Thursday, January 31, 2008

Murat Duruer: "Yabancıyla rekabetten korkmuyorum"

İkiziyle birlikte 12 yaşında girdiği Ankaragücü altyapısında kategorileri çabuk atladı ve 17 yaşında kendini A takım kadrosunda buldu. Ay-yıldızlı formayı tam 80 kez sırtında taşırken U 17 Takımı'nda Avrupa Şampiyonluğu ve dünya dördüncülüğü yaşadı. Matematik öğretmeni bir babanın oğlu ve Ankara Üniversitesi'nin Spor Yöneticiliği Bölümü'nde öğrenci. Artan yabancı sayısından çekinmediğini söylüyor ve "Eğer ben iyi oyuncuysam kendimi gösterip aradan sıyrılırım. Rekabete açık olmalı ve bu rekabetin getirdiği kendimizi geliştirme şansını kullanmalıyız" diyor.

Röportaj: Mazlum Uluç


Turkcell Süper Lig'de oynayan en genç oyunculardan birisin. İstersen futbola nasıl başladığınla girelim konuşmaya.


1988'de Gerede'de doğdum. Ailem Ankara'da yaşıyor. 12 yaşımdayken ikizim Mustafa ile birlikte Ankaragücü'nün altyapısına girdim. Yaz okulu, kış okulu, C Genç, B Genç, PAF takımı derken A takıma kadar yükseldim. İkizim de A takımla idmanlara çıkıyor ancak henüz oynama şansı bulamadı. Ben sol kanatta görev yapıyorum. Tek yumurta ikiziyiz ama o sağ ayaklı ve sağbek, stoper gibi mevkilerde oynuyor.


Bu işe futbol okulundan başladığına göre ailenin de futbolcu olman konusunda destek verdiğini düşünebiliriz.


Zaten Mustafa ile ben 4 yaşımızdan beri "Futbolcu olacağız" diye tutturmuştuk. Babam da sonunda dayanamadı ve 12 yaşımızda bizi futbol okuluna yazdırdı.


Babanın futbolla bir ilgisi var mı?


Hayır, hiçbir ilgisi yok. Babam matematik öğretmeni.


O zaman derslerin iyidir. Eğitimini sürdürüyor musun?


Aslında çok iyi bir öğrenci değildim ama iki yıl önce Ankara Üniversitesi'nin Spor Yöneticiliği Bölümü'ne girdim. Ancak yoğun maç programı nedeniyle okula henüz başlayamadım.


Futbola başladığın dönemde seni arkadaşlarından farklı kılan ve öne çıkartan özelliklerin nelerdi? Çünkü altyapılarda binlerce oyuncu bulunduğunu ancak bunlardan çok az bir bölümünün bu seviyeye ulaşabildiğini biliyoruz.


C Genç takımdan 20 kişi başladıysak PAF takımı seviyesine 5-6 kişi, A takım seviyesine ise 2-3 kişi çıkabildi. Elbette elene elene geliyorsunuz. Benim Genç Milli Takımlara seçilmem, Ankaragücü'ndeki yükselişimi de hızlandırdı.


Tamam ama Milli Takımlara seçilmenin de bir nedeni olmalı…


Yetenek herhalde. Antrenörlerim benim soğukkanlılığımı, tekniğimi ve süratimi çok beğeniyorlardı. Gerçekten de hızlı bir oyuncuyum.


Futbolcu olmanın arkasındaki motivasyon ne? Çok para kazanmayı ya da şöhret olmayı mı düşünüyordun?


Başlangıçta futbol oynamaktan zevk alıyordum. Ama tabii para kazanmaya başladıktan sonra daha da güzel gelmeye başladı. Henüz hayatımı değiştirecek kadar para kazanmasam da aileme destek olabiliyorum ve bu da beni mutlu ediyor.


Recoba hayranıyım


Futbola başlarken örnek aldığın oyuncular var mıydı?


Küçüklüğümden beri Recoba'yı çok beğeniyorum. Şu anda Torino'da oynuyor. Onun Inter'de oynadığı dönemde en büyük hayranıydım diyebilirim. Baliç de çok beğendiğim oyunculardan biriydi. Zaten sonradan Ankaragücü'ne geldi ve beraber antrenman yapma fırsatı buldum. Antrenmanlarda bana nasıl şut atmam, nasıl dripling yapmam, nasıl orta kesmem gerektiği konusunda çok yardımcı oluyordu. Aynı şekilde Fenerbahçe'den gelen Petkov'un da büyük yardımlarını gördüm. Onunla arkalı önlü oynuyorduk. Maç içinde sürekli nerede durmam ve ne yapmam gerektiği konusunda beni yönlendiriyordu.


2004 yılında profesyonel oldun ve ilk Süper Lig maçına 2005'te çıktın. O dönemdeki hayallerin nelerdi?


A takıma çıktığımda hayalim sürekli oynamaktı. Her maçta oynamak ve formayı kimseye bırakmamak amacındaydım. Oynamaya başladıktan sonra zaten gerisi geliyor.


Ligimizin tecrübeli oyuncularından Murat Erdoğan'la aranda tatlı bir rekabet var. Maç içinde onunla dönüşümlü oynuyorsunuz. Sezon başında ilk onbirde sen başlıyordun, şimdi ise o başlıyor. Bu rekabet senin gelişimine katkı sağlıyor mu?


Murat ağabeyin futbolculuğuna da insanlığına da hiç kimsenin söyleyecek bir sözü olamaz. Genç oyunculara çok iyi örnek oluyor. Hangimizin oynadığı farketmez. Sonuçta beraber de oynayabiliriz. Ayrıca bana büyük katkısı da oluyor. Antrenmanlarda benimle ilgileniyor ve tecrübelerini aktarıyor.


Üzerinde emeği bulunan teknik adamlardan söz eder misin?


Altyapıdaki antrenörüm Tercan Özdemir üzerimde en çok emeği bulunan antrenör. Yine altyapıda Arif Peçenek ve Adnan Şentürk hocalarım da bana büyük katkıda bulundu. Beni Genç Milli Takım'a ilk çağıran Gürbüz Sarıalioğlu'nu da unutamam tabii ki.


Bugün kendi mevkiinde beğendiğin, örnek aldığın oyuncular var mı?


Milli Takım'da sol kanatta Arda ve Tuncay ağabey oynuyor ama ikisi de sağ ayaklı oyuncular. Benim mevkiimde görev yapan sol ayaklı iyi bir oyuncu aklıma gelmiyor doğrusu.


Ligdeki ilk maçını hatırlıyor musun? Neler hissetmiştin o maçtan önce? Ve sahada neler yaşandı?


Hatırlamaz olur muyum? Seyircisiz bir Galatasaray maçıydı. 4 Nisan 2005 günü oynamıştık. Çok fazla sakat ve cezalı oyuncumuz vardı. O dönemde teknik direktörümüz Hikmet Karaman'dı. Bana "Seni oynatacağım. Heyecan yapmana gerek yok, sen o kadar milli maçta görev yapmış bir oyuncusun" demişti. Devre arasında ısınırken yardımcılarıyla "Oyuna gireceksin" diye haber yolladı. Isınmaya devam ederken "Heyecan yapmaya gerek yok, ne olacak, oynayacaksın işte" diye kendi kendime telkinde bulunuyordum. Oyuna girdikten sonra topu ilk ayağıma aldığımda olumlu kullandım. Ondan sonra gerisi çok rahat geldi. 2-0 yenildik ama benim açımdan iyi bir başlangıç olmuştu.


Antrenör değişikliği futbolcuyu zorluyor


Ankaragücü sık teknik direktör değiştiren bir takım. Bu değişiklikler nasıl etkiliyor oyuncuyu?


Her teknik direktör yeni bir heyecan ama hangi futbolcu hocasının değişmesini ister ki? Sürekli farklı bir hocayla çalışmak zor. Bir teknik adama alışırsınız, kendinizi ona kanıtlarsınız. O sizin bütün özelliklerinizi bilir. Sonra yeni bir teknik adam geldiğinde her şey silbaştan oluyor. Bu da oyuncu için olumsuz bir durum.


Süper Lig'de ciddi bir teknik direktör kıyımı yaşanıyor. Takımın kötü gidişinde ilk suçlu teknik adam mıdır?


Bence değil. Mesela bizim de teknik direktörümüz değişti. Briegel'le son üç sezonun en iyi başlangıcını yapmıştık ama devreye başka konular girdi ve bir teknik adam değişimi yaşadık.


Teknik adamlar futbolcularından sürekli bir şeyler ister ama aslında futbolcunun da teknik direktörden beklentileri vardır. Sence teknik adamla futbolcu ilişkisi nasıl kurulmalı?


Bence bağıran, çağıran, agresif teknik adamları hiçbir oyuncu sevmez. Oyuncu kendisine iyi yaklaşılmasını, ağabey, baba gibi davranılmasını ister. Mesela Genç Milli Takım'daki hocamız Abdullah Avcı böyle bir teknik adamdı. Bizimle inanılmaz bir diyaloğu vardı ve aramızdaki bu ilişki bizi U17 Takımımızla Avrupa Şampiyonluğu'na, dünya dördüncülüğüne taşıdı. Abdullah Hoca her oyuncusuyla özel olarak ilgilenirdi.


Abdullah Avcı'nın ilginç bir sözünü okumuştum. "Başarının sırrı ne?" diye sorulduğunda "Futbolculuk hayatımda bana yapılanları tekrarlamamak…" karşılığını vermişti.


Bence de Abdullah Hoca doğrusunu yapmış. Gerçekten de oyuncuları tarafından çok sevilen başarılı bir teknik direktör.


Şimdi başınızda kendi aranızdan çıkmış bir teknik adam var. Hakan Kutlu sizin için bir teknik direktörden çok bir ağabey gibi. Bu durum nasıl etkiliyor takımı?


Hakan ağabeyin takımın başında bulunması, özellikle altyapıdan gelen oyuncular için çok olumlu. Zaten gelir gelmez altyapıdan beş-altı oyuncuyu A takım kadrosuna aldı. Bizimle çok sık konuşuyor ve ne kadar değer verdiğini anlatıyor. Onun gözünde en tecrübeli oyuncuyla 17 yaşındaki oyuncunun arasında bir fark yok. Herkese eşit davranıyor.


Takım arkadaşların arasında seni en çok etkileyeni hangisi?


Cem Can ağabey müthiş bir insan. Her insanla aynı yaşta olabiliyor. Oyunculuk olarak da Petkov'u ve Emre ağabeyi çok beğeniyorum. Çünkü ikisinin de bana büyük yardım ve destekleri oldu.


Kendinle ilgili muhasebe yapar mısın? Mesela her maçın ardından o 90 dakikada neler yaşadığını oturup düşünür müsün?


Elbette. Kötü oynadıysam uyuyamam. Mesela attığım bir kötü pas bile beni rahatsız eder ve bunu mesele haline getiririm. Sadece maçta değil antrenmanda bile kötüysem moralim bozulur.


Çevremden hiç kopmadım


Futbolcuların kendine ait bir dünyası oluyor. Birçok oyuncu sosyal yaşamdan kopuyor ve sadece kendi dar çevresinde yaşıyor. Senin eski arkadaşlarınla ilişkilerin ne düzeyde?


Benim eski arkadaşlarım diye bir şey yok çünkü ilişkilerimi hiç koparmadan sürdürüyorum. Antrenmandaki işim bittikten sonra dışarı çıkar ve mutlaka arkadaşlarımla buluşurum. Ayaklarımın yerden kesilmesi diye bir şey söz konusu değil. PAF takımındaki arkadaşlarım da bunu çok iyi bilir. Onların antrenmanlarını izliyorum ve kendimi onlardan biri gibi görüyorum. Mahalledeki arkadaşlarımla da ilişkilerim hiç değişmedi. Zaten tatile bile onlarla giderim.


Genç Milli Takımlardan bu yana 80 defa ay-yıldızlı formayı giymişsin. Milli Takım oyuncusu olmak nasıl etkiliyor seni? Diğer oyunculara karşı bir fark oluşturuyor mu en azından kendine güven açısından?


Elbette Milli Takım oyuncusu olmak müthiş bir tecrübe. Defalarca yurt dışına çıktım, farklı ülkeler gördüm, değişik oyuncularla tanıştım. Bunların hepsi futbol gelişiminize artı değerler ekliyor. Mesela ben Arsenal'li Theo Walcott'la, Manchester United'lı Andersson'la karşılıklı oynadım. Onların da sizden farklı oyuncular olmadığını görüyor ve dolayısıyla kendinize güveninizi artırıyorsunuz.


Avrupa Şampiyonası'nda ve Dünya Gençler Şampiyonası'nda oynadın. O dönemden kalan ilginç anıların var mı?


