Thursday, January 03, 2008

Ayak topunun hikayesi

Futbolun ortaya çıkması dahi esasında başlı başına bir araştırma konusudur. Çünkü futbolun varlığı -gelinen nokta düşünüldüğünde- bir oyunun varlığının çok ötesinde anlamlar taşımaktadır.

Futbol, ne garip bir yoğunluk, bilgi birikimi, yetenek avcılığı, popüler, dünyanın öbür ucundan izlenen, hayranlık duyulan, kaçırılmayası, almış başını gitmiş bi kitle sporu değil mi? Hani biri Hollanda'dan diğeri Rusya'dan iki takımın maçını izliyoruz. Ve ilginçtir, o takımların eksiklerini, gediklerini, iyi ve kötü yönlerini sanki her maçını takip ediyormuşuzcasına FAZLASIYLA biliyoruz.

Farfan gol pozisyonuna giriyor mesela, "AFFETMEZ" diyoruz, gerçekten de affetmiyor? Arda Turan, İbrahim Akın ya da Semih Şentürk'den değil, PSV'nin Peru'lu genç forvetinden bahsediyoruz ve biliyoruz, bi yerde biz de affetmiyoruz! Hadi aynı maçta oynayan Caner Erkin'i tanıyoruz, güzel bir orta kesiyor maçın son anlarında, Brezilyalı Gomes harika uçuyor, "Onun adı Gomes, rahat çıkartır" diyoruz, köşeden parmaklarının ucuyla topun çizgiyi geçmesine izin vermiyor, bunu da affetmiyor, -pardon- biliyoruz... "Vagner Love, Jo, Klasnic, neden oynamıyor?" "Carvalho'nun nesi var." "Ohh iyi Dudu ve Rahimiç Fenerbahçe karşısında oynamayacaklar" diye dırdırdır maç boyunca hiç susmuyoruz, hatta NOTLARIMIZ arasına bakmayı da ihmal etmiyoruz… Bir saymaya başlıyoruz, bitiremiyoruz.

Bütün bunları Real Madrid, Barcelona, Liverpool, Milan ya da -ne biliyim- Bayern Münih gibi bir takım için değil, CSKA ve PSV için konuşuyoruz… Arjantin'in, Almanya'nın, İspanya'nın, İngiltere'nin, İtalya'nın ve bu işin erbabı Brezilya'nın en iyi sol ayağını, en iyi sağ ayağını, en iyi golcüsünü, en iyi çalım atanını, serbest vuruş kullananı, hangi milli futbolcunun hangi ülke ligi takımlarında oynadığını ZATEN biliyoruz.

Biz, Holanda'nın en iyi orta saha oyuncusunu, kalecisini, kafa toplarına çıkanını biliyoruz. Casino Eredivisie'de geçen yıl yaşanan şampiyonluk heyecanını, PSV'nin AZ ve Ajax'a altın tepside ikram ettiği şampiyonluğu son haftada nasıl geri aldığını dün gibi hatırlıyoruz, hatta Heerenveen'de yıldızı parlayan Alfonso Alves'in maç başına gol ortalamasını dahi biliyoruz. Rusya'nın en iyi takımını, en iyi teknik direktörünü, bu sezon Rusya liginde kimin şampiyon olduğunu, CSKA'nın patronunu, Avrupa başarılarını, her şeyi ama HER ŞEYİ biliyoruz. Sadece Rusya'nın, Hollanda'nın değil elbette, İsveç'in, Belçika'nın, Finlandiya'nın, Danimarka'nın, şu an nerede olmanın hayalini kuruyorsanız, işte tam oranın, her ülkenin futbolunu takip ediyoruz.

Yunan Ligi'nden bir takım, en elle tutulur başarısı 1997'de birinci lige çıkarken şampiyon olmaları. Bu takım Galatasaray'ın UEFA Kupası'ndaki rakiplerinden biri olan Panionios. Sahalarında güle oynaya yendiğimiz Yunan takımı Panionios, Avusturya'da son dakikada 1 gol atıyor, bizim burada içimiz ekşiyor… Marsilya'nın başına Gerets geçiyor, bizden biri diyoruz, aynı Shakhtar'ın başına Lucescu geçtiği zaman Ukrayna ligiyle ilgilenmeye başladığımız gibi… Futbolu seviyoruz, takip ediyoruz ve bu oyunla ilgili her şeyi bize ait sanıyoruz ve biliyoruz, bilmek zorunda kalıyoruz!

(Zorunda kalmayı açayım;) Mevzu futbol olunca bilmemek de en az öğrenmemek kadar ayıp oluyor. Eee, bu da futbol üzerine yazan-çizen, yorumlayan, eğri oturup doğru konuşan, sürekli anlatan, futbolda dün yoktur tezinin en bi mağduru bizlerin işini bir hayli zorlaştırıyor. Dün anlattıklarınızın bugün başınıza bela olabileceği çok fazla saha yok aslında. Futbolda ise her zaman böyle oluyor. Yıllarını bu işe vermiş duayenlerin dahi kem küm etmek durumunda kaldığını, arada kaldığını, hem yardan hem serden geçtiğini çok görmüşlüğümüz var.

Tabi bu arada kalmış olmanın verdiği, birinden olsam diğerinin bakışlarının sertleşeceği futbol kültürümüzün acımasız, stajyer, malum, korkak, ukala, iş bilir hallerinden kaçmanın, bir nefes almanın yolları da yok değil. Olaya bilimsel, tarihsel açıdan bakarak, "yorumsuz bir hayatı seçerek" diyeyim ben buna, gözler Kadıköy'de (ya da Porto'da), kulaklar Eindoven'da (ya da Marsilya'da) olsa da AKILLAR futbolda olacak şekilde bir çalışma yapılabilir mesela… Ve bu yazıda o çalışmanın ilk satırları olabilir pek tabii…

Yerküreyi etkisi altına alan ve "küresel bir tutku" olarak da ifade edilen futbolun ortaya çıkışı, nasıl çok fazla takip edilen bir kitle sporu haline dönüştüğü, Türkiye'de yaşadığı değişimi klavyem yettiğince sizlerle paylaşmak istiyorum. Çalışmaya verdikleri destek için Adnan Bostancıoğlu'na, anlattıklarıyla akıl haritamı geliştiren Yiğiter Uluğ, Cem Dizdar, Mehmet Demirkol'a, yazdıklarıyla ufuk açan Bilal Arık'a ve okurken karşılaşacağınız birçok isme de peşin peşin teşekkürlerimi de sunmak isterim. Footballers' Wives kadar eğlenceli olacağını düşünmesem de bu yazı dizisinden keyif almanız ve dizinin sonunda yeniden görüşmek dileğiyle, keyifli okumalar.

(1) Tüm zamanların en popüler oyunu…
Kendisini futbol tarihçesine adayan ilk tarihçilerden biri olan Metz Üniversitesi çağdaş tarih profesörü Alfred Wahl'a göre futbol, daha eski bir ifadeyle ‘top oyunları', 1840–1860 yılları arasında İngiltere'de özel okullarda ve üniversitelerin göbeğinde modern futbolun ortaya çıkışını hazırlayan köklü bir değişime uğramadan çok önce, Avrupa'da ve hatta çok uzaklarda bile, asırlar boyunca var olmuştur. Oyun, daha sonraları hayat bulduğu coğrafyanın sınırlarını aşmakta, tüm toplumsal tabakalara yayılarak bir gösteriye dönüşmektedir.

Futbolun ortaya çıkması dahi esasında başlı başına bir araştırma konusudur. Çünkü futbolun varlığı -gelinen nokta düşünüldüğünde- bir oyunun varlığının çok ötesinde anlamlar taşımaktadır. Futbolun ortaya çıkışı, daha sonra kazanılan ve dünyayı saran kurallarıyla birlikte endüstriyelleşmesi, artık oyunun eskisi gibi olamayacağının da bir göstergesidir.

Söz konusu oyun için, alabildiğine popülerleştiğini, futbol adının geçtiği her şeyin kitlelerin ilgisini çektiğini, oyuna ait olan değerlerin reklâmlara ‘imge gücü' verdiğini, hatta bir giyim, gıda, otomotiv gibi futbolun da başlı başına bir sektör haline dönüştüğünü söylemek sanıyorum yanlış olmayacaktır.

Tüm zamanların bu en popüler oyunu, diğer taraftan hayata dair yaşanan değişimlerin de bir göstergesidir. Çünkü futbol, çoğunluğun bildiği bir spordur, sürekli takip edilmektedir. Futbolun yapısal, ekonomik, sosyolojik etkileri, toplumun içinden geçtiği dönemi gözlemleyebilmek adına da önemli rol oynamaktadır.

Daha geniş bir pencereden bakarak ve günümüzdeki futbolun anlamını görmeye çalışarak konuyu açarsak; futbol ilk oynandığı tarihten çok sonra, hatta bugünü de kapsayan bir ifadeyle ‘popüler' bir oyundur. Ve popüler kültürü besleyen, ondan beslenen güçlü nitelikleri bünyesinde barındırmaktadır. (Bunu kötü bir gelişme, "başımıza bu da mı gelecekti" şeklinde bir diz dövme merasimi olarak değil, gelinen noktayı daha sade bir şekilde görebilmek adına yazma gereği hissettim.)

Necmi Erdoğan'ın şu cümleleri, sözünü ettiğim popüler ve futbol kavramları arasındaki ilişkiyi açık bir şekilde bizlere anlatıyor; "Halk oyunu olarak futbol, popüler öznelliklerin karmaşık, iç içe geçmiş ve çelişik bir halde kurulduğu, ifade edildiği ve maddileştiği bir "derin oyun"dur. Popüler futbol kültürü, sınıfsal, milli, etnik, dinsel, ataerkil vs. kimliklere eklemlenerek "ötekilik" formlarının üretilmesine katkıda bulunmuştur. Kolektif aidiyet biçimlerinin kendileri de "havada" oluşmazlar, eğlence, müzik, futbol, giyim vb. gündelik hayat pratiklerinde kurulur ve tecrübe edilirler".

Oyunun ortaya çıkmasıyla ilgili farklı kültürlerin farklı değerlendirmeleri olmuştur. Pek çok tarihçi, ulaşabildiği kaynakları referans göstererek, oyunun ilk oynandığı yer ile ilgili farklı adresler göstermişlerdir. Hani futbolun ilk kez yaşadığımız coğrafyada oynandığını iddia edenler de vardır, Okyanus'un diğer tarafından, dünyanın öbür ucundan, Çin'den mesela "hayır ilk biz oynadık" diyenler de…

Bu çalışmada bütün farklı adreslere inanılmaktadır. Çünkü bence önemli olan top ile oynanan bu oyunun ilk nerede oynandığından öte, bugünkü halini ilk ne zaman aldığıdır. Modern futbol dediğimiz oyunun ortaya çıkması ve gelişimini incelemek hem gerçekçi hem de elimizde net bilgilerin olması açısından daha sağlıklı olacaktır kanısındayım.

Bir sonraki bölüme geçmeden önce biraz ilk bölümü toparlamak adına sözü Ali Bulaç'a bırakıyorum; "Futbolun bugünkü seviyeye gelmesinde 3 önemli dönemden söz etmek mümkündür: a) İlk ortaya çıktığı sanayi devrimi. b) Stat, malzeme ve takımların bir işletme gibi ele alınıp bizzat futbolun endüstrileşmesi. Spor malzemesi üreten ve satan büyük endüstri şirketlerinin ortaya çıkması ve bunların futbola olan ilgiyi yeniden üretmek üzere özel yatırım programları uygulaması. c) Kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle futbolun en geniş toplumsal kesimlerin ilgi alanına girmesi."

1 Alfred Wahl, Ayaktopu: Futbolun Öyküsü

2 Hakkı Özdal, Futbol Endüstrisi, Evrensel Kültür

3 Nemci Erdoğan, Popüler Futbol Kültürü ve Milliyetçilik, Birikim

4 Ali Bulaç, Dünyanın Ayağa Düşmesi, Karizma

Tuesday, January 01, 2008

TFF 1. Lig'de ilk 3 hafta programı!

TFF 1. Lig'de 18, 19 ve 20. haftaların programı belli oldu. İşte ikinci yarının ilk 3 haftasının programı..

18. hafta:

12 Ocak Cumartesi:
13.00 - Orduspor-Altay (19 Eylül)

13 Ocak Pazar:
13.00 - Kocaelispor-Sakaryaspor (İsmetpaşa)
13.00 - Boluspor-Kartalspor (Atatürk)
13.00 - Elazığspor-Eskişehirspor (Atatürk)
13.00 - Mardinspor-Antalyaspor (21 Kasım)
13.00 - Karşıyaka-Giresunspor (Alsancak)
13.00 - Samsunspor-İstanbulspor (19 Mayıs)
13.00 - Gaziantep Büyükşehir Belediyespor-Malatyaspor (Gaskispor Tesisleri)

14 Ocak Pazartesi:
19.00 - Kayseri Erciyesspor-Diyarbakırspor (Büyükşehir Belediye Atatürk)

19. hafta:

19 Ocak Cumartesi:
13.00 - Sakaryaspor-Orduspor (Atatürk)

20 Ocak Pazar:
13.00 - Eskişehirspor-Gaziantep Büyükşehir Belediyespor (Atatürk)
13.00 - Diyarbakırspor-Kocaelispor (Atatürk)
13.00 - Elazığspor-Kartalspor (Atatürk)
13.00 - Giresunspor-Boluspor (Atatürk)
13.00 - İstanbulspor-Kayseri Erciyesspor (Bahçelievler İl Özel İdare)
13.00 - Antalyaspor-Samsunspor (Atatürk)
13.00 - Malatyaspor-Mardinspor (İnönü)

21 Ocak Pazartesi:
19.00 - Altay-Karşıyaka (Atatürk)

20. hafta:

26 Ocak Cumartesi:
13.00 - Elazığspor-Giresunspor (Atatürk)

27 Ocak Pazar:
13.00 - Malatyaspor-Antalyaspor (İnönü)
13.00 - Gaziantep Büyükşehir Belediyespor-Kartalspor (Gaskispor Tesisleri)
13.00 - Orduspor-Diyarbakırspor (19 Eylül)
13.00 - Kayseri Erciyesspor-Samsunspor (Büyükşehir Belediye Atatürk)
13.00 - Kocaelispor-İstanbulspor (İsmetpaşa)
13.00 - Boluspor-Altay (Atatürk)
13.00 - Mardinspor-Eskişehirspor (21 Kasım)

28 Ocak Pazartesi:
19.00 - Karşıyaka-Sakaryaspor (Alsancak)
 
eXTReMe Tracker