Tuesday, February 23, 2010

Türkiyemspor’un hayatta kalma çabası

Berlin’deki Türklerin buluşma noktası Türkiyemspor yaşayabilmek için adeta savaş veriyor.

Almanya’nın kalbinin attığı Berlin, dünyanın dört bir bucağından insanlar için umut olmaya devam ediyor. Duvar’ın yıkılmasından sonra giderek kozmopolitleşen şehirde yaşayan Türklerin çoğu Kreuzberg’de yaşayadursun, Türkiyemspor yıllardır kavşak noktası olmaya devam ediyor.

Kuruluşundan bu yana geçen 32 yılda, entegrasyon sürecinin şahikalarından biri olarak gösterilen kulüp, yaşam savaşı veriyor. Eskisi gibi yabancı düşmanı saldırıların odak noktası olmasa da, şu anda yaşanan sorunlar başkan Celal Bingöl’ü ürkütüyor. Kreuzberg’de bulunan kulübün altı yıldır başkanlık koltuğunda oturan Bingöl, Berlin Türkiyemspor’un teslim bayrağını çekmesinden korkuyor.

Almanya’daki yabancı işçiler tarafından kurulan en başarılı takım olan Türkiyemspor, 1991’de ikinci ligin kapısından dönerken, taşıdığı anlamla da dikkat çekiyor. Birçok sosyal sorumluluk pojesinde yer alan kulüp, şiddet, ırkçılık ve homofobi (eşcinsel düşmanlığı) karşıtı kampanyalarda aktif rol oynuyor. Başkan Bingöl, Türkiyemspor’u belli zamanlarda çok ön plana çıkarak politikacıların, sonradan sırtlarını dönmesine bozulduğunu gizlemiyor. Ancak siyasetin en bilindik oportünist kuralları Almanya’da da sıradan insanların gündelik yaşamını etkiliyor.



Seçimlerde oy avcısı kesilen politikacılar için her zaman ilgi odağı olan kulübün, sonradan problemleriyle baş başa kaldığını söyleyen Bingöl, sorunları sıralıyor. Türkiyemspor azıcık para ve sponsor desteğiyle ayakta durmaya çalışıyor. Sabit bir antrenman sahası bile bulunması için adeta sürünen kulüp giderek kan kaybediyor. Dördüncü lig düzeyinde mücadele veren takım, uzun süre lider götürdüğü sezonda 11. sıraya kadar inmiş durumda. Bir sonraki gün nerede antrenman yapacağını bilmeyen futbolcuların da elinden daha iyisi gelmiyor. Kendilerine sunulan antrenman sahasında aydınlatma olmadığı için doğru dürüst antrenman yapamayan futbolcular, oradan buraya sürüklenmek zorunda kalıyor. Almanya’nın kaya gibi spor politikası düşünülünce, Türkiyemspor’un yaşadığı sorunların çözüm bulamaması üzüyor.

Seksenlerin sonunda binlerce taraftarın desteğiyle hayat bulan Katzbach Stadyumu’nun Alman Futbol Federasyonu’nun isteklerini karşılaşmadığı için yuvasını terk etmek zorunda kalan Türkiyemspor’un maçlarını oynamak zorunda kaldığı sahayı kabullenemeyen başkan, takımlarının bunu hak etmediğini söylüyor, hattâ sorunların çözülememesinin bir ırkçılık olduğunu vurguluyor.

Berlin’in ruhu

Celal Bingöl duruma dikkat çekmek için çeşitli eylemler hazırlığında gözüküyor. Parlamento önünde A Takım ile gençlere bir idman yaptırmayı düşünen başkan, hedefine ulaştığını ve Türkiyemspor’un çok kültürlü bir takım halini aldığını vurguluyor. Birçok politikacının Türk takımı olarak kabul ettiğini ve Berlin’e ait olmadığını düşündüğü takım, belki de bu yüzden sponsor bulmakta zorlanıyor. Genç takımda 25 milliyetten çocuk forma bulurken, A Takım düzeyinde ilk 11’de dokuz Alman görev yapıyor. Sekiz kişiden oluşan yönetim kurulunda, altı Alman, iki Türk görev yaparken taraftarların yüzde 60’ının Alman olması aslında bambaşka bir anlam taşıyor.



