Saturday, March 17, 2007

NBA'in şifreli hali

NBA'in şifreli hali

Batuğ Ş. EVCİMEN

26 Ocak 2007 tarihinden itibaren en az bir hafta - on gün boyunca güncelleme yapamayacağım. NBA Tv ile ilgili sorunu ele alan yazılar yayınladığımız bugünlerde siteyi maalesef olduğu gibi bırakıp giderken, bazı yanlış anlamalar üzerine giderayak iki satır yazmayı gerekli gördüm.

Birinde benim de imzam olan kimi yazılarda, NBA Stüdyo programının yapımcı ve yorumcuları, konuya ilgisiz ve sessiz kalmakla eleştiriliyor. Konuyla ilgili gelen birçok mesaj arasında, bu eleştirilere dair eleştiriler de var. Hatta aralarından, üslup, içerik ve uzunluk açılarından yazı olarak siteye koyabileceğimi düşündüğüm bir tanesi de zaten yayında. Amaç, bu problem üzerinde mantık ve koşullar çerçevesinde fikir üreten herkesin sesinin duyulması. Bundaki hedef de mümkün olduğunca çok kişinin bu saçma durumun ayrıntılarından haberdar olması ve sorunun bir an önce çözülmesi, olması gerektiği gibi, herkesin istediğinde NBA Tv yayınlarını izleyebilmesi.

Baştan alarak toparlamaya çalışacağım.

NBA Tv'nin vaziyeti mâlum... Konuyu elimizden geldiğince öğrenmeye ve sorunu çözmeye çalışıyoruz, durumdan etkilenenler adına, onların sesi olarak. Belli noktalara ulaştık. Bir kere, NTv'nin NBA Tv yayın haklarını ince eleyip sık dokumadan Kablo Tv'ye satması, hukuka aykırı bir hareket değil belki, fakat NBA Tv izleyenlerin şu anki durumunu başlatan stratejik bir ihmal. Bana göre hata burada başlıyor. Tabii bakış açısına göre, bu ihmalden NBA Organizasyonu'na pay çıkarmak da mümkün, ki ben bu görüşteyim. O organizasyon için bu bir hatadır, TBL için olmayabilir, ayrı konu. Neyse, işin burası çok da mühim değil, amaç suçluyu bulup katrana bulayarak tüyle kaplamak değil, NBA Tv'nin izlenebilmesi. Bu noktanın önemi ise, bu problemin sorumlularının da işin bir ucundan tutmalarının gerekliliğinden kaynaklanıyor. Aksi kimseye yakışmaz zaten, yapılabilir tabii fakat yakıştırıp yakıştırmamak da bize kalır yani.

Kablo Tv'nin TT'den Türksat'a devri, etkileri aralık ayına dek hissedilmeyen o hatanın kuluçkadan uyanmasına zemin oluşturdu. Kimine göre Türksat'ta konuyla ilgili muhatap bulunamıyor, kimine göre uydudan yayın transferinde geçilen yeni sistem nedeniyle yayın artık şifreli. Ve kodun verilmesi yasal olmadığı için de verilmediği söyleniyor. Sanki 1,5 senedir verilen kod yasaldı da, bu yenisi ancak gizliyken yasal olacağı için gizli tutuluyor... Ee, kod sonuçta, gizli olacak tabii.

Biraz önce telefonla konuştuğum Murat Kosova da, konuyla ilgili olarak uğraştığını anlattı. Anlaşılan o ki, Türksat tarafında sonuca yönelik bir ilgi ve çaba uyandıramamış. Tabii şu anki durumdan hiç memnun değil, olması da mümkün değil zaten, sporseverliğini tanıyan da tanımayan da bilir. Ha, NBA Stüdyo programındakilerin veya diğer basketbol yazarlarının da bu durumdan hoşnut olmadıklarını da biliyoruz veya en azından tahmin ediyoruz. Böyle bir durumdan kim memnunluk duyabilir ki?

Sitede çıkan yazılarda, bu işin suçluları, sorumluları olarak NBA Stüdyo yorumcuları gösterilmiyor, bunu böyle anlayan varsa, işte söylüyorum, kimse böyle abartılı ve gerçekdışı bir durumdan bahsetmiyor zaten. Kosova, Kural ve Murathanoğlu eleştirilirken kastedilen, konuya sessiz ve tepkisiz kalmaları. Ne düşündükleri bir konudur, ne yaptıkları ayrı konu. Eleştirinin dayanağı, düşünmedikleri değil, söylemedikleri.

Türkiye'de milyonlarca basketbolseverin sevip saydığı, ülkede basketbol konusunda en lafı dinlenir, kıymet verilir kişilerden üçü onlar. Ayrıca bu işin gazeteciliğinin ve yayıncılığınının da önemli ve güçlü isimleri. Zaten bu olayda da haftalardır e-posta yağmurundan en çok ıslananlar onlardır, tahmin ediyorum. Fakat siteye gelen mesajların hemen hepsi, başta NBA Stüdyo olmak üzere birçok yere başvurmuş ve fakat ne tatminkâr bir cevap alabilmiş, ne de işe yarar bir bilgi kırıntısı edinebilmiş basketbolseverlerden. Ve en çok takdir edip belki örnek aldıkları basketbol adamları, şu ana dek bu mevzuda 'onların sesi' olamadı, olamıyor maalesef.

Bazen çıkan sesler eleştirilir, bazen çıkmayan... Burada her ikisi de oldu, sitede NBA Stüdyo'nun eleştirilmesi eleştirilirken. Fakat NBA Stüdyo'nun bu hatayla direkt ilgisi bulunmadığını unutmamak gerekiyor. NBA Stüdyo'nun bu işle bazılarının umduğu ve beklediği gibi ilgilenmemiş olmasını birisi eleştirir, birisi eleştirmez. Genellikle de ilgiyi göremeyen eleştirir, diğerlerinin hayat görüşüne, spor ve yayıncılık anlayışına, vicdanına göre değişir. Ama söylenen yanlış yere çekilmesin. Konumuz NBA Tv yayınlarının izlenememesidir, bu işten birçok kimse şikayetçidir fakat konu doğru dürüst gündeme gelmemektedir, sorun da sürmektedir. Daha çok sayıda, daha lafı dinlenir, sevilen ve sayılan insan tarafından daha fazla ve sık gündeme getirilmeye başlandığında da çözülebileceğini düşünüyor birçok NBA izleyicisi. Ee, peki kim gündeme getirecek?

Valla herkes kendinden sorumludur. Ben, "Hah, sorumlu Türksat imiş" diyerek bu işin içinden çıkılabileceğini sanmıyorum. Çünkü bu bile fısıltıyla söyleniyor. Yayın korsan oluyormuş, NBA International'ın durumdan haberi varmış zaten, Türksat karışıkmış, muhatap bulunamıyormuş... Her yerden ayrı ses çıkıyor da, kim neyi söylüyor, bazılarımız ayırt edemiyor yahut anlayamıyor. Ve yayın mayın yok hâlâ. İyi de, biz burada doğru veya yanlış "Hah, Türksat yüzünden olmuş galiba, öyle anlaşılıyor" vs. diyebiliyorsak, bunu niye başkası söyleyemiyor? Türksat ile birlikte bu sorunu çözebilecek her kimse, onu nasıl bulacağız? Fantom'u mu çağıracağız, Mayk Hammer'e mi başvuracağız? Ve bizim gibi düşünenler niye bizim gibi yapmıyor? Yanlış mı yapıyoruz yoksa, bu yayınla?

Biz burada gazetecilik yapmıyoruz. Gazeteciliği gazeteciler yapsın. Aha ortada sorun... Bildiğimiz kadarıyla yazdık çizdik, tekrar ediyorum, NBA Stüdyo'yu da ne suçlu ilân ettik, ne de Kosova, Murathanoğlu, Kural veya başkasından şöyle bir el atmakla hemen bu işi çözmesini bekliyoruz... Aklımız mantığımız yerinde, sorunun karmaşıklığının farkındayız, nerede kimin aksadığına dair fikir de oluşturduk. O eleştirilerde kastedilen ve cevabı beklenen soru şu: NBA Tv yayınlarını izleyemeyenler, sorumlu kendileri olmadıkları halde ve problem sürerken, sorunu bir biçimde anlamaya ve çözmeye gayret ederken, bu işte yanlarında NBA Stüdyo var mı?

Varsa vardır, yoksa yoktur. Olup olmaması gerektiği de ayrıca tartışılır, kimi öyle düşünür, kimi böyle... Çıkan bazı yazıları böyle düşünenler yazmıştır, bazı diğerlerini de öyle düşünmeyenler.

"Korsan yayın" diye tâbir edilen yöntemle bu ülkede 1,5 sene kurumlar ve kişiler ortaklığında NBA Tv yayını yapıldı. Sezonun orta yerinde birden bu yayın kesiliverdi. Şu anda Türkiye çapında çok sınırlı yerde çok az sayıda insan izleyebiliyor NBA Tv'yi, kalanlar haftalardır izleyemiyor. Ve ne zaman izleyecekleri belli değil. NBA Stüdyo programının yorumcularına göre bu bahse değer bir sorun mudur, değil midir? Programdakilerin konuyla ilgisi bundan ibaret. Kendi ilgileridir, istedikleri şekilde kurarlar.

Sorunun onların ağzından da dile ve gündeme getirilmesi bence farklı bir durumdur. O duruma girmek isterler, istemezler, kimse karışamaz. Ama herkesin de kendi değerleri ve düşünceleri var, eğer el atıp da çözüme yardımcı olurlarsa, kimisi "Zaten bulundukları yer ve pozisyon bunu gerektirirdi, helal olsun, boşuna sevip saymıyoruz" der, kimi sesini çıkarmadan bunu "kıyak" telâkki edip başının üstüne kor ve hesaba yazar, kimisi de başka şey düşünür ve söyler, muhtemelen olumlu ve takdir ifade eden. Onların bu konudaki düşünceleri emin olun ki fazla merak edilmiyor çünkü tahmini kolay, biliniyor. Tabii ki bu iş çözülsün istiyorlar. İstiyorlar da, her zaman herşey beklemekle olmuyor işte. Biz bunun kanıtıyız. İsteyen bekler, isteyen konuşur. Bazen de susanlar konuşur, konuşanlar susup bekler.

Kimse yanlış yönlenmesin, yönlendirilmesin, işin Türksat'ta düğümlendiğinin farkındayız. Başta Türksat, ardından bu konuyla ilgili ve yapabileceği birşey olan diğer kurumlar ve kişiler bu işi görmezden gelip durmasın, görmeleri de "suçlu kim?" kavgası olmasın. Bu iş çözülsün istiyoruz. Günün birinde nasılsa tekrar izlenecek NBA Tv. O gün yakın olsun, bugüne dair de, herkesin elinden geleni yaptığı dışında birşey hatırlanmasın. Herkes elinden geleni kendi bilir, ne yapacağına kendi karar verir, tabiatıyla. Bizimki budur: Harfleri tutuşturup ekleyerek ışığıyla karanlıkta yolumuzu bulmaya çalışmak. Yakacak başka şey olmadığından değil, biz kelimelerle ve fikirlerle ısınmayı yeğ tuttuğumuzdan, doğru bulduğumuzdan.

Bu sitede konuyla ilgili okumuş olduğumuz yazılarda bilgi eksiklikleri, yazan dışındakilere dozu kaçmış gelen eleştiriler vs. olabilir. Burası zaten bir gazete, tv kanalı değil, çoğunluğunu basketbol ve NBAseverlerin oluşturduğu ve beslediği bir platform. Buraya şu veya bu sebeple iştirak edenlerin gönderdiği yazıları-makaleleri yayınlıyoruz. Bilgilerimiz ışığında fikirlerimiz de okuduğunuz yazılardaki gibi işte. Açık seçik ve samimi olarak. Beklediğimiz de aynısı.

Hadi eyvallah.

25 Ocak 2007

İddaa bayilik şartları neler mi ?



İddaanın ilk tanıtıldığı günlerde online bahis ile ilgilenenler bu oyunun çok tutacağını tahmin etmekte zorlanmadılar. Bu kişiler arasında bir iş kurmak isteyenler iddaanın ilk günlerinde bayilik için başvurarak iddaa bayii olmaya hak kazandılar.

Yurt dışındaki bahis sektörünü bilenler yabancı ülkelerde bakkal dükkanları gibi her mahallede bahis dükkanları olduğunu da bilirler. Bu sebeple iddaa bayilerininde başarılı olacağını ve çok tutacağını tahmin etmek için Nostradamus olmaya gerek yok.

Kısa zamanda ülkemizde de her yer iddaa bayileri ile doldu. Zamanında kalabalık noktalarda iddaa bayiliği alanlar gerçekten çok para kazanmaya devam ediyor.

İddaa Bayiliği İçin Gerekenler :
- İşyerinin işlek bir caddede olması.

- Bayilik alacak işyerinin, diğer iddaa bayi ile arasında en az 250 metre mesafe bulunması.

- Başvuruyu yapacak kişinin sabıkası bulunmaması.

- T.C. vatandaşı olması.

- Ruhsat, kira kontratı, işyeri açma izin belgesi gibi ticari işletmeyle ilgili evrakları temin etmesi.

- 2 bin 100 dolar teminat vermek.

Spor Toto yeklilileri yukardaki şartları yerine getiren iddaa bayii adaylarının müracat ettikleri yeri inceliyor ve her şey uygun görülürse bayilik veriliyor. İddaa bayilerinin karı ise bayinin elde ettiği toplam hasılatın %9 u oluyor. Bunun dışındaki gelirleri ise 1.5 milyara kadar ödemelerine izin verilen iddaa ikramiyelerininde %2 sini alıyorlar.

Özellikle doğu illerinde iddaa bayiliği için yoğun başvuru var. Şuan çok fazla başvuru olduğundan başvurular veritabanında tutularak ihtiyaç oldukça kabul edilmektedir.



Daha fazla bilgi icin:

Google'dan iddaa bayiligi kelimesini aratin

Friday, March 16, 2007

Bilmeden konuşmak.

Bilmeden konuşmak
Ankaragücü maçında Bursaspor atkısı ve formasıyla tribünde yeralanların Bursa'dan geldiğini, hatta sırf olay çıkarmak için geldiğini medya önünde söylemek sadece ve sadece insanları daha da kışkırtmaktan başka bir şey değildir.





Bursaspor Cumartesi günü Sivaspor deplasmanında inanılmaz kötü bir oyun sonucu hakettiği bir mağlubiyet aldı ve ilerleyen haftalar için taraftarına olumsuz bir görüntü bıraktı.



Defans kötüydü, cezalılar vardı, sakatlar vardı vs. bunları yazmayacağım ama esas olan bir şey var ki Bursaspor’un adı hafta sonu oynanan Ankaragücü maçındaki yaşanan istenmeyen olaylarla daha çok konuşuldu.



ANKARAGÜCÜ VE BURSASPOR

Tribün kardeşliği denince ilk akla gelen iki takım Ankaragücü ve Bursaspor taraftarıdır hepimizin hafızalarında. Hepimiz biliriz ki Ankaragücü maçlarının 16. cı dakikasında Bursaspor, Bursaspor’un maçlarının 6. ncı dakikasında Ankaragücü diye bağırır her iki takımın da taraftarı. Bu kardeşliğin nerelere uzandığını da bilen biliyor, anlatmaya kalksam bu satırlar yetmeyecektir.



Şimdi, Ankaragücü maçındaki yaşanan olaylarda Bursaspor taraftarının isminin geçmesi Bursaspor kanadında sinirlerin gerilmesine sebep oldu. Yine hepimiz biliyoruz ki Bursaspor’un iç sahada oynadığı maçlarda tribünlerde bir sürü Ankaragücü atkısı, Ankaragücü formalı kişiler var, Ankaragücü maçlarında Bursaspor formalı olanlar gibi.



KIŞKIRTICI SÖZLERE DİKKAT!

Televizyonlarda yorum yapan ve gazetelerde yazarlık yapanların her zaman birleştirici olması, yazılardaki kullanılacak üsluba çok dikkat etmesi gerekir. Maçtan sonra gazete köşelerinde, internet sitelerinde ve televizyon programlarında bazı kişilerin gerek yazılarında attıkları başlık, gerekse içeriğindeki kışkırtıcı kelimeleri çekinmeden kullandıklarını görüyorum. Tabiki yaşanan olayları bende kendi adıma tasvip etmiyorum, keşke her maç Sakaryaspor-Bursaspor maçındaki görüntüleri görebilsek, keşke bu yaşanan olaylar bir daha yaşanmasa ama bana göre birleştirici bir misyonu olması gereken bazı basın mensupları da yazdıklarına ve konuştuklarına dikkat etmesi gerekir. Ağzından çıkan kelimenin nerelere varacağını, yazısına atacağı başlığın bir tarafı belki mutlu ederken diğer tarafı da galeyana getirebileceğini düşünmek gerekir.



BİLGİ SAHİBİ OLMAK GEREK

Ankaragücü maçında Bursaspor atkısı ve formasıyla tribünde yeralanların Bursa’dan geldiğini, hatta sırf olay çıkarmak için geldiğini medya önünde söylemek sadece ve sadece insanları daha da kışkırtmaktan başka bir şey değildir. Bunları söylerken bazı şeyleri bilmek ve araştırmak gerekir. O zaman bu teze göre her iki takımın maçlarında birbirlerinin taraftarı bulunmaktadır. Ne demek yani bu insanlar kendi takımlarının maçları aynı güne denk geldiğinde kendi maçlarını bırakıpta diğer takım maçına mı gidiyorlar? Bursaspor ve Ankaragücü taraftarı arasındaki iki takım sempatizanları Bursasporlusu kendi takımının atkısı yerine Ankaragücü atkısı, Ankaragücülü ise Bursaspor atkısıyla gidiyor ve kardeş olan bu iki takım taraftarı için bence çok normal bir şey.



Ciddi bir komedi ise “Bursaspor taraftarı ile Ankaragücü taraftarı Yalova’da buluştu” diye basında çıkan bazı haberler. Bu yazılar hangi akla hizmet yazılır bilinmez ama Yalova İstanbul yolu üzerinde, Ankara yolu üzerinde değil, bunu bilmek için de azda olsa ilkokulda coğrafya okumuş olmak yeterlidir.



Sonuç olarak böyle stadlarda kimsenin tasvip edemeyeceği görüntüler yaşanmışken bunun üzerine vurun abalıya misali yüklenmek doğru değildir. Medyada söz sahibi olan kişilerin ağzından çıkan bir kelimenin bile insanları etkileyebileceğini düşünüp ona göre yazması, ona göre konuşması ve kışkırtıcı değil, toplayıcı olması gerektiğini düşünüyorum.

Birlik beraberlik ortamı ( İKİNCİ LİG )

Birlik beraberlik ortamı

Beş maçın berabere bittiği (dördü 1-1, biri 0-0) bir hafta. Özellikle ligin gidişatını değiştirebilecek maçlardan çıkan beraberliklere bakıp, 'kısır bir hafta' da diyebiliriz

Haftanın maçı kuşkusuz Gençlerbirliği OFTAŞ-İstanbul BB. maçıydı. Birisinin kazanması halinde ligin seyri değişebilirdi, yenişemediler. Gençlerbirliği O. beş puanlık farka sıkıca yapışmış durumda. Sağlam duruşlarıyla kovalayanlarda, kaçana bir türlü yetişememenin gerginliğini her geçen hafta artıran bir motivasyona sahipler. İstanbul BB. ise sonuçta kaybetmemekten memnun. Haftaya evlerinde oynayacakları Malatyaspor maçı Gençlerbirliği O. maçından da önemli. Tabii Gençlerbirliği O. açısından da: Takipçilerin birbirini vurması şüphesiz onların da işine gelecek.



“ŞEN OLA ŞENOL ŞEN OLA”

Üst ikilinin puan kaybı Malatyaspor’a yaradı elbette. Onlar da artık İstanbul BB. maçına odaklanmış durumdalar. 4-3’lük Akçaabat Sebatspor maçı enteresan bir maç oldu: Bol gol, kaçan penaltı, kırmızı kart ve tabii Şenol. Her durumda kaleci Şenol’a muhabbet gösterdiğimiz sır değil. Ne de olsa zamanında Şekerspor’u Birinci Lig’e çıkaranlardandır kendisi. Şenol, epeyce kabarık siciline herhangi bir sakatlık yaşamadan, 26. dakikada yediği ikinci golden sonra aleyhine başlayan tezahüratlara karşılık verip kendi taraftarıyla girdiği diyalog yüzünden ilk yarıda oyundan çıkarılan kaleci olmayı da ekledi. Velhasıl gittiği takımın delişmen rengi olduğu kesin. Tabii ne zamandır anmadığımız bir başka ismi de analım: Taner, -penaltı kaçırmasına rağmen- 2 gol de A.Sebatspor’a atarak gol sayısını 23’e çıkardı.



Kocaelispor-Altay beraberliği, her iki takıma da çok yaradı diyemeyiz. Altay pazartesi oynama avantajını kaçırırken, Kocaelispor ilk altıya girmek istiyorsa evinde kazanmak zorunda olduğu bir maçı daha kazanamayarak inmez-çıkmaz bir yerde durmaya devam etti. Az rastlanan bir başka olaya da Kocaelispor’dan Muhammet’in maç bittikten sonra hakeme itirazdan kırmızı kart görmesiydi.



