Sunday, October 05, 2008

Mehmet Polat: "Kaptanlık bana yaradı"

Futbol sahnesinde ilk dikkat çektiğinde 20 yaşındaydı. Savunmadaki başarısını topu oyuna sokma becerisiyle birleştiriyor ve modern defans oyuncusu kimliğiyle beğeni topluyordu. Gaziantepspor forması altında gösterdiği performans onu Milli Takım'a ve kiralık olarak Galatasaray'a taşıdı. Gaziantep'e dönüşünün ardından giderek unutuldu. Çaykur Rizespor, Samsunspor derken "ikinci baba" gibi gördüğü Erdoğan Arıca sayesinde yeniden yuvasına döndü. 1.5 sezondur gençlik günlerini de aşan bir görüntü sergilemesi ona 30 yaşında Milli Takım'ın kapılarını açtı. Yeniden yükselişini kaptanlık sorumluluğunu yüklenmesine ve yönetimin de bu konuda kendisine verdiği desteğe bağlıyor.

Röportaj: Türker Tozar


Anadolu'da parlayıp büyük takıma transfer olan oyuncular, İstanbul'da tutunamadıkları takdirde kolay kolay iflah olmuyor. Seninki düştüğün yerden kalkma hikâyesi biraz da. Galatasaray formasını giyip geri döndükten ve birkaç kulüp dolaştıktan sonra 30 yaşında yeniden milli oldun. Röportajımızı bu geri dönüşün üzerine oturtalım istiyorum. Dolayısıyla Galatasaray'a geldiğin 2002 yılına dönelim ve o noktadan başlayalım.


Dediğiniz doğru; Anadolu takımından büyük takıma gidip de geri döndüğünüzde bir bocalama dönemi geçiriyorsunuz. Ancak benim durumum biraz daha farklı. O dönem Galatasaray'a kiralık olarak gitmiş ve iyi bir performans göstermiştim. Zaten sezon bitiminde Fatih Terim Hocam kalmamı istedi. Ancak Gaziantepspor Başkanı Celal Doğan bu transfere izin vermedi. Ben de memleketime dönmek zorunda kaldım ve Gaziantepspor'da oynamaya devam ettim.


Galatasaray'a kiralık olarak gittiğin dönemde neler ummuştun?


Vizyonum geniş, hedeflerim büyüktü. Büyük takımda kalmak, A Milli Takım'ın sürekli oyuncusu olmak istiyordum. O dönemde 25 yaşındaydım ve kiralık dönemde gösterdiğim performansla bu hedeflerime ulaşabilirdim. Ancak dediğim gibi, Gaziantepspor yönetimi Galatasaray'da kalmama izin vermedi.


Peki, Galatasaray'da oynamış olmak seni tatmin etti mi?


Kesinlikle tatmin etti. Galatasaray'da dolu dolu bir sezon geçirdim. Ortam çok güzeldi. Orada hiçbir sorun yaşamadım. Tek sıkıntım, kiralık oyuncu olarak sezon sonunda Galatasaray'da kalıp kalmayacağımı bilememekti. Sürekli böyle bir endişe yaşadım.


Sonrasında Gaziantepspor'da da eski günlerini aradığını gördük. Galatasaray'da kalmak isterken geri dönmenin oluşturduğu bir travmanın sonucu muydu bu?


Çok sakin bir insanım ve böyle şeylere pek fazla kafamı takmam. Gaziantepspor benim yetiştiğim takım olduğu için geri dönmekten de çok gocunmadım. Ama benim dışımda gelişen olaylar vardı. Aslında saha içinde güzel şeyler yaşıyorduk. UEFA Kupası'na katıldık, Lens'i içeride, dışarıda yendik, Roma'yı içeride mağlup ettik. Takım gerçekten çok iyiydi ve ligde de ilk beşin içinde yer almıştı. O dönem benim için de çok başarılı geçmişti. Ancak takım yeni bir yapılanma dönemi geçiriyordu. Celal Doğan başkanımızın kalıp kalmayacağı belli değildi. Benim de sözleşmem bitiyordu. Sözleşmeyi uzatmayınca kulüp bulmamı istediler. Son dakikada bonservisimi verdiler ve Çaykur Rizespor'a gittim. O zaman Erdoğan Arıca Rizespor'la anlaşmıştı. Zaten transfer için zaman kalmamıştı ve gidecek başka takım da yoktu. 6 ay boşta kalmamak için Rize'ye gittim.


Büyük takımdan geri dönüş sıkıntılı


"Beni etkileyen bir durum olmadı" dediğin için seni dışarıda tutarak soruyorum; büyük takımdan Anadolu takımına dönen birçok futbolcu var. Zirveye ulaşıp geri dönmek oyuncular üzerinde bir güvensizlik, bir sıkıntı oluşturuyor mu?


Anadolu takımlarındaki ortamla büyük takımlardaki ortam, yaşam biçimi, taraftar, medya, antrenman malzemeleri bile çok farklı. Oyuncu oradaki ortamı Anadolu takımında bulamayınca ters tepkiler verebiliyor. "O niye öyle değil, bu niye böyle değil?" diye düşünüp sıkıntı çekebiliyor. Karakter açısından alıngan bir insansa kolay kolay düzelemiyor ve hayat bu tip oyuncular için zorlaşıyor. Diğerleri ise kısa bir bocalama döneminden sonra eski hayatına alışıyor zaten. Sonuçta bu bir karakter ve yapı meselesi.


Çaykur Rizespor'un ardından Samsunspor'a gittiğini görüyoruz. İki takımda da eski popülaritenden uzaktın. Hatta Samsunspor'la küme düştünüz. Bu iki kulüpte geçirdiğin dönemlerde neler yaşadığından bahsedebilir misin biraz?


Rize'ye gittiğimde aslında çok mükemmel bir ortamımız vardı. Erdoğan Hoca birlikte çalıştığım ve yakından tanıdığım bir teknik adamdı. Benim için onun yeri çok farklı. Bırakın hocalığı, benim için bir baba, bir ağabey gibi. Rize'de sezonun ikinci yarısında oynadım ve benim için çok da kötü bir dönem değildi aslında. Sözleşmemi de 1 sezon daha uzattım. Ancak yeni sezonun başında ilk maçın ardından yeni Teknik Direktör Metin Yıldız beni kadro dışı bıraktı. Nedenlerini bilmiyorum. O sırada Erdoğan Arıca Samsunspor'la anlaşmıştı. Ben de o takıma transfer oldum. Alacaklarıma karşılık Rizespor'dan bonservisimi aldım. Samsunspor'da ise şanssız bir dönem yaşadım. Erdoğan Hoca takımdan ayrıldı ve biz sezon sonunda küme düştük. Sonrasında Erdoğan Hoca Antep'e gidince beni yine transfer etti. Zaten her cephesiyle tanıdığım, bildiğim bir camiada giderek yükselen bir grafik çizdim.


Erdoğan Hoca ile yolun sürekli kesişiyor. Anlaşılan seni çok seviyor ve tutuyor. Aranızdaki bu iletişim ve onun favori oyuncusu olman nasıl gelişti?


Erdoğan Hoca Gaziantepspor'a geldiğinde 20 yaşındaydım. Bana her zaman "Bir savunma oyuncusu olarak senin yerin çok farklı" diyor zaten. Demek ki ona bir güven vermişim. Futbolculuğumu gerçekten çok beğeniyor. Karşılıklı olarak birbirimizi çok seviyoruz. Bazen ikimizin de kötü gittiği dönemler oluyor ve dertlerimizi yine birbirimizle paylaşıyoruz.


Gelecekte Erdoğan Hocayla yollarınız yine kesişebilir mi?


Bundan sonra ancak Erdoğan Hoca'nın Gaziantepspor'a gelmesi lâzım. Çünkü artık takımımdan ayrılmam çok zor.


Erdoğan Hoca olmasaydı dönemezdim


Geçtiğimiz sezon yeniden Gaziantepspor'a geri döndün. Yaklaşık iki sezonluk bir ayrılığın ardından geri dönüşün Erdoğan Arıca sayesinde gerçekleşti. Peki, o olmasaydı yine geri dönebilir miydin?


Bu çok zordu. Çünkü yönetimin kafasında benim hakkımda hep olumsuz düşünceler ve soru işaretleri vardı. Erdoğan Hoca bunları silmeseydi kesinlikle transferim gerçekleşemezdi.


Aslında o takımın sembol oyuncularından birisin. Neden senin hakkında böyle olumsuz düşünceler oluştu?


İnsanlar kendi kafalarında bazı şeyler üretip yapmadığım şeyleri bana yakıştırdı. Aslında Antep halkı benim hakkımda olumsuz şeyler düşünmez. Ama orası küçük bir şehir. Yöneticilerin ve teknik adamların benim hakkımdaki olumsuz açıklamaları farklı bir Mehmet Polat imajı oluşturdu. Ben de kendimi savunamadım. Çünkü futbolcuyum ve medyaya açıklamalar yaparak kendimi savunma imkânım yok. Bu nedenle Antep'te olumsuz bir dönem yaşadım. Ama şimdi her şey düzeldi.


Evet, yeniden kaptanlık bandını taktın. Bu da bir tür ağabeylik görevi herhalde.


Antep'ten ayrıldığımda 26 yaşındaydım, 28 yaşında geri döndüm. Birçok oyuncu değişmiş ve genç arkadaşlar oynamaya başlamıştı. Kadronun en yaşlılarından birisi de bendim. Bunu görünce "Artık sorumluluk almam gerekir" diye düşünüyorsunuz. Yönetim de bu yönde destek verince o sorumluluğu üstlendim. Arkadaşların bana güvenleri çok farklı. Zaten iki insan arasında güven ve sevgi olursa mutlaka verim alıyorsunuz. Benim başarılı olmamın en büyük sebeplerinden birisi de yönetimin bana gösterdiği sevgi, saygı ve özgüven. Yani kaptanlık bana yaradı.


Top kazanmak zekâ işi


Geçtiğimiz sezon ikili mücadelede takımın en çok top kazanan ikinci oyuncususun. Top kazanmanın birinci sırrı güçlü olmak herhalde? Peki, başka ne gibi özellikler gerekiyor?


Bazı futbolcular ağır, bazıları çabuktur. Bazı futbolcular da vardır, akıllıdır. Beyninizi iyi kullanırsanız, futbol zekânız yüksek olursa birçok şeyi başarabilirsiniz. Türkiye'de özellikle defans oyuncularının sert, mücadeleci ve hırslı olması bekleniyor. Bana göre top çalmak biraz da zekâ ve sezgi gerektiriyor. Belki daha önce orta sahada oynamış olmamdan kaynaklanan bir oyunu okuyabilme özelliğine sahibim.


Diğer takımlara baktığımızda ikili mücadele kazanma konusunda liderliğin ön liberolarda olduğunu görüyoruz. Gaziantepspor'da ise Deumi ve sen ilk iki sırayı paylaşıyorsunuz. Bu durum neyin ifadesi sence? Geçen sezon orta saha direncinizin eksik olduğunu söyleyebilir miyiz?


Geçtiğimiz sezon için söylediğiniz doğruydu. Ama bu sezon çok güçlü bir orta sahaya sahibiz. Topu tutabiliyor ve bize dinlenme, nefes alma fırsatı sağlıyorlar. Dolayısıyla geride her zaman dinç ve güçlü kalıyoruz. Enerjimi 90 dakikaya yayabildiğim için bu sezon oynadığım hiçbir maçta yorgunluk hissetmedim. İkili mücadelelere dinç girdiğim için bu sezon da top kazanma ortalamamın yüksek olacağını sanıyorum.


Sezona mükemmel başladınız. Özellikle Fenerbahçe maçında oynadığınız futbol herkesin beğenisini kazandı. Rakibe önlem almak yerine kendi futbolunu oynayan, ayağa çabuk pas yapan bir takım görüntüsündeydiniz. Bu dönüşüm nasıl sağlandı sence?


Geçtiğimiz sezon Nurullah Hoca takımın başına devre arasında geldi. Aslında oynatmak istediği futbol farklıydı ama kafasındaki takımı kurabilecek imkânı bulamadı. Dolayısıyla geçtiğimiz sezon sadece ligde kalabilmek için hafta hafta kazanmayı düşündük. Ama bizimle yaptığı konuşmalarda yeni sezonda çok farklı ve daha iyi bir takım olacağımızı söylüyordu. Sezon sonunda 16 arkadaşımız gitti ve yerlerine hocamızın oyun planına uygun oyuncular transfer edildi. Sonuçta da onun istediklerini yapabilen bir takım ortaya çıktı. Bana göre dört dörtlük bir takımız. Hem saha içinde hem de dışında mükemmel bir ortam yakaladık. Buna yabancılar da dâhil. Hiçbir sorunumuz yok. Bugünkü takım, geçen sezonki takımlardan 10 kat daha iyi.