Peru'daki Dünya Şampiyonası sırasında sahada antrenman yaparken deprem olmuştu. Saha sallanmaya başlayınca NAC Breda'lı Aykut ayakkabılarını alıp soyunma odasına kaçmıştı. Çok gülmüştük tabii.


Gelecekle ilgili A Milli Takım beklentilerin neler? Çünkü sol ayaklı oyuncu konusunda bir sıkıntı çekildiği gerçeği var ülkemizde.


Biliyorum ki hem fiziki hem de tecrübe açısından kendimi geliştirmek için önümde 2-3 yılım daha var. Bu gelişimimi tamamladıktan sonra A Milli Takım'da sürekli oynayan bir oyuncu olacağıma yürekten inanıyorum.


Ülkemizde genç oyuncuların bulduğu şansı nasıl değerlendiriyorsun? Sence yeterince şans tanınıyor mu sizin gibi oyunculara?


Geçmişe oranla daha fazla şans bulduklarını gözlemleyebiliyorum. Mesela bizim takımda Serkan, Emre, Burak ağabeyler ve ben varım. Baktığımda her takımda 2-3 tane bu tip oyuncunun forma giydiğini görebiliyorum.


Maddi sıkıntı gençlerin önünü açtı


Sence ne değişti de genç oyuncular bu kadar fazla şans bulmaya başladı?


Bence temel neden kulüplerin çektiği maddi sıkıntılar. Elbette genç oyuncuların kalitesini de göz ardı edemeyiz ama bence birinci neden maddi problemler. Kulüpler mecburen genç oyunculara güvenmek zorunda kalıyor. Bu oyuncular da beklentileri pek boşa çıkarmıyor.


Yabancı sayısının 6 artı 1 olması genç oyuncular için bir engel mi?


Benim açımdan hiçbir problem yok. Daha fazla da olsa olur. İyi yabancının her zaman takımlarımıza faydası var. Mesela bir Bebbe'nin, Jaba'nın Ankaragücü'ne ne kadar katkı yaptığı ortada. Böyle yabancılar gelecekse gelsin. Ben yabancının genç oyuncunun önünü kapattığını da düşünmüyorum. Sonuçta bir sezon kapatır, iki sezon kapatır, ama eğer ben iyi oyuncuysam zaten kendimi gösterir ve aradan sıyrılırım. Rekabete açık olmalı ve bu rekabetin getirdiği kendimizi geliştirme şansını kullanmalıyız diye düşünüyorum.


Futbolda bundan sonraki hedeflerin neler? Bir kariyer planlaman var mı?


Ankaragücü'nde iyice pişmem gerekiyor. Çünkü eğer bir büyük takıma gideceksem kulübede oturmamalı, banko oynayan bir futbolcu olmalıyım. Bunun için de Ankaragücü'nde kendimi iyice kanıtlamam gerekiyor. Sonrasında tabii ki ben de Avrupa'da oynamak istiyorum. İngiltere Premier Ligi ayrı bir dünya ve ben de Manchester United'ı tutuyorum. Ancak o ligde oynayabilmek için fiziksel açıdan çok güçlü olmanız gerekiyor. Benim de bu yolda çok mesafe kat etmem lâzım.


Futbol hayatının ne kadarını kapsıyor? Futbol dışındaki zamanını nasıl geçiriyorsun?


Profesyonel futbolcu açısından baktığınızda maçtı, kamptı, antrenmandı derken hayatınızın yüzde seksenini işinize ayırmak zorundasınız. Bunun dışında kalan vakitlerimde de arkadaşlarımla buluşup gezmeyi ve playstation oynamayı seviyorum.

Bojan Krkic : Nou Camp’ın Yeni Gözdesi

Barcelona’da bu sezon takım içindeki kimi sorunlar, Ronaldinho’nun Barça’dan ayrılıp Chelsea ya da Milan’a gideceği söylentileri yanında bir şey daha konuşuluyor kuşkusuz. Bu da Rijkaard’ın bu yıl A takımda yer verdiği ve sık sık oynattığı, oynadıklarında da ortaya iyi şeyler koyan iki isim Bojan ve Dos Santos. Özellikle Bojan Krkic, oynadığı zaman sahada yaptıklarıyla büyük bir yıldız olmaya doğru gittiğini işaret etti.