İstanbulspor ise alınan beraberliklerin kıymetini biliyor; zira bunları denk geldiği zaman galibiyetle süslemeyi beceriyorlar. Nitekim 10 beraberliklerinin yanında duran 9 galibiyetleri onları her daim ilk altı içinde tutuyor. Örneğin 11 beraberlikli, 6 galibiyetli Kocaelispor’la aralarındaki yedi basamak farkı yaratan tam da bu üç galibiyet işte. Gaziantep BB. kendi aşağılardan nispeten uzaklaştırdı ama yukarıya doğru hamleyi de yapamıyorlar.



MALİ KRİZ ELAZIĞ’DA

Elazığspor-Diyarbakırspor maçı alınan önlemleri gölgede bırakacak sakinlikte geçti diyebiliriz. Diyarbakırspor, beraberliğe rağmen Kasımpaşa’nın da puan kaybetmesiyle tabelada yeniden ilk altıya girmeyi başardı. 4. sıradaki Altay’la ve hemen arkadalarındaki Kasımpaşa’yla aralarında sadece birer puan fark olması Kasımpaşa maçının önemini daha da arttırıyor elbette. Geçen hafta içinde bazı oyuncuları alacaklarını alamadığı için antrenmana çıkmayan Elazığspor, iddiası bakiyken mali krize yenik düşen takımlardan mı olacak? Teknik Direktör Mehmet Şahan, “Ancak sorunlar çözülürse devam edebilirim” şeklinde açık bir mesaj veriyor. Üstelik onların da önünde çok önemli bir Altay maçı var.



Kasımpaşa yine mağlup olarak iki defa üst üste evlerinde oynama fırsatını da kaçırdı. Ama bu sefer en azından “rakip daha iyiydi” diyorlar! (Tabii hakemi araya sıkıştırmayı ihmal etmeden yine) Böylece. Uzun zaman üç puan alamayan Orduspor nihayet iki hafta üst üste kazanmayı başardı. Onların Kasımpaşa’dan yakınması ağlama düzeyini geçmiş durumda: Maç sonrasında taşlanan otobüslerinde yaralanan, başlarına dikiş atılan futbolcuları işaret ederek sıç duyurusunda bulunduklarını belirtiyorlar.



UÇARLAR, UĞURLAR...

İki Uçar’ın mücadelesinde galip çıkan Turgut Uçar oldu. Daha önce Karşıyaka’yı çalıştıran Feyyaz Uçar’lı Mardinspor son beş maçtır kazanamıyor. Bütün liglerde en az gol atan takım (16) durumundalar. Üstelik son sıradaki A.Sebatspor’dan da az galibiyet (4) almış durumdalar. Daha fenası sıradaki maçları da Gençlerbirliği O. ve Malatyaspor’la! İyice dibi boylayabilirler.



Levent Eriş’le yolları ayıran Samsunspor, geçen sezon Kayseri Erciyesspor’la ciddi bir performans sergileyen ancak bu sezonki kötü gidişten sonra görevine son verilen Mustafa Uğur’la anlaştı. Uğur da ilk maçında, bir başka Uğur’u Uğur’ların Muharrem olanını yenmeyi başardı. 3-2’lik T.Telekom galibiyeti Samsunspor’u ilk altı yolunda tekrar umutlandırmış durumda. T.Telekom son yedi maçtır galip gelemeden, üç beraberlikle idare ediyor. Aşağıdan biraz daha yoğun baskı görmüş olsalar çoktan en alta oturmuş olurlardı.



O baskıyı sağlayamayan takımlardan birisi Uşakspor mesela. Aslında ikinci yarıya gayet iyi başladılar ama artık beraberlik yetmiyor onlara. Kazanmaları gerek. 8’de öne geçen, 11’de üstünlüğünü kaybeden Eskişehirspor için de lig yukarıya doğru bitmişe benziyor. Ancak rehavete kapılıp iki-üç maç kaybedecek olurlarsa bu sefer düşmeme mücadelesine girebilirler.



ŞEKER PARÇASI

Deplasmanda alınan Çanakkale Dardanel maçı aslında bir makus talihin yenildiğinin göstergesi olabilir mi? Böyle dönüm maçları olarak gidilen deplasmanlardan bir türlü galibiyet çıkaramayan Şekerspor bu sefer üç puan almayı becerdi. Şimdi mesele hafta sonunda evde Eyüpspor’u yenip liderliğe oturmak. “Kendi göbeğini kendin keseceksin” hali yani.

Sunday, March 11, 2007

Uğur MELEKE: Bir küçük devrim

Bir küçük devrim

Alan Pardew... 1961'de Londra'da doğdu. Futbolculuğunun en heyecanlı günlerini bu şehirde, Charlton Athletic'te yaşadı. Halen Premier Lig'de Charlton Athletic'in menajerliğini yapıyor.
Neil Warnock... 1948'te Sheffield'da doğdu. Üniversiteyi Sheffield'da okudu... Sheffield'da bir doktorun yanında üç yıl kırık-çıkıkçı olarak çalıştı. 23 Eylül 2006'da Arsenal'e karşı Sheffield United'ın başında 1000'inci maçına çıktı. Halen Sheffield ekibinin teknik direktörlüğünü sürdürüyor.
Gareth Harold Southgate... 1970'de Sussex'te doğdu. 2001'de oyunculuk kariyerinin zirvesinde, herkes onun bir büyük kulübe imza atacağını düşünürken, Middlesbrough'a transfer oldu. İki yılda kaptanlığa terfi etti. Kulüp tarihinin ilk kupası (2004 Lig Kupası) onun ellerinde yükseldi. Halen Middlesbrough teknik direktörlüğünü yürütüyor.
Ertuğrul Sağlam... 1969'da doğdu. Temmuz 2005'te başına geçtiği Kayserispor'u tarihinde ilk kez UEFA Kupası'na taşıdı. 58 hafta ile Süper Lig'in en uzun süre çalışan aktif yerli teknik direktörü konumunda... Geçtiğimiz günlerde Kayseri'de spor malzemeleri üreten bir fabrika kurmak için arsa satın aldı. Halen Kayserispor teknik direktörlüğünü sürdürüyor...


Çapından büyük
Önceki hafta ajanslara düşen bir küçük haber, çapından büyüktü doğrusu... Teknik adamların ortalama ömrünün 20 hafta civarında dolaştığı Süper Lig'de bir hocanın çalıştığı kentten ev alması bile absürd sayılacakken, Ertuğrul Sağlam'ın şehrine fabrika yaptırması çok uzun vadeli bir plan gibi duruyor...
Aynı günlerde televizyonlarda yerli hocalara yeterli şans verilmediği iddialarını biz yine yeniden izlerken... Ve bu şikayetlerin sahibi teknik adam, futbolcularını Atatürk gibi "Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum" cümleleriyle motive ettiği sırrını(!) ifşa ederken... Bir başkası, son iki yılda Avrupa'da iki ayrı ligi şampiyon kapatmış eski hoca için, "Bu takımı hangi dilde havaya sokabilirdi ki?" şeklinde beyanat verirken... Bir diğeri, takımının başarısızlığını 5 ay önce Türkiye'den ayrılmış, Brezilya milli takımı eski hocasının iyi idman yaptırmadığı gerekçesine dayandırırken... Ertuğrul Sağlam'a ne oluyor ki, sadece 2 yıldır çalıştığı bir kente böyle uzun vadeli yatırımlar yapıyor? Neden o da 4 büyüklerden birinde 6 ay çalışıp, sonra kendisine yeterli şansın verilmediğinden dem vurmuyor?
Belki biz henüz farkında değiliz ama... Kayseri'de olanlar, ülke futbolunda bir küçük devrim... Bu küçük devrimin kahramanları da, bir sağlam kulüp ve bir sağlam adam...

Navarro'ya 3 yıl


Sevilla-Betis maçında tribünlerden atılan bir cisimle kafası yarılan ve hastaneye kaldırılan Sevilla teknik direktörü Juande Ramos, olayların bu noktaya gelmesinde en büyük hatanın kendilerinde olduğunu itiraf etmiş: "Biz, iki teknik adam, çok gerdik ortamı" diyor Ramos, hastane çıkışında...
Valencia-Inter maçında Burdisso'nun burnunun kırılmasıyla neticelenen kavganın fitilini ateşleyen Carlos Marchena da, hatasını kabul ediyor: "Bizim gibi tecrübeli oyuncular, böyle kavgalara sebep olmamalıyız"
Tamam, UEFA da farkında olmalı vahametin, ve çok kararlı olmalı, artmaması için futbol şiddetinin... Ama önce kulüpler üstlenmeli suçu. Örneğin Valencia, UEFA'nın kararını beklemeden, Burdisso'nun burnunu kıran Navarro'nun sözleşmesini feshetse... Diğer kulüpler de bu hassasiyetin peşinden gitse...
Sonra da UEFA, tarihi bir karar alıp, Navarro'ya "3 yıl futboldan men" cezası verse... Bir futbolcunun belki de kariyerini sonlandırıp, binlerce hadisenin kökünü kurutsa... Ne dersiniz?

Marka değeri


Geçtiğimiz günlerde bir sporcumuzun bir hakemimiz için söylediği "O hakem futbolu bilmiyor. Biraz Avrupa'daki maçları izlesin" sözlerinin, Türkiye'de futbola duyulan güveni azalttığı ve ligin toplam değerini düşürdüğüne değinmiştik ya... "Bir ligin marka değeri nasıl korunur ve yükseltilir"in dersini gördük hafta içinde...
Şampiyonlar Ligi finalinin topunu üretmiş Adidas... Finale ev sahipliği yapacak Yunanistan'ın renkleri mavi ve beyazı kullanmış ağırlıkla... Bu yıl sadece iki finalist takım, bu topu Atina'da görebilecekler... Gelecek yılsa, sadece bu yılın Şampiyonlar Ligi şampiyonu takım, iç saha maçlarında kullanabilecek bu topu!
Basit bir final topunun bile, ne kadar ciddi bir hassasiyetle sunulduğunun ve pazarlandığının farkında mısınız? "O top veya bir başka top ne fark eder" diye düşünüyorsunuz değil mi? Öyle ya, hepsi aynı mâmul, aynı ağırlık, aynı hammadde!
Aynen ligler gibi değil mi? Aynı sayıda takım, aynı sayıda maç yapıyorlar! Orada da 4 hakem yönetiyor maçı, burada da! Ama Süper Lig'i tek bir yabancı ülke televizyonu yayınlamazken, Premier Lig, yayın haklarını dünya çapında 200 ayrı televizyon kanalına satıyor! Fark detaylarda... Fark anlayışta...

|Erdoğan Çalın: "Kılavuz"| Kocaelispor


Çok şeyin yapılıp, ortaya hiçbir şeyin çıkmadığı garip bir sezon yaşıyoruz.
Kalitesine güvendiğimiz oyuncuların katılışı, kent yöneticilerinin gerekli desteği vermeleri,
teknik kadronun yenilenmesi ve basının her daim iyimser yaklaşımına rağmen, Kocaelispor'luluk
onuru yerlerde sürünmeye devam ediyor.
Kulüb başkanımız Sn. Ekşi, sezon başında bütün samimiyetiyle futbol yöneticiliğinde yeterli bilgisinin olmadığını,
ama bu işi başarmaya azimli olduğunu belirtmişti.
Bu yönde de olumlu adımları oldu.
Devre arasında alınan oyuncularımızın, camiamıza yeni bir heyecan getirmesi, Sn.Ekşi'nin başarısıydı.
İnsan onuruyla bağdaşmayan tel örgülerin kaldırılması, başkanın taraftarımıza bakış açısının güzelliği idi.
Ailelerin, bayanların ücretsiz stada giriş yapabilmeleri önemli bir karardı.
Ama kendine rehber edinip, danışma ihtiyacını duyduğu kişinin yönlendirmesiyle, yolun başında attığı adımlar ise en büyük hatasıydı.
"Kılavuzu karga olanın burnu burnu pislikten kurtulmazmış".
Bugünleri o yanlış tavsiyeler hazırladı.
Ümit Kayıhan'ı Kocaelispor'a önermek ihanettir.
Kariyerinde elle tutulur bir başarısı olmayan, her gittiği takımda yönetimle, taraftarla didişen, kendini yerden yere atan, öylesine bir hoca, Kocaelispor'a nasıl layık görüldü.
Onun kurduğu kadro ve bilgisizliği, bir yılımızı, umutlarımızı,adımızı yok ederken, kendisine, yardımcılarına, Kaya'sına, Deniz'ine ödenen milyarlar da heba olup gitti.
Kayıhan sonrası görev alan teknik kadrolar da, takım olma ruhunu kaybetmiş oyuncular üzerinde üzerinde pozitif enerji yaratamayınca, Belediyelerin, Kasımpaşa'ların
altında ezilmenin utancını yaşamaya mahkum olduk.
Bugün, o kılavuzun hatalarının acısını çekiyoruz.
Tıpkı dört sezon önce süper ligden düşürürken, çektirdiği acılar gibi.
Diğer bir fiyasko da Ersin konusunda yaşanıyor.
Bir futbolcuya milyon dolar transfer ücreti ödeyip, asgari ücret olan maaşını ödemeseniz, o futbolcu serbest kalır.
Yine bir oyuncunun maç başı paralarını ödemeyip, üç yüz bin ytl.de ödemiş olsanız da, arkasından ancak el sallarsınız.
UEFA kriterleri, federasyonun sözleşme maddeleri açık ve nettir.
İdari menajer bu bilgileri bilmek zorundadır.
Federasyon aleyhimize karar veriyorsa yanlışı biz yaptık demektir.
Bu durum skandaldır, affedilecek yanı yoktur.
Kocaelispor'un sokağa atılacak parası yok ama kapının önüne konacak sorumluları var demek ki.

Erdoğan ÇALIN
erdogancalin@mynet.com
Özgür Kocaeli Gazetesi

LigA : Mardin’de tahrik mi var!...

Mardin’de tahrik mi var!...


Geçtiğimiz hafta sonu Lig A’da çok önemli bir müsabaka oynandı. Ligin dibinden kurtulmak için varını, yoğunu ortaya koyan Mardinspor ve Uşakspor takımları Mardin 21 Kasım Stadı’nda karşılaştılar.

Ancak maça hakem yanlışları ve belki de hakemin kural hatası damgasını vurdu. Kural hatası diyoruz çünkü birazdan açıklayacağım üzere maç belirli şartlar oluşmadığı halde yarıda bırakılmıştır. Bu müsabakayı yöneten orta hakem Reşat İsmail Gül kamuoyu vicdanını sızlatacak kararlarla adeta Türkiye’nin hoşgörü merkezi, farklı dinlerin, farklı kültürlerin binlerce yıldır kavgasız yaşadığı Mardin halkını çileden çıkardı.

Maçın hakemi Reşat İsmail Gül’ün maçta yaptığı hatalardan önce Real Mardin Taraftarlar Derneği’nden tarafıma da ulaşan bir mail de söylediği iddia edilen sözleri inanın tüylerimi diken diken yaptı. Gelen mailde Gül’ün maç öncesi, "Bunları buradan kazımak lazım " diye konuştuğu belirtilirken, yan hakem ve 4’üncü hakemlerin maç esnasında da kendisine tepki gösteren ve belki de küfreden seyircilere küfürle karşılık verdiği iddia ediliyor.

Bunların hepsinin maçı yayınlayan TV kuruluşunun kayıtlarında olduğu görüşünü de savunmuş Mardin halkı…

Real Mardin taraftarlar birliğinden halen kayıtlarımda sakladığım mailde şu önemli mesaja da dikkat çekiliyor ve maçın hakemi kınanıyor; “Uşak maçı öncesi Orta hakem Reşat İsmail Gül'ün " Bunları buradan kazımak lazım " diye konuşması ve dünyada eşi benzeri görülmemiş bir olayı ilk kez Mardin’imiz de yaşatan yan hakemler ve dördüncü hakemin taraftara küfürle karşılık vermesi hangi sinsi düşüncenin ve zihniyetin ürünüdür.TFF ve MHK nu bunları açıklamaya davet ediyoruz. Bizler Mardinliler olarak bu ülkenin insanı değil miyiz ? Bu kutsal topraklarda "Şanlı Türk bayrağı" altında yaşamıyor muyuz ? Bize bu etnik ayrımcılığı uygulayanlar unutmamalıdırlar ki gün gelir bu oyunların altında korkunun ecele faydası olmadığı gibi ezileceklerdir”

Bunlar Mardin halkının hakemler hakkındaki saptamaları.

Bir de maç içindeki hakem faciaları hakkında benim ve maçı izleyen herkesin saptamaları var. Mardinspor maça çok iyi başladı ve 2-0 öne geçti. Bu dakikadan sonra orta hakem Reşat İsmail Gül bir anda acemi çocuklar gibi kararlar almaya başladı. Uşakspor’a verdiği saçma sapan penaltı ilk kıvılcımı yaktı. Atılan penaltıda Uşaksporlu futbolcular ceza sahası ihlali yaparken Mardinspor Kalecisi topu kurtardı ama ihlali yapan Uşaksporlu başka bir oyuncu topu tamamlayarak Mardinspor filelerine bıraktı. Bu tam anlamıyla Mardinspor lehine en direk vuruşu gerektiren bir ihlal idi. Bu konudaki Futbol kuralları açıktır. Burada da avantaj yanlış tarafa uygulanmıştır. Ama aşırı kilosu nedeniyle her pozisyona uzak kalan Gül bu yanlışlığı ya fark edemedi, ya da stadı dolduran binlerce insanın düşündüğü gibi fark etmek istemedi.

Uşakspor’un penaltı golüne neden olan 2 hatalı kararın ardından Mardinspor ciddi anlamda panikledi ve Uşakspor ikinci golü buldu.

Bu dakikadan sonra Hakem Gül enteresan biçimde kendisine ayrılan bölgeyi ihlal etmeyen ve Türk Futbol tarihinde adını önce sportmen kişiliği ve adamlığıyla duyuran Teknik Direktör Feyyaz Uçar uğraşmaya başladı.

Maçın son bölümlerinde Mardinspor her gole yaklaştığında hakem Gül avantaj kullanmak yerine Mardinspor lehine faul çalarak oyunu durdurdu. Futbol Kuralları içinde bakınız” Oyunu durdurmakla, ihlali yapan takıma bir avantaj sağlayacağı hallerde oyunu devam ettirir.” kuralı açık biçimde bulunmaktadır.

Bu yanlış kararlar tribünleri iyiden iyiye ateşlemeye yetmişti. Mardinspor en yakın rakibi ile yaptığı 6 puanlık maçta sanki hakem tarafından lime lime doğranmaktaydı.

Tüm yaşananlar tribünleri iyice tahrik etmeye başladı. Çünkü herkesin bildiği üzere Mardinspor bu ligde en çok para harcayan ama çoğunlukla yanlış transferler nedeniyle hak ettiği yerde olmayan bir kulüptü. Bu durum zaten Mardin halkını fazlasıyla üzmekteydi.

İşte bir taraftar da bu şartlarda sahaya girerek hakemin üzerine yürüdü. Tabi ki istenmeyen bir hadise. Zaten bu kendini bilmez taraftara da ilk müdahale güvenlik güçleri ve bizzat Mardinspor Kulübü Başkanı Süleyman Bölünmez tarafından yapıldı.

Ancak hakem bu olayı sanki fırsat bilerek maçı 85 inci dakikada yarıda bıraktı. Aslında maçın yarım kalmasına sebep olacak boyutta bir olay da yaşanmamıştı sahada... Bugün çok uluslar arası maçlarda bile sahaya taraftarların atladığını görüyoruz. Hem de bu kadar tahrik olmadığı halde. Bu kunda da kural açıktır ve şöyle der; “Hakem yetkili olmayan kişilerin oyun alanına girmemesini sağlar, durmuş olan oyunu tekrar başlatır.”

Bu olaylar maç içindeki teknik tespitlerimdir. Uşakspor’un alın terine karşı en küçük bir laf hakkı da kimsede yoktur. Onların bu yanlışlıklar içinde en küçük bir etkisi yoktur. Aslanlar gibi sahada mücadele veren Uşaksporluları da tebrik etmek gerekir. Zaten tribünlerden onlara karşı da en küçük bir tepki olmamıştır. Ama hakem dörtlüsünün maç öncesi konuşmaları ve maç içindeki kararları hoşgörü diyarı olan Mardin halkını fazlasıyla kızdırmış ve etkilemiştir. İş spordan çıkmış, siyaset ve ayırımcılık eksenine taşınmış gibi görünmektedir. Kısaca bu hakemler maç için yanlış tercihtir. Mardinspor’un hakkı yenmiştir. Hiçbir hakem veya futbolcunun tribünlere hakaret etme hakkı yoktur.



Eğer iddia edildiği gibi olaylar yaşanmış ise Türkiye Futbol Federasyonu’nun gereğini yapması gereklidir.

2.Lig Kulüpler Birliği Başkanı olan Mardinspor Başkanı Süleyman Bölünmez’in federasyonun genel kurula gitmesi yönünde imza toplamasının son haftalarda tüm hakem hatalarının Mardinspor aleyhine olması arasında bir bağlantısının olmadığının ispatı için Mardin halkı bu maçı gerekirse tarafsız bir sahada ve tarafsız bir hakemle oynamak istemektedir.

Mardin’de yaşananlar ve iddialar bu maçı sadece sportif manada ele alarak sonuca gidilmesine engeldir. Mardin bu ülkenin en nadide şehirlerindedir ve Mardin halkı da çoğu hakemin olamayacağı kadar vatanına, milletine, kutsal ay yıldızlı, al kanlı bayrağına bağlı ve Büyük Önder Atatürk’ün açtığı yolda ilerlemiş ve ilerlemek niyetinde olan ve “Türkiye” ismine aşık insanlardır.

Bu da böyle biline….
 
eXTReMe Tracker