Tabata, Beto, Murat Ceylan sezona çok iyi başlayan ve dikkat çeken oyuncularınız. Birkaç cümleyle bu arkadaşlarından söz edebilir misin?


Aslında Erman'ı, Ivan'ı, Erkan'ı, Zurita'yı da saymamız gerekir. Çünkü herkes takıma müthiş katkı yapıyor. Zaten hocamızın kafasındaki düşünce de takım oyunu oynamamız yönünde. Oyuncu tercihlerini de kendisine değil, takıma oynayan oyunculardan yana kullandı. Hepsi kendi bölgelerinde görevini mükemmel yapan ve yüreğiyle oynayan futbolculara sahibiz.


Gaziantepspor'un bu sezonki hedefleri neler peki?


1.5 sezondur sıkıntılı dönemler geçirdik. Şimdiki hedefimiz öncelikle küme düşme korkusunu yaşamadan ilk 8 sıranın içinde yer alabilmek. Ama daha fazlası olursa da yok demeyiz tabii ki. Gidebildiğimiz yere kadar gideceğiz, bunun için mücadele edeceğiz, koşacağız. İlerleyen haftalarda hedefimizi daha net belirleyebiliriz. Yeniden yapılanma dönemindeki bütün takımların sabra ihtiyacı vardır. Biz de merdivenleri yavaş yavaş çıkmak ve önümüzü sağlıklı bir biçimde görmek istiyoruz.


Gaziantep mutfağı dillere destandır. Sen onca güzel ve kilo aldırıcı yemeğin arasında nasıl formda kalabiliyorsun?


Bu gerçekten çok zor bir iş. Aslında fiziksel olarak çok formda kalabildiğim de söylenemez. Çünkü sürekli kilo problemi yaşıyorum. Boğazımdan hiçbir zaman kesmem. Tatlıdan uzak kalabiliyorum ancak kebaplara dayanamıyorum. Yiyeceklerimin miktarını düşürerek işi dengelemeye çalışıyorum.

Sercan Yıldırım; Top toplayıcılıktan milli golcülüğe

Verimliliğiyle ün yapan Bursaspor altyapısının son mahsullerinden biri. Bu sezon Gençlerbirliği maçında oynadığı futbol ve attığı iki golle dikkat çekti. Aslında Bursalılar ve onu Genç Milli Takımlardan tanıyanlar patlama yapacağından emindi. O da bulduğu şansı çok iyi değerlendirdi. Gerçek bir futbol aşığı. Beş yıl öncesine kadar top topluyordu, şimdi ise hem Bursaspor'un hem de Ümit Milli Takım'ın gol silahı.

Röportaj: Koray Gürtaş

Sercan bu sezon attığın gollerle Türk futbol kamuoyunun gündemine geldin. Seni biraz daha yakından tanımak istiyoruz. Futbolla nasıl tanıştığını anlatır mısın?

Kuzenim Berkay hasta Bursasporlu. Onunla yedi yaşından beri maçlara giderdim. Sonra Bursaspor altyapısına girdim. Atatürk Stadı'nda top toplayıcılık da yaptım. Beş sene öncesine kadar top topluyordum, bugün A takımdayım. Futbola ilk başladığımda bu benim için hobi gibiydi. Fakat işler yolunda gidince bunun mesleğim olmasına karar verdim. Ailem de beni çok destekledi.

Bursalı olman ve altyapıdan yetişmen dolayısıyla taraftarlar sana daha mı sempatik bakıyor?

Kesinlikle müthiş destekleri ve hoşgörüleri var. Sadece benim değil, altyapıdan çıkan diğer arkadaşlarımın da oynamasını en az bizler kadar istiyorlar. Biz de forma giydiğimizde onları mutlu etmek, onlara lâyık olmak için çabalıyoruz. Bu kentin insanları olarak Bursa'nın en iyi yerlere gelmesini en çok bizler isteriz.

Genç yaşına rağmen camianın senden beklentisi büyük. Bir an önce hünerlerinizi sergilemeniz ve Bursaspor'a katkıda bulunmanız bekleniyor. Bu beklenti üzerinizde bir baskı yaratıyor mu?

Henüz yaşım çok genç ama benimle ilgili beklentiler büyük. Hem ailemiz hem de taraftarlar takıma girmemizi bekliyor. Bu bir ölçüde baskı yaratıyor. Ama bizim küçük yaşımıza rağmen büyük düşünüp, profesyonelce davranmamız ve bunları aşmamız lâzım. Kendimize güvenerek basamakları çıkmalıyız.

Yaşar Hoca ve Kirita golleri bildi

Geçen sezon kendini göstermeye başlamıştın. Bu sezon ise Gençlerbirliği maçındaki performansın ve galibiyeti getiren gollerinle patlama yaptın. O karşılaşmadan biraz bahseder misin?

Sezona Hacettepe deplasmanında alınan galibiyetle başlamıştık. Gençlerbirliği maçını da kazanmak istiyorduk. Takımımızın cezası nedeniyle tribünlerde taraftarlarımızın bulunmaması bizim için dezavantajdı. Ama o gün iyi şeyler yapacağımı hissediyordum. Kaleci antrenörümüz Yaşar Duran benim Gençlerbirliği karşısında yıldızlaşacağımı söylemişti. Takım arkadaşım Kirita da iki gol atacağımı iddia etti. Bunlar benim için artı motivasyon oldu. Mücadeleyi benim gollerimle 2-0 kazandık. Ben de büyük mutluluk yaşadım.

Bu sezon Bursaspor nasıl bir performans gösterecek?

Öncelikle yeni kurulan bir takım olduğumuzu belirtmekte fayda var. Takıma çok sayıda yeni oyuncu katıldı. Şu anda uyum sürecini tamamlamak üzereyiz. Daha sonra çok daha iyi şeyler yapacağız. Bursaspor olarak hedefimiz bu sezon Turkcell Süper Lig'de ilk beş içinde yer almak ve Fortis Türkiye Kupası'nı kazanmak.

Bursaspor'a yeni gelen isimlerden biri de Türk futbolunun önemli yıldızlarından Yusuf Şimşek. Böyle yetenekli bir oyuncuyla birlikte oynamanın sana da katkısı olacak mı?

Kesinlikle, Yusuf ağabey cezası nedeniyle ilk üç maçta forma giyemedi. Ama antrenmanlarda onunla mükemmel bir uyum yakaladık. Bilekleri çok iyi ve müthiş bir futbol zekâsı var. Bana çok yararı oluyor. Mükemmel paslar atıyor ve beni pozisyona sokuyor.

Ne kadar zamandır milli formayı giyiyorsun?

Beş sene önce U15 Milli Takımı'nda yer aldım. O günden bu yana farklı kategorilerde milli oldum. 30'a yakın gol attım. Özel turnuvalarda iki kez gol kralı oldum ve en değerli oyuncu seçildim.

Son olarak Ümit Milli Takım'a çağırıldın ve Bursa'da kendi taraftarının önünde maç oynama şansını yakaladın. O karşılaşma senin açından nasıl geçti?

Gençlerbirliği maçında attığım goller ve iyi oyunumun ardından Ümit Milli Takım'a çağırıldım. Bursa'da Çek Cumhuriyeti ile önemli bir maç oynadık. O gün sakatlığımdan dolayı biraz ağrılarım vardı. Bu nedenle istediğim performansı sergileyemedim. Ama kendi taraftarımın önünde Milli Takım forması giymek benim açımdan çok anlamlıydı.

Ümit Milli Takım grubunu lider olarak tamamladı. Şimdi sırada baraj maçları var. Sen Avrupa Şampiyonası'na katılma şansınızı nasıl görüyorsun?

Ümit Milli Takım'da gelmiş geçmiş en yetenekli jenerasyonlardan biri buluştu. Birbirinden yetenekli oyuncular var. Ayrıca A Milli Takım'a giden Serdar Özkan ve Nuri Şahin'in de bize katılma durumu söz konusu. Eğer bu oyuncular da gelirse kesinlikle Avrupa Şampiyonası'na gideriz. Onlar gelmese de ben başarılı olacağımıza ve finallere katılacağımıza inanıyorum.

A Milli Takım'ın 2010 Dünya Kupası elemelerindeki şansı konusunda neler söylemek istersin?

Biz Euro 2008'de nasıl bir takım olduğumuzu herkese gösterdik. Bana göre Türkiye 2010 Dünya Kupası'nda da yerini alacaktır. Elbette ki bu kolay olmayacak. Ama biz zorlukların üstesinden gelebiliriz.

Hedeflerin neler?

Önce Bursaspor'a uzun süre hizmet etmem gerekiyor. Beni bu kulüp yetiştirdi, buranın ekmeğini yedim. Bursaspor sonrası hedef Avrupa. Yavaş yavaş ilerlemekte fayda var. Hemen Avrupa'ya gitmenin yararı olmayacağını düşünüyorum.

Manchester United beni istedi

Basına Avrupa kulüplerinin seninle ilgilendiği yolunda haberler yansıdı. En ciddi teklifi hangi kulüp getirdi?

Manchester United aileme ve eski başkanımız Levent Kızıl'a teklifini iletti. Bunun yanı sıra Bursaspor'la benim transferim konusunda temas kuran başka kulüpler de oldu.

Fatih Serkan Kurtuluş kader birliği yaptığın arkadaşlarından biri. Onun Galatasaray'da başarılı olacağını düşünüyor musun?

Serkan'la çok küçük yaştan beri birlikteydik. Onun iyi yerlere gelmesini çok istiyorum. Ben Serkan'a güveniyorum. Başarılı olacağından da eminim.

Uzun süredir Genç Milli Takımlara giden bir oyuncu olarak dünya futbolunda yakın gelecekte hangi oyuncuların söz sahibi olacağını söyleyebilirsin?

Bu konuda takım arkadaşım Eren Albayrak'la zaman zaman sohbet ediyoruz. Ortak gözlemlerimizi aktarayım. Öncelikle Hollanda'da inanılmaz yetenekli oyuncular var. En çok göze batanlardan biri Pedro. Hollanda'nın Feyenoord takımında forma giyen Georginio genç kuşağın en yetenekli isimlerinden biri. Barcelona'da oynayan Bojan Krkic zaten adını duyurmayı başardı. Bir de Crystal Palace'da top koşturan İngiliz Moses var. O da çok kaliteli bir oyuncu.


Friday, May 16, 2008

Scolari: "Kadroyu yenilemekten asla korkmam"

Brezilyalı teknik adam Luiz Felipe Scolari günümüz futbolunun en iyi milli takım teknik direktörleri arasında yer alıyor. Avrupa Futbol Şampiyonası'nda Türkiye'nin rakibi olan Portekiz'in başındaki deneyimli çalıştırıcı, FIFA'nın resmi dergisine verdiği röportajda futbol tutkusu, anlayışı, kariyeri, hedefleri ve Portekiz Milli Takımı hakkında detaylı açıklamalar yaptı.

Çeviri: Türker Tozar

Çoğu kişi milli takımda teknik direktörlük yapmanın dünyadaki en iyi işlerinden biri olduğunu söyler. Bu görüşe katılıyor musunuz?


Milli takım teknik direktörü olmak elbette iyi bir iş, bunu yadsıyamam. Ancak, bu görevle birlikte gelen büyük sorumluluğu da unutmamak gerekir. Bazı durumlarda bir devlet başkanı ya da başbakandan daha fazla sorumluluk yüklenmeniz gerekebiliyor.

Sizce neden sorumluluk bu denli artıyor?

Çünkü bütün dünya futbolu konuşuyor. İnsanlar siyaset, sağlık ya da ekonomi hakkında daha az konuşurken, futbol hakkında herkesin belli bir fikri var. Milli takım teknik direktörü olabilmek için çok çalışmalı ve iyi sonuçlar üretebilmelisiniz. Özetlersem, milli takım teknik direktörü olmak güzel fakat kimse bunun kolay bir iş olduğunu sanmasın.

Milli takımda görev almak kulüp takımı çalıştırmaktan daha mı iyi sizce? En azından daha az stresli bir görev sayılabilir.

Böyle söylerseniz yanılırsınız. Her gün antrenman sahasına inmeseniz bile yoğunluğunuzda herhangi bir azalma olmadığı gibi nadiren kendinize zaman ayırabilirsiniz. Oyuncuları gerek bireysel gerekse takım içerisindeki performanslarına göre sürekli takip etmeniz gerekir. Bir de işin psikolojik yönü var elbette. Kısacası, göz ardı edemeyeceğiniz sayısız detay bulunuyor. Milli takım hocası olarak her zaman tetikte olmalısınız.

İyi bir milli takım teknik direktörü olmak için neler gerekli?

Özellikle, futbol hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmalısınız. Ayrıca, iyi yardımcılarınız olmalı. İyi bir imaj ve deneyim de oldukça önemli etkenler. Çünkü sadece oyuncuların değil bütün bir ülkenin güvenini kazanmanız gerekecek. Son olarak da işinizi tutkuyla yapacaksınız.

Bir milli takım teknik direktörü için öncelik taktikte mi yoksa motivasyonda mıdır?

Öncelikle, teknik adam kendi oyun felsefesine uygun futbolcuları kadroya almalı. Bundan sonra, oyuncu motivasyonu ve psikolojisi üstünde düşünmeye başlayabilir. Yapılması en zor olan kısımlardan bir tanesi de oyuncuyu en verimli şekilde kullanabilmek için onu iyi bir şekilde tanımaktır.

Belli ki psikoloji kavramının sizin için büyük bir önemi var. Öyle değil mi?

Kesinlikle! Yine de unutulmasın ki, iyi oyuncularla çalışmak kötü oyuncularla çalışmaktan daha kolaydır. Zihinsel alanla uğraşmak, sportif alanla uğraşmaktan daha basittir. Eğer bir futbolcuya nasıl şut çekileceğini ya da kademe anlayışının ne demek olduğunu anlatmanız gerekirse, zamanınız yetmez. Ama oyuncuya birkaç kelime ederek fikrini değiştirebilir, ikna edebilirsiniz. En kötüsü de en az diğerleri kadar iyi olduğunu düşünen kötü oyuncularla uğraşmaktır.

2002 yılında Brezilya ile Dünya Kupası'nı kazandınız. 2004'te ise Portekiz'le Avrupa Şampiyonası'nı finalde Yunanistan'a yenilerek kaybettiniz. Bu iki farklı deneyimi nasıl karşılaştırırsınız?

Çılgın zafer sarhoşluğu iki sene sonrasında büyük çaplı bir depresyona dönüştü. Yine de bütün bu üzüntümün ortasında Avrupa Şampiyonası, Portekiz'in daha rekabetçi bir takım olması ve yüksekleri hedeflemesi anlamında atılan önemli bir ilk adım oldu. Yenilginin verdiği yıkıcı duyguya rağmen, ben iyi bir iş çıkardığımızı düşünüyorum. Bunun son oynadığımız final olmayacağına eminim. Gerçekten, bundan hemen sonra iyi bir Dünya Kupası deneyimi yaşadık. Euro 2008 finallerine yükselmeyi başardık ve bu turnuvada daha üst turlara gitmeyi amaçlıyoruz. Portekiz'in şimdi her zamankinden daha çok kendine güveni var.

Bu bir zihniyet değişimi mi?

Kesinlikle! Zaten bizim hedeflediğimiz de buydu. Artık, Portekiz Milli Takımı zihinsel anlamda çok güçlü. 2008 Avrupa Şampiyonası'na katılmaya hak kazanmak kolay olmadı. Bazı sıkıntılar yaşasak da hedefimizden şaşmadık. Birkaç sene önce olsa, belki bunu başaramayabilirdik ama Euro 2004'te finalist olmamız işte bu anlamda pozitif etkisini gösterdi.

Finale kadar gideriz

Avrupa Futbol Şampiyonası'nda Portekiz ne kadar ileriye gidebilir?

Finale kadar gidebileceğimize inanıyorum. Bu yolda grup aşamasında itibaren çok kuvvetli takımları saf dışı bırakmamız gerekecek. Çoğu kişi sadece finale gitmemiz hakkında yorumlar yapıyor. Ancak unutmayalım ki finale kadar gitmek isteyen tek takım biz değiliz.

Portekiz'in Euro 2008'deki başarısı, 2010 Dünya Kupası için de bir referans teşkil edebilir mi?

Evet edebilir. İki turnuva arasındaki dönem oldukça hassastır. Tüm teknik direktörler için de zorlu bir zamandır. Kadroda değişiklik yapmaktan ya da genç oyuncuları lanse etmekten korkmamak gerekir. Ne zaman değişiklik yapsanız, deneyim anlamında bir kayıp yaşasanız da aynı zamanda gelecek için yeni yetenekler kazanmış olursunuz.

Portekiz Milli Takımı'nın yaş ortalamasını neredeyse fark edilmeden düşürmeyi başardınız. Bununla ilgili neler söylersiniz?

Geçiş sürecimiz hâlâ sona ermiş değil. Euro 2008 için açıklayacağımız son kadroda bir-iki sürpriz olacak ama biz hâlâ dünyanın en iyi beş milli takımı arasında yer almaya devam edeceğiz. 2002'deki takımdan sadece üç ya da dört oyuncu Euro 2008 kadrosunda olacak. Brezilya'nın başındayken, Gilberto Silva, Kleberson ve Kaka gibi bazı genç oyuncuları milli takım kadrosuna aldığım için eleştirilmiştim. Bu oyuncuların hiçbirinin o dönemde bir Dünya Kupası deneyimi yoktu. Brezilya Futbol Federasyonu Başkanı Ricardo Teixeira bile bu konuda dikkatimi çekmişti. Deneyim mutlaka önemli. Fransa, Dünya Kupası'nı çok deneyimli oyuncuları sayesinde kazanmıştı. Bence gençliğin ve deneyimin harmanlanması daima en iyi seçenektir. Her zaman bunun peşindeyim. Şimdiye kadar bu stratejim faydalı oldu ama bu işler hiç kötü gitmez demek değil elbette.

Portekiz'in teknik kapasitesi mükemmel

Brezilya ve Portekiz arasında bir nicelik farkı mı yoksa bir nitelik farkı mı var?

Bir nicelik farkı var. Teknik kapasite anlamında Portekiz mükemmel diyebiliriz. Brezilya'ya benzer bir futbol anlayışına sahipler. Örneğin, topa yumuşak dokunuşlar, kaliteli paslar ve hareketli bir oyun. Çoğu Avrupa takımının ve Brezilya'nın yaptığı gibi Portekiz de fizik güce fazla önem vermez. Brezilya ile Portekiz arasındaki tek fark bir tanesinin 200 milyon, diğerinin ise sadece 10 milyonluk nüfusa sahip olması. Bunun da haliyle oyuncu seçimi üzerine bir etkisi oluyor.

Ama nitelik ve nicelikten ziyade Brezilya'nın başka bir sırrı da olmalı, öyle değil mi?

Brezilya'nın sırrı nedir biliyor musunuz? Brezilya'da bir futbol topu 200 çocuğu mutlu edebilir. İhtiyacınız olan tek şey bir toptur. Futbolu bu denli popüler yapan da zaten budur. Brezilya'da diğer sporları yapmak ekipman maliyeti yüzünden oldukça zordur. Brezilya'nın iklimi de başarılı futbol için gerekli imkânı sunar. Hepsi bir araya getirildiğinde, tamamen futbolla donatılan bir kültür ortaya çıkar. Her Brezilyalı, kanında futbolla doğar. Avrupa ile karşılaştırıldığında belki de en önemli fark budur.

Brezilya'da rekabet öylesine yüksek ki, oyuncular diğer ülkelerin milli takımlarında oynamaya karar veriyor. Sizce bu bir problem mi?

Bence yetkililer artık bu tür uygulamalara bir son vermeli. FIFA Başkanı Sepp Blatter bu bağlamda önemli bir rol oynayabilir. Bana kalsa, ulusal ligleri de konuya dâhil etmek gerekir. Örneğin, bir kulüpte azami dört ya da beş yabancının oynamasına izin verilmeli.

Futbolda yeni teknolojilerin kullanımı ile ilgili görüşleriniz neler? Bu teknolojiler devreye sokulurken ne kadar ileri gidilmeli?

Bence insanların etki edemeyeceği noktaya kadar gidilebilir. İnsan eliyle kontrol edilebilecek her türlü teknolojiye "hayır" derim. Çünkü bu halde teknoloji manipülasyona fazlasıyla açık olacaktır. Yine de futbol topunun içine çip konulması gibi insanların etkisinin olamayacağı alanlar futbolun şeffaflığını artıracaktır.

Sizce futbol hangi yönden daha fazla gelişti? Fiziksel mi yoksa teknik bakımdan mı?

Ağırlıklı olarak fiziksel bakımdan. Günümüzde fiziksel anlamda güçlü bir takım, teknik kapasitesi yüksek bir takıma karşı ciddi problem oluşturabilir. Artık takımların antrenman programları da birbirine çok yakın. Futbolcuların fizik kondisyonları arasında çok az fark bulunuyor. Bu durum da teknik bakımdan üstün takımları daha hızlı düşünüp oyunu daha hızlı oynamaya zorluyor ve bu hiç de kolay değil. Bu yüzden de şimdilerde futbolda gittikçe daha fazla sürprizler görüyoruz. İyi takımlar için önemli turnuvalara katılmak gittikçe daha zorlaşmaya başladı.

Röportajın başlarında Kaka'dan bahsetmiştiniz. 2002 Dünya Kupası kadrosuna onu çağırdığınızda, çok kısa bir süre içerisinde dünyanın en iyi futbolcusu olacağını düşünmüş müydünüz?

18-19 yaşındaki futbolcuların yıldız olup olamayacaklarını söylemek için erkendir çünkü bazı özelliklerin yerine oturması için zaman gereklidir. Ancak, Kaka'nın müthiş bir potansiyeli olduğu o zamandan belliydi.

Ronaldo çabuk olgunlaştı

Cristiano Ronaldo, 2007'de dünyanın en iyi futbolcusu unvanını Kaka'ya kaptırsa da Manchester United'da her zamankinden daha iyi bir performans sergiliyor. Bu derece formda bir Ronaldo'nun sizin gözünüzdeki değeri büyük olmalı.

Hiç şüphesiz ki öyle. Hem kulübü hem de Portekiz Milli Takımı için kilit bir oyuncu. Ronaldo çabuk olgunlaştı. Kesinlikle eminim ki, Ronaldo gelecek üç, dört hatta beş yılda dünyanın en iyi futbolcuları arasında bulunacak ve uzun vadede kaptan olarak milli takımın liderlerinden biri olacak.

Güney Afrika'da düzenlenecek Dünya Kupası da gittikçe yaklaşıyor…

Afrika için büyük önemi olan bir şampiyona olacak. Afrika futbolunun gelişmesi için bu kıtanın böyle büyük çaplı bir etkinliğe ihtiyacı vardı. Yetenek anlamında zengin olan Afrika futbolunun asıl büyük aşamayı yapabilmesi için tesisleşme ve sinirlerine hâkim olma anlamında ilerleme kaydetmesi gerekiyor.

Brezilya da 2014 Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Ama onların Afrika'dan farklı bir durumları var…

Dünya Kupası, Brezilya için de ülkenin gelişmesi açısından en az Afrika kadar önemli. Ülke bu sorumluluğu üstlenmeye hazır ve Brezilya'nın idaresinde organizasyonun en iyi şekilde düzenleneceğinden en ufak bir şüphem yok. Tüm ülkenin altyapısı anlamında da önemli olacak bu organizasyon. Zaten, artık beş kez Dünya Kupası'nı kazanmış bir ülkenin, bir kez daha kazanmasının zamanı geldi.

Saha dışındaki Luiz Felipe Scolari nasıl birisidir?

Tamamen sakin ve rahat bir kişidir. Zamanımın büyük kısmını evimde ailemle geçiririm. Sade ve sessiz bir yaşantım vardır.

Sizi Ivica Dragutinovic'le karşı karşıya getiren olayı gören herkes farklı düşünürdü ama…

Hayatımdaki hoş olmayan anlardan bir tanesiydi ama oyuncularıma kötü bir şey olmasına asla izin veremezdim.

Eşiniz Olga'nın olayın fotoğraflarını size gösterdikten sonra sizin yanlış yaptığınızı kabul ettiğiniz söylentisi çıkmıştı.

Bu doğru. Eşim davranışıma çok üzülmüştü. Ancak, oyuncularımı korumaya çalışmak benim kontrolden çıkmama yol açacak çok az nedenden bir tanesidir.

Sunday, April 13, 2008

Kayhan Çubuklu'dan Maç Sonrası Açıklamalar



Teknik sorumlumuz Kayhan Çubuklu Malatyaspor karşılaşması sonrasında düzenlenen basın toplantısında, “İlk yarının son dakikası ve ikinci yarının başında yediğimiz goller oyun düzenimizi bozdu beklemediğimiz bu gollerden sonra ikinci yarı da hücuma yönelik riskler aldık fakat maçı kazanamadık, üzgünüz. Bu maçı unutarak bir an önce Eskişehirspor maçına konsantre olup o maçtan alacağımız 3 puan ile toparlanmak istiyoruz.” Dedi.

Çubuklu; “Malatyaspor ile oynadığımız karşılaşma bizim açımızdan çok önemliydi. Malatyaspor’u ilk defa bu sezon bu kadar istekli gördük. Beklide bu sezonun en iyi futbolunu bize karşı oynadılar, bu performansı diğer maçlarda da gösterebilseydiler şuan açık ara lider olurlardı. Futbolcu kadrosu olarak oldukça iyiler. Maça savunma anlamında iyi başladığımızı düşünüyorum. Gole kadar rakibe çok önemli gol fırsatları vermedik, fakat 44.dakikada defansta 2’ye 4 adamla yakalandık ve golü yedik. Maçın ikinci yarısının hemen başında yediğimiz ikinci gol sonrasında ise takımımızın düzeni bozuldu. Amacımız Malatyaspor’u orta sahada durdurup daha sonra golü bulmaktı ama bu kritik dakikalarda gelen goller takımımızın dengesini bozdu. İleriye yönelik bütün riskleri aldık fakat aradığımız golü bulamadığımız için maçtan yenilgi ile ayrıldık. Henüz hiç bir şey bitmiş değil. Önümüzdeki 4 maçta hedefimiz olan 64 puanı alarak Süper Lig’e çıkacağımıza inanıyorum. Öncelikle bu maçın yaralarını silip, bir an önce Eskişehirspor maçına konsantre olup o maçı kazanacağız” dedi.

Haber: http://www.kocaelispor.org.tr/

Friday, April 11, 2008

Haftasonu

11 Nisan Cuma
20.00 Beşiktaş - G. Oftaş (Lig Tv)
21.30 Nürnberg - Wolfsburg (Ntv Spor)

12 Nisan Cumartesi
14.00 Malatyaspor - Kocaelispor (D Spor)
16.30 W. Bremen - Schalke 04 (Ntv)
17.00 Tothenham - Middlesbrough (Fox)
18.10 O. Lyon - Rennes (Kanal A)
19.00 Galatasaray - Trabzonspor (Lig Tv)
21.00 Valencia - R. Santander (Ntv Spor)
21.30 Juventus - Milan (24)
23.00 R. Huelva - Barcelona (Ntv)

13 Nisan Pazar
14.00 Eskişehirspor - Erciyesspor (D Spor)
15.00 Kayserispor - Sivasspor (Lig Tv)
16.00 Reggina - Sampdoria (Ntv Spor)
18.00 B. Münih - B. Dortmund (Ntv)
19.00 Ankaraspor - Fenerbahçe (Lig Tv)
19.00 Bordeaux - Caen (Kanal A)
20.00 R. Madrid - Murcia (Ntv Spor)
21.30 İnter - Fiorentina (24)
22.00 Almeria - Villarreal (Ntv)
22.00 PSG - Nice (Kanal A)

Credit:Tribündergi

Zola'nın Cebi Kapalı


Bir Chelsea-Fenerbahçe hikayesi anlatayım ama 8 yıl öncesinden. Tarih 6 Haziran Salı. Galatasaray Parken’da UEFA Kupası’nı kaldırmış 20 gün önce. 4 sezon üstüste şampiyonluğunu kutluyor. Fenerbahçe cephesinde ise yeni sezon için transfer harekatı başlamış. Sarı-kırmızı gündemi değiştirmek lazım, yıldızların bini bir para spor sayfalarında. Manşetlerin efendisi ise Gianfranco Zola o günlerde. Chelsea’nin Abramovich dönemi öncesindeki en büyük yıldızı, taraftarın sevgilisi. "Zola Fenerbahçe’de" manşeti atmayan gazete yok gibi. Herkes Zola’nın peşinde. Çalıştığım medya grubunun spor servisinden bir arkadaş ricada bulunuyor: "Bize Zola’nın cep telefonu lazım". İtalyan futbolunu yakından takip ederim, Zola kimdir bilirim ama beraber yiyip içmişliğimiz yok ki adamla! "Zola ile konuşmamız lazım" diyor spor servisinden arkadaş. "Aradım, cebi kapalı" demekle başımdan savuşturamayağım, onu da spor müdürü sıkıştırıyor. La Gazzetta dello Sport’ta yazılarını takip ettiğim bir İtalyan gazeteciyle 1-2 kez e-posta trafiği yaşamışım; ona "beni acil ara" deyip telefon numaramı yolluyorum e-posta ile. Güzel insanlar İtalyanlar, haberin kokusunu mu alıyor nedir; 2 saat sonra çalıyor telefon. Fazla yazmasın diye direkt konuya giriyorum: "Zola’nın cebi lazım bize". İtalyan kurt tabii. “Hangi takım istiyor?” diye soruyor “Fenerbahçe” diyorum. "Menajerini arayacağım, birazdan ararım seni" diyor. Spor servisinden arkadaşla sanki Zola bizi arayacakmış gibi soruları hazırlamışız, bekliyoruz tetikte. Arıyor İtalyan: "Konuştum menajeriyle, Zola tatildeymiş Sardunya’da, cebini de açmıyormuş". Buyrun işte başa döndük, ben demiştim Zola’nın cebi kapalı diye. İtalyan gazeteci sinekten yağ çıkarma derdinde: "Fenerbahçe’nin Zola’yı alacak kadar parası var mı ki? diyor. “Olmaz mı” diyorum, işte orada film kopuyor. O sezon Zola ile birlikte İtalyan Di Matteo ve Uruguaylı Poyet, Chelsea’yi sırtlamış. "Fenerbahçe, Zola ile birlikte Di Matteo ve Poyet’i de istiyor “aslında” diye patlatıyorum "bombayı". Chelsea’nin kasası bugünkü gibi Oligark sermayesiyle dolu değil elbette. İyi teklif gelse kulübü bile satarlar. Zaten satıyorlar 3 yıl sonra! İtalyan’a “Van Basten-Gullit-Rijkaard örneğini” veriyorum nedense. "Uyum sorunu olmasın diye aynı takımdan 3 yabancının peşindeler" ile süslüyoruz haberi. Muhabir arkadaş "Zola’ya ulaşamadım" cümlesini nasıl kuracak müdürüne onun derdinde. Bense örneğini çok gördüğümüz takla transfer haberine imza atmışım şakayla karışık. Ertesi gün( 7 Haziran) La Gazzetta’da tek sütunda çok da büyük görmedikleri bir haber olarak çıkıyor: Zola- Di Matteo ve Poyet’e Türkiye’den teklif var. 8 Haziran sabahı memleketin çok satan spor gazetesini eline alanlar şu manşetle karşılaşıyorlar:" Zola ve Di Matteo Fener’de; Poyet de sırada!" Memleketi Sardunya'da şezlongunda tek derdi o tarihte bronzlaşmak olan Zola'nın bu manşetten haberi yok elbette. Di Matteo ve Poyet de kim bilir nerede tatilde? Siz Türkiye’de transfer haberleri nasıl yapılıyor sanıyorsunuz ki? Ronaldo, Henry, Trezeguet,Crespo, Adriano, Ronaldinho, Eto’o nasıl gelir ki hergün başka türlü Türkiye’ye!..


(10 Nisan 2008-Taraf Gazetesi'ndeki yazı)

Tsubasa Atletico Madrid'de


Atletico Madrid altyapısının başında Milinko Pantic var. O altyapıda da bir Japon çocuk. 11 yaşında. Rui Miyagawa. "Futbolcu olmak istiyorum ve bunun yeri de İspanya" diye ailesini ikna etmiş. Atletico Madrid altyapısında 1000 çocuktan biri sadece. Çok yetenekli olduğunu söylüyor Pantic. Yetenek dedin mi icabında Kutup'lara gitmek gerekiyor. Merhum başkanları Jesus Gil uğraşamam bunlarla dediğinde Raul arka kapıdan Real Madrid'e kaçmıştı bu altyapıdan...

Thursday, April 03, 2008

Haftasonu




4 Nisan Cuma
20.00 Trabzonspor - Denizlispor (Lig Tv)
21.30 Duisburg - E. Cottbus (Ntv Spor)

5 Nisan Cumartesi
14.00 Erciyesspor - Malatyaspor (D Spor)
14.45 Arsenal - Liverpool (Fox)
16.30 Stuttgart- Hamburg (Ntv Spor)
18.10 Rennes - Bordeaux (Kanal A)
19.00 Fenerbahçe - Kayserispor (Lig Tv)
19.00 Roma - Genoa (24)
21.00 Osasuna - R. Huelva (Ntv Spor)
21.30 Milan - Cagliari (24)
23.00 Mallorca - R. Madrid (Ntv)

6 Nisan Pazar
14.00 Samsunspor - Eskişehirspor (D Spor)
15.00 Sivasspor - Beşiktaş (Lig Tv)
15.30 Middlesbrough - M. United (Fox)
16.00 Atalanta - İnter (Ntv Spor)
18.00 B. Münih - Bochum (Ntv Spor)
19.00 Gençlerbirliği - Galatasaray (Lig Tv)
19.00 Nancy - PSG (Kanal A)
20.00 Sevilla - Villarreal (Ntv Spor)
22.00 O. Marsilya - O. Lyon (Kanal A)
22.00 Barcelona - Getafe (Ntv)
22.10 Lanus - River Plate (Ntv Spor)



Tribündergi

Marş Söyletmenin Cezası


Hamburg'lu David Jarolim 'e Bundesliga'da 4 maç ceza verdiler. Suçu nedir? Rakibine yaptığı hareketi uzuv adı kullanmadan anlatmak gerekirse biz buna "İstiklal Marşı söyletmek" diyoruz. A. Bielefeld'li Markıs Schuler'e marş söyletmiş saha ortasında Jarolim. Rakibin pozisyonu abarttığını ve suçsuz olduğunu söylüyor. La Gazzetta'da bir videoda benzer iki vukuat daha var. Liverpool-PSV maçında R.Fowler rakibi kıstırmış. Bir de Valderrama'ya kontrol çeken Michel var.

Video: David Jarolim

Video: Fowler&Valderrama

Sunday, March 30, 2008

Roma Manzaraları


İtalya'da Şampiyonlar Ligi maçları sezonluk kombinelere dahil değil ancak bilet rezervasyonunda kombine sahiplerine öncelik tanınıyor. Gelecek hafta iki 4-6-0'ın maçı var. (Bu 4-6-0 üzerine yazmak lazım. İtalyanlar Roma için 4-6-0 oynuyor dendiğinde yok 4-2-3-1 diyor ısrarla) Roma-Manchester United maçında 30 bin bilet kombine sahiplerine ayrılmış. 3500 İngiliz için biletler Manş'ın öteki tarafına yollanmış. 70 bin kişilik Roma Olimpiyat Stadı ful çekecek elbette. Biletler yarım günde tükenmiş. Fiyatlarına gelince kale arkası 22 euro, en pahalı tribün Monte Mario'da ise 275 euro. Kuyruktaki Japon kardeşi görünce aklıma geldi. Fenerbahçe "taraftar kartı olmayana bilet yok" diyor. Bu nasıl mantıktır? Türk ya da yabancı bir futbolsever parasını verip Chelsea maçını tribünde izleme hakkına sahip değil mi yani?Yorumlar üzerine: Ben Fenerbahçe resmi sitesindeki cümleyi tekrar geçeyim: "Bu maçın biletlerini almak isteyen taraftarlarımızın kulüp üyesi veya Fenerbahçe Kart sahibi olması gerekmektedir." Elbette ki geriye bilet kalırsa isteyen alır da 120 bin taraftar kartından bahsediliyor. Peki elinde 30 taraftar kartı olan karaborsacı olabilir mi? Oluyormuş onu da Emrah Kayalıoğlu imzalı haberde karaborsacıyla aralarında geçen şu dialogdan öğreniyoruz. "Bizde sahte bilet olmaz. Biletix'ten aldım. Benim 30 tane taraftar kartım var. Satışa çıkar çıkmaz girdim internete aldım biletleri. O kadar para ödedim; yatırım yaptım. Bunun da bedeli olur. Zaten Biletix'te de adamım var. Bize yanlış bilet gelmez." Her mevzuya Fenerbahçe-Galatasaray, Fenerbahçe-Beşiktaş ezeli rekabeti ekseninden bakıp yorum yaparken savunma üretmek pek sağlıklı olmuyor görüldüğü üzere.