Küçücük sponsorların desteğiyle ayakta kalan kulübün yaşamasına şaşıran Bingöl, durumun değişmesi gerektiğini biliyor. Bütün sponsorluk görüşmelerinde takımın adının değişmemesi gerektiğini savunduklarını belirten başkan, kulübün kimliğinin değişmemesi gerektiğini düşünüyor. “Coca-Cola gelse ve takıma Cola Türkiyemspor dense, bence sorun yok. Zaten herkes Türkiyemspor demeye devam edecek” diyen yönetici, bugüne kadar şanssız olduklarını ve kimsenin kulübe gelip önlerine para yağdırmadığının altını çiziyor. Bundesliga’da oynayabilecek potansiyelleri bulunduğuna inanan Celal Bingöl, bir ara bırakmayı düşünse de, savaşına devam ediyor. Geleceğe dair umutlu konuşan başkanın, Berlin kulüpleriyle geliştirebileceklerine inandıkları ortaklığın Türkiyemspor’un yazgısını değiştirebileceğini umuyor.

Seksenlerde Hertha Berlin ve Tenis Borurissa Berlin’den sonra şehrin en güçlü üçüncü takımı olan Türkiyemspor, içine girdiği darboğazı atlatıp atlatamayacağı merak ediliyor. A Takım düzeyinde yedi farklı uyruğun buluşma noktası, gençlerde 25 farklı kökenin bir araya geldiği bir takıma dönüşüyor. Vatandaş olmalarına rağmen, Almanya’da ötekileştirilmiş çoğu yabancının kazanılmasında ve Almanların onları kabullenmesinde oynadığı rol düşünülünce, Türkiyemspor gibi birçok sosyal projeye de imza atan takımların yaşaması gerekiyor.

Andreas Becker, Ali Murat Hamarat

(Özel) Son 20 yılın en iyi Anadolu takımı yabancıları

Ege Görgün, Goal.com okurları için son 20 yılda Anadolu takımlarına gelmiş yabancı futbolculardan en iyilerini seçti ve ilk onbirini oluşturdu...

Fotoğraf GalerisiFotoğrafı büyütEge Görgün (Yorumcu)
İlgili LinklerSüper Lig’in 20 yıllık mazisine sığan onca futbolcuyu ha deyince hatırlamak kolay değil. Ama istatistiklere takılmadan, bana bu yazının hazırlık aşamasında yardımcı olan Burak Tezcan kardeşim dışındakilerin düşüncelerine kulaklarımı tıkayarak ve olaya tamamen öznel bakarak “son 20 yılın en iyi Anadolu takımı yabancıları”ndan bir onbir kurmaya çalıştım. Kimi zaman İstanbul beylerinden birine “gelin” gitseler de, ilk çıkışlarını Anadolu takımlarında yapan yabancı uyruklu futbolcular bunlar. Ortaya nasıl güçlü bir takım çıktığını görünce siz de şaşıracaksınız. İşin ilginci, dışarıda kalan futbolcularla iki onbir daha kurabilirdik ve bu takımdan daha güçsüz olmazlardı.

Dimitar Ivankov: 2005’te Levski Sofya takımından Kayserispor’a transfer olan Bulgar kaleci kendisini İstanbul takımlarının ilgi odağı haline getirecek bir performans ortaya koydu. Üstelik Türkiye’de attığı 11 golle birlikte şu an 38 golle tüm dünyada en çok gol atan 5. kaleci unvanına sahip. Ivankov bunlardan 7’sini Kayserispor’da, 4’ünü de şu an için kalesini koruduğu Bursaspor’da kaydetti.





