Saturday, November 12, 2016

Edin Visca: Süper kahraman

Başakşehir'in başarısındaki baş aktörlerden biri olan Boşnak forvetin roman gibi bir hayatı var. Yugoslavya'daki iç savaş sırasında bombalardan üç yıl boyunca dağlara kaçarak kurtulan, savaş yüzünden futbola 15 yaşında başlayabilen, üstün yetenekleri sayesinde Bosna-Hersek U19 Millî Takımı'na 16 yaşındayken davet edilen başarılı forvet, kaderin ufak bir dokunuşuyla geldiği Başakşehir'de 2011'den bu yana istatistik rekorları kırıyor.


17 Şubat 1990 Olovo doğumlusun. Nasıl bir çocukluk geçirdin?
Doğduğum zaman orası Yugoslavya topraklarıydı. Aklımda kalan bazı şeyler var orayla ilgili. Ben 2 yaşındayken savaş başladı ve 5 yaşındayken de sona erdi. Hatırladığım kare kare olan şeyler evden dağ eteklerine kaçışımız… Çünkü evimizde güvende olmuyorduk ve dağ eteklerine kaçmamız gerekiyordu. Savaşla ilgili aklımda kalan hatıralar bunlar. Hayatta kalmak için dağa kaçmamız gerekiyordu. Savaş zamanlarıyla ilgili soru sormak isterseniz sorabilirsiniz.
Benim için de çok zor bu soruları sormak. Hiç birimizin yaşanmasını istemediğimiz savaşla sen 2 yaşındayken karşı karşıya kaldın. Bu nasıl bir tecrübeydi. Biraz daha derine inebilir miyiz?
Savaş bir insanın, bir milletin başına gelebilecek en kötü şey. Sizi de anlıyorum. Çünkü bu tecrübeyi sormak da gerçekten çok zor. Benim açımdan anlatmak da zor. Şunu söyleyebilirim. Savaş zamanı okul yok, yemek yok, temel ihtiyaçlardan mahrumsunuz. Çünkü savaş zamanı aklınızdaki tek şey "Hayatta nasıl kalırım?" sorusu. Benim yaşadığım kasabanın 15 kilometre ilerisinde savaş çok şiddetli bir şekilde yaşanıyordu. Zaten askerlik çağında olan herkes bu savaşa katılıyordu ancak kadınlar ve çocuklar bu dönemde kaçmak zorundaydı. Ben sürekli uçaktan atılan bombaların sesini duyuyordum. Bombalar bize 15 kilometre uzakta patlasa bile gürültüsü şehir merkezine geliyordu. Ondan dolayı da o dönem aklımızda olan tek şey hayatta kalabilmekti. Yemek kısıtlıydı. Okul yok, hiçbir şey yok. Bu herkes adına yaşanan çok kötü bir deneyimdi.
Aileni tanıyabilir miyiz?
Savaşın ne yazık ki halkımın ve ailemin üzerinde kalıcı etkileri oldu. Babam da savaştaydı. Bilfiil mücadele etti. Şu anda iyi ama savaştan sonra bir hastalık geçirdi ve hâlâ bu hastalığın etkileri sürüyor. 20 yıl oldu… Kendisi sürekli bazı ilaçları kullanmak zorunda. Psikolojik olarak hâlâ etkilerini yaşıyor. Şu an tabiî ki daha iyi ama etkileri maalesef sürüyor. Şöyle düşünün. En yakın arkadaşlarından birisi o zaman 20 yaşında… Savaşta hayatını kaybediyor. Kuzenim gözünü kaybetti. Bunun gibi parçalanan aileler oldu. Kocasını, babasını, dedesini kaybedenler oldu. Benim ailemde bu kadar kalıcı bir etki yaşanmadı ama etkileri oldu. Bir kız ve bir erkek kardeşim var. Şu an kendi ailelerini kurdular. Ancak savaştan sonra normale dönmek çok uzun zaman aldı. Okulu bırakanlar oldu, işini kaybedenler oldu. Çok şükür şu anda her şey daha iyi. Ekonomik anlamda Türkiye seviyesinde değiliz ancak her şey çok daha iyi şu anda.
Saraybosna'ya gittim ve savaşın büyük etkisini gözlerimle gördüm. Kurşun delikleri bile duvarlarda halen duruyor. Ancak kötü günler geride kaldı. Biz yine futbola dönelim. O zor zamanlarda futbolla nasıl tanıştın? Bir yanda hayatta kalma savaşı verirken bu büyük yeteneğin ortaya nasıl çıktı?
15 yaşına kadar hiçbir altyapı eğitimi almadım. Sokaklarda top oynuyordum. Savaştan sonraki süreçte futbola tutkuyla bağlandım. O zamanlar kendi köyümde bir altyapı olmadığı için 15 yaşına kadar sadece sokaklarda oynuyordum. Başka şehirde bir kuzenim vardı. Erkek kardeşim, kuzenimle konuştu, "Senin yaşadığın yerde futbol kulüpleri var. Edin futbolu çok seviyor. Onu alıp götürür müsün?" dedi. O şekilde başka bir şehre gittim. 2. Lig'de bir takım vardı. O takımın da altyapı imkânları vardı. 15 yaşından sonra futbolda bir şeyler öğrenmeye başladım.
O takım FK Buducnost Banovici'ydi. Buradaki günlerini anlatır mısın?
Oraya gittiğimde 2 sezon boyunca U15 takımında oynadım. Ancak gelişimim çok hızlı olduğu için 16.5 yaşındayken beni A takıma aldılar. Bu takım normalde bir sezon öncesi 1. Lig'de yer alıyorken 2. Lig'e düşmüştü. 16.5 yaşındayken A takımda oynamaya başladım. O zamanki pozisyonum orta sahanın göbeğindeydi. Ve o halimle de normalde yaş grubum U16, U17 iken U19 Millî Takımı'na çağrıldım. İki sezon sonra da Zeljeznicar'a transferim gerçekleşti.
15 yaşında futbola başlayıp 16.5 yaşında Bosna-Hersek U19 Millî Takımı'na yükselecek kadar hızlı bir gelişim gösteriyorsun. Bunun sebebi yaşadığın zor günler olabilir mi?
Kesinlikle… Geçmişte yaşadığım zorluklar beni olgunlaştırdı. Savaştan sonra babam çok küçük paralara çalıştı ve biz büyük, geniş bir aileydik. Bizim evde babam, annem, kız kardeşim, erkek kardeşim, ben, dedem ve büyükannem vardı. Kıt kanaat geçiniyorduk. Yeri geldiğinde köyde bulduğum işlerde çalıştım. Aileme yardımcı oldum. Elime futbol gibi büyük bir fırsat geçmişken bu fırsatın kaçmasına göz yumamazdım. Kendime çok uzun vadeli hedefler koymadım. Günbegün yaşadım. Kısa vadeli hedefler koydum. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmem gerekiyordu. Bu süreçte bana inanan hocalar da oldu. İyi antrenörlerle karşılaştım. Onların bana duyduğu güveni ve verdikleri fırsatı en iyi şekilde geri ödemek istedim. Şu an bulunduğum yerdeyim.
26 yaşında olmana rağmen hayattan çok büyük tecrübeler edinmişsin ve bu her halinle belli oluyor. Büyük bir olgunluk var üzerinde…
Toptan baktığınız zaman 2 sene altyapı, 2 sene de A takım kariyerim oldu ve sonra transfer oldum. Ama küçük yaşta bunları yaşamak bana çok büyük tecrübe kattı.
2010-2011 sezonunu Bosna-Hersek Premier Ligi ekiplerinden Zeljeznicar takımında geçirdin. İlk sezonunda Şampiyonlar Ligi tecrübesi yaşadın. Bu zor günlerden geldikten sonra Şampiyonlar Ligi senin için nasıl bir tecrübeydi? Sahaya çıktığın anı hatırlıyor musun?
Evet, çok iyi hatırlıyorum. Bir sezon 1. Lig'de oynadıktan sonra her şey hızlı gelişti ve Şampiyonlar Ligi'nde oynadım. Bunda o zamanki hocalarımın da büyük katkısı vardı. Ayrıca takımda benden büyük ve tecrübeli futbolcular bana çok yardımcı oldu. O süreçten bu sürece gelmemde hepsinin büyük katkısı vardı.
2011-2012 sezonunda yolun o zamanki İstanbul Büyükşehir Belediyespor ile kesişti. Seni kim keşfetti? Transfer hikâyeni bize anlatır mısın?
O sezon Zeljeznicar olarak sezon başı kampımız Slovenya'daydı. İstanbul Büyükşehir Belediyespor da oradaydı. Kendileriyle bir hazırlık maçımız vardı. Maçımız normalde 18.00'de başlayacaktı. Ancak biz 17.30'da geldik. Biliyorsunuz ki maça çok daha önce gelmek gerekiyor. Üstüne hakem de geç geldi. Karşılaşma oynanacak mı, oynanmayacak mı diye bir belirsizlik oluştu. Ama ufak dokunuşlar gerçekten insanın hayatını değiştirebiliyor. Sonucunda uzlaşma sağlandı ve maç oynandı. O gün o maçı oynamasaydım bugün burada hiç olmayacaktım belki; bambaşka bir yerde olacaktım. O gün sol açık oynadım. İyi de oynadım. Zaten kulübümle kontratım bir sene içinde bitiyordu. Oradaki performansımdan sonra Abdullah Avcı Hocam da benimle ilgilenmeye başladı ve transferim 20 gün içinde bitti.
İstanbul'da uçaktan indiğin an, bir gün buraya kadar gelebileceğini hayal ediyor muydun?
Daha önce belirttiğim gibi kendime hiçbir zaman uzun vadeli hedefler koymadım. Uçaktan indiğim gün de uzun vadeli hedeflerim yoktu. Dediğim gibi sezon başlamadan 20 gün önce geldim. Bosna-Hersek Ligi çok başka bir lig, burası çok başka bir lig. Türkiye'deki takımların kalitesi çok daha yüksek. Oyuncuların çok kaliteli olduğu, çok daha farklı bir havada gerçekleşen bir lige gelmiştim. Takıma adaptasyon sürecim çok önemliydi. Şöyle düşünün. Genç yaşta buraya geliyorsunuz. 20 gün sonra ilk maçınıza çıkıyorsunuz ve Galatasaray'a karşı oynuyorsunuz, ilk 11'de sahaya çıkıyorsunuz ve maçı 2-0 kazanıyorsunuz. Bu benim için çok büyük bir olaydı. Dediğim gibi hiçbir zaman uzun vadeli hedefler koymadım. Gün gün, sezon sezon yaşadım. Şu anda da olduğum yerdeyim.
20 günde takıma adapte olduğunu gözlemledik. İlk sezonda Süper Lig'de 33, Süper Final Avrupa Ligi Grubu'nda 3, Ziraat Türkiye Kupası'nda da 1 maç forma giydin ve 2343 dakika gibi rekor bir süreye ulaştın. İlk sezonunda neler doğru gitti de hiç zorluk çekmeden, alışma süreci yaşamadan başarılı olabildin?
Zaten buraya gelirken çok odaklı gelmiştim. Buranın beklentilerini öğrenip, bu beklentilere göre tecrübeler edindikten sonra çok daha farklı yerlere ulaşacağımı biliyordum. Ama buraya adaptasyondaki en büyük etken tabiî ki Abdullah Avcı Hocam… Bana çok güvendi. Her zaman arkamda durdu. Başka hoca olsa belki kötü oynayan oyuncusunu bir maç sonra oynatmazdı. Ancak Abdullah Hoca bunun tam tersini yaptı. Mesela oynadığımız bir Fenerbahçe maçı vardı. 4-1 kaybetmiştik. O maçta kötüydüm. 50. dakikada oyundan alınmıştım. Başka hoca olsa bir sonraki maç oynatmayabilirdi ama Abdullah Hoca bunu yapmadı. Diğer maçta 3-0 kazanmıştık ve ben üç asist yapmıştım. Genç oyuncular için güven çok önemli. Abdullah Hoca bana bu güveni verdi. Gelişimimdeki en büyük etken Abdullah Avcı'dır. Ondan sonra gelen isim de o dönem kalemizi koruyan Kenan Hasagiç'tir. Kendisi de Bosnalı. Benim adaptasyonumu kolaylaştıran en büyük etkenlerden birisiydi. Bana sürekli neler yapmam gerektiğini anlattı. Türkiye'de istenilen, beklenilen nedir anlattı. Bana çok yardımcı oldu. İyi takım arkadaşlarım vardı. Mesela Ekrem Ekşioğlu vardı. Çok konuşurdu benimle. Forvetimiz Webo'ydu. Çok konuşurdu benimle. Çok tecrübeli bir oyuncuydu. İyi bir arkadaşlık vardı. Takım arkadaşlarım çok iyiydi, hocamız iyiydi, ekibimiz iyiydi ve bugünlere geldim.
Başakşehir her sezon üzerine koyarak ilerleyen çok başarılı bir kulüp. Sen de neredeyse altyapıdan beri adım adım bu ilerleyişin safhalarında yer aldın. Başakşehir'i bize nasıl anlatırsın? Nasıl bir sistemi var Başakşehir'in?
Başakşehir benim kulübüm. Dediğiniz gibi kendimi burada altyapıdan çıkmış gibi hissediyorum. Her şeyini gördüm, her şeyini yaşadım buranın. İlk Süper Lig'deki zamanını yaşadım… Bir alt lige düşme zamanını yaşadım. Orada şampiyonluk yaşadım ve yeniden Süper Lig'e döndük. Buradaki her dönemi gördüm. Duyduklarım, gördüklerim ve bildiklerim kadarıyla Başakşehir diğer kulüplerden daha farklı bir kulüp; özel bir kulüp. Şu anda hayatta futbol ve maddi anlamda sahip olduğum ne varsa Başakşehir'e borçluyum. Bu şekilde düşünüyorum. O yüzden de Başakşehir'in bana verdiklerini geri ödemeye çalışıyorum. Çünkü kendimi borçlu hissediyorum. Ben buralara geldiysem her şey Başakşehir sayesinde… Başakşehir gençlere önem veren bir kulüp. Ben genç yaşta geldim ve 1 sene benden ne istendiğini anlamakla geçti. Bugün takımımızda Cengiz diye bir oyuncu var. Çok genç ve iyi bir oyuncu. Büyük potansiyeli var. Umarım bu şans Cengiz'e de verilir. Umarım Cengiz beni de geçer ve benden çok daha iyi yerlere gelir. Böyle bir kulübümüz var.
Anladığım kadarıyla kendini Başakşehir'e ait hissediyorsun. Süper Lig'den düştüğünüz zaman bu yüzden mi ayrılmadın takımdan?
Takım düştüğü zaman ayrılan ve ayrılmak isteyen oyuncular oldu. Kalanlar da oldu. Takım düştüğü zaman Başkanımız bana, "Edin bir yere gitmeni istemiyoruz. Sana güveniyoruz. Bu takım geri dönecek. Bu takımı hep beraber Süper Lig'e çıkartacağız" demişti. Ben de, "Tamam" demiştim. 2. Lig'deki maçlarımıza baktığımız zaman birçok maçta sağ bek oynadım. Ama bunu da hiçbir zaman dert etmedim. Amacımız takımı yeniden buraya çıkarmaktı. Dediğiniz gibi kendimi buraya ait hissediyorum. Takımı düşürdük ve yeniden geri çıkardık. Başka bir yere gitmeyi istemedim.
Başakşehir'deki performansınla doğru orantılı olarak Bosna-Hersek Millî Takımı'nın da formasını istikrarlı bir şekilde terletiyorsun. Takımınla yakaladığın en büyük başarı 2014 yılında Dünya Kupası'na gitmekti. O arenada boy gösterdin. Şu anda Türkiye de Bosna-Hersek de yine Dünya Kupası'na gidebilmek için uğraş veriyor. Dünya Kupası'nda forma giymek nasıl bir duygu? Bunu bize nasıl anlatırsın?
Bir futbolcunun kariyerindeki en büyük başarı Dünya Kupası'nda oynamaktır ve bu bana da nasip oldu. Dünya Kupası elemelerini başarıyla geçtik ve finallere kaldık. Bunlar bizim için çok güzel anlardı. İlk maçımızı Maracana Stadı'nda Arjantin'le oynadık. Karşınızda Messi var. Ben o maçta sonradan oyuna girdim. Bunlar kolay kolay hafızalardan çıkmayacak çok güzel anılar. Şöyle düşünün; 15 sene içinde bir ülke doğuyor ve bu ülke kısacık geçmişine rağmen Dünya Kupası'na gidiyor. Öyle anlar yaşandı ki; insanlar Bosna-Hersek'te bizi gördüklerinde ağladı. İnsanlar çok duygu yüklüydü. Yıkılan bir devlet, savaşan bir devlet ortaya çıkıp Brezilya'daki Dünya Kupası'nda kendisini temsil ediyor. O kadroda Edin Dzeko vardı. Dzeko'nun İngiltere'de ilk senesiydi. Ne olursa olsun bu oyuncular oraya geldiği zaman herkesin aklında Millî Takım vardı. Herkes çok duygusaldı. Özellikle Millî Marşımız okunurken çok duyguluyduk. Çok güzel anılardı. Bir oyuncunun yaşayabileceği mükemmel anılardı. Bir de şöyle bir şey var; ben, ağabeyim ve babamdan hep Maracana Stadı'nı duyuyordum. Kulağımda hep bu stadın adı vardı. Çocukluğum bunu duymakla geçti. Sonra o statta maç oynamak bana nasip oldu. Köyüme döndükten sonra insanlar bana, "Dünya Kupası'nda oynadın. Maracana'da oynadın. Artık futbolu bırakabilirsin" diyordu. Orayı çok üst seviyede görüyorlardı. Büyük bir olaydı bizim için.
Bosna-Hersek son zamanlarda çok iyi bir ivme yakaladı ve dikkatleri üzerine çekiyor. Avrupa Şampiyonası'na gidemediniz ancak Dünya Kupası yolunda 3 maçta 2 galibiyet elde ettiniz ve 9 puanlı Belçika ile Yunanistan'ı 6 puanla kovalıyorsunuz. Estonya, Güney Kıbrıs ve Cebelitarık'ın da yer aldığı H Grubu'nu değerlendirir misin?
Şu gerçeği kabul etmek lâzım. Belçika, Avrupa'nın en iyi takımlarından bir tanesi. Kadrosuna baktığımız zaman zaten üst seviyede oynayan çok kaliteli oyuncular var. Belçika gerçeğini herkesin kabul etmesi lâzım. Onlar, gruptaki takımların bir seviye üstünde. Bence biz burada Yunanistan'la çekişiriz. Bir sonraki maçımız Yunanistan'la… O maçı alırsak ikinci olarak Play-Off'lardan gidebiliriz.
Millî takımlardan konu açılmışken Türkiye'ye değinmeden olmaz. Ligimizde forma giyen bir oyuncu olarak Millî Takımımızı nasıl buluyorsun?
İzlanda ve Ukrayna maçlarını izledim. Bu ülkeyi çok seven birisi olarak alınan sonuçlara üzüldüm. Çünkü Türkiye'nin çok iyi oyuncuları var. İyi sonuçlar gelebilirdi. Ama Türkiye'nin ikincilik pozisyonu var. Play-Off'lardan gidebilir. Ben Bosna-Hersek ve Türkiye'nin birlikte Dünya Kupası'na gitmesini çok isterim.
Edin Visca, Bosna-Hersek'ten geldi ve Türkiye'de kendisine bir yer edindi. Bundan sonraki hikâyeni hayal ettin mi? Hedeflerinden bahsedelim…
Öncelikle şunu söyleyeyim. Daha önce de söylediğim gibi sahip olduğum her şeyi Başakşehir'e borçluyum… Bundan dolayı da yazın teklifler olmasına rağmen hocam ve başkanımla konuştuğum zaman bana, "Biz daha iyi bir kadro kuracağız. Hedeflerimiz büyük. Bu yüzden kalmanı istiyoruz" dediler. Ben de burada kaldım. Kaldığım için de çok mutluyum. Hedef olarak baktığınız zaman Süper Lig'e yükseldikten sonra ilk iki sezonu dördüncü sırada bitirdik. Bir sonraki hedefimiz daha yukarı çıkmak. Uzun vadeli hedefimiz zaten şampiyonluk. Şu an için demiyorum ama bunu… Çünkü buradaki herkesin ayaklarını yere sağlam basması gerekiyor şu an… Uzun vadede şampiyonluk neden olmasın? Bu sezonki hedefimiz dördüncülüğün üzerine çıkmak. Şöyle de bir gerçek var. Bu kulüpte herkes çok çalışıyor. Futbolcular da teknik ekip de personel de işini çok iyi yapıyor. Böyle çalışan bir grup, Türkiye'de üst sıralarda yer almayı hedefliyor. İlerisi içinse Avrupa'da üst düzey bir ligde, üst düzey bir takımdan teklif olursa ve her şeyden önce eğer bu teklif Başakşehir'in lehine olursa, kulübüm mutlu olursa düşünebilirim.
Artık iyi bir İstanbullu sayılırsın. İstanbul'da boş zamanlarını nasıl değerlendiriyorsun?
İstanbul'da kendimi evimde gibi hissediyorum. Bunun sebebi de kültürel benzerlikler. Kültürümüz çok benzer. Yemeklerimiz çok benzer. Onun dışında bir oyuncunun zaten çok fazla boş zamanı olmuyor. Belli bir süre dinleniyorum. Akşamları eşimle ya da arkadaşlarımla dışarıda yemek yiyoruz, kahve içiyoruz. Bazen kuzenlerim geliyor, onlarla geziyorum. İstanbul'da çok mutluyum.
 
eXTReMe Tracker