Wednesday, August 15, 2007

Ertuğrul Sağlam: "Forma sattıran yıldız istemiyorum"

Ertuğrul Sağlam, Samsunspor'da başlayıp Kayserispor'da parlayan kariyerini üç sezon içinde Beşiktaş'a taşıdı. Bir dönem rekor transfer ücretiyle top koşturduğu siyah-beyazlı takımın başında artık. Üç yıllık teknik adamlık deneyiminin arkasında 7 yıllık da teorik eğitim yatıyor. Futboluyla parmak ısırtan ve yeniden kolej takımı havasını yakalayan bir Beşiktaş sözü verirken, "Koşan, mücadele eden, terinin son damlasına kadar takımı için her şeyi verebilecek ve takımın menfaatlerini kendi menfaatlerinin üzerinde tutabilecek futbolcular bizi başarıya götürecek. Benim yıldız anlayışım bu. Yıldız sadece ismiyle forma sattıran, imza dağıtan oyuncu değil" diyor.
Röportaj: İlker Uğur

Kayserispor'u çalıştırırken dergimize verdiğiniz röportajlarınızda sizden beklenenin Türkiye'de beşinci şampiyonun Kayserispor olması olduğunu vurgulamıştınız. Bu yolda çok önemli çalışmalar yaptınız. Kayseri, Türkiye'nin en korkulan deplasmanı oldu. Takımı bir noktadan alıp belirgin bir iyileşmeyle bambaşka bir noktaya getirdiniz. Şu an Beşiktaş'ın başındasınız. Kayserispor'da bu sürekli vurguladığımız misyonu başardınız mı? Beşiktaş'a gelişiniz nasıl oldu?

Yapı ve anlayış olarak kendime çok uzun vadeli hedefler koyan bir insan değilim ben. Bulunduğumuz ortamda işimizi en iyi şekilde yerine getirmek ve daha sonra oluşan şartlara göre hareket etmek bizim felsefemizde var. Örneğin Samsunspor'da görev alırken aklımın ucundan geçmeyecek şekilde kulüpten ayrılmak zorunda kaldım. Yine aklımın ucunda yokken Kayserispor'a geldim. Çalışmış olduğumuz iki sezonluk dönem içerisinde spor kamuoyunun beklentilerinin tam tersi bir performans sergiledik. Herkesin küme düşer dediği bir takımla beşinci olup UEFA Kupası'na katıldık. Bir sezon sonra "Bu başarı sunidir, tekrarlanamaz" denilen ortamda yine aynı başarıyı tekrarladık. Tabii Kayseri'de çok güzel bir ortamımız vardı. Başkanı, yöneticisi, menajeri, teknik direktörü ve futbolcusuyla çok güzel bir ortam oluşturmuştuk. Bu sevgi ortamı bize camianın kırk yıldır görmediği başarıları yaşattı. Bugün ise Beşiktaş'tayım. Bu noktaya gelmek hedeflerimden bir tanesiydi. Ama açıkçası "Kayseri'de 2 sezon çalışır sonra Beşiktaş'a giderim" diye bir hedef koymamıştım. Gördüm ki şartlar ve oluşan ortam bugün burada olmamı gerektirdi. Öncelikle beni bu göreve lâyık görenlere teşekkür ediyorum. Bana katkılarından ve güvenlerinden ötürü Samsunspor ve Kayserispor camialarına da çok teşekkür ediyorum.

Kayserispor'dan ayrılırken bir sorun yaşadınız mı kulüple?

Hayır. Kesinlikle en ufak bir yanlış yapmadım. Vicdanen de çok rahatım. Kayserispor'la bir sezonluk mukavelem vardı. Geçtiğimiz sezon mukavelem bitiyordu. Başkanla oturduk konuştuk. Ben bir sezon uzatmayı isterken başkan iki sezonluk bir uzatma istedi. O da haklı olarak aklından antrenör sorununu çıkarmak istiyordu. Fakat kendisine "Büyük bir takımdan teklif gelirse bu teklif karşısında izninizi istiyorum" dedim. Anlayışla karşıladı ve "Eğer büyük bir takım seni isterse kendi ellerimle seve seve götürürüm. Yeter ki öyle bir şey olsun" dedi. Başkanla böyle bir anlaşma yapmıştık. Eksik olmasın bana çok destek verdi. Kendisiyle hâlâ görüşüyoruz. Çalıştığım kulüplerdeki başkanlarımla hep bir ağabey-kardeş hatta zaman zaman baba-oğul ilişkisi yaşadım.

Beşiktaş'a geldiniz ve hedefler bir anda büyüdü. Lig ikinciliğinin başarısızlık olarak değerlendirildiği bir ortama geldiniz. Bu sizin üzerinizde bir baskı yaratıyor mu?

Tabii ki yükseklerde rüzgâr sert esiyor. Büyük camiaların sorumluluğu kendi ismiyle doğru orantılı olarak daha büyük oluyor. Ben nereye geldiğimin ve nasıl bir sorumluluk üstlendiğimin farkındayım. Bu sorumluluğun üstünden gelebilmem için çok çalışmam gerektiğini iyi biliyorum. Çok üretmemiz ve çok fedakârlık yapmamız da gerekiyor. Bunları zaten yapan insanlarız biz. Teknik kadromuz, menajerimiz Ali Gültiken ve beraber çalıştığımız herkesle bu sorumluluğu paylaşıp bu görevi lâyıkıyla yerine getireceğimize inanıyorum. Bu camianın beklentilerine kesinlikle cevap vereceğiz. Adım gibi eminim buna.

İki sorumluluk yüklendim

Beşiktaş son yıllarda tam bir teknik direktör öğütücüsü haline geldi. Pek sabredemeyen bir camiaya dönüşmüşe benziyor siyah-beyazlılar. Bundan bir endişeniz var mı?

Camiaların başarılarında istikrarın önemini hepimiz biliyoruz. Özellikle teknik kadro konusundaki istikrarın ne kadar önemli olduğunu geçmişte somut bir biçimde yaşamıştık. Beşiktaş yönetimine takımı yeniden kendi içerisinden gelen bir teknik adama emanet ettiği için teşekkür ediyorum. Bu davranışın tüm Türkiye'ye örnek olmasını istiyorum. Burada bize büyük görev ve sorumluluk düşüyor. Bir sorumluluk camianın beklentilerine cevap verebilmek. Bize güvenen insanların bu güvenini boşa çıkartmamak. Bunun yanı sıra son dönemde ülkemizde övgüyle bahsettiğimiz yerli teknik adamların başarısını büyük takımda da tekrarlayabileceğini göstermek. Türk teknik direktörlerin geleceği açısından da önemli bir görev üstlendiğimizi düşünüyorum. İnanıyorum ki yerli teknik direktörlerimiz de bizim burada başarılı olmamızı isteyecek.

Daha önceki röportajlarınızda tarihin belli başlı başarıları kazanan insanları yazdığını söylemiş ve Anadolu'dan çıkacak beşinci şampiyonun da böyle önemli bir başarı olacağını vurgulamıştınız. O hedef bir kenara koyuldu şimdi.

Evet o hedefi bir kenara koyduk ama hâlâ bizi tarihe geçirebilecek birçok kulvar var. Şansımızı bu kulvarlarda deneyeceğiz.

Bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde öncelikle gruplara kalmanız ve daha sonra da başarılı olmanız bekleniyor. Takımınızın şu anda Şampiyonlar Ligi'nde mücadele edecek kaliteye sahip olduğunu düşünüyor musunuz?


Bu soruya cevap verirken şunu belirtmem lazım. Bugün burada Şampiyonlar Ligi'nden bahsedebiliyorsak, geçtiğimiz sezon görev yapan ve bize bu şansı yaratan insanların emeğini kesinlikle zikretmemiz gerekir. Sayın Jean Tigana ve ekibine teşekkür ediyorum. Onlar her türlü olumsuzluğa ve çektikleri sıkıntılara rağmen Türkiye Kupası'nı kazanıp ligi ikinci sırada bitirdiler. Beşiktaş'ın çok iyi ve kaliteli bir kadrosu var. Buraya geldik ve geçtiğimiz sezonun sıkıntılarını masaya yatırdık. Çeşitli sebeplerden ötürü pek çok futbolcu gerçek performansının altında kalmış. Biz bu problemleri analiz ederek çözümlerini bulmaya çalışıyoruz. Pek çok futbolcumuz geçen sezonki performanslarının kendi gerçek performansları olmadığının da farkında. Bunu bilmek benim için çok önemli. Buradan hareketle şunu söyleyebilirim; gerek ilişkilerimiz gerek diğer katkılarımızla burada pek çok futbolcunun geçtiğimiz sezonki performansının üzerine çıkacağına inanıyorum.

Futbolcularla birebir konuşup ilgileniyor musunuz?

Tabii ki. Kimi yüzde on, kimi yirmi, kimi elli arttırır ama ortada şöyle bir gerçek var ki tüm futbolcularım inşallah geçtiğimiz sezonki performanslarının üstünde olacak.

Kayserispor'da hep takım için oynayan futbolcuları tercih ediyordunuz. Ligin belli periyotlarında çok üst düzeyde mücadele eden bir Kayserispor takımı vardı. Yine böyle bir takım oluşturmak amacındasınız herhalde.

Futbol anlayışımız bunu gerektiriyor. Öncelikle bunu sağlamamız gerekir. Koşan, mücadele eden, terinin son damlasına kadar takımı için her şeyini verebilecek ve takımın menfaatlerini kendi menfaatlerinin üzerinde tutabilecek futbolcular bizi başarıya götürecek. Bu zihniyetteki oyuncuları kadromuzda tutmaya ve yine bu tip oyuncuları kadromuza katmaya çalıştık. Çok zor sınavlar bizi bekliyor. Türkiye Ligi, Türkiye Kupası, Şampiyonlar Ligi ve bir de Süper Kupa var. Dört kulvarda insanlar bizden başarı bekliyor. O yüzden çok çalışan, çok koşan, çok mücadele eden ve takımı için her şeyini veren futbolculara kapımız hep açık. Benim futbol anlayışımda yıldız oyuncunun tanımı da bu. Sadece ismiyle değil, forma sattıran, imza dağıtan futbolcu değil, saha içerisinde gerek davranışları gerek vereceği mesajlar ve gerekse performansıyla takımına üst seviyede katkıda bulunacak oyuncu benim için yıldızdır.

Yürüyen oyuncuya yer yok

Beşiktaş takımının geçen sezonunu değerlendirirsek takımın generali çok, askeri az gibi bir durum vardı.

Geçmişi sorgulamak ve yargılamak istemiyorum. Ama şunu biliyorum ki, hep beraber düşünüp hep beraber hareket edersek büyük başarıları yakalayabiliriz. Takımdaki herkesin bu mücadeleye teriyle, yeteneğiyle ve emeğiyle katkıda bulunması gerektiği bir gerçek. Bu nedenle kaleciden forvete kadar herkes hep beraber düşünüp hep beraber hareket etmeli. Birisi mücadele ederken diğeri yürüyorsa bu bize başarı kazandırmaz. Bu düşünceyi oyuncularımıza yerleştirmeye çalışıyoruz. Takım koşacak ve mücadele edecek. Bunun kaçışı yok.


Kayserispor'da genellikle çift forvet tercihiniz vardı. Beşiktaş'ta da bu tercihi sürdürecek misiniz?

Benim futbol anlayışımda oyunun güzelliklerini sahaya yansıtmak var. Kayserispor'da topu kazandığımızda oynamayı seven ve oynamaya çalışan, güzellikleri sahaya yansıtan bir takım olmuştuk. Ama dönüm noktalarında takıldık ve bu noktaları geçemedik. Bunu aşamamamızın nedeni ise futbolun savunma tarafını iyi yapamamamızdı. Oynarken bir de oynatmamak gerekiyor. Top rakibe geçtiği zaman da aynı kaliteyi göstermek gerekiyor. Biz Kayserispor'da bunu yapamadık. Ama Beşiktaş'ta yapmak zorundayız. Oynarken oynadığı oyundan zevk alan, izleyenlere zevk veren ve futbolun gerekliliklerini sonuna kadar yerine getiren bir anlayışa sahip olmalıyız. Böyle davranarak büyük hedefleri yakalayabiliriz. Dünyanın en iyi takımları bile oyunu tek yönlü oynayarak başarılı olamaz.

Runje'nin yerine iki Milli Takım kalecisi transfer ettiniz; Rüştü ve Hakan. Bu durum kaleciler adına bir talihsizlik midir?

Bu transferlerden dolayı öncelikle başkanımız ve yönetim kurulumuza çok teşekkür ediyorum. Türk Milli Takımı'nın son iki maçında oynayan iki kaleci şu anda bizde. Altay'dan da Atilla'yı transfer ettik, o da Ümit Milli Takım kalecisi. Murat Şahin sakatlığı nedeniyle uzun süre aramızda olamayacak ama elimizde üç tane Milli Takım kalecisi var. Sezon boyunca yoğun geçecek maç trafiğinde bir problem yaşayacağımıza inanmıyorum. Bu uzun maratonda tüm kalecilerimizden faydalanacağız.

Rüştü transferi takıma ağabeylik etmesi açısından da düşünülen bir transfer miydi?

Ben transferleri tek tek değerlendirmeyi veya kişileri çok fazla konuşmayı seven bir teknik adam değilim ama bence Rüştü takımımıza pek çok yönden katkı sağlayacak. Buna inanıyorum.

Tello ve Cisse eksikleri kapatacak

Tello ve Cisse transferlerini değerlendirebilir misiniz?

Dediğim gibi tek tek oyuncu değerlendirmek istemiyorum ama yine de şunu söyleyebilirim; her iki oyuncu da izlenerek alındı ve geçen sezon Beşiktaş takımındaki eksik noktaları kapatacak kalitedeler. İkisinden de çok faydalanacağımıza inanıyorum.

Beşiktaş uzun süredir Avrupa'da başarılı olamıyor. En son 2003 sezonunda oynanan bir çeyrek final vardı. Siz Kayserispor'la ilk kez katıldığınız Intertoto Kupası'nı kazanıp UEFA'ya kalmıştınız ve UEFA'da da birinci turda elenmiştiniz. Geçen sezonki Avrupa tecrübeniz Beşiktaş'ın Avrupa tecrübesinden daha fazla. Bu sezon Beşiktaş'la Avrupa'da nerelere ulaşmayı hedefliyorsunuz?

Öncelikli hedefimiz elemeyi geçip Şampiyonlar Ligi gruplarına katılabilmek, gruba kalırsak da gruptan çıkabilmek olacak. Çok uzun boylu düşünmeden ilk hedefimiz bu.

Sheriff'le ilk eleme turunu oynayacaksınız.

Sheriff Moldova'nın takımı. Ancak Moldova futbolu diye küçümsemememiz lazım. Sheriff takımı başkanıyla birlikte son yıllarda büyük bir atılım yapmış.

Küçümsemiyorsunuz hiç.

Hayır kesinlikle. Yakın geçmişe göz attığımız zaman futbolda rakibi küçümseyip işi ciddiye almayanın ne türlü sürprizlerle karşılaştığını görürüz.

Oyuncumu günah keçisi yapmam

Futbolcular üzerinden konuşmayı da sevmiyorsunuz.

Sevmiyorum; üç-dört gol atan futbolcum da oldu ama hiçbir zaman sadece onu öne çıkarıp diğer futbolcularımın emeğini heba etmeyi tercih etmedim. Tam tersi durumda da yine genel olarak değerlendirdim olayları. Hatalı gol yiyen kalecimiz, ıska geçip bize gol yediren defans oyuncumuz, bomboş kaleye gol atamayan golcümüz oldu. Ama bunları kamuoyunun önüne atıp hiçbir zaman günah keçisi yapmadım. Kazanırken de kaybederken de tüm takıma sorumluluk yükleyen bir anlayışım var. O yüzden bundan sonraki dönemde de böyle bir şey görmeyeceksiniz.

Bu sezon şampiyonluk yarışı geçen sezona göre daha çetin geçeceğe benziyor.

Evet yapılan transferler bunu gösteriyor. Şampiyonluk yarışı daha çetin geçecek. Her takım iyi transferler yaptı. Yine üç büyük takım ve Trabzonspor'un bu yarışın içerisinde olacağına düşünüyorum. Bu takımların yanı sıra elindeki yıldızları satmayıp iyi takviyeler yapan Kayserispor'un da zirveyi etkileyen maçlar oynayacağını düşünüyorum.

Teknik direktörlüğü merdiven olarak görürsek siz şu an o merdivenin neresindesiniz? Buraya gelmeden önce Beşiktaş bu merdivenin hangi noktasıydı?

Daha önce de söylemiştim, çok uzun vadeli hedefler koymayı sevmiyorum. Bulunduğum yerdeki görevimi lâyıkıyla yerine getirmek benim en büyük hedefim. Antrenörlüğe başlarken büyük bir takımda çalışmak, özellikle Beşiktaş'ta görev almak, camiama antrenör olarak geri dönmek hedeflerimden bir tanesiydi. Antrenörlüğe 35 yaşında başladım. Üç sezonda buraya gelmem biraz çabuk bir yükseliş oldu belki ama istediğim yerdeyim. Şu anda bulunduğum yerin kıymetini bilip camianın bu inancı ve güvenini boşa çıkartmamalıyım. Çok gururla görüyorum ki camianın hemen hemen yüzde 99'u bana ve ekibime destek veriyor. İyiniyetle destek veren bu kadar insanın inancını ve güvenini öncelikle perçinlemek istiyorum. Camianın bu beklentilerine cevap verebilmek en büyük hedefim. Uzun yıllar burada kalmayı ümit ediyorum. Beşiktaş'ın son dönemlerindeki teknik direktör sirkülasyonunun bizimle son bulacağına inanıyorum.

Yönetim kurulumuzun desteği arkamda

Gazetelerde Beşiktaş yönetiminde sizin teknik direktörlüğünüz konusunda çeşitli tartışmalar yaşandığı yazılmıştı bir dönem.

Gazetelere yansıdığı şekilde bir şey yaşanmadı. Bunlar yanlış aksettirildi. Tartışma elbette olacaktır. 30 kişinin bulunduğu yerde otuzunun da aynı şekilde düşünmesini bekleyemezsiniz. Bu tartışmaları bir kaos ortamı varmışçasına kamuoyuna sunmak çok yanlış. İnsanlar fikirlerini ortaya koyarlar, gerekirse tartışırlar ama tartışma sonucunda bir konu üzerinde anlaşırlar. Sürekli beraberiz yönetim kurulu üyelerimizle. Bana desteklerini her ortamda yineliyorlar zaten.

Yönetimden ve taraftardan beklentileriniz var mı?

İşin teknik kısmıyla alakalı ben dört sene üniversite okudum. Spor Akademisi mezunuyum. Üç sene de master yaptım. Antrenörlük dönemim için futbol oynadığım dönemde büyük fedakârlıklarda bulunarak eğitim hayatıma yedi sene harcadım. Yedi sene insan hayatında önemli bir dönem ve ben bu fedakârlığı profesyonel futbol oynarken yaptım. Samsun'da okudum, dolmuşla, otobüsle okula gittiğimi hatırlıyorum. İşin teorik kısmıyla ilgili yeterliliğimin olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Tabii ki bu işte öğrenmenin sonu yok. Hâlâ öğrenmeye devam ediyorum. 20 senelik profesyonel futbol hayatım var. Başarılı bir antrenörlük dönemi geçirdim. İnsanlar sadece kendi yaşamlarından tecrübe kazanmaz. Başkalarının yaşamlarını iyi analiz ederek de tecrübe kazanabilirsiniz. Ben bunu çok iyi yaptığıma inanıyorum. Ben ve ekibim ne yaptığını bilen insanlarız. Başkanımız, yönetimimiz, menajerimiz, teknik ekibimiz ve oyuncuların görevlerini lâyıkıyla yaparak büyük başarılar kazanacağımızı düşünüyorum. Ali Gültiken çok büyük sorumluluklar aldı. Sabah 7'de antrenman yapıyoruz. Altı buçukta burada oluyor. Sağlıklı bir şekilde çalışmamız için sonuna kadar bize destek veriyor. Taşların oturduğu, herkesin görevini ve sorumluluğunu bildiği bir yerde görev karmaşası yaşamadan büyük başarılar elde edeceğimize inanıyorum.

Taraftardan da destek bekliyorsunuz.

Elbette. Şunu çok samimiyetle söylüyorum. Beşiktaş taraftarı sadece Türkiye'de değil dünyada sayılı taraftar gruplarından birisidir. Taraftar ne yapacağını zaten çok iyi biliyor. Zaman zaman sıkıntılı dönemlerimiz de olacak. Bu dönemlerde özellikle bize destek olmalarını ve katkı sağlamalarını bekliyoruz. İnşallah onlara çok güzel günler yaşatacağız.

Güzel futbol sözü veriyorsunuz yani.

Evet, kesinlikle. Taraftarımıza şunun garantisini verebilirim. Çok koşan, çok mücadele eden ve futbolun pozitif tarafını sahaya yansıtırken, top rakibe geçince oyunun gereklerini yerine getiren ve 90 dakika taraftarını coşturan bir futbol oynamaya çalışacağız. Saha içi başarısı önemli ama yıllardan beri Beşiktaş takımı dediğiniz zaman akla gelen kolej takımını, davranışları ve topluma verdiği mesajlarla hayata geçireceğiz. Herkesin beğenisini kazanan, ilgisini çeken, parmakla gösterilen bir takım olurken, Beşiktaş taraftarı dışındaki tüm diğer futbolseverlerin ikinci takımı olmayı planlıyoruz.

Şadi Çolak: "Kırdığım rekordan rahatsızım"

Şadi Çolak, 17 yaşında amatör kümede bir sezonda 130 gol atarak Guiness Rekorlar Kitabı'na girdi ve 5 bin dolar ödül kazandı. Üstelik 130 golün birini bile penaltıdan atmamıştı. Ancak her gittiği takımda bu rekor başına kakıldı ve "Hadi burada at da görelim" muamelesine maruz kaldı. Bu nedenle rekorundan rahatsız olduğunu ve bununla anılmak istemediğini söylüyor. Geçtiğimiz sezon Orduspor'daki performansıyla Lig A'nın en iyi forveti seçildi. Şimdi 25 yaşında Çaykur Rizespor'da ve gollerini memleketinin takımı için atmak istiyor.

Röportaj: Nihat Özten





4 yıllık bir aradan sonra profesyonel futbol hayatına başladığın yer olan memleketinin takımı Çaykur Rizespor'a döndün, neler hissediyorsun?


Rizespor'da oynamak çocukluk hayalimdi. Gerçi birkaç defa geldim, gittim ama sonuçta tekrar burada olmaktan dolayı mutluyum. 4 sezon önce Rizespor'dan giderken ağlamıştım. O zaman "Geri dönüp kendimi kanıtlayacağım" diye söz vermiştim ve döndüm. Şimdi kendimi kanıtlama zamanı geldi. Sezon bitmeden dört Süper Lig takımından teklif almıştım ama açıkçası Orduspor'da mutluydum. Kalmak ve şampiyonluk yaşamak istiyordum. Taraftar da beni çok seviyordu. Ancak daha sonra Orduspor'da işler çok karıştı ve kalmam imkânsız hale geldi. Ben de yuvama döndüm.