Mirko Mirkoviç (Mert Meriç): Tribünden, hem de süreklilik arz eden bir şekilde izleme şansı bulduğum için gönül rahatlılığıyla söyleyebilirim ki, Türkiye’ye gelen en ünlü değil ama en iyi yabancılardan biri idi. Mustafa Denizli de bunu fark edip Kocaelispor’dan talebesi olan Mirko’yu Fenerbahçe’ye aldırmıştı zaten. Türkiye’ye gelişi dönemin Kocaelispor Başkanı Sefa Sirmen’in biraz da mecbur kıldığı Ali Şen sayesinde olmuştur. Sağbek, solbek, libero, ortasaha gibi çeşitli mevkilerde oynayabilecek yeteneğin yanı sıra, zayıf görüntüsünün ardına saklanmış müthiş bir güce ve dirence sahipti. Hızı en büyük avantajıydı. Belki hepsinden önemlisi de karakterli ve vefalıydı. Zor zamanında Kocaelispor’a para yardımı bile yapmıştı. Belirtmek gerekir bunu, çünkü futbolu ne kadar sevsek de iyi insan olmanın, iyi topçu olmaktan mühim olduğunu bilmediğimiz sürece, Galaksi Kupası’nı kazansak bile boş.

Roman Kratochvil: 2002’de geldiği Denizlispor’un 7 yıl boyunca “çok gizli” santforluğunu üstlenen Slovak orta-defans oyuncusu yeşil-siyahlı takım için 166 maçta 33 gol kaydettikten sonra Konyaspor’da sessiz sedasız emekli oldu. Futbol hayatının büyük ve en verimli kısmını Türkiye’de yaşayan Kratochvil “artık bizden olmuş” futbolculara iyi bir örnek.





Abdel Zaher Ahmed Mohamed Hassan El Saka: Anadolu takımlarında oynamış iyi yabancı libero dendiğinde bir Yesiç gelir aklıma, bir de El Saka. Yesiç’in nostaljisi, şöhreti öndedir ama Mısırlı El Saka’nın futbolu. Tekniği, kendine güveni ve hücum futboluna hem oyun kurucu hem de golcü olarak katkısı onu ideal libero yapan özellikleriydi. Yan etkileri ise kendine kalesine attığı goller ve gördüğü kartlardı. Zaten Mart 2009’da Kocaeli İsmet Paşa’da onu izlediğim son maçında da 65. dakikada ikinci sarıdan atılmıştı.1999’da Denizlispor’la başladığı Türkiye kariyeri boyunca Gençlerbirliği, Konyaspor formaları da giydi. Bu sezona Eskişehirspor’da başlayan El Saka 1974 doğumlu.

Ivaylo Rumenov Petkov: 1998-1999 sezonunda geldiği İstanbulspor’da parlayan solbek 2003-2004 sezonunda Fenerbahçe’ye transfer olmuştu. Fenerbahçe sol kanat sıkıntısını çözdüğüne emindi bu transferle ama… Film onların düşündüğü gibi bitmedi. 2006-2007 sezonunda Ankaragücü’nde görülen Petkov’un Türkiye macerası güzel başlamıştı ama nahoş bitti.

John Leshiba Moshoeu: Mirkoviç gibi izleme şansı bulduğum bir başka “büyük” futbolcu. Ben Kocaelispor’da izledim ama Gençlerbirliği’nde kendini çoktan göstermişti. Sonradan gittiği Fenerbahçe'de de taraftarın sevgilisi olmayı başarmıştı. Asıl garip olansa Güney Afrika’nın gelmiş geçmiş en önemli topçularından sayılan John “Shoes” Moshoeu’yu ülkemize gelmesiydi bence. Sadece Türk futbolseverlere onun gibi bir profesyoneli izleme şansı verdiği için bile İlhan Cavcav’ın heykelini dikmek gerekir. Bu profesyonelliğin kanıtı nedir diye soracak olanlara ise Moshoeu’nun faal futbolculuk yaşamını ancak 2008’de, yani tam 42 yaşına geldiğinde bıraktığını not düşelim. 47 golle ve müthiş bir futbolla dolu Türkiye kariyerine bir Anadolu takımında başlayıp yine bir Anadolu takımında son veren Moshoeu’nun son takımı Bursaspor’du. (2003)

João Batista (Mertol Karatay) : Gaziantepspor’da gösterdiği insan üstü performansla, önlibero devrinin açıldığını müjdeliyordu biraz da. Galatasaray’a transfer oldu ama fazla göze giremedi. Ardından Konyaspor ve Kasımpaşa’nın yolunu tuttu. Biz değerini pek bilemedik, Shakhtar Donetsk bildi, onu transfer etti.

Tomasz Zdebel: 2000-2003 yılları arasında Gençlerbirliği’nde forma giyen oyuncu futbol yaşamına Bundesliga’da devam ediyor. Bochum’da geçen yılların ardından 2009’da, tam 36 yaşında Bayer Leverkusen’e transfer olan Thomas da Bundesliga’da çok fazla sayıda olan Alman pasaportlu Polonyalılardan. Gençlerbirliği’ndeki ilk sezonunda takımıyla Türkiye Kupası’nı kazanmıştı. Modern önliberonun nasıl olması gerektiğini gösteren bir ortasaha oyuncusuydu. Takımın duran toplarını da kullanan adamdı Thomasz. 12 gol ve sayısız asistiyle Gençlerbirliği’ne pek çok kez hayat vermişti. Markaja aldığı rakibine yapışan, adeta “ısırarak” oynayan, ona sahayı dar eden hırslı bir yapısı vardı. Nouma’yı bu şekilde çıldırtışı hala akıllardadır. Nouma 90+ uzatmalar boyunca süren bu fırtınalı ilişkiyi Thomasz’a attığı kafa ve hakemden aldığı kırmızı kartla noktalamıştı.





Alex Yordanov: Levski Sofya takımından 2000 yılında Lazarov’la birlikte gelen Alex, üzerine yıldız tozu bulaşmış, gününde olduğunda karşısında kimsenin duramadığı, o kendine hayran bırakan 10 numaralardan biriydi. Tekniği ve zekasını utandırtmayan bir mücadeleci futbolu vardı üstelik. Ah bir de o kontrol edemediği siniri ve müzmin istikrarsızlığı olmasaydı… Eh o zaman da Türkiye’de değil, Premiership’de oynuyor olurdu zaten. Kocaelispor’un Avusturya’da Arsenal ile yaptığı ve 4-1 kazandığı hazırlık maçında Wenger’in onu izlerken ağzının suyunun akması hala anlatılır İzmit’te. Arsenal yedeklerle çıkmıştır diyenlere not; David, Seaman, Lee Dixon, Dennis Bergkamp, Martin Keown, Patrick Vieria, Ray Parlour, Ashley Cole, Tony Adams ve Junichi Inamoto tribünde, kulübede değil, sahadaydı o gün. Alex Kocaelispor’un ardından İstanbulspor, Kayserispor, Konyaspor ve Ankaragücü formaları giydi.

Andre Kona: 1993-1994 sezonunda Gençlerbirliği'nde oynamaya başlamasının ardından golleri birer birer sıralamaya başlamıştı. Ligimizin gördüğü ilk atletik Afrikalı santrfor tipiydi desek yeridir. Belki de yüzden tüm defanslar onun gollerine çare üretmekte kifayetsiz kalıyorlardı. Hızlıydı, güçlüydü, fırsatçıydı. Antalyaspor, Diyarbakırspor ve İstanbulspor'da Gençlerbirliği’ndeki performanısını sergileyemedi belki ama Türkiye Süper Ligi'nde bugüne kadar 100'ler Kulübü'ne giren iki yabancı futbolcudan biri olmayı başardı. (Diğeri Elvir Boliç.) Gençlerbirliği taraftarının da sevgilisiydi Zaireli Kona. Nasıl olmasın: Gençlerbirliği formasıyla attığı 74 golle (12'si penaltıdan) Gençlerbirliği'nin profesyonel ligde en çok gol atan futbolcusu o.





Majid Musisi: Bursaspor’un efsane santrforu aynı zamanda Timsah Yürüyüşü’nün de mucididir. Rahatlıkta Avrupa’da oynayabilecek kalitede olan Musisi büyük takımların, özellikle de Beşiktaş’ın belalısıydı. Ben o dönemde Ugandalı topçuyu Eintracht Frankfurt’da oynayan, sonradan Leeds United’a geçen Anthoy Yeboah’a benzetirdim. 1994–95 sezonunda Bursaspor’a geldi. 153 maçta 60 gol attı. Bursaspor’un destan yazdığı UEFA İntertoto Kupası'nda 4 gol kaydetti. Bursaspor’dan sonra Çanakkale Dardanelspor’da oynayan Musisi 2005 yılında hayatını kaybetmişti.

Ege Görgün
 
eXTReMe Tracker