El Turka ... Nihat Kahveci


14 gole ulaştı Nihat. La Liga kariyerinde 2. kez şampiyonluk yarışında. Betis deplasmanında ufak çaplı bir rezalete imza atan Barça'yı sollayıp 2.lik koltuğuna oturdular. Şampiyonluktan söz etmiyorlar, tek dertleri şimdilik 2. olup; Şampiyonlar Ligi'nde ön eleme oynama zahmetinden kurtulmak. Villarreal ve Nihat elbette ki manşetlerde. Efektif golcüden, "Killer Otomano"ya kadar binbir sıfatla. Rossi yine harika oynadı Sarı'larda. Atletico Madrid böyle bir takım işte. Sevilla'yı deplasmanda yen, gel burada 3 ye. Defansları zaten sallanıyor, geri kalan da tutukluk yaptı mı; kaçınılmaz son. Real Madrid-Sevilla maçı saat 22:00'de..."La efectividad de Nihat. El jugador turco sigue siendo el máximo goleador del Villarreal tras haber marcado dos goles. Su presencia en el campo es sinónimo de peligro "MarcaVideo: Villarreal:3 Atletico Madrid:0


Wednesday, March 26, 2008

Eskişehirsporlu Anlatıyor


"Eskişehirspor'un Süper Lig'e gelsin, adam gibi deplasman olsun ligde" diyenlerdenim. Metin Diyadin'in gönderilmesi sonrasında -Sergen medyada çok sevildiğinden(!) - birçok haber, yorum çıktı gazetelerde. Suçlu Sergen ilan edildi. Ben de masum olduğunu inanmıyorum. İlla birşey demek gerekiyorsa; Sergen kulüplerin değil patronların topçusu oldu kariyerinin önemli bir bölümünde. Önce Jet-Pa Fadıl ardından KC Grup ve Şekerspor şimdi de Sergen'in reklamında oynadığı Europen'in sahibi Eskişehirspor başkanı Hatipoğlu. Eskişehirsporlu dostuma sordum fikrini. Yıllardır o tribünde. Yazıp yolladı. Sadece futbolda değil hayatta da ayrılıkların zamanlaması, uslubu şık olmalı biraz. Bu ayrılık yakışıksızdı. Aşağıdaki satırlar Eskişehirspor'lu Ayhan Öztürk'e ait. Yorumlarınızı buradan takip edecektir...


Yılın transfer bombalarıyla manşetlere taşınmış, genç dinamik yönetim kuruluyla kurumsallaşma yolunda büyük adımlar atmış, 13 senelik Süper Lig özlemini söndürecek kadro kurulmuş bir takım düşünelim. Süper lig takımlarına nazire yaparcasına her maçına 20.000 (yirmi bin) civarı sevgilisiyle başlamış bir sevilen… 14 Şubat Sevgililer Günü, anlaşmalı olarak 11 Mayıs 2008’e ertelenmiş. Her şey iyi başlamış. İlk üç hafta alınan galibiyet serisi ve 9 puan televizyondaki yorumculardan gazetelerdeki baş köşe paşazadelerine kadar Eskişehirspor’un yaptıkları ve eski güzel günleri kaleme alınmış. Zaten herkes seviyormuş Eskişehirspor’u değil mi ? Ne olmuş da değişmiş o Anadolu ateşini yakan Eskişehirspor bugün bir futbolcuya endeksli olarak yerden yere vurulmuş ? Ne olmuş da o Kırmızı Şimşekler köy takımı yerine koyulmuş ?
Ne olmuş ? Sergen Yalçın gitmiş demiş ki başkanına (herhalde) Metin Diyadin’i gönderin ben varım korkmayın.. Hocasına da demiş ki, beni ilk 11’e almayacaksan ben yokum arkadaş ! Hoca da geri vites yapmamış Sergen’i en önemli maçta oynatmamış takım berabere kalmış. Yönetim de hocasına “Sergen seni istemiyor biz de seni kovuyoruz” demiş. Vay anasını sayın seyirciler… Koskoca Eskişehirspor ve yönetimi Sergen Yalçın’a esir olmuş. Çünkü Eskişehir’de yönetim dahil hiç kimse futboldan anlamıyor 3.Amatör kümeden yeni çıkmış bir takımız başkanımız da köy muhtarı. Değilse bile Sergen Yalçın’la yıldızları hiç barışmamış 10 Türk Futbol Büyüğü’nün işine gelen bu. Kolay yolu bu ! Hiç Metin Diyadin’in bu takımla nerden nereye geldiği yazılmamış çizilmemiş… Şampiyonluk için bütün imkanların sağlandığı bir takım neden başarısız olmuş ? Eskişehirspor “Sergen Yalçın’ın gönderttiği” Metin Hoca’sıyla, 27 maçın 14’ünü kazanabilmiş… Deplasmanda oynadığı 14 maçın 7’sinde mağlup olmuş… Şampiyonluk yarışındaki rakipleri Antalyaspor, Sakaryaspor ve Kocaelispor’u ne sahasında ne de deplasmanda yenememiş…
Rakip takımların korkulu rüyası haline gelebilecek bir takım yaratamamış her hafta 5 farklı oyuncuyla sahaya çıkmış… Özellikle deplasmanlarda öne geçtiği maçları korumayı başaramayıp mağlup olmuş. Metin Diyadin’i Sergen mi gönderdi ? Varsın öyle bilinsin. Siz de televizyonda veya köşelerinizde bu şekilde yansıtın. Bir Eskişehirspor’lu olarak Metin Diyadin’in görevine son verilmesi beni çok mutlu etmiştir. Sizin Metin Hoca üzüntünüz benim sevincim olmuştur.

Thursday, March 20, 2008

Oktay Derelioğlu : game over!

Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor gibi takımlarda forma giyen 1975 doğumlu Oktay Derelioğlu, futbola TFF 2. Lig takımlarından Fatih Karagümrük'te sessiz sedasız veda etti.



Sezon başında, futbola başladığı Fatih Karagümrük'e dönen Oktay, kısa bir süre oynadıktan sonra jübile yapmadan futbolu bıraktı.



Oktay, sezon başında vefa borcu nedeniyle Fatih Karagümrük'ü tercih ettiğini, ancak kafalar uymadığı için hemen bıraktığını söyledi.



16 yıllık futbol yaşantısında Trabzonspor, Beşiktaş, Siirt JET-PA, Gaziantepspor, Fenerbahçe, Samsunspor, Akçaabat Sebatspor, Sakaryaspor, Diyarbakırspor, İstanbulspor, Yalovaspor, Fatih Karagümrük, İspanya'nın Las Palmas, Almanya'nın FC Nurnberg ve Azerbaycan'ın Hazar Lankeran takımları olmak üzere 15 kez transfer yapan Oktay, jübile yapmayacağını açıkladı. Jübilelerin eskiden yapıldığını dile getiren Oktay, “Jübile herhalde eskiden vardı. Şimdi öyle jübile yapan yok gibi, ama insan tabii ki hatırlanmak ister. Yaklaşık 15 yıl hizmet verdim Türk futboluna. Jübile yapmadığım için kimseye kırgın değilim. Artık antrenör olarak yoluma devam edeceğim. Geçmişimde iyi bir kariyerim var. Bunun ekmeğini jübilede değil de teknik direktörlük kısmında yiyeceğimize, insanların bize güvenip takım teslim edeceklerine inanıyorum” diye konuştu.



Oktay, Mayıs ayındaki kurstan sonra antrenörlük diplomasını alacağını, önümüzdeki sezon çok üst seviyede bir takımın yardımcı antrenörü olarak çalışmayı veya tek başına Süper Lig'de takım çalıştırmayı hedeflediğini söyledi.



“İDOLÜM DENİZLİ”

Futbolu güzelleştirmeye çalışan antrenörlerin çoğalması gerektiğini ifade eden Oktay, Türk antrenörlerden Ertuğrul Sağlam, Bülent Uygun ve Abdullah Avcı'yı başarılı bulduğunu söyledi.



‘Yabancılardan ise Zico'yu çok beğeniyorum’ diyen Oktay, ‘Zico mantalite olarak çok iyi. Dışardan baktığımda çok iyi bir teknik direktör. Ancak benim için Mustafa Denizli'nin çok özel bir yeri var.

İdolüm Mustafa Denizli’ dedi.



“BEŞİKTAŞ'IN YAŞAYAN EFSANESİYİM”

Futbol yaşamının büyük bölümünü kapsayan Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor takımlarında başarılı olduğunu anlatan Oktay, ‘Futbol hayatımda Beşiktaş'ın benim için önemli bir yeri var. Beşiktaş'ta yıldız oldum, bir takım yerlere geldim ve milli takıma seçildim’ dedi.



Beşiktaş'ta çok önemli şeyler yaptığını kaydeden Oktay, ‘Beşiktaş'ın hala Avrupa'da en çok gol atan futbolcusuyum. Şu an yaşayan efsanesi gibi bir pozisyondayım. Beşiktaş forma altında en çok milli takımda gol atan oyuncu benim. Beşiktaş'ta daha uzun yıllar oynamalıydım. Sonuçta kimse zorla Beşiktaş'tan kovmadı. Kendi isteğimle hatalı karar vererek ayrıldım, ama keşke ayrılmasaydım.'' şeklinde konuştu.



“FENERBAHÇE ŞU ANDA FORVETSİZ OYNUYOR”

Oktay Derelioğlu, Fenerbahçe'de oynadığı dönemden de çok memnun olduğunu ifade ederek, ‘Fenerbahçe'de ilk sezonda iyiydim. İkinci sezonda sakatlıktan sonra toparlayamadım ve ayrılmak zorunda kaldım’ dedi.



Aziz Yıldırım'ın iyi bir başkan olduğunu kaydeden Oktay, ‘Bizim zamanımızdan bu zamana daha iyi oldu. Aziz başkan da geldiğinde ‘ben futboldan çok anlamıyorum' diyordu, ama zamanla çok iyi duruma geldi. Şu anda Fenerbahçe Türkiye'nin zirvesindeki kulüp durumunda, ama forvetsiz oynuyor. Forvet hattındaki oyuncuları Kezman ve Semih'i Avrupa Şampiyonlar Ligi seviyesinde görmüyorum. Türkiye Ligi için iyiler, ama bana göre çok etkili forvet değiller’ şeklinde konuştu.



“TRABZONSPOR 4. BÜYÜKTÜ”

Trabzonspor'un şu anki durumuna çok üzüldüğünü belirten Oktay, ‘'Trabzonspor benim döneminde 4. büyüktü. Şu anda sıradan Anadolu takımına eşdeğer, belki daha aşağı pozisyonda’ diye konuştu.



Trabzonspor'da çok fazla oyuncu sirkülasyonu olduğunu dile getiren Oktay, ‘Trabzonspor'da potansiyel var, inanılmaz bir taraftar var, ancak inanılmaz derecede her türlü hatayı yapıyorlar. Çok fazla oyuncu sirkülasyonu var. Trabzonspor'u seviyorum ve daha iyi yerlere gelmesini istiyorum’ dedi.



“BELÇİKA'YA ATTIĞIM GOL SAYESİNDE UNUTULMAYACAĞIM”

Oktay Derelioğlu, milli takımda Belçika'ya 7 kişiyi çalımlayarak attığı gol sayesinde yıllar sonra da hatırlanacağını söyledi.



‘Şu anda 7 yaşındaki çocuklar bile o gol sayesinde beni tanıyor’ diyen Oktay, ‘O gol 100 yılın golü seçildi. Herhalde o golü, beni kimse unutmasın diye Allah bana nasip etti. Çünkü o gol 20-30 sene sonra bile beni hala gündemde tutacak. İnsanlar o golü her zaman izleyecek. Çünkü öyle bir gol atmak dünyada çok az insana nasip olur’ şeklinde konuştu.



“KEŞKE LAS PALMAS'TA KALSAYDIM”

Oktay'ın futbol kariyerinde ''Keşke'' dediği bir de Las Palmas macerası var.



Bugün baktığında İspanya'da da kalmamakla hata yaptığını anlatan Oktay, “Keşke Las Palmas'ta kalsaydım, dönmekle hata ettim. Orada maddi açılardan anlaşamama durumu oldu, o yüzden döndüm. Orada daha iyi bir kariyere sahip olabilirdim. Çünkü kaliteli iyi futbolcu İspanya'da çok sivrilebilir. Orada futbolu güzelleştirmeye yönelik oyun var. Şimdi Nihat orada çok başarılı, ama aynı performansını Türkiye'de gösteremiyordu. Orada sahaya çıkan iki takım da futbol oynamaya çalışıyor. O yüzden Nihat ön plana çıkıyor. Bizim ligimiz çok zor, oynatmamak için oynuyorlar. Almanya'da ise Nurnberg'de ortamdan memnun kalmadığım için kısa sürede ayrıldım. Azerbaycan'da gol kralı oldum, yılın futbolcusu seçildim, ama Türkiye'de unutulmuştum, 2. Lig'de takım bulabildim.” diyerek sözlerini tamamladı.

Şampiyonlar Ligi'ne Bir Bilet



La Liga'da Şampiyonlar Ligi vizesi alacak 4. takım kim olacak sorusuna kesin olmasa da cevap verecek bu karşılaşma: Sevilla-Atletico Madrid. A. Madrid 47, Sevilla 45 puanda. İki takımın da bu sezon 4. sırayı almak dışında bir hedefleri kalmadı. Önlerindeki Villarreal'ı yeme şansları da pek yok, Nihat'ın takımı Barça'nın 2 puan gerisinde ve onların tökezlemesini bekliyor Şampiyonlar Ligi'ne direkt gidebilmek için. Sezonun ilk yarısındaki maç keyifliydi. Atletico 4-3 kazanmıştı. Cumartesi akşam 23:00'de NTV'de...

2. Tromso Faciası



Carquefou mucizesi bu kez Erik Gerets 'i yaktı. 17 bin nüfuslu kasabanın 5. ligde oynayan takım tam adını da verirsek US Jeanne d'Arc Carquefou, Nancy'den sonra şimdi de Marsilya'yı eledi Fransa Kupası'ndan. Fransızlar hatırlar mı bilmem ama bu Erik Gerets'in kariyerine 2. Trömsö faciası olarak geçti bile. UEFA Kupası'nda 3-1 kazandığı ilk maçtan sonra Zenith'e turu vermişti Rusya'da şimdi de kupanın dışında kaldı Marsilya. Maç, Nantes'da Beaujoire stadında oynanmış ve 38 bin seyirci varmış tribünlerde. Dün Ankara'da yarı final maçında 5000 bin seyirci vardı, 200'ü Gençlerbirliği taraftarı!






Erik Gerets maçtan sonra "bazen bir mağlubiyet size bir galibiyetten çok daha fazlasını öğretir. Ben de bu akşam çok şey öğrendim ama bunu kendime saklıyorum" demiş. Keşke eskiden öğrendiklerini de hatırlayabilse...Erik Gerets: "Parfois, on apprend plus d'une défaite que d'une victoire. Je pense que j'ai beaucoup appris ce soir. Quoi ? Je vais le garder pour moi... "

Tuesday, March 18, 2008

Johan Vogel


PSV kariyerine diyecek laf yok ama onun Milan'a transferini sağlayan Euro 2004 oldu bence. Milan'da Pirlo-Gattuso gibi adamların rotasyonunda kullanılmak üzere alınmıştı, öyle kenarda paslanıp kaldığın yerden devam etmiyor tabii futbol. Sayemizde 2006 Almanya'yı da gördü. Milan transferde kolay adam harcayan kulüp değildir ama o en zayıf halkalardan biri olmayı başardı. Bir dönem bizim gazetelerin manşetlerini kurtardı. Galatasaray'a geleceği yazıldı çizildi. Soluğu Real Betis'de aldı. La Liga'ya 30 değil de 32 yaşında gitseydi dönüşü ancak Cenevre golü çevresinde bir yer olurdu. Yaştan yırttı anlayacağınız. 31 yaşında ve Premier Lig'in yolunu tuttu. 38 yaşına gelmiş Tugay'ın kulübü Blackburn Rovers ile 3 yıllık sözleşme imzaladı Johan Vogel.

Monday, March 17, 2008

Gretchen Mol


öleyim!..


"Artık yeter ölmek istiyorum" dedi. Başka bir coğrafyada mümkündü ama İtalya'da değil. Piergiorgio Welby 40 yaşında beri yatalaktı. Kas erimesi 21 yıldır yatağına mahkum etmişti. 9 yıldır solunum cihazına bağlı yaşıyordu. Ötanazi hakkı için başvurdu. Kabul görmedi. Yaşadığı ülkenin güneyinde kızlara hala pantalon giydirmiyorlardı; ötenazi neydi ki? Mektup yazmadığı makam kalmadı. 730 kişi onun için açlık grevine başladı. Mahkeme ötanazi talebini yasal bir düzenleme olmadığı sebebiyle geri çevirdi.

Piergiorgio Welby öldü. Doktoru Mario Riccio solunum cihazının borusunu kesmek ve hastasını ölüme göndermekle suçlanıyor şimdi. Doktor için 15 yıl hapis cezası isteniyor. İtalya kendini sorguluyor, daha çok sorgulayacak ta..
Piergiorgio Welby'nin son mektubu

Thursday, March 13, 2008

Dino Drpiç: "Eşime küfretmişlerdi"


Beşiktaş'ın 'uygunsuz' hareketi nedeniyle almaktan son anda vazgeçtiği Dino Drpiç, Hajduk Split taraftarlarına poposunu göstermesinin kariyerini etkileyebileceğini düşünmemiş.

Hırvat oyuncu çok üzgün olduğu söyleyerek "Hareketimin Türkiye'de bu kadar sorun olması beni şaşırttı. Elbette her ülkenin kendine göre değer yargıları var. Sonuç olarak transferim gerçekleşmedi. Artık sezon sonunu bekleyeceğim. Umarım benim yerime alınan Gordon başarılı olur" dedi.

Drpiç söz konusu maçı şöyle anlattı: "Ezeli rakibimiz Hajduk Split'le şampiyonluğu etkileyecek bir maça çıkmıştık. Benim de gol attığım maçı 2-1 kazanmıştık. Yıllardır Dinamo forması giydiğim için beni hiç sevmezlerdi. Karşılışma boyunca eşime 90 dakika küfür ettiler. Maçtan sonra tur atarken eşime ve aileme kötü tezahüratlarını sürdürdüler. Ben de artık dayanamadım ve Hajduk Split taraftarına tepkimi göstermek istedim."

Bu arada Drpiç, Beşiktaş'la anlaşmadan bir gün önce Bundesliga ekiplerinden Duisburg'la mukavele imzalamaya hazırlandığı, yaşanan gelişmeler sonrası o transferin de gerçekleşmediğini söyledi.

Arjantinli Mehmet Topuz


Üzerinde River Plate forması olmasa Mehmet Topuz derdim. Bu kadar benzerlik olur. Arjantinli Mauro Rosales, Topuz'un ikiz kardeşi gibi bu fotoda. Newell's'dan yetişme. Avrupa gördü. 2 sezon Ajax'da forma giydi ve 2007'de River Plate'e geldi. Mehmet Topuz'dan 2 yaş büyük, 1981 doğumlu...

Wednesday, March 12, 2008

Hafta Sonu

14 Mart Cuma
20.00 V. Manisaspor - Sivasspor (Lig Tv)
21.30 Schalke 04 - Duisburg (Ntv Spor)

15 Mart Cumartesi
13.00 Elazığspor - Erciyesspor (D Spor)
16.30 E. Cottbus - B. Münih (Ntv Spor)
17.00 Sunderland - Chelsea (Fox)
18.10 Monaco - O. Lyon (Kanal A)
19.00 Ankaraspor - Galatasaray (Lig Tv)
19.00 Udinese - Lazio (Ntv Spor)
21.00 D. La Coruna - R. Madrid (Ntv Spor)
21.30 Roma - Milan (24)
23.00 Valencia - Sevilla (Ntv)

16 Mart Pazar
13.00 Kartalspor - Altay (D Spor)
15.00 Konyaspor - Fenerbahçe (Lig Tv)
16.00 İnter - Palermo (24)
18.00 Villarreal - R. Zaragoza (Ntv)
19.00 Juventus - Napoli (24) Bant
19.00 Beşiktaş - Trabzonspor (Lig Tv)
19.00 Bordeaux - Strasbourg (Kanal A)
20.00 Almeria - Barcelona (Ntv Spor)
21.30 Fiorentina - Genoa (24)
21.50 Lens - O. Marsilya (Kanal A)

Emmanuel Eboue


Arsenal'in orta saha oyuncularından Emmanuel Eboue, Premier Lig’deki en hırçın futbolculardan biri olduğuna dair eleştirilere katılmadığını söyledi.

Ligde beş kez cezalı duruma düşen ve Old Trafford’da oynanan FA Cup maçında kırmızı kart gören Eboue, Sunday Mirror’a yaptığı açıklamada, "İnsanlar benim kötü biri olduğumu sanıyorlar ancak tam tersine ben çok iyi bir insnaım," dedi.

FA Cup maçında Evra’ya dokunmadığını da belirten Fildişi Sahilli oyuncu, "O pozisyonda neden kırmızı kart gördüğümü bilmiyorum. Kendimi korumak için sıçradım, amacım onu sakatlamak değildi. Artık maçlarda çok daha dikkatli olmalıyım," diye konuştu.

Monday, March 10, 2008

Bu sene şampiyon görmeyelim sizi!

Oldu yirmi dört sene… 1983-84, 2008-2009. Yirmi beş sene deyip yuvarlasak da kimse bize kızmaz. Çeyrek asırdır cevabı bulunamayan bir sorunun peşinden gidiyoruz.



Trabzonspor ne zaman şampiyon olacak?



Biri çıksın söylesin istiyoruz. Gazetedeki köşesinde, soyunma odasında, maçtan sonra ya da kongre salonunda.



Her şeyi söylüyoruz, yönetimde kimlerin olmasını gerektiğini, hocanın sistemini, nasıl oynaması gerektiğini, oyuncu tercihlerini. Bir de şu şampiyonluğa nasıl gideceğimizi anlatsalar da.. Söylemezler, söyleyemezler. İşin garibi bütün bu anlattıklarım, bir şampiyoncuk bile etmiyor.



Etmeyince biz de sürekli, ‘sen yapamadın git, sen iyi uşağa benziyorsun, hem paran da var, gel’ diyoruz.





Trabzonspor’un ne zaman şampiyon olacağını son yirmi beş yıldır kimse bilemedi. Gelen her başkan ve yönetimler dahil. Ve de yorum yapan gazeteciler de bunun içinde.



Geldik bugüne.





Bugünkü konuşuk şu; Sadri Şener Trabzonspor’u şampiyon yapar mı?



Daha önce Mehmet Ali Yılmaz, Faruk Özak, Özkan Sümer, Atay Aktuğ, Nuri Albayrak için de aynı sorular sorulduğundan kimse yabancılık hissetmedi.



‘Aman bu soru da neyin nesi’ demedi?



Bu top oyununu herkes başka anlıyor ama biz Türkler, gördüğümüz gibi anlamakta diretiyoruz. Trabzonsporlulara özgü bir durum değil ama biz Trabzonsporlular, ‘İstiyorsak olur’ diye düşünüyoruz.



Futboldan anlıyoruz ya, mesela her hafta puan cetvelinde yukarılara tırmanınca şampiyonluğa gittiğimizi sanırız.



‘Hımm, Kayseri iki hafta kaybetsin, Beşiktaş’ın maçları zor, üç maç kaybederse, onu yakalarız, Sivas kesin takılır canım. Artık bitti işi..’





Bizdeki gariplik gariplik kitabında bile yok.



Gerçekten şampiyonluğa giderken, ‘Yok ya keserler önümüzü’ diye düşünürüz. Yani 10 puan geride olsak şampiyonuz, 2 puan ilerde olsak değiliz hali. Anlayın işte.



Bu aralar da aynı hal üzereyiz. İstanbul’da futbol bilgisine çok inandığım Trabzonsporlu bir dostumla sohbet ederken, ‘Bu sene değil de gelecek sene şampiyon olur muyuz’ deyiverdi. Ağzından kaçırdı diyeceğim, normalde yapmaz öyle hatalar.



‘Bilmem ama neden biz olalım’ deyiverdim ve başladım saymaya,



“Gelecek seneki takımdan haberin var mı? Rakiplerinin hazırlıkları neler? Böyle bir hedef varsa bunu senden önce yönetim, teknik direktörden duymamız gerekmiyor mu”? dedikten sonra,



“Ee yani yeni yönetim geldi ya, eski başkan…” ile son cümlesini de etti dostum.



Ahali, duyduk duymayın demeyin, hiçbir spor yazarının şampiyonluk vaadine kanmayın. Yeni yönetime ‘kurtarıcı’, ‘son mohikan’ gözüyle bakmayın. Hep öyle baktık hata ettik, kabul edin. Her gelene ‘kurtar bizi baba’ dedik sonra arkasından küfürlerle gönderdik.



Böyle kurtaramayacağız biliyorsunuz değil mi? Sadece kurtarıcılarla olmayacak. Sadece yenilerle (başkan-hoca-topçu) olmuyor. Bu yönetime bir iyiliğimiz dokunsun istiyorsanız, ‘Başkan bizi şampiyon yap’ ifadesini unutalım yeter.



Hiçbir yönetim kötü yönetti diye değil, şampiyon yapamadığı için gitmiştir, biliyorsunuz. Bu işin sonu da aynı yazdığım gibi biter. Şampiyonluğun kendisi değil, doğal baskısı bu yönetimi de alır götürür.

Wednesday, March 05, 2008

Mancini, Kaka'ya taktı bir kere

İnter teknik direktörü Roberto Mancini, Kaka ile ilgili yaptığı yorumların arkasında olduğunu açıkladı.

Hafta içinde Milan asbaşkanı Adriano Galliani, oyuncusu Kaka’nın gereğinden fazla faule maruz kaldığı yönündeki sıkıntısını dile getirmiş, İnter’in patronu Mancini bu açıklamalara yanıt vererek, “Fauller futbolun gerçeğidir, son senelerde de faullerin sertliğinde bir artış söz konusu olmamıştır. Forvet oyuncuları maçtaki pozisyonları nedeniyle elbette daha fazla faulle karşı karşıya kalacaktır. Kaka’ya yapılan faullerin istisna, bir durum teşkil ettiğini düşünmüyorum,” şeklinde konuşmuştu.

Galliani ise polemiğe girmek istemediğini, bu sözlere verilebilecek karşı bir yanıtı da olmadığını söylemişti.

Mancini ise son açıklamasında sözlerinin arkasında olduğunu ifade ederek, “Ben de Galliani’ye tekrar bir yanıt vermeyeceğim. Ancak bir kaç gün içinde söyleyebilirim. Şimdilik bu cevaplar cebimde saklı. Şu esnada düşünecek daha önemli işlerimiz var," dedi.

Tuesday, March 04, 2008

İnadına Toplu

Benfica

Boixos Nois

Brigate Autonome Livornesi




Derbiler öncesinde bizde İl Spor Güvenlik Kurulu toplanır. Yıllardır aynı metin okunur. Deplasman seyircisi toplu halde gelmeyecek. Biz tersine gidelim, bu da yeni bir seri olsun. Avrupa'da toplu gidişler...

Sunday, March 02, 2008

Milan'ın Kaka Hesabı


Fotomaç'ta çıkan "Adriano Fener'de" manşeti kadar İspanya'da Marca "Kaka Real Madrid'e" manşeti atmıştır. Madrid medyası bu yaz başka bir isim bulmalı artık kendine. Kaka, Milan ile beklenildiği üzere sözleşme yeniledi. Bu Kaka'nın Milan'a geldiği 2003 yılından beri imza attığı 4. sözleşme. Yeni sözleşmenin bitiş tarihi 2013. Milan'ın 2011'de biten sözleşmeyi bugünden uzatmasının bir anlamı var elbette. 1982 doğumlu Kaka, 2010 sezonunda 28 yaş kuralıyla iki sezonluk kazandığı para karşılığında (bkz: Henry) başka bir kulübe gidebilirdi. Halen yıllık ücreti 9 milyon euro. Bu rakam 2013 yılına kadar artacak ve o sezon için belirlenen rakam 13 milyon Euro

Saturday, March 01, 2008

Tayfun Korkut


21 yaşında geldiği Fenerbahçe'de 5 sezon boyunca takımın banko isimlerinden biri olmuştu. Klasik Türk futbolcusu şablonundan biraz daha farklı olarak fiziği güçlü, oyunuysa sade ve varyeteden uzak bir istikrara sahipti, topa da iyi vururdu. Türkiye'deki ilk sezonunda milli takıma seçildi. O 5 sezon boyunca sayısız teknik direktörle çalışmasına rağmen hiç yedek kalmadı, takımın banko ismiydi. Kaptanlık beklerken, Pendik ve MTK'nın izlerini silmek için ertesi sezon Denizli'yle anlaşan Fenerbahçe tarafından kadroda düşünülmediği söylendi. Sessiz sedasız gittiği 4 sezon tutundu, bir vefasızlık da 2003'te Şenol Güneş'ten görüp, son dakikada kadrodan kesildi. Beşiktaş günlerini yazmaya gerek yok, oraya girersek çıkamayabiliriz.

Az önce Habertürk'te rastladım Tayfun Korkut'a. Real Sociedad'ın genç takım antrenörü olmuş, hoşuma gitti açıkçası. Sevilla maçını da yorumlamış İspanyol televizyonuna, eşleşmenin kısa da olsa bir analizini yaptı, fena değildi. Futbolu erken bırakmak zorunda kalmıştı, çocuğunun hastalığı sebebiyle. Yeni kariyerinde başarılı olacağına inanıyorum

Sevilla da 2 sakat

Bu Fenerbahçeliler için iyi bir haber. Sevilla'dan rövanş maçına 4 gün kala 2 sakatlık haberi. İlk maçta defansın göbeğinde harikalar(!) yaratan Julien Escude ve Dragutinovic sakat. Escude'nin Aralık ayında osteitis pubis problemi vardı, "tekrar etti" diyor Fransız basını, kendi vatandaşları olduğundan pek ilgililer. Sevilla açıklama yapmıyor ama yarın D. La Coruna maçında oynaması zor. Drago'nun da sakatlığı var ve bugün antrenmanda defansın göbeğinde Manuel Lolo ve Jose Angel Crespo oynamış. "İyi haber" dedim ama ilk maçta bu kadar kötü oynayan,bütün kafa toplarını veren ikili oynasa; sanki daha iyi mi olur Fenerbahçe için. Bilemem...

Bir Garip Kulüp Newcastle

Newcastle çözemediğim bir kulüptür. Transferde bol keseden dağıtırlar, yanlış adamları alır sonra 3 kuruş paraya elden çıkartırlar. Inter'den aldıkları Martins'e yeni sözleşme önermişler. 5 yıllığına teklif ettikleri para 26 milyon sterlin. Bu adam bu parayı hak edecek ne yaptı ki Newcastle'da? Ben sezon sonunda yollarlar diyordum adamlar Nijerya'lıya servet teklif etmiş. O da enayi değil ya basar hemen imzayı...

Her Yerde Futbol


Friday, February 22, 2008

Yaratıcı Fotomaç

İngiliz Milli Takımı, Hırvatistan'a evinde 3-2 kaybedip, EURO 2008'e gidemeyince maçın ertesi gün Sun gazetesi bu kapakla çıkmıştı. Kaldırım kenarında bir patlak top. Top Umbro marka, üzerinde İngiliz milli takımının arması var. Sun'un bu kapağı Avrupa medyasında büyük ilgi görmüştü.





Bizim medya da alıp bir kenara atmış ve... Fotomaç 'ın bugün Leverkusen-Galatasaray maçı için yaptığı 1. sayfa. Patlak top. Bu top o top. Hani madem Sun'u kapağını -nazikçe diyorum- kopyaladınız; gidip yeni bir top alıp kendi fotoğrafınızı da mı çekemediniz?

Thursday, February 21, 2008

Tv de Haftasonu Futbol




22 Şubat Cuma
20.00 Denizlispor - Beşiktaş (Lig Tv)


21.30 Bochum - Hannover 96 (Ntv Spor)


23 Şubat Cumartesi


13.00 Kartalspor - Eskişehirspor (D Spor)


14.45 Birmingham - Arsenal (Fox Sports)


16.30 B. Leverkusen - Schalke 04 (Ntv)


17.00 Liverpool - Middlesbrough (Fox)


18.10 Caen - S. Etienne (Kanal A)


19.00 Fenerbahçe - Bursaspor (Lig Tv)


19.15 Newcastle - M. United (Fox Sports)


20.30 Heracles - Feyenoord (Business)


21.00 Valencia - R. Huelva (Ntv Spor)


23.00 Sevilla - R. Zaragoza (Ntv)


24 Şubat Pazar


13.00 Antalyaspor - Kocaelispor (D Spor)


13.30 NAC Breda - Ajax (Business)


14.30 Reading - Aston Villa (Fox Sports)


15.00 Trabzonspor - V. Manisaspor (Lig Tv)


15.30 PSV - De Graafshap (Business)


16.00 Sampdoria - İnter (Ntv Spor)


16.00 Roma - Fiorentina (24)


17.00 Tottenham - Chelsea ( Tv8 ) FA Cup


17.00 Blackburn - Bolton (Fox Sports)


18.00 B. Münih - Hamburg (Ntv)


18.00 A. Bilbao - Villarreal (Ntv Spor)


19.00 Galatasaray - Kasımpaşa (Lig Tv)


19.00 Toulouse - Marsilya (Kanal A)


20.00 Barcelona - Levante (Ntv Spor)


21.30 Milan - Palermo (24)


22.00 R. Madrid - Getafe (Ntv)


22.00 Bordeaux - Lille (Kanal A)





fenerbahce - sevilla turun özeti


Spor medyasında 60 köşe yazarı maçı yorumlamış. Herşeyi söylemişlerdir elbet. Bağış Erten; "Fener UEFA Kupası'nı almış kadar oldu" demiş. Güzel espri! Benim için bu fotoğraf karesi bu turun özetidir. Sevilla'nın 2. golü filelere giderken Escude'nin Roberto Carlos'un baldırını delen krampon darbesi. R.S Pizjuan'da o tribünlerin gazını alacak yegane adam Roberto Carlos'tu. Rövanş maçına kadar iyileşmezse; mevzu Jesus Navas'ı ya da Dani Alves'i durdurmaktan ötesi olur...

Tuesday, February 19, 2008

Naklen Yayın

19 Şubat Salı
21:45 Liverpool - İnter (Star)
21.45 Roma - Real Madrid (Bjk Tv)
21.45 Olympiakos - Chelsea (D Spor)


20 Şubat Çarşamba
21.45 Fenerbahçe - Sevilla (Star)
21.45 Arsenal - Milan (Cnn Türk)
21.45 O. Lyon - M. United (D Spor)
21.45 Celtic - Barcelona (Bjk Tv)


21 Şubat Perşembe
18.00 B. Leverkusen - Galatasaray (D Spor)

Messi Bank

Adidas ile yıllık kontratı 5 milyon euro. Pepsi, Lays, McDonald´s, A-Style, Storkman, Mastercard, Movistar, Mirage, Garbarino, Adidas, YPF, Banco Sabadell ve X-Box ile reklam anlaşması devam ediyor. Yıllık kazancı 40 milyon euro'yı geçti...

Monday, February 18, 2008

Rengârenk bir Meksikalı; Antonio de Nigris

Gaziantepspor formasıyla attığı klas goller onu futbol gündemimize oturttu. Devre arasında ise sürpriz bir biçimde Ankaraspor'a transfer oldu. Aslında o bir futbol gezgini. Ülkesinde başlayan futbol kariyerini ABD, İspanya, Kolombiya ve Brezilya'nın değişik takımlarında forma giyerek zenginleştirdi. Onu ilginç kılan özelliklerinden birisi, başlangıçta Amerikan futbolu ve tenis oynaması. Üstelik ülkesinde şampiyonluk kazanacak ve Meksika'yı Davis Cup'ta temsil edecek kadar usta bir tenisçi. İki erkek kardeşinden biri Meksika 1. Ligi'nde futbol oynarken, diğeri de ülkesinin önemli pop starlarından biri.



Röportaj: Barış Tarık Mutlu

Öncelikle Antonio de Nigris'i bize biraz anlatır mısın?


Meksika Monterrey'de 1978'de dünyaya geldim. Bir kız ve iki erkek kardeşim var. Erkek kardeşim Meksika'nın en ünlü pop starlarından Alfonso de Nigris. Diğer kardeşim Aldo ise Meksika Birinci Ligi takımlarından De la Cruz'da futbol oynuyor. Babam emekli bir muhasebeci, annem de ev hanımı. Babam şu an yanımda. Türkiye'ye beni ziyarete geldi. Eşim Sonya ve 3 yaşımdaki kızım Miranda şu an tatil için Meksika'da bulunuyor.


Meksikalı bir çocuk olarak futbola ilgin nasıl başladı?


Aslında gençken futbol oynamıyordum. Amerikan futbolu oynardım. 8-10 yaşları arasında amatör olarak Amerikan futbolu oynadım. Ardından 5 yıl kadar da tenis oynadım. Gençler dalında Meksika'da birinciliğim var. Ayrıca Meksika adına Davis Cup'a katıldım. Futbol için beni bir takıma çağırdılar, denediler ve beğendiler. Monterrey'de bulunan ve Meksika İkinci Ligi yani Primera A'da mücadele eden Tigres'te bir sezon oynadım. Daha sonra 1. Lig takımlarından Monterrey'e geçtim ve bir sezon da orada oynadım.


Meksika'da futbola olan ilgiden bahseder misin? Genç yeteneklere gerekli imkânlar sağlanıyor mu?


Meksika'da futbol çok popüler. Hatta en popüler spor dalı. Futbolculara da çok değer veriyorlar. 1. Lig takımlarında genç futbolcular için oldukça iyi imkânlar sunuluyor.


Meksika futbolu deyince senin aklına kim geliyor?


Tartışmasız en iyi Meksikalı futbolcu Hugo Sanchez. O benim için tek isimdir.


Genç futbolcular arasında yıldız adayları var mı Meksika'dan?


Barcelona'da oynayan Giovani dos Santos Ramirez çok iyi bir futbolcu. Gelecekte de çok iyi şeyler bekliyorum ondan.


Birçok ülkede futbol oynadın. Futbol kariyerinden bahseder misin?


Monterrey'de bir sezon oynadıktan sonra, ABD takımı olan America'ya geçtim. Oradan da İspanya'nın Villarreal takımına transfer oldum.


Hayatımın golünü Brezilya'ya attım

ABD Ligi'nden İspanya'ya transfer olmak kolay olmasa gerek. Villarreal'e transferin nasıl gerçekleşti?


America'da oynarken Meksika Milli Takımı'na çağırıldım. İlk maçımda Brezilya karşısındaydık. Çok güzel bir golüm vardı. Hayatta attığım en güzel goldü o. Sonrasında Villarreal'den yetkililer geldi ve America ile görüştüler. Böylece Villarreal'e geçtim.


İspanya futbolunu nasıl değerlendiriyorsun?


Bana göre dünyanın en güzel futbolu İspanya'da oynanıyor. Orada olmaktan dolayı çok mutluydum. Ama Monterrey'le ilgili sorunlar yaşadım. Monterrey beni ucuza satmak istemiyor, çok fazla para talep ediyordu. Villarreal bu pozisyonda devam edemeyeceğini söyledi ve oradaki kariyerimi sona erdirmek zorunda kaldım. Monterrey ile sorunlarım sürüyordu ve çok kızgındım. Bu yüzden kendi çabalarımla Monterrey'le sözleşmemi bitirdim.


İspanya'dan sonra turuna devam ettin...


Monterrey'e dönmemek için İspanya'da İkinci Lig takımı Polideportivo Eljido'ya geçtim. Oradan da Kolombiya'nın Once Caldas takımına transfer oldum. Japonya'da 2004 yılında Intercontinental Kupa finalinde Porto'ya karşı oynadık ve penaltılarla 8-7 kaybettik. O maçta benim de penaltıdan bir golüm vardı. Ardından Puebla'ya geçtim ve 6 ay oynadım. Ama Monterrey peşimi yine bırakmadı. Meksika Kulüpler Birliği, ülke içinde oynadığım takdirde Monterrey oyuncusu sayılacağıma dair bir karar aldı. Altı aylık kiralık paramı ödeyince Hugo Sanchez yönetimindeki Pumas'a geçtim. Altı ay sonunda Pumas beni almak istediğinde, Monterrey yine pürüz çıkardı. "Bu adamı satmıyoruz, bize gelmek zorunda" diye karşı çıktılar. Ama çok kızgındım ve dönmeyeceğimi bildirdim. Çok sevdiğim Pumas'ta da oynayamayacağımı anlayınca Brezilya'da Santos'a transfer oldum.


Hugo Sanchez'den çok şey öğrendim


En sevdiğin futbolcu Hugo Sanchez'in yönettiği takımda oynamak nasıldı? Onunla çalışmak sana neler kazandırdı?


Hugo Sanchez ile 6 ay çalışma fırsatı yakaladım. Uzaktan topa nasıl vuracağımı, sahada nerelere ne kadar hareket etmem gerektiğini, hava toplarına nasıl çıkacağımı tamamen ondan öğrendim diyebilirim. Çok zeki bir insan. Ondan öğrendiğim bir şey daha var ve bence çok önemli; pozitif olmayı, olumlu düşünmeyi öğrendim. Bir şampiyona ya da maç başlamadan önce insanı mutlaka başaracağına inandırırdı. Motivasyonun çok önemli olduğunu, pozitif düşünme mantalitesini ondan öğrendim.


Brezilya'nın en önemli takımlarından Santos'ta geçirdiğin dönemin futboluna katkısı ne oldu?


Santos çok iyi bir takım. Belki buradaki gibi çok fazla fizik gücüne ve uzun topa dayalı bir futbol oynanmıyor. Orada daha çok yüksek teknik ön plana çıkıyor. Ayrıca dünyanın en iyi teknik direktörlerinden Vanderlei Luxemburgo ile çalışma şansını da Santos'da yakaladım. Ancak Monterrey kulübü benimle sözleşmesi olduğunu ileri sürerek yine ortaya çıktı. Meksika Federasyonu'nu da inandırdılar ve onlar da Brezilya Federasyonu'na yazı yazdılar. Brezilya Federasyonu da Monterrey'e inandı. Ben de direkt FIFA'ya giderek, Monterrey ile sözleşmem olmadığını, Santos'la sözleşmemi bitirerek tamamen serbest kalmak istediğimi bildiren bir dilekçe verdim.


Neden Monterrey senin peşini hiç bırakmadı?


Benden bekledikleri ölçüde parayı kazanamayınca böyle sorunlar çıkardılar. Açıkçası beni orada çok seviyorlar. Hatta en son Noel tatiline gidince, Monterrey yöneticileri yine "Bize gel, kontrat yapalım" dediler. Monterrey'de 19 yaşında oynamaya başladım, 29 yaşıma kadar onlarla uğraştım. Orada bir idoldüm, çok taraftarım vardı. Milli takıma da oradan gittim. Benim için önemli bir takım ama orada oynamayı düşünmüyorum.


Çok sayıda ülkede oynamanın senin için ne tür avantajı veya dezavantajı oldu?


Birçok ülkeye Monterrey sorunum nedeniyle gittim. Açıkçası çok zor oluyor. Her gittiğin ülkede adaptasyon sorunu yaşıyorsun. Genelde pozitif bir insanım ama alışıncaya ve o ülkenin futbolunu tanıyıncaya kadar bir süre geçiyor.


Zenga için Gaziantepspor'a geldim


Gaziantepspor'a transferin nasıl gerçekleşti?


Santos'ta problem yaşarken, İtalya'dan bir takımdan teklif almıştım. Ama Walter Zenga teknik direktör olarak Gaziantepspor'a gelmişti. Menajerim, Zenga'nın beni izlediğini, çok beğendiğini, beni almak istediğini ve Zenga ile daha iyi yerlere gideceğimi söyledi. Ben de onun için tercih ettim Gaziantepspor'u.


Türkiye hakkında neler biliyordun gelmeden önce?


Aslında hiçbir şey bilmiyordum. Sadece insanların farklı bir dinden olduğunu biliyordum. Hatta Arap ülkeleri gibi sanıyordum Türkiye'yi. Ama geldiğimde gördüm ki çok farklı, çok güzel bir yer burası. İnsanlar çok cana yakın, insancıl, her yerde yardıma koşuyorlar. Gerçekten insanları çok seviyorum. Latin Amerika kültürüne çok yakın buranın insanları. Bu durum adaptasyonumu çok kolaylaştırdı.

Brezilya, Meksika ve İspanya'da oynamış bir futbolcu olarak Türk futbolunu değerlendirir misin?


Türk futbolu bence çok iyi durumda. Fenerbahçe'nin Avrupa'daki başarısı ortada. Milli Takım, Avrupa Şampiyonası finallerinde ve bu da Türk futbolunun iyi yolda olduğunun göstergesi. Çok da iyiye gidecek gibi görünüyor. Burada özellikle fiziksel mücadeleye dayalı bir futbol oynanıyor. Brezilya futbolu daha rahat ama oldukça teknik özellikte. Meksika futbolu ise ikisinin karışımı gibi. Ama İspanya'da oynanan futbol, her iki anlamda da üst düzeyde. Hem fiziksel güç kullanımı hem de teknik açıdan.


Türkiye'deki futbolun fizik güce dayalı olduğunu söylüyorsun. Burada karşısında oynamaktan zorlandığın defans oyuncuları var mı?


Türkiye'de defans oyuncuları genellikle çok sert karakterli. Ama beni en çok zorlayan defans, antrenmandaki Gaziantepspor defansıydı. Beni en çok yoran oyuncular onlardı.


Turkcell Süper Lig'de hangi oyuncuları beğeniyorsun?


Alex birlikte oynadığı forvet oyuncularına çok iyi paslar veriyor. Onunla aynı takımda oynamak isterdim. Delgado'yu ve Gökdeniz'i çok beğeniyorum. Gaziantepspor'da Zurita da oldukça iyi bir oyuncu.


Kendi futbol stilini nasıl tanımlıyorsun?


Kesinlikle olumlu bir düşünce yapısına sahibim. Hava toplarında çok etkiliyim. Alan boşaltarak yanımda oynayan futbolcuya iyi imkânlar yaratırım. Dar alanda tekniğimin de iyi olduğunu ve şut kabiliyetimin yüksek olduğunu düşünüyorum. Bunların yanında her zaman savaşçıyım.


Bir forvet olarak hangi futbol sistemini kendine uygun görüyorsun?


Çift forvetle oynanan 4-4-2 sistemi bana benim için en uygunu diyebilirim.


Geçen sezona göre daha başarılı bir performans çiziyorsun...


Bu sezon performansım daha iyi. Bundan sonraki dönemde daha da iyi olacak. Geçen sezon hem Türkiye'ye hem de burada oynanan futbola uyum sağlamaya çalışmakla geçmişti.


Tatmin olmayan bir oyuncuyum


Gol krallığında iddialı mısın?


Evet, gol krallığında da iddialıyım. Atabildiğim kadar çok gol atacağım. Kaç gol atarsam atayım dönüp baktığımda "Daha fazlasını atabilirdim, daha iyisini yapabilirdim" diyorum. Yani hiçbir başarı beni tatmin etmez.


Ne tür goller atmayı seviyorsun?


Gol atmak olduktan sonra tüm gollerimi seviyorum. En beğendiğim golüm ise daha önce de söylediğim gibi Brezilya'ya attığım goldü. Dostluk maçıydı ama benim milli takımdaki ilk maçım ve golümdü. Sağdan top ortalandı, Brezilya defansından Cafu yükseldi ama topa vuramadı. Hemen arkasında topu voleyle ağlara gönderdim. Hayatta unutamayacağım bir goldü.


Futbolda neler hedefliyorsun?


Meksika Milli Takımı'nda forma giymek istiyorum. Kulübümle sözleşmem bittiğinde kesinlikle büyük bir takımda oynamak istiyorum. Türkiye ya da başka ülkede fark etmez. Avrupa'da İspanya ve İngiltere'yi tercih ederim.


Uzun zamandır Meksika Milli Takımı'nda oynamamanı neye bağlıyorsun?


Eski teknik direktör Ricardo La Volpe ile iletişimimiz iyi olamadı. Sık sık takım değiştirince performans sorunu yaşadım. La Volpe de benim problemli bir insan olduğumu düşündü. Şimdi Hugo Sanchez milli takımı yönetiyor ve benim de oraya dönme şansım var.


Hugo Sanchez'den teklif geldi mi?


Henüz beni aramadı. Ama 6 Şubat'ta oynayacağımız ilk milli maça çağırılacağım duyumunu aldım. İnanıyorum ki çok yakında Hugo Sanchez beni arayacak. Türkiye'deki performansım sonrasında Meksika basını da bana büyük ilgi gösterdi.


Türkiye ile Portekiz gruptan çıkar


Türkiye'nin 2008 Avrupa Şampiyonası'ndaki şansını nasıl değerlendiriyorsun?


Türkiye'nin başarılı olacağına inanıyorum. Ben de Türkiye'de oynayan bir futbolcuyum. Benim için de Türkiye'nin başarılı olması önemli. Şampiyonada Portekiz'le Türkiye'nin gruptan çıkacağını düşünüyorum.


O kadar ülke gezdikten ve farklı kültürler tanıdıktan sonra Türkiye'yi nasıl buldun?


Gaziantep'te çok iyi arkadaşlarım vardı. İnsanlar çok sıcaktı. Buraya büyük oranda uyum sağladım sayılır. Kebap ve baklavaya bayılıyorum. Mutfak olarak da Meksika ve Latin mutfağı ile benzerlikleri var. Özellikle bol baharatlı, acılı yemekler. Ancak din ve bazı şeyler farklı. Bu kültürü ve insanları tanımak istiyorum. Bana çok iyi yaklaşıyorlar ve ben de onların kültürlerini, inanışlarını öğrenmeye çalışıyorum.


Türkiye'de sana ilginç gelen neler var?


İlk geldiğimde eve girişte ayakkabı çıkarılması bana çok farklı geldi örneğin. Bir eve yemeğe gittiğimizde erkekler için ayrı, çocuklar için ayrı yerlerin hazırlanması da farklı gelen şeylerdi.


Evlisin, böyle ülke ülke dolaşmak eşin için de sorun olmuyor mu?


Evet, 4 yıllık evliyim ve onun için de çok zor. Ama eşim Sonya seyahati seviyor. Aslında işin zorluğu kızım Miranda'yı çok etkiliyor. Okula gidecek ve bu konuda sorun yaşayacağız. Önceliğimiz onun rahat ve huzuru.


Futbolun dışındaki hayatında neler yapıyorsun?


Kızım Miranda hayatımızın büyük kısmını kaplıyor. Futbol dışında Amerikan futbolu ve tenisi seviyorum. Meksika'ya gittiğimde sıkça tenis oynuyorum.


Fenerbahçe maçında attığın golden sonra maske takman oldukça tartışıldı. Maske neyi simgeliyordu?


Maske takmayı seviyorum. Futbol da bir şovdur. Bizim orada çok popüler bir dövüş sanatı var. Kökü Azteklere dayanan bu dövüşün simge ismi El Santo'dur. Taktığım maske de onun maskesiydi. Benim favori dövüşçüm El Santo.
 
eXTReMe Tracker