Orduspor taraftarının sana olan sevgisini neye bağlıyorsun?


Öncelikle o yörenin insanı olmamın etkisi olduğunu düşünüyorum. Bir de tabii sahada tüm varlığımla mücadele ederek formamın hakkını sonuna kadar vermek istemem. Attığım gollerden sonra formamı öpmem onlara büyük haz veriyordu. Bu nedenlerden dolayı beni bağırlarına bastılar.


En başa, futbolla tanıştığın günlere dönelim istersen. Çünkü senin ilginç bir gol rekorun var.


Babam kasap. Genelde dükkânda babama yardım eder, fırsat buldukça da arkadaşlarla top oynardım. Sonra Kalkanderespor'da oynamaya başladım. Taşkın Güngör ve Menderes Eyüboğlu beni beğenmişler; onların sayesinde 16 yaşında 1. Amatör Küme takımlarından Çayspor'a geçtim. İlk sezonumda 68, ikinci sezonumda 130 gol attım ve gerisi geldi işte.


30 maçta 130 gol atarak Guinness Rekorlar Kitabı'na girdin. O sezonu ve rekorlar kitabına giriş hikâyeni anlatır mısın?


Çayspor'daki ilk sezonumda 16 yaşındaydım ve 68 gol kaydettim ama şampiyon olamadık. İkinci sezonumda 30 maçta 130 gol attım ve takım namağlup şampiyon olarak 3. Lig'e çıktı. Ben de Rizespor'a transfer oldum. Sonra Türkiye Gazetesi'nden birileri aradı ve gollerimi duyduklarını, Guinness Rekorlar Kitabı'na girmem gerektiğini söylediler. Zaten Amatör Küme'de resmi maçlar oynamıştım. Noterden onaylandı ve resmi belgeyle başvurumuzu yaptık. Onlar da araştırmalarını yaptıktan sonra rekorumu onayladı ve 5 bin dolar ödül alarak Guinness Rekorlar Kitabı'na girdim. Ama ben yine de bu şekilde gündeme gelmek istemiyorum. Rekorum başıma kakıldı.


Neden?


Bizim insanlarımız çok küçük düşünüyor. "Kalede kaleci mi yoktu", ya da "Zaten amatör kümede atmış", "Amatörde 130 gol attın, profesyonel ligde at da görelim" gibi sözleri çok duydum. Bu laflara çok sinirleniyorum. Destek vermesi gereken insanlardan bu tip sözler duymak moralimi bozuyor. Kırdığım rekor her gittiğim takımda başıma kakıldı ve iyice rahatsızlık duymayabaşladım. Düşünün işte, insan kendi rekorundan rahatsız olur mu?


Bu rekorda ilginç olan şey, 130 golün hiçbirini penaltıdan atmaman.


Evet, hiçbiri penaltıdan olmadı o gollerin. O sezon bir maçta penaltı kullandım ama kaleci kurtardı. Hocam da "Moralini bozma, bir dahaki sefere atarsın" dedi. Daha sonra bir penaltı daha attım ama yine kaleci kurtardı. Ondan sonra geçtiğimiz sezona kadar hiç penaltı kullanmadım. Gaziantep Büyükşehir Belediyespor maçında kullandığım penaltıda da top direğe çarpıp auta gitti.


Senin gibi bir golcünün penaltı atamaması ilginç. Neye bağlıyorsun bunu?


Penaltı atacağım zaman kendimi acayip hissediyorum. Topu penaltı noktasına koyuyorum. Herkes bana bakıyor. Atarsam, atamazsam diye düşünürken bir garip oluyorum. Konsantre olamıyorum herhalde. Ben anlık yaşamayı seviyorum. Hemen saniyesinde karar verip hareket ediyorum. En büyük özelliğim bu. Bundan sonra da penaltı atmak istemiyorum ama hocam "Atacaksın, sorumluluk bana ait" derse atarım tabii.


17 yaşında büyük bir rekora imza attın ancak nedense seni Genç Milli Takımlarda sadece iki kez izleyebildik. Bunu neye bağlıyorsun?


Hiç unutmuyorum; U18 Milli Takımı'nın 2000 yılında, Ağrı'da Azerbaycan'la oynadığı özel maçların kadrosuna davet edildim. O maçların ikisinde de oynadım. İlk maçta 46. dakikada oyuna girip iki gol atmıştım. Diğer iki golü de Hasan Kabze atmış ve maçı 4-1 kazanmıştık. İki gün sonra oynanan diğer maçta 62 dakika oyunda kaldım ve gol atamadım. Maç da 0-0 bitti. O maçların ardından Rizespor'dan Şanlıurfaspor'a kiralık gittim. Çok iyi bir sezon geçirdim ve 21 gol attım ama sanırım gözden uzak olduğum için fark edilemedim. Daha sonra Raşit Çetiner beni Ümit Milli Takım seçmelerine çağırdı. Hazırlık maçlarında sürekli "Tam aradığım forvetsin, A Milli Takım'a kadar yükseleceksin" diyordu ama nedense bir daha hiç çağrılmadım.



Anadolu'da alt liglerde oynayan oyuncular yeterince takip edilmiyor mu?


Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'da oynarken ikinci sezonumda 5 gol attım. O zaman beni tanımıyorlar; tamam tanımasınlar, eyvallah. Ama Lig A'da 21 gol atan Şadi'yi, 27 gol atan Taner'i tanımıyorlarsa, söyleyecek bir şey bulamıyorum. Süper Lig'de bir hocanın çıkıp da 30 maçta 21 gol atan adamın adını duymadığını söylemesi size ne düşündürür? Lig A'yı hiç mi takip etmiyorlar? Geçtiğimiz sezon üç defa haftanın futbolcusu seçildim. Hepsinde de mükemmel goller attım.


Gerçekten böyle bir şey başına geldi mi? Yani seni tanımayan bir antrenörle karşılaştın mı?


Tabii ki karşılaştım. Onun için söylüyorum zaten. İsim vermek istemiyorum ama Süper Lig'de takım çalıştıran hocalardan bazıları "Şadi'yi tanımıyorum, adını duymadım" dedi. Türkiye'de 20 golün üzerinde gol atan 4 oyuncu var. Alex, Ümit Karan, Taner Demirbaş ve Şadi Çolak. Bir futbol adamı bunlardan birini tanımıyorum diyorsa, ben bir şey söylemiyorum artık.


Türk Telekom Lig A'da Taner Demirbaş gol kralı oldu ama yılın forveti sen seçildin. Neden Taner değil de sen?


Taner'in attığı gollere bakın, 3 tane bir takıma atmış, 2 tane başka bir takıma atmış. Onun golcülünü tartışmıyorum. Çok iyi bir golcü ve son vuruşları harika. Ama ben Kocaelispor, Karşıyaka ve Büyükşehir Belediyespor dışındaki takımların hepsine gol attım. Yılın forveti seçilmemin nedeninin bu olduğunu düşünüyorum. Bir de Taner'in 15 golü olduğu zaman benim 3 golüm vardı. Hedefim hep onu yakalamaktı. Yakalıyordum ama lig bitti (Gülüyor). Ödülü de sadece kendi adıma değil bütün arkadaşlarımın adına aldım. Çünkü onlar bana çok yardımcı oldu. Ama keşke yılın forveti seçilmeseydim de Orduspor Süper Lig'e çıksaydı.


Sahada kendimi frenleyemiyorum


Bir forvet oyuncusunda rastlanmayacak kadar fazla kart görmüşsün. 32 maçta 14 sarı kart. Bunu neye bağlıyorsun?


Bunun birkaç nedeni var. Hırsım, agresifliğim ve yetişme tarzım. Bir de seyirci beni çok ateşliyor. Mesela bana bir faul yapılıyor ve hakem düdük çalmıyorsa, "Nasıl vermiyorsun, vermek zorundasın" diye bağırıyorum. Kendimi frenleyemiyorum. Tabii hakem de bana kart gösteriyor. Sonra düşünüyorum ve çok üzülüyorum ama iş işten geçmiş oluyor.


Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsun?


Tabii ki yaptığımın yanlış olduğunu biliyorum. Bir santrforun bu kadar çok kart görmemesi gerek. Ama olaylar da biraz öyle cereyan etti. Lig A'da atmosfer çok farklı, sahada adeta bir harp var. Hak ettiğim kartları kabul ediyorum ama bazen öyle kartlar gördüm ki hiç suçum yoktu. İsmim çıkmış dokuza, inmiyor sekize. Ama ben her şeyde bir hayır olduğunu düşünüyorum. Süper Lig'de bu kadar agresif ve kontrolsüz olmam mümkün değil. Bundan sonra kendimi kesinlikle kontrol edeceğim.


Lig A ile Süper Lig'deki kalite farkını nasıl görüyorsun?


Lig A'daki aç bir oyuncu, Süper Lig'de çok rahat oynayabilir. Çünkü oyuncu, o atmosfere, o seyirciye, o medyanın önüne çıkmaya aç. Eğer oyuncu heyecanına yenilmezse ve bir sakatlık yaşamazsa başarılı olacağına kalpten inanıyorum. Ama Süper Lig'deki oyuncuların büyük bir çoğunluğunun Lig A'da başarılı olamayacağını düşünüyorum. Çünkü orada koşmak var, mücadele var, savaş var. Sergen örneğini hepimiz gördük, yaşadık. Sergen'in karşısında oynayan futbolcu aç, adam Sergen'e karşı oynadığı için de ekstra performansla mücadele ediyor. Mesela bir Taner Demirbaş'ın Süper Lig'de rahatlıkla oynayacağını düşünüyorum. Ama insanlar Taner'i, "2. Lig golcüsü" diye lanse ediyor. Bu damgayı sadece Taner değil Lig A'da birçok oyuncu yemiş durumda. Ben de kendimi Lig A'daki futbolcular için bir şans diye görüyorum. Eğer Süper Lig'de başarılı olabilirsem onların da önünü açabilirim.


Rizespor'da Zafer Biryol ve Anderson gibi tecrübeli forvetler var. Forma şansını nasıl görüyorsun?


Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'da oynadığım ilk sezonda 18 gol attım ve Konyaspor'dan transfer teklifi aldım. O zaman Zafer Biryol Konyaspor'da gol kralı olmuştu. Ben sırf korkumdan, "Orada gol kralı var, oynayamam" diye bu teklifi geri çevirdim. Sonraki sezonda yine Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'da oynadım ama başarısız oldum. Kimse de beni bir daha istemedi. Ama artık bu platforma çıkmak istiyorum. Zafer Biryol'u, Anderson'u düşünmüyorum. Kaliteleri tartışılmaz bile ama kendime çok güveniyorum. Oynamak için buradayım. Parayı pulu geçtim artık ve ant içtim; A Milli Takım'a kadar yükseleceğim. Hele bir de büyük takımlardan birine bir gol atarsam, ondan sonra kimse tutamaz beni. Şeytanın bacağını kırayım yeter. Ayrıca Samet Hoca'nın da benim için bir şans olduğunu biliyorum. Türkiye'de herkes onun çalışan oyuncuya şans verdiğini biliyor. Yeter ki ben antrenmanlarda var gücümle çalışayım, gollerimi atıp kendimi göstereyim.


Kendinde beğendiğin ve eksik gördüğün yönler neler?


İki ayağımı da iyi kullandığımı düşünüyorum. Ayrıca kafa toplarım çok iyi. Özellikle cepheden gelen toplara belden taymingli vuruşumun iyi olduğunu söylerler. Eksik gördüğüm ve geliştirmem gerektiğini düşündüğüm yanlarım ise çok top kaptırmam ve gördüğüm kartlardan da anlaşılacağı gibi agresif olmam.


Fenerbahçe'ye gitmemiştim!


Gelecekle ilgili hedeflerin neler?


Öncelikli hedefim A Milli Takım. Ayrıca ben Galatasaraylıyım ve en büyük hedefim de Galatasaray'da oynamak. 130 gol attığım zaman beni Fenerbahçe istemişti ama Galatasaraylı olduğum için gitmemiştim. Ben tam bir Karadeniz insanıyım. İçim de bir dışım da. Politik konuşamam. Göreceksiniz hem Galatasaray'da hem de A Milli Takım'da oynayacağım. Yeter ki Allah sakatlık vermesin.


Galatasaray'la bir görüşmen oldu mu?


Önceki sezon görüşmüştüm. Galatasaraylı olduğumu bilen ağabeylerin vasıtasıyla görüşmeye gittim. Boş mukaveleye imza atmaya hazırdım. Tek beklediğim beni bir antrenmana çıkarmaları ve görmeleriydi. Ama Gerets "Ben 2. Lig'den futbolcu tanımıyorum" dedi ve idmana çıkmama izin vermedi.


Futbol dışında neler yaparsın? Nelere kızar, nelerden hoşlanırsın?


Bana en fazla huzur veren şey sabah namazını camide kılmak. Bundan büyük haz duyuyorum. Bir de belki komik gelecek ama hayatta yemediğim halde balık avlamasını çok severim. Saçmayla alabalık avlarım. Tuttuğum balıkları insanlara hediye etmek bana büyük mutluluk veriyor. Sahada çok agresif olmama rağmen günlük hayatta kolay kolay sinirlenmem. Benim problemim yalnızca saha içinde (Gülüyor). Sadece küfüre dayanamam. Bana küfür edildiği zaman çileden çıkarım.


Futbolu bıraktıktan sonra yapmayı düşündüğün bir şey var mı? Geleceğe dair planların neler?


Futbolu bıraktıktan sonra memleketim Rize'de yaşamayı düşünüyorum. Babamın kasap dükkânında çalışırım herhalde. Gezmeyi de pek sevmem. İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerden hoşlanmıyorum. Bu şehirlerde insanlığın kalmadığını düşünüyorum. Oysa küçük yerlerde insanlar her zaman birbirine yardımcı olur. Yani bir samimiyet vardır oralarda. Zaten Rize cennet gibi bir yer. Masmavi deniz, yemyeşil dağlar. Bir insan başka ne ister ki? Yalnız çok yağmur yağıyor. O da olmasa tam süper olacak (Gülüyor).
 
eXTReMe Tracker