Tuesday, September 30, 2014

Bir Süleyman Hikayesi

Hepsi oradaydı... Eyalet Başkanı, Belediye Başkanı, bölgenin önemli siyasetçileri, yöneticiler, ünlüler... Binlerce kişi ismini haykırıyordu, herkes onu kutluyordu. O anı ölümsüzleştirmek için arkadaşlarıyla birlikte şehrin altın kitabına bile imza atmıştı. Tam belediye sarayından ayrılmak üzereyken, Belediye Başkanı yanına geldi ve samimi bir şekilde elini sıktı. Nezaketen yapılmış, zoraki bir el sıkma değil; samimi bir yaklaşımdı Başkanınki. Oysa çok değil, sadece birkaç ay önce elini sıkan yoktu Süleyman’ın. O ellere kelepçe vurup, hapishaneye göndermişlerdi kendisini. Henüz 21 yaşında, hayatın en güzel olmasına aday bir dönemde demir parmaklıkların ardında kaldı.
 
Peki neden? Süleyman Koç, son derece yetenekli bir futbolcuyken, futbol oynamaktan para kazanmaya başlamışken neden hayatına yanlış bir yön verdi? Süleyman, Bundesliga ve Bundesliga 2 kulüplerinden izlenilmeye başlamasına rağmen neden kriminal bir hayata soyunmaya karar verdi? "İyi niyetim yüzünden, kimseye 'hayır‘ diyemiyorum" diye cevap veriyor bu sorulara her defasında.
 
Süleyman Koç; Tennis Borussia Berlin, Berlin Ankaraspor ve Berlin Türkiyemspor’da oynadıktan sonra, o dönem 3. Lig’te oynayan Babelsberg’in radarına girmiş ve kısa zamanda Potsdam temsilcisine transfer olmuştu. Aylık 2000 Euro maaş artı prim alıyordu. Çok yakın zamanda çok daha fazla paralar kazanacağı aşikardı, çok iyi bir futbolcuydu ve herkesin dilindeydi. Maaşını gününde alıyordu ve gerçekten de kısa zaman sonra 3. Lig için de fazla yetenekli olduğu anlaşıldı. Ancak biraz daha çalışıp, Babelsberg’i de sıçrama tahtası olarak kullanmayı düşünemedi o günlerde.
 
Arkadaş bildiği iki yakını, "Senin ehliyetin var, bize yardımcı olur musun" isteği ile geldi bir gün. "Hayır" diyemeyen Süleyman bu isteği geri çeviremedi. Berlin’in muhtelif sokaklarında şans oyunlarının oynandığı mekanları basmaya karar vermişti arkadaşları. Her defasında birkaç bin Euro çalıp, kriminal serüvenlerine 3 ay boyunca devam etmişlerdi. Emniyet güçleri, çeteleşmiş bu ekibin çoktan peşine düşmüş ve hepsini deşifre etmişti. Bir sabah operasyonuyla her biri tutuklandı...
 
Mahkemeye çıkarılanların hepsi çocuk yargılamasına tabi tutuldu yaşları gereği. Aralarında sadece Süleyman’ın yaşı onu çocuk yapmıyordu ve adaletin tüm sertliği ile karşı karşıya kaldı. "Biz, polisle konuşulmayacak, polise bir şey söylenmeyecek fikriyle büyüdük" diyen Süleyman, mahkemede de bir şey demeyip kendini yeterince savunamayınca 3 yıl, 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Suçlama çok ağırdı; gasp ve adam yaralama. Mahkeme daha karar verir vermez, Babelsberg genç oyuncuyla ilişkisini kesti ve Süleyman için yanlız günler başlamıştı. Her sabah 6:45’te uyandırıyorlardı, 7 metrekarelik hücresinde toparlanacak bir şey varsa onu toparlayıp, ilk dönemlerde sadece bir saatliğine dışarı çıkıyordu.
 
23 saat karanlık ve küçük bir köşede yaşamak genç bir adamın zoruna gider. Ve gitti. Çok az vaktini diğer mahkumlarla geçiriyordu. "Onlara çok üzülüyordum" diyen Süleyman, kendisine aldığı eşofmanları başka mahkumlara dağıtmaya başlamıştı acıma duygusundan dolayı. Baba Yaşar Koç, her ziyarette bir eşofman takımı getirmekten sıkılmış olacaktı ki,  oğluna "Artık yeter" dedi. Ama o genç adamın derdi pahalı eşofmanlar değildi. Onun içini kemiren, kendisini bildiğinden bu zamana yapmış olduğu sporu orada, kutu gibi hücresinde yapma imkanı bulamamasıydı. "Spor yapmak için yatağımı kaldırıp, indiriyordum" diyor kader mahkumu Süleyman...
 
Bir gün, gardiyanların futbol oynadığını öğrenmiş ve onlara katılmak için izin istemişti. Tüm hapishane personelini yerle bir ettikten sonra, hücresine döndüğünde bir gardiyanın ağzından şu sözler dökülüyordu: "İyisin, baya iyisin. Buradan çıktığında bunu kullan…" 
 
Futbola dönmek için ilk adım gibiydi adeta bu sözler. Yaptıklarından pişman olan Süleyman kağıt kalemi alıp, hocasına ve takım arkadaşlarına mektup gönderdi ve her satırında onlardan özür diledi. Kısa zaman sonra Süleyman’ın hiç beklemediği bir şey oldu ve bir mektup da hocasından geldi; "Sana inanıyorum!" yazıyordu en tepede... Eski takım arkadaşları da unutmamıştı Süleyman’ı. Bir müddet sonra devamlı mektup göndermeye başlamışlardı ve bir mahkumun duyabileceğini en güzel cümleleri kuruyorlardı Süleyman'a: "Seni özlüyoruz"
 
Hapishane hayatında tek bir gün bile sorun yaşamayan ve daha önemlisi sorun yaşatmayan Süleyman’a yarı açık cezaevi sistemi uygulandı ve bir iş bulduğu taktirde gündüzleri dışarıda kalmasına, sadece gecelemeye cezaevine gelmesine izin verileceği bilgisi verildi. Bu koşulu yerine getirmek için tek yol vardı, o da eski kulübüne başvurmaktı. Babelsberg yönetiminde Süleyman’a bu fırsatı vermekten yana olmayan kişiler olsa da, Teknik Direktör Dietmar Demuth’un çabalarıyla Süleyman Koç‘un antrenmanlara çıkmasına izin verildi. Hapishanede sadece kas çalışması yaptığı için 25 kilo almış ve futbol oynamak için formundan biraz uzaktı ama bu da engel değildi onun için. Kısa sürede fazla kiloları attı üzerinden ve o talihsiz olaydan önce olduğu gibi yine Babelsberg’in en iyisi oldu.
 
Babasının çabalarıyla 10 bin Euro’luk bir kefalet karşılığında serbest kalan Süleyman, kısa bir süre sonra tekrar hapishaneye girse de, özgürlüğüne kavuşmuştu artık. İyi hali göz önünde bulundurarak, 2013’ün son günlerinde serbest bırakılan Süleyman, Babelsberg tarafından çoktan kabul görmüştü bile. Eski hocası Demuth ile yollar ayrılmıştı ama Başkan Thomas Bastian sözünde durmuştu, "Bir insan gerçekten pişmanlık yaşıyor ve hayata dair ikinci şansı samimi bir şekilde istiyorsa, bu şansı ona vermek gerekiyor. Bu bizim de felsefemiz…" diyerek...
 
Ancak Bastian daha da ileriye gidip, en yetenekli oyuncusunun önünü açtı. Bundesliga 2’de mücadele eden Paderborn, Süleyman Koç’u sadece istemekle kalmayıp, oyuncuya 2,5 yıllık sözleşme önermişti. Mütevazı bir yapısı ve daha da ötesinde mütevazı bir bütçesi olan bir kulüp için olağanüstü bir riskti bu teklif. Süleyman, 1 Ocak 2014 itibariyle artık bir Bundesliga 2 futbolcusuydu.
 
Almanya kamuoyu, Bundesliga’ya çıkmaya aday bir kulübün, hapishaneden yeni çıkmış bir kişiyi transfer etmesine konsantre olurken, Paderborn cephesinde pragmatik bir düşünce hakimdi. "Sülo, temposuyla ve bitirişiyle çok iyi bir silah" diyen Teknik Direktör Andre Breitenreiter ile "Süleyman gelişime çok açık ve her yerde iş yapar" diyen Sportif Direktör Michael Born aynı dili konuşuyordu. Onların aklına kriminal Süleyman değil, futbolcu Süleyman geliyordu sadece ve karşılığını da kısa süre sonra aldılar. Paderborn, Bundesliga’ya çıkmaya hak kazanırken, bu yolda iki gol ve altı asist ile oynayan Süleyman’ın katkısı olağanüstüydü. Kutlamalarda Paderborn Belediye Başkanı ve diğer ünlülerin belediye sarayında kime teşekkür edeceklerini çok iyi biliyolardı. Her yerde "Sülo“ vardı.
 
Birkaç ay önce demir parmaklıkların arkasında dünyaya bakan Süleyman, artık bir Bundesliga futbolcusu. Kendisi "Annem ve babam artık benimle gurur duyabilir" diyor ve ekliyor: "Hayatımda her şey için herkesten daha fazla mücadele etmek gerekiyor ama buna hazırım."
 
Bekliyoruz, Sülo. Sahne senin...
 
eXTReMe Tracker