olursak bu ülkelerde genç, yetenekli ve başarılı oyunculara A takımlarda oynama şansı veriliyor. Buralarda oynatılıyorlar. Fransa'da 17, 18, 19 yaşındaki oyuncuların A takımlarda oynamaya başladıklarını görüyoruz. Hem lig hem oyuncular hem de kulüpler için iyi bir şey bu. Kulüpler için şu bakımdan iyi, gelişimler için zaten para harcıyorlar. Daha sonra bu oyuncuları başka bir kulübe de gönderebilirler. Veya yurt dışında başka kulüplere gönderebilirler. Bunun verimini alabiliyorlar.

Kulüplerinizin gitmesi gereken çok yol var
Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Başakşehir'in altyapılarını gezdiniz ve bilgi sahibisiniz. Bize gördüklerinizi anlatır mısınız? Kulüplerimizin altyapıları size göre ne durumda?
Galatasaray ve Fenerbahçe'nin sadece iki maçını izledim. Çok şeye ihtiyaçları olduğunu tespit ettim. Teknik yeteneklerle ilgili daha gitmeleri gereken çok yol var. Fiziksel olarak kendilerini geliştirmeleri için çok yol var. Her yaş kategorisinde belirli bir program üzerinde gitmeleri gerekiyor. Görebildiklerim bunlar. Kulüplerle bu gelişim üzerine konuştuğum zaman; konuştuğum kişilerin futbol gelişimi ile ilgili ne yapılması gerektiğini bildiğini ya da beni anladıklarını pek düşünmüyorum. Bu da benim en önemli gördüğüm olaydı.

Futbolun çok büyük bir ekonomiye ve dev bir endüstriye dönüşmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Borçlanmalar çok arttı ve maalesef ülkemizdeki takımlar da çok sıkıntılı. Sizce neler yapılmalı?
Sizin ülkenizdeki kulüplerde üst sıralarda yer alan takımlarla alt sıralarda yer alan takımlar arasında uçurumlar var. Fransa'da da bunu gözlemliyorum. Bütçeler çok farklı. Ama tabiî burada farklı olan şey, strateji anlamında futbolda büyük bir bütçeniz var. Bunun ileriye dönük olarak gelecekte çok büyük bir sıkıntı doğuracağı kesin. Çünkü çok borçlanma var. Kulüplerin gelecekte bunların üstesinden gelebilmeleri için öncelikle stratejilerini belirlemeleri gerekiyor. Altyapıdan gelecek futbolcuları düşünerek bütçe aktarmaları gerekiyor. Ya da şu anda transfer mi yapacaklar? Çok fazla yurt dışından gelen oyuncularınız var. Bunların tamamı para için geliyor. Ülkenize gelen yabancılara baktığımızda yaş aralıklarının 22-23 olmadığını görüyoruz. Genelde 30'lu yaşlar civarında oyuncular geliyor ve bu çok büyük bir yanlış. Kulüplerin geleceği düşünerek bir strateji belirlemesi gerekiyor.

Millî Takımınız, Konya'da mükemmeldi
Türk Millî Takımı, EURO 2020 elemelerinde Fransa'dan 4 puan aldı. İki maçta da ortaya konulan performanslar hakkında neler söylersiniz?
İlk maç için Türkiye gerçekten mükemmeldi. Stadyumun atmosferi, oyuncuların istekleri üst düzeydeydi. İyi bir takımın gerektirdiği şeyleri barındırıyorlardı. Ama Fransa daha düşük bir seviyedeydi. Ruh olarak sanki sahada yoklarmış gibi bir oyun sergilediler. Fransa'daki maçta da Türkiye'nin iyi oynadığını düşünüyorum. Fransa çok fazla değişikliğe gitmedi. Yani Türkiye için 4 puan almak çok iyi bir şeydi. Fransa oyunu kabullenmiş gibi oynadı.

Siz bir defans oyuncusuydunuz. Bugün dünya futbolunda defansta ve hücumda hangi oyuncuları beğeniyorsunuz?
Gençliğimde aslında daha çok orta saha oyuncusu gibiydim. Ama millî takımlarda sol bekteki oyuncu sakatlandığı için o mevkide oynadım. Almanya'dan Toni Kroos'u çok beğeniyorum. Forvet olarak da Edinson Cavani'yi söyleyebilirim.

Sizin dönemin en iyi oyuncuları kimlerdi? En çok kimlerle veya kimlere karşı oynamaktan keyif aldınız?
İki kişiyi söyleyebilirim; Johan Cruyff ve Michel Platini…

Ailenizde sizden başka sporcu var mı?
27 yaşında bir oğlum var. Beinsports'ta çalışıyor. Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi gibi maçlarda anlatımcı olarak görev alıyor. Futbola ilgisi çok. Genetik olarak oğluma futbolu vermişim… Kızım da voleybol oynuyordu, fakat eğitiminden dolayı sonlandırmak zorunda kaldı. Şu an lisansını aldı ve fizyoterapist olarak görev yapıyor. O da sporla iç içe… Benim için en önemli olan şey ailem ve iyi dostlarım… Futbolun şevkini ve ruhunu yaşamak benim için her zaman çok önemli…

Bizim unuttuğumuz, sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Uzun yıllardır bunlardan bahsetmiyordum. Bana bu fırsatı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Bu sorularla çok uzun yıllardır karşılaşmıyordum. Bu soruları duymak ve tekrar cevaplamak beni çok mutlu etti. Futbolu çok seviyorum. Şu an sizinle birlikte UEFA U16 Gelişim Turnuvası sebebiyle Antalya'dayız. Gerçekten bu tip organizasyonlara gitmekten çok memnuniyet duyuyorum. Bu turnuvada teknik direktörlerle ve sizlerle oturup konuşabilmek, bunları tartışabilmek gerçekten beni çok mutlu ediyor. Benim için önemli olan şey, bir şeyleri paylaşmak. Sizlere çok teşekkür ediyorum. Burada genç oyuncuların gelişimi adına bir operasyonun olması; sizlerle beraber olunca çok güzel bir hale geliyor.

 
eXTReMe Tracker