Bojan Krkic ile ilgili yazıyı daha evvel yazmayı planlamıştım, O daha popüler olmadan önce. Ne var ki Bojan o kadar hızlı ki ben de ona yetişemedim ve O ünlü bir isim haline gelmişken ancak ondan bahsedebiliyorum.



Bojan, Sırp bir baba ile Katalan bir annenin çocuğu. Bojan babası ile aynı ismi taşıyor. Bizim Alpay Özalan ile çocuğu gibi. Bojan’ın babası da eski bir futbolcu tıpkı Dos Santos’un babasının Mazinho olması gibi. Her neyse baba Bojan Barcelona takımında futbolcu izleme komitesinin bir üyesidir ve oğlu Bojan’ı da 1999 yılında yani Bojan 9 yaşındayken futbolcu olmak isteyen bir çocuk için belki de en uygun yere yani Barça alt yapısına verir. Bojan Barça B takımına geçene yani 2006 yılına kadar, yedi yıl boyunca Barcelona alt yapısında 1000’e yakın gol atıp, tüm rekorları alt üst etmiştir.



Bu denli yetenekli bir oyuncu da elbette çabuk fark edildi. İspanya Genç Milli takımlarının her yaş seviyesinde de forma giydi Bojan. Geçen yaz İspanya U-17 takımını Avrupa Şampiyonu olmasında da büyük katkı sağladı. Kırmızı Kart görmesi yüzünden formasını giyemediği FIFA U-17 final maçında ise takımı, Nijerya’ya kaybetmekten kurtulamadı. İspanya U-17 takımının yanı sıra, İspanya futbol federasyonu O’nu kaybetmemek için U-21 takımında bile kendisine yer verdi. Aragones’in de yakında O’na A milli takım formasını vermesini bekleyebiliriz.



21 yaşına kadar önünde dört yıl var Bojan’ın hangi ülke milli takım formasını giyeceğine karar vermesine. Bu süre zarfında ne olur bilinmez ama Bojan doğduğu, yaşadığı yıllardan beri defalarca formasını giydiği İspanya Milli takımına elbette daha yakın.



Championship(şimdi ki adı Football Manager oluyor sanırım) oynayanlar Bojan gibi isimleri yakından biliyorlardır. Ben de CM oynadığım, 1999-2003 yıllarında bu tarz oyuncuları daha yakından takip edebilme şansı bulurdum. Arjen Robben’i CM 01-02’de Fenerbahçe’ye transfer edip daha sonra Dortmund’a 160 milyon dolara sattığımı hatırlarım. O zamanlar Robben’i de bilen pek olmazdı. Neyse konuyu dağıtmayalım, Bojan Krkic gibi isimler bu güzel oyunun meraklılarına yabancı değil. İki sene önceki yazımda da Moreno’dan olduğu gibi Bojan’dan da kısaca bahsetmiştim.



Bojan Krkic Perez ismi dünya futboluna çok erken damga vurmaya başladı. Şampiyonlar liginde en genç forma giymeye başlayan oyuncu olmasının yanında, La Liga’da en genç gol atan futbolcu olmayı da başardı. Böyle giderse, Bojan’ın istatistik karnesi sürekli kabaracak ve birçok konuda ilk olmayı başaracak. Guiness’e de girmeye kararlı galiba bu genç adam. Gol vuruşlarındaki becerisi gıpta edilecek kadar iyi.



Ufak tefek görünüşü, O’na önemli bir hız da kazandırıyor. Top tekniği, adam geçme maharetleri de küçümsenecek gibi değil. En önemlisi sahada çok olgun duruyor Bojan. Nerede, ne yapması gerekeceği konusunda çok başarılı, bu da O’na önemli bir özgüven sağlıyor. Bojan golcü hamuru olan bir yetenek. Gole gitmek O’nun için belki sahadaki en kolay şey. Bojan 17 yaşında olmasına karşın birçok uluslar arası karşılaşmaya da çıktı. İspanyol genç takımlarında önemli organizasyonlarda yakaladığı başarı, Bojan’ın çabuk büyümesine çok katkı sağladı.



Messi, Fabregas, Pique gibileri ve yakında isimlerini bizlere duyuracak olan Pacheco, Thiago, Deulafeu, Gai, Cristian gibi gençleri düşündüğümüzde Barcelona’yı kurduğu bu muhteşem döngüden ötürü kutlamak gerek.
 
eXTReMe Tracker