Wednesday, February 17, 2010

Harry Kewell: "Galatasaray'da yeniden doğdum"

Onun için düzenli olarak Avustralya Futbol Federasyonu'ndan Türkiye'ye gelen bir hanımefendi var. Görevi getirdiği formalara imzasını almak. Avustralya'da her yıl verilen "yılın en iyi genç futbolcusu" ödülü onun adına düzenleniyor. Ülkesinin en popüler sporcularından biri, hatta golf oyuncusu Greg Norman ve NBA yıldızı Andrew Bogut'tan sonra geçen yıl ülkesinde en fazla kazanan sporcular listesinin üçüncü basamağındaydı. İşin kötüsü, Türkiye'de belki son ayları. 90'ların sonunda Leeds'le tanıdığımız, 2005 Şampiyonlar Ligi finalinin hüzünlü adamı, futbolun güler yüzlü ve sempatik isimlerinden, nam-ı diğer "Harry Potter" karşınızda.

Röportaj: Caner Eler / TamSaha

Avustralya'da ülkemizden farklı olarak "spor lisesi" sistemi var. Sen de bir spor lisesinden mezunsun. (Westfields Sports High School) Bu nasıl işleyen bir sistem?

İlk başta normal bir liseye gittim. Sonradan spor lisesine kabul edildim. Burada sadece derslere değil, sportif gelişiminize de odaklanabiliyorsunuz. Örnek vermek gerekirse, ben okula sabah 7.30'da gidiyordum. 9'a kadar antrenman yapıyordum. Sonra derse giriyorduk. Birkaç ders sonra öğleden sonraları yine antrenman oluyordu. Sonra dersler bittiğinde tekrar antrenman yapardık. Bazı günler ders aralarında, bazı günler ders sonlarında oluyordu. Bu biraz "futbol-okul-futbol-okul" düzeninde giden bir çark. Sağlıklı bir eğitim alırken, spor çalışmalarını da eşgüdümlü yürütebiliyorsun. Çok iyi işleyen bir düzen ve bu sayede Avustralya'da her branşta çok başarılı sporcular yetişiyor.

Sonrasında spor enstitüsüne gittin mi? Avustralya'da birçok spor branşında en iyi sporcuların yetiştiği enstitü sistemine katıldın mı?

Hayır, gidemedim. Aslında gitmek için başvurdum ancak (gülümseyerek) benim kabul edilecek kadar iyi olmadığımı söylediler. Aslında çok iyi bir sistem. Birçok arkadaşım, hatta şu anda milli takımda oynadığım birçok arkadaşım Avustralya Spor Enstitüsü'nden yetişme. Ancak beni yeterli görmediler. Ben biraz büyük yaş gruplarıyla çalışıyordum belki de ondandır.

Milli takım demişken Dünya Kupası'ndaki şansınızı nasıl görüyorsun?

Zor bir gruba düştüğümüzü düşünüyorum. Bu sefer sadece futbolcularımızı değil, takımımızı da iyi tanıyorlar. Almanya, Sırbistan ve Gana hep güçlü ve dişli takımlar. Gruptan çıkmak için her şeyi yapacağız. Onlar bizim için hazırlanırken biz de onlar için hazırlanacağız.

Peki, keşfediliş öykün nasıl gelişti?

10'lu yaşlarımda Marconi takımında oynuyordum. Aynı zamanda öğleden sonraları NSW Junior Academy'de David Lee ile beraber çalışıyordum. Ondan çok şey öğrendim. Sonra 15 yaşına geldiğimde, Big Brother Movement sayesinde İngiltere'ye gitme fırsatım oldu. Big Brother Movement gençlere yardım ederek, ama sadece sporda değil, müzik, resim ve hayatın diğer her alanında yetenekleri olan çocuklara burs vererek onların deniz aşırı ülkelere gidip eğitim ve yaşam şansı bulmalarını sağlıyor. O yıl da 6 çocuğa futbolda bursa vereceklerdi. Ben de şanslılar arasında yer aldım. Hatta Brett Emerton da benimle beraberdi. İngiltere'ye Leeds'e gidip 1 ay kalma şansı yakaladım. Bu bir deneme ya da seçme değildi. Sadece 1 ay boyunca İngiliz futbolunun ve yaşam biçiminin tadını almak içindi. Fakat ikimiz de o süre içerisinde iyi izlenim bıraktık onlarda. Bizimle sözleşme imzalamak istediler. Ben imzaladım ancak Brett önce Avustralya'ya dönmeyi tercih etti.


Sonrasında Leeds'de çok parlak bir kariyer başlangıcı yaptın. George Graham ve sonrasında David O'Leary yönetiminde müthiş bir oyuncu topluluğuyla gelen başarılar vardı. Ancak sonrasında önlenemeyen bir çöküş geldi. Ekonomik idarede sıkıntılar oldu ama başka sebepler de var mıydı?

Leeds United takımı gerçekten harika bir ekipti. Çok iyi bir takım yakalamıştık. Her şey George Graham'la başladı aslında. Bu güzel takımın oluşmasında kalbini ortaya koydu, temellerini attı. David O'Leary ise sadece doğru zamanda doğru yerde olacak bir şansa sahipti sonrasında. Güçlü ve genç bir takım avucunun içine düşmüştü. Çok önemli işler başardık, yapmak ve ulaşmak istediğimiz önemli yerlere geldik. Ancak iyi hikâyelerin sonları hep iyi bitmeyebiliyor.

Peter Ridsdale'in kötü yönetiminin sonucu muydu sence?

Tabii ki o başkan olarak paraları harcayan ve iyi teklif geldiğinde ekonomiyi düzeltmek için, Rio Ferdinand'da olduğu gibi futbolcularını gönderen adamdı. İyi transfer hamleleri de yaptı, kötü yatırımlar da. Ancak şunu söyleyebilirim ki, Leