Tuesday, January 22, 2008

Gökhan Tokgöz: "Lütfen biraz empati"


Futbolcu bir babanın oğlu olarak ister istemez küçük yaşlarda haşır neşir oldu topla. "Asla kaleci olmam" dese de Merzifonspor'da başlayan profesyonel file bekçiliği hayatı Boluspor ve Yozgatspor derken Gençlerbirliği'ne kadar uzandı. Geçtiğimiz sezon Galatasaray maçı sonrası aldığı eleştirileri hatırlarken hâlâ utandığını söylüyor ve "İnsanlar yorum yapsın, eleştirsin ama bir şey söylerken de kendisini karşısındakinin yerine koysun" diyor.

Röportaj: Barış Tarık Mutlu


Uzunca bir süredir Süper Lig'in önemli kalecilerinden birisin. Bize biraz kendinden ve ailenden bahseder misin? Nerede doğdun, nasıl bir eğitim aldın?


1979'da Amasya'nın Merzifon ilçesinde doğdum. İki kardeşiz biz. Babam emekli, annem de ev hanımı. Merzifon Endüstri Meslek Lisesi'ni bitirdim. Motor bölümünden mezun olmama rağmen arabam arıza yapsa öylece bakakalırım.


Futbola merakın nasıl başladı?


Futbola mahalle arasında top oynarken başladım, birçok insan gibi. Sokak arasında, okulda teneffüslerde oynardık. Sonra biraz aklım erdiğinde babam gibi olmak istediğime karar verdim. Babam Cahit Tokgöz, Merzifonspor, Konyaspor, Eskişehirspor ve Kütahyaspor'da futbol oynamıştı. Askerdeyken ise Kütahya'da alay takımında oynamış ve o dönemde Türkiye ikincisi olmuşlar. Futbolculuğu bittikten sonra da amatör ve profesyonel takımlarda antrenörlük yaptı. 13 yaşıma kadar babam beni ve ağabeyimi çalıştırdı. Merzifonspor'un idmanlarına götürürdü. Yani babam sayesinde futbolu sevdim. O dönemde Merzifon Yeni Çeltekspor altyapısına girdim. Zaman geçirmek için uğraştığım futbol zamanla mesleğim haline geldi.


"Asla kaleci olmam" derdim


Neden kaleci olmayı tercih ettin? Çünkü genellikle çocukluk hayalleri arasında kaleci olmak yoktur pek?


Futbolla ilk ilgilendiğim zamanlarda "Asla kaleci olmam" derdim. Stoper veya santrfor olmayı isterdim. Mahalle maçlarında santrfor oynardım. Büyüklerim "Kaleye geç" derdi, kavga eder yine de geçmezdim kaleye. Bir de pilot olma hayalim vardı o zamanlar. Sonrasında ise topun peşinden koşmanın benim için olmadığını öğrendim ve kaleye geçtim. Geçiş o geçiş.


Yetişme sürecin nasıl oldu? Kalecilik için özel olarak ne tür eğitimlerden geçtin?


Bu konuda çok şanslıydım. Kaleci olmayı tercih ettiğimde babam Merzifonspor'da teknik direktörlük görevindeydi ve kalecisi Nahit (Özseçen) ağabey vardı. Şimdi o da kaleci antrenörü oldu. Hep onunla çalıştım. Nitekim Merzifonspor'a kaleci olarak geldiğimde hocam Nahit ağabeydi ve beni o süreçte de eğitmeye devam etti.


Profesyonel futbola girişinden bahseder misin? Boluspor ve Yimpaş Yozgatspor'da neler yaşadın?


Futbola ilk başlangıcım Yeni Çeltek amatör takımıyla oldu. Oradan doğup büyüdüğüm şehrin takımı olan ve 3. Lig'de bulunan Merzifonspor'a geçtim. O sırada 17 yaşındaydım. O sezon aynı grupta Boluspor da vardı. Oynadığım maçlarda beni beğenmişler ve bir yıl içinde Boluspor'a transfer oldum. Boluspor şampiyon olup 2. Lig'e çıkmıştı o sezon. Yükseldiğimiz grupta da Y.Yozgatspor vardı. Onlar da beni beğenmişler. Ertesi sezon Yimpaş Yozgatspor forması giydim. Boluspor'da gurbetle tanıştım. İlk defa ailemden ayrılıyordum. 18 yaşında yalnız hissediyordum kendimi. Oldukça zor geçti ilk günler. Ama zamanla Bolu'ya da insanlara da alıştım. Bolu bana sabırlı olmayı öğretti. Yozgat ise benim için gurbet sayılmazdı. Yaşadığım şehre yakın bir yerdi. Güzel günlerim oldu. Şampiyonluğu ve devamında küme düşmeyi yaşadım. Hayata orada daha iyi anladım diyebilirim. Yozgatspor'da birçok hedefime de ulaşmış oldum. Şampiyonluk, Ümit Milli Takım'a çağırılmak, Süper Lig'de oynamak. Hepsi benim için çok anlamlıydı.


Gençlerbirliği'ne gelişin nasıl oldu?


Y.Yozgatspor küme düşünce yollarımız ayrıldı. Ersun Yanal Hocam Gençlerbirliği'ne gelmemi istedi. Bu sayede Gençler formasını giydim.


İlk sezonumda UEFA Kupası'na katıldık


Neler yaşadın Gençlerbirliği'ne gelince?


İlk geldiğimde çok heyecanlıydım. Türkiye'nin köklü takımlarından birine gelmiştim ve kadromuz da çok iyiydi. Nitekim ilk sezonumda Süper Lig'de üçüncü olduk ve UEFA Kupası'na gittik.


İlk sezonunda yaşadığın talihsiz bir sakatlık var galiba…


O dönemde çok zor günler geçirdim. Her şey güzel giderken birden kendimi ameliyat masasında buldum. Üç buçuk ay futboldan uzak kaldım ve üçüncü bitirdiğimiz sezonun tadını çıkaramadım arkadaşlarımla.


İyi kaleci sürpriz gol yemez diye özetlenen bir görüş hâkim dünya futbolunda. Yetenekli Türk kaleciler ise bazen çok ilginç goller yiyebiliyor. Bunun kalecilerin yetişirken aldıkları eğitimle bir ilgisi olabilir mi?


Her insan hata yapabiliyor. 400 milyonda bir ihtimal verilen bir uçak da düşebiliyor ki kaleci de hata yapabilir. Çalışarak bunu en aza indirebiliriz. Kaleci hata yapamaz demek insan doğasına aykırı. Hata olmazsa gol diye bir şey de olmaz. Birileri hata yapacak. Bu kaleci de olabilir, defans, orta saha oyuncusu, forvet veya teknik adam da…


Kaleci için en önemli şey konsantrasyon


Teknik açıdan kendini iyi bulduğun ve yetersiz gördüğün yönler neler?


Maçta her türlü pozisyon yaşanıyor. İyi bulduğum yönümle golü engellediğim de oluyor, aynı durumda golü yediğim de oluyor. Cevap olarak sadece konsantrasyon diyebilirim. Konsantrasyonunuz iyiyse o maçı iyi bitirebilirsiniz.


Son dönemde Türk kaleciler takımlarda daha fazla yer buluyor. İki yabancıya izin verildiği dönemlerde bile takımlar bu haklarından birini kaleciden yana kullanıyordu. Şimdi 7 yabancı hakkı var ancak takımların çoğunda ikinci kaleciler bile Türk. Bu konuda ne düşünüyorsun?


Türk çocuğuna olan güven geri geldi. Belli bir süre "Türkiye'de kaleci yok" diye çok konuşuluyordu. Üstünde çok duruldu. Ama bakan gözler değişti. Artık Süper Lig'de oynayan 16-17 yaşındaki futbolcuların da sayısı arttı. 25-27 yaşındaki Türk kalecisi de oynar denildi. Tabii büyük takımların Türk kaleci ile oynaması da bir güven ortamı sağladı. Her şey güven işidir. Güven duymayı öğrendik artık.


Kalecilik evrim geçirdi günümüzde. Çizgi kaleciliğinden ceza sahasına hâkim kaleciye, oradan topu eliyle oyuna iyi sokan kaleciye ve son olarak da bir libero gibi oynayıp ayaklarını oyuncu gibi kullanan kaleciye doğru bir gelişme var. Sen bu gelişim çizgisi içinde kendini nereye oturtuyorsun?


Dediğim gibi konsantre olmak lazım öncelikle. Konsantre olmak bir anahtar gibi; çizgi kaleciliğini de açar, bir libero gibi oynamayı da açar. Ben hepsini elimden geldiği kadar yapmaya çalışıyorum.


O söylenenlerden utanıyorum


4 Nisan 2006'da Galatasaray'la bir maçınız vardı. Penaltı atan Necati'ye yön gösterdin ve devamında gol oldu. Bu konu çok tartışıldı ve eleştiri aldın. Olayı bir de senden dinleyebilir miyiz?


O maç için söylenen her şeyden utandım. Futbol kardeşliktir, Fair-Play'dir diyoruz. Ama birileri reyting uğruna insanları karalamaya yer arıyor, boş işleri kovalıyor. Maçta Necati'yi şaşırtmak için öyle yaptım. Akşam spor programlarını seyrederken ise şaşıran ben oldum. İnsanların kötü niyetlerine hayret ettim. İnsanlar futbolu izlesin, zevk alsın, yorum yapsın. Ama bir şey söylerken de kendini karşısındakinin yerine koysun, empati yapsın. Kelimeler öyle çıksın ağızlardan.


Ümit ve A2 Milli Takımlarında oynadın. Ancak daha sonra devamı gelmedi, seni A Milli Takım'da izleyemedik.


Amatör kümede oynarken arkadaşlarıma, "Ümit Milli Takım'da oynayacağım bir gün" demiştim ve gülmüşlerdi. O zaman hedefimi o kadar tutmuştum. A Milli deseydim belki de şimdi orada oynuyor olacaktım (Gülüyor). Tabii ki hedefim A Milli Takım'da yer almak.


Milli Takım'ın Euro 2008 finallerindeki grup şansını nasıl değerlendiriyorsun?


Güçlü bir grup ama Türkler zoru sever. Anlımızın akıyla gruptan çıkarız umarım. İsviçre ev sahibi, şansı her yönden büyük. Portekiz kadro olarak iyi ve turnuvalarda söz sahibi bir takım. Çekler sert takım, maçı bırakmayan inatçı insanlar. Ama bizim kalitemizi de kimse göz ardı edemez. Bence grubun favorisi biziz.


O golleri sadece Hakan yemedi


Beşiktaş, Liverpool'a 8-0 yenildiğinde gözler Hakan Arıkan'a çevrildi. Sen böyle bir durumda kalsan ne düşünür, nasıl hareket ederdin?


Sonuçta sadece Hakan yenilmedi ve o golleri sadece Hakan yemedi. O gün Beşiktaş takım olarak kötü oynadı. Mücadele etmiş olsaydı takım bu kadar farklı bir sonuç olmazdı. O gün bir kaleci olarak üzüldüm. Zor bir durum ancak futbol her şeye açık bir meslek. En kısa zamanda toparlanması ve unutması lazım. İnşallah Hakan daha iyi olur.


Takım içinde kaleciler arasındaki mücadele daha çetin oluyor…


Çetin ama zevkli bir muhabbeti oluyor. Ben kendi adıma, oynayıp oynamamayı dert etmem. Çünkü oynayanın hak ettiğini düşünürüm. Sonuçta teknik adamlar bindiği dalı kesmez.


Gençlerbirliği bu sezon kötü bir grafik çiziyor. Bu düşüşün sebebi nedir sence?


Sezon başında iyi yükleme yapılmadığını düşünüyorum. Çünkü Gençlerbirliği'nin bir oyun anlayışı var. Bunun altında futbol oynamaz. Mücadele için güç lazım, enerji lazım, bunlar eksik kalmıştı.


Teknik direktör konusunda bir istikrasızlık var. Bu durum sizi nasıl etkiledi?


Bizim kiminle çalışacağımızı yönetim belirler. Ve bize de uyum içinde çalışmak düşer. Ama teknik adamların sık sık gidip gelmesi bizim için zor oluyor. Ayrı sistem, ayrı çalışma programları... Karıştırıyorsun artık.


Bülent Korkmaz'ın gelişiyle sular biraz duruldu mu? İletişiminiz nasıl?


Bülent Hoca bize yabancı biri değil. Bir dönem yardımcı antrenörlük yapmıştı. O yüzden avantajlı ve nasıl davranacağını çok iyi biliyor. Sonuçta takım formunu buldu. İdman ve sistem var artık. Sorun kalmadı yani.


Kardeş takımınız olarak görülen Gençlerbirliği OFTAŞ Spor şu ana kadar yapılan maçlarda size göre daha başarılı sonuçlar alıyor. Bir rekabet var mı aranızda?


Mutlu oluyorum tabiî ki onların başarısında. Sonuçta orada oynayan birçok futbolcuyla beraberdik; Gençlerbirliği'nde oynadılar. Daha da başarılı olmalarını dilerim. Rekabet olsa da tatlıdır. Onlar da biz de her iki takımın başarılı olmasını isteriz. Onlar genç ve istekli. Çok istiyorlar ve maçı bırakmıyorlar. İnşallah başarılı olurlar.


Bu sezon Süper Lig'deki yarışı nasıl buluyorsun? Hangi takım şampiyon olur?


Fenerbahçe iyi gidiyor. Kadrosu kaliteli ve özgüvenli. Ne yaptığını bilen bir takım. Galatasaray iyi oynuyor ya da kötü oynuyor ama maçı kazanmasını biliyor. Beşiktaş, genç ama tribünden olumlu etkilenen bir takım. Yine bu üç takımdan biri şampiyon olur sanırım.


Anadolu takımlarında kabullenmişlik var


Gençlerbirliği'nin ve diğer Anadolu takımlarının şampiyonluğa oynayamamasının sebebi nedir?


Maddi güç farkı var her şeyden önce. Fenerbahçe'de Roberto Carlos, Galatasaray'da Lincoln, Beşiktaş'ta Delgado var en basitinden. Dört büyük var ama şampiyonluk 20 yıldır üç büyüklerde. Seyirci potansiyeli, her türlü etken var. Anadolu takımlarında da 'biz olamayız', 'bizi şampiyon yapmazlar' gibi bir düşünce, önceden kabullenilmiş durumda.


Gençlerbirliği takımında arkadaşlık ilişkileri ne düzeyde?


Takımdaki herkesle anlaşmaya çalışırım. Kolej havası var Gençlerbirliği'nde. Antrenmanların dışında da görüşmeyi sürdürürüz. Aile gezmeleri vardır aramızda. Yani bu anlamda hiçbir sıkıntımız yok.


Gençlerbirliği taraftarı hakkında ne düşünüyorsun? Az ama oldukça takımına bağlı bir taraftar grubu…


Sağolsunlar belli bir kitlemiz var, her maçımıza gelip destek veriyorlar. Gelenler de çok saygılı ve seviyeli insanlar. Hiç kötü bir şey yaptıklarını, küfür ettiklerini görmedik. Ama bir türlü sayıları artmadı. Her maça aynı sayıda taraftar geliyor.


Boca Juniors'ta oynamak isterdim


Senin futbolda hedeflerin neler? Nerede olmak isterdin?


A Milli Takım'da her zaman olmak isterim. Ayrıca Arjantin'de Boca Juniors'da oynamak isterdim. Oradaki seyirci atmosferini solumayı çok arzu ediyorum.


Avrupa futbolunu takip ediyor musun? Beğendiğin kaleciler kimler?


Avrupa futbolunu yakından izliyorum. Peter Schmeichel hayranıydım. Şimdi oğlunu izliyorum. Kasper Schmeichel da iyi bir kaleci olacak.


Unutamadığın maçlar ve pozisyonlar var mı?


İnönü Stadı'nda Beşiktaş'ı uzatmalarda 3-2 yendiğimiz Türkiye Kupası maçını unutamam. Bir de Boluspor'da oynarken Yozgatspor'la karşılaşmıştık. O maçta omzum çıkmıştı. Üç oyuncu değişikliği hakkı bitmişti ve ben santrfora geçmiştim. O maçı da 3-2 kazanmıştık.

Bülent Uygun : "Sportif başarıyla tatmin olamam"


Geçtiğimiz sezon düşme hattında aldığı Sivasspor'u bu sezon zirvede tutuyor. Takımı sadece topladığı puanlarla değil oynadığı futbolla da takdir topluyor. Ama o varlığını teknik direktörlükle sınırlandırmıyor. Kazanılacak kupaların kendisini tatmin etmeye yetmeyeceğini söyleyerek arkasında kalıcı eserler bırakmak için çabalıyor. Teknik direktörlük mesleğini Türkiye'deki anlayışın aksine İngiliz tipi bir menajer gibi yürütürken, sosyal projelerle de hem Sivas şehrine hem de Türk futboluna katkı yapmaya çalışıyor.


Röportaj: Mazlum Uluç


Teknik direktörlüğe adım atma süreciniz ilginçti. Karol Pecze kötü sonuçların ardından ayrılmak zorunda kaldı ve siz bir anda teknik direktörlüğe getirildiniz. Başlangıçta "Ben bu işi götürebilir miyim?" gibi bir şüphe duydunuz mu?


Aslında bu işe yeni başlamadım. 4.5 yıldır Sivasspor'daydım. Yarım sezonluk futbolculuk ve ardından da menajerlik dönemim var. Zaten geçtiğimiz sezonun sonunda teknik direktörlüğe gelecektim. Ancak Pecze döneminde yaşananlardan dolayı bu göreve biraz daha erken başladım. Aslında futbolculuk döneminde profesyonelliğe adım attıktan itibaren çalıştığım teknik adamların iyi yönlerini hep not aldım. Güvenç Kurtar'dan Yılmaz Vural'a, Fatih Terim'den Parreira'ya, Osieck'e kadar hepsinin özelliklerini topladım. Takımın başına geçmem gerektiğinde, Fatih Terim Hocamla oturup mantalite, sistem, taktik ve metot üzerine saatlerce konuştum. Onun Milan ve Fiorentina'daki antrenman sistemlerini Sivasspor'da uyguladım.


Futbolcuların büyük bir bölümünün saha içinde bulundukları dönemde teknik direktör gibi düşündüğünü sanmıyorum. Sizi böyle düşünmeye yönelten neydi?


Böyle düşünmeyenler yıldız oyunculardır. Yıldızlığın getirdiği bir ukalalık olur içlerinde. Zico'nun teknik adamlıkta bu kadar geç kalması da belki böyle açıklanabilir. Yıldız oyuncu kendisini "Bir gün teknik direktör olacağım" diye yetiştirmiyor. "Nasıl olsa benim bildiklerim bana yeter" diye düşünüyor.


Babamın öğüdünü tuttum


Ancak siz de oynadığınız dönemde yıldızdınız. Diğerlerinden farkınız neydi?


Benim babam Güreş Milli Takımları'nın antrenörüydü. Futbola başladığım andan itibaren "Oğlum, futbolu bıraktıktan sonra da işi antrenör olarak sürdüreceksin. Dolayısıyla şu andan itibaren antrenörlüğün gerekleri nelerse al, sindir ve zamanı geldiğinde tecrübelerini de katarak uygula" demişti. Benim farkım bu olsa gerek.


Fatih Terim'den nasıl yararlandığınızı anlattınız, onunu dışında başka kimlerden hangi özellikleri aldınız?


Mesela Güvenç Hocam, oyuncularını sabah erkenden kaldırmazdı. Futbolcusunun uyumasına müsaade ederdi. Bunu mutlaka uygularım. Yılmaz Hocamın oynamayan futbolcularla diyaloğu çok iyiydi, ona da çok dikkat ederim. Parreira üst seviyede bir taktisyen, Osieck de üst seviyede bir kondisyonerdi.


Siz göreve başladıktan sonra, küme düşme hattındaki Sivasspor müthiş bir ivme kazandı ve geçen sezonki başarı çıtasını bu sezon çok daha yukarılara taşıdı. Bu sezona daha sonra geleceğiz ama başlangıçta neleri değiştirdiniz?


Belki de Türkiye Ligi'nin 50 yıllık tarihinde hiçbir hocanın başaramadığını başardım. 17. sıradan aldığım takımı 5.'liğe kadar yükselttim. Buradaki avantajım şuydu. Uzun zamandır kulübün içindeydim ve takımın oluşumunu, transferlerini, oyuncuların yapısını, karakterlerini çok iyi biliyordum. Hepsinin sorunlarıyla ilgileniyordum. Babasının başı dertte, ben koşturmuştum. Yatırım yapacak, ben ilgilenmiştim. Çocuğunun sağlık problemi var, ben kan bulmuştum. Yani takımın başına bir teknik direktörden öte, Bülent ağabeyleri gelmişti. İlk gün onlara "Burada bulunduğum süre içinde hepinize hizmet ettim. Şimdi de siz bana hizmet edeceksiniz. Sonuçta benimle birlikte hepimiz başarıyı yakalayacağız. Bu işin sistemini, analizini, programlarını, bilimini herkes kadar ben de biliyorum. Ama benim yüreğimdeki sevgiyi hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz. Yeri geldiğinde hepinizin önünde paspas olabilecek bir insanım. Benim felsefem bu. Mecnun Odyakmaz'ın beni yetiştirdiği bir ortamda benim tarzım bu" dedim.


"Mecnun Odyakmaz beni yetiştirdi" derken, Sivasspor'a gitmeden önce mi tanışıyordunuz Başkanla?


Mecnun ağabeyle 15-16 sene öncesinden tanışıyoruz. Bu kardeşlik bağı ise 1999 depreminde birçok yakınımı ve tüm malvarlığımı kaybetmemden sonra kuruldu. O dönemde bana maddi-manevi destek olan, kendimi futboldan soyutladığım anlarda bana ağabeylik yapan bir insan Mecnun Odyakmaz.


Tüm bütçemiz 13 trilyon lira


Asıl çıkışı bu sezon yaptınız. Sezon başında transferde nasıl bir planlamanız vardı, hedeflerinizin ne kadarına ulaşabildiniz?


Ulaşamıyorsunuz. Çünkü size verilen yıllık bütçe, transfer de dâhil 13 trilyon lira. Bu parayla, birinci, ikinci, üçüncü tercihlerinizi değil, 300 bin dolarla alabileceğiniz en iyi oyuncuyu transfer etmeye çalışıyorsunuz. Ama başlangıçta beğenilmeyen, eleştirilen, hep bir kulp bulunmaya çalışılan bu oyuncuların oluşturduğu takım bugün herkese kök söktürüyor.


Sezon başında kâğıt üzerinde bakıldığında bu kadronun bu noktaya gelebileceğini kimse tahmin edemezdi. "Futbolda her şey para veya isim değil" gerçeğinin önemli bir örneği olarak gösterilebilirsiniz herhalde.


Aslında bir şeyleri anlatmamız lazım. Başarı gelip geçici bir durumdur. Bu sezon başarılı olduk. Ertesi sezon kan uyuşmazlığı olabilir. Tüm doğruları yapsanız, daha yüksek bedellerle transfer yapsanız bile istediğiniz sonuca ulaşamayabilirsiniz. Peki, ben ne yaptım? Karakterine, futbolculuğuna inandığım insanları topladım ve onlara biraz önce söylediklerimi anlattım. Onlara "Önce kendinizi seveceksiniz. Her idmana çıkacağınız gün de yeni bir sevgiliyle buluşuyormuş gibi buraya geleceksiniz. Formayı giymeyi hak ettiğinize beni inandıracaksınız. Maçta ise öyle bir mücadele edin, bireysel yeteneklerinizi öyle güzel sergileyin ki, yenilseniz bile rakip taraftarlar sizi alkışlasın" dedim. Nitekim bunun örneklerini de çok defa yaşadık.


Bugün herkes Mehmet Yıldız'dan, Mohammed Ali'den, Musa'dan, Hayrettin'den, Sedat'tan, Abdurrahman'dan bahsediyor. Bir sezon önce esamisi okunmayan oyuncuların bir kısmı şimdi Milli Takım'a çağrılıyor. Adeta sınıf atladılar. Oyuncularınızın kişisel gelişimine nasıl katkılarınız var?


Bizim bir kendi tarzımız var. Doğru olduğuna inandığım antrenman metotlarım ve iyi bir analiz programım var. Futbolculuk yıllarımdan bu yana iyi bir analizci olduğumu düşünüyorum. Türkiye'de 3-4 senedir analizler devreye girdi ama ben 20 senedir bu analizleri yapıyorum.


Nedir bu analizlerin inceliği?


Bir futbolcunun neler istediği, neler yapması, nelere odaklanması gerektiği, maç içinde neler yaparsa daha faydalı olabileceği… Bunların hepsi birer analizdir. Aslında her takımın 8-10 tane 'scout'u olması lazım ama Türkiye'de öyle bir şey yok. Ben bir futbolcu alırken önce 'scout'larım izliyor, sonra ben en az iki defa izliyorum. Beğenirsem onunla yemeğe çıkıyorum. Sonra iki gün antrenmanlarını izliyorum, arkadaşlarıyla ilişkilerini gözlemliyorum, gece hayatı ya da içki problemi var mı diye araştırıyorum, ondan sonra transferini yapıyorum. Yani oyuncuyu alayım, burada düzelteyim gibi bir düşüncem yok. Bu arabanın kaportası veya motoru değil ki, düzeltebilesin.


Benim hedeflerim çok farklı


Aslında sizinki sıkıntılı bir iş. Avrupalı teknik adamlar bu tip sorunlarla ilgilenmezler, çünkü onlara gelene kadar bu sorunları çözecek ekipler vardır. Onlar saha içine yoğunlaşır.


Sıkıntılı gibi durduğu doğru. Mesela Kore'den futbolcu satmak için menajerler geliyor, ben Kore'deki işadamlarını Sivas'ta 100 milyon dolarlık yatırım yapmaya ikna ediyorum. İş merkezi kurmaya karar veren bir arkadaşımı aldım getirdim, Sivas'ta 50 trilyonluk iş merkezi kurduruyorum. Dönüyorum, Dikimevi'nin Sivas'ta kalması için uğraşıyorum. Evet, normalde hiç bir teknik direktör bu işlerle uğraşmak istemez. Ama bunlar beni mutlu ediyor. Çünkü benim yaşam felsefem farklı. Hayattayken hiç kimseden dua beklemiyorum. Ama öyle güzel şeyler yapayım ki, öldükten sonra insanlar arkamdan Fatiha okusun istiyorum. Benim tarzım bu. Eğer bunlarla uğraşmazsam kendimi bir hiç yerine koyarım. Futbolda başarılı olunur, tamam. Ama ben hep bireysel anlamda başarıyı düşünen bir adam değilim ki. Şampiyonluk kupasını Sivas'a götürmeyi, Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu elde etmeyi tabii ki istiyorum. Bunları antrenörlük kariyerimdeki başarı olarak istiyorum. Ama benim esas isteklerim farklı.


Neler mesela?


Birincisi, Türkiye'de tam teşekküllü sporcu sağlığı hastanesi ve rehabilitasyon merkezi, aynı yerde huzurevi gibi de kullanılabilecek bir tatil köyü. Zaten bunun için 100 dönüm arsayı Futbol Federasyonu'na bağışlattırdım. Antalya'da Kadriye Belediye Başkanı Sayın Hüseyin Kantoz, bu iş için arsayı bağışladı. Bunun dışında futbolcuların alacaklarından yüzde beşinin kesilerek bir emeklilik fonu oluşturulmasını istiyorum. Futbolcular için bir vakıf, bin sendika kurmak istiyorum. Aynı şeylerin hakemler için de hayata geçirilmesini istiyorum. Bunları yaptığım zaman kendimi başarılı olarak addedeceğim. Eğer teknik direktör olduğum dönemde yapamazsam, Futbol Federasyonu Başkanı olarak yapacağım. O da olmazsa Spordan Sorumlu Devlet Bakanı olarak yapacağım. Bu konuda son derecede kararlıyım.


Tekrar sahanın içine dönersek, "Keşke kadromda olsaydı" dediğiniz oyuncular var mı?


Olmaz mı? Servet, Gökdeniz, Hakan Şükür ve Mehmet Topuz'un kadromda olmasını çok isterdim. Bu dört oyuncu kadromda bulunsa, bu ligin şampiyonuyum diyebilirdim.


Yabancı oyuncularınızın tümünden aynı verimi alamıyorsunuz. İnsanın aklına ister istemez, "Bu takımın elinde 6 iyi yabancı olsa acaba nerede olur?" sorusu geliyor.


Cvetkov gibi çok kaliteli bir oyuncum var ama Balili ve Mehmet'i yedek bırakamıyorum. Üç forvetli oynadığımız 5 maçta Cvetkov da sahadaydı ve biz bu 5 maçı da kazandık. Ancak rakibin durumuna göre her zaman üç forvetle oynayamıyorsunuz. Unutmayın, Türkiye'de tek forvetle oynayan büyük takımlar var. Gine Milli Takımı'nın 21 yaşındaki stoperi Diallo'yu bonservisi dâhil 300 bin YTL'ye aldım ancak sakatlandı. Çok iyi bir oyuncu olduğunu sezonun ikinci yarısında göreceksiniz. Sylla takıma geç katıldığı için idmansızdı. Ama genel anlamda ben yabancılarımdan memnunum.


Bugün iki tür anlayış var futbolda. Birisi "Önce sonuç" diyor, diğeri "Ben iyi futbol oynayayım, sonuç zaten gelir" düşüncesinde. Siz galiba ikinci görüşe yakınsınız.


Ben ikisine de yakınım. Eğer rakip bana üç puanı veriyorsa ben almaya hazırım. (Gülüyor) Bir kere futbolda olmazsa olmazlarım var. Ben maçı kazanacağım diye futbolu çirkinleştirme veya entrika yapma taraftarı değilim. Ama tabii ki rakibimin eksik yönlerini analiz edip kendi takımımın iyi yönlerini öne çıkartarak kazanmak isterim. 37 maçta 24 galibiyetim var ve bu büyük bir başarı. Bugün Türkiye Ligi'nde en fazla galip gelen takımız. Sivasspor en çok gol atıp en az yiyen takımlardan birisi.


Evet, o da ilginç aslında. Sivasspor'u çift santrforla, orta sahadan hücuma dönük iki veya üç oyuncuyla ve beklerini de yine hücuma katarken görüyoruz. Doğal olarak çok gol atıyorsunuz ama en az gol yiyen takımlardan da birisiniz. En iyi savunma hücumdur diye mi düşünüyorsunuz?


Evet, aslında doğru. Ben oyuncularımdan, dinlenmeye karar verdiklerinde pas yapmalarını istiyorum. 15-20 pas yapın, dinlenin, sonrasında hücum edin diyorum. Ama eğer rakibi eksik yakaladıysak yorgunken bile saldırmalarını istiyorum.


Her oyuncumun alternatifi hazır


Geçmişte şampiyonluğa yaklaşan Anadolu takımları oldu ancak hiçbirinin sonu gelmedi. Siz Sivasspor'un bu noktadaki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Geçmiş örneklere bakıyor musunuz?


Bazen bu işleri yaparken stratejik oyunlar oynuyorum. Futbol aslında satranç gibi. Büyük takımlar yıllar boyunca Anadolu takımlarıyla oynadı. İyi oynayan futbolcuyla temasa geçtiler, 500 milyara oynarken 1.5 trilyon verdiler ve takımların dengelerini bozdular. Şimdi Anadolu takımı olarak ben oyun oynuyorum. Diyorum ki, "Şampiyon ol-ma-ya-ca-ğız…" Niye futbolcumu strese sokayım? Ben Kocaelispor'da oynarken bunları yaşadım. Bu nedenle "Şampiyon olmak istemiyorum" diyorum. Benim isteğim, futbol adına bireysel yeteneklerini sergileyen, sahada mücadelesi yapan, iyi şeyler sunan ve bunun karşılığını alabilirse almaya çalışan bir takım olmak. Diyorum ki, "Futbolcu satarım ama adam satmam." Bizde satılamayacaklar başkan, taraftar ve formadır. Bunun dışında ben dâhil herkes satılabilir. Diğer hocalardan farkım, onlar Avrupa'da 10 maç izlerken ben 100 maç izledim. Menajer olduğum dönemde her hafta Avrupa statlarındaydım. Dolayısıyla transfer için elimde çok geniş bir oyuncu portföyü var. Niye "Futbolcumu satarım" diyorum, çünkü alternatifleri hazır.


Anadolu'da çıkış yapan teknik adamlar İstanbul takımlarından teklif aldıklarında buradaki hedeflerini bir yana koyup, tabiri caizse bu tekliflerin üzerine atlıyor. Gerçi baştan beri anlattıklarınızdan böyle bir tavır içinde olmayacağınız belli ama yine de sormam lazım; siz böyle bir teklif karşısında nasıl davranacaksınız?


Bana teklif gelmedi mi, çok geldi. Ama ben yapmam gerekenleri tamamlamadan başka yere gitmeyi düşünen bir adam değilim. Burada aldığım paranın üç katı teklif edildi ama dedim ya ben adam satmam. Burada gerçekleştirmek istediğimiz hayallerimiz var. Sivasspor'u şampiyon yapmak, kalıcı başarılar elde etmek istiyoruz. Şu takımdan birkaç milyar fazla para alayım ya da dört büyüklere gideyim gibi hayallerim yok mu? Var tabii. Ama oralara gidene kadar kendimi her açıdan geliştirmek istiyorum. Gideceğim takıma Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu kazandıracak potansiyele ulaştığım zaman bu kararımı uygulayacağım. Henüz kendimi bir şeyi başarmış olarak görmüyorum.


Zico'nun Avrupa performansını beğeniyorum


Süper Lig'de beğendiğiniz teknik adamlar var mı?


Zico'yu Avrupa kupası maçlarında beğeniyorum. Zico da geldiğinde benim gibi bir stajyerdi aslında. Geçmişinde Japonya dışında bir deneyimi yoktu. Ama Fenerbahçe gibi dünya çapında bir takımının başına geçti. Bunu küçümsemek için söylemiyorum çünkü çok büyük bir futbolcuydu ve bana da küçükken "Zico" derlerdi. Onun hayranı olarak büyüdüm. Ancak Türkiye'yi henüz analiz edemedi. Çünkü yardımcıları Türkiye'yi iyi tanımıyor. Bence bizim ligimizi tanıdıkça başarısı da artacaktır.


Ülkemizde inanılmaz bir teknik adam sirkülasyonu yaşanıyor. Aykut Kocaman, Nurullah Sağlam, Ziya Doğan, Rıza Çalımbay, Mesut Bakkal gibi düne kadar umutla bakılan genç teknik direktörler bugün işsiz. Bu konuda neler söyleyeceksiniz? Kötü gidişin baş sorumlusu teknik direktörler mi sizce?


Bu konuda Futbol Federasyonu'na önemli bir görev düşüyor. Federasyon her sezon benim kulübüme 3 trilyon lira lige başlama parası veriyor. 3 değil 2.9 trilyon lira ver; kalan 100 milyar lira ile altyapı hocalarımın birine 5, diğerine 3 milyar lira maaş bağla. Ufku geniş, A takıma çıktığında şut çekmesini, pas atmasını, ters kademeye girmesini bilen futbolcular yetiştiren bir teknik direktör ordusu kurulmasını sağla. O zaman A takımların başındaki genç ve idealist teknik adamların da işi kolaylaşacak ve başarıyı mutlaka yakalayacaklar.


Peki, neden kulüpler o paranın 100 milyarını ayırıp da altyapı antrenörlerine sözünü ettiğiniz maaşları kendileri vermiyor?


O mümkün değil. Ben Türkiye'deki en güçlü teknik direktörüm. Bu güç, yönetim kurulunun bana inancından kaynaklanıyor. Parayı bana verirler, ben istediğim oyuncuya, istediğim şekilde dağıtırım. Ama ben, "Altyapı antrenörüme 5 milyar lira maaş vereceğim" desem, oradaki 20 yönetici beni döver. Başkandan başkası da kurtaramaz (Gülüyor). Anadolu'daki imkânları geniş takımlara bakıyorsunuz, çoğu daha yeni yeni tesis sahibi oluyor. Üstelik trilyonlarca borçları var.


Siz Sivasspor'da tesisleşme anlamında neler yaptınız?


Ben şampiyonluğu tesisler anlamında kazanmaya çalışıyorum. Eski Başbakan Yardımcımız Sayın Abdüllatif Şener'in başlattığı ve valiler boyunca silsile yoluyla gelen çabayla inşa edilen en güzel tesise sahip olmak üzereyiz. Yine Sayın Şener'in sayesinde, tesislerin yanındaki 100 dönümlük arazi bize tahsis edildiğinde oraya dev bir alışveriş merkezi, otomobil satış plazası, düğün salonu, tenis kortları, basketbol sahaları, yüzme havuzları, kulüp idari binası, futbolcular için villaların bulunduğu bir tesis yapacağız. Bugün ise 1000 tane altyapı oyuncusunun yetiştirilebileceği tesisimiz bitmek üzere. A takımın kalacağı beş yıldızlı tesisler, PAF ve Süper Lig takımlarımızın kalabileceği mekânlar, ayrıca iki tane çim saha, iki tane de suni çim sahamız var. Üçüncü çim sahamız da hazırlanıyor. Geri kalanlar tamamlandığında ben şampiyonluk turu atabilecek seviyeye gelmiş olacağım. Teknik adamlar, başarısızlıkta en kolay pay çıkarılacak insanlar oluyor. 24 oyuncuyu gönderemeyeceğine göre teknik adamı gönderiyorsun. Bence teknik direktörlerin yapması gereken, sadece takımla ilgilenmek değil, bu işlerle de uğraşmak. Ben yeri geliyor inşaata çıkıp amelelik yapıyorum, yeri geliyor çimleri kesiyorum, yeri geliyor futbolcunun odasını dizayn ediyorum. Üstelik bunlardan da mutluluk duyuyorum.


Ekibim beni aratmıyor


Bu kadar bölünme zaman içinde size zarar vermez mi?


Benim avantajım ekibimi çok iyi kurmuş olmam. Ben bu işlerle uğraşırken takım içindeki görevlerim aksamıyor. Antrenmana çıkmasam bile, programlarım bellidir ve yardımcılarım bunu en iyi şekilde uygular. Takımın işleri zaten ilerliyor. Ben diğer işlere ağırlık vererek şehri de bir şekilde havaya sokuyorum. Ama şehrinizdeki art niyetli insanlar "Bu adam bu işleri milletvekili olmak için yapıyor" demeye başladığında şevkiniz kırılabiliyor. Bakın, ben Trabzonspor'u bırakıp Zonguldakspor'a gittim. Bunun nedeni, depremde Adapazarı'ndaki hemşerilerimi, akrabalarımı göçük altından çıkaran maden işçilerine destek vermekti. "Kulüp kapanacak" dediler, ben 3.Lig'deki takıma gittim. Başkan iflas etti, onun yerine geçtim. Mecnun ağabeyin gönderdiği paraları o kulüp için harcadım. Onlarla birlikte Amele Birliği'nde kaldım. Takımı şampiyonluğa kadar getirdim ama averajla kaybettik. Ama tüm bunlara karşılık bazı art niyetli insanların davranışları nedeniyle bırakıp döndüm. Benim yapım bu.


Peki, biraz önce saydığım teknik adamların bir anda konumlarını kaybetmesi sizde de bir endişe oluşturuyor mu? Yarın ayağınız tökezlediğinde "Bir gün benim de başıma böyle şeyler gelebilir" diye düşünüyor musunuz?


Antrenörlükte her sezon başarılı olacaksın diye bir kaide yok. Eğer böyle bir başarısızlık yaşanırsa, gider sözünü ettiğim diğer işleri organize ederim. Sonuçta antrenörlük bilgimi kaybetmeyeceğim için bir sezon sonra yeniden teknik adamlığa dönebilirim. İnsanlar istiyor ki "Sana 10 trilyon verdim, takımı şampiyon yap." Hadi canım sen de… Başkaları 100 trilyonluk takımları şampiyon yapamazken ben 10 trilyonluk takımı nasıl şampiyon yapacağım? Fularını bağlamış birisi, "Bülent şampiyon olamayacağını biliyor da onun için böyle söylüyor" diyor. Tamam kardeşim, ben zaten 10 trilyonluk takımı şampiyon yaparsam senin orada ne işin var? Bu arada "50 trilyonluk takımı şampiyon yaparım" iddiasında da değilim. Çünkü futbol enteresan bir oyun. Zaten sonucu kestirilemediği için insanlara güzel geliyor.


Sivasspor şampiyonluğu istiyor ama bu hedefe ulaşmak için şehirden gereken desteği alabiliyor mu?


Destek?.. Şampiyonluk?.. Taraftar?.. Futbolculara maç başı ödemelerimizi yapamadık. Şimdi soruyorum, destek veriyorlar mı? Vermiyorlar. Kazandığımız puanların karşılığında Federasyondan aldığımız paranın dışında Başkanın ve yönetim kurulunun sırtına yüklenmiş bir kulübüz. Şimdi herkes başarının bir kenarından pay istiyor. Burada bir paylaşım yapılacaksa en başta Başkan, sonra da yönetim kurulu gelir. Bununla birlikte biz de ekip olarak mutfakta iyi bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.


Sakaryaspor'da sizi ve birçok ünlü oyuncuyu yetiştiren Ekrem Karaberberoğlu ile görüştüğümde kendisini ziyaret eden birkaç talebesinden birinin de Bülent Uygun olduğunu söylemişti. Ekrem Hoca'nın oğlu Esat Karaberberoğlu de sizin teknik ekibinizde. Bir dönem vefasızlığa uğramış bir oyuncu olarak vefa sizin için önemli bir erdem galiba.


Aslında ben vefasızlığa uğramadım. Türk futbolu zaten vefasız. Ben bugün bir noktaya geldiysem Ekrem Karaberberoğlu sayesinde geldim. Sakaryaspor'da ilk başladığımız gün Ekrem Hoca bize oturmayı, kalkmayı, çatal-bıçak tutmayı, örfümüzü, âdetimizi öğretti. Hepsinden önemlisi vefayı öğretti. Sonra da futbol topuna vurmayı… Dolayısıyla bize böylesine emek vermiş bir insanı unutmamız mümkün değil. Ben anamın, babamın elini öpmeden önce gidip onun elini öperim. Ama Sakaryaspor'un, gol kralları, milli oyuncular yetiştirmiş böyle önemli bir insanın kıymetini bilmemesi beni de kırıyor ve üzüyor.
 
eXTReMe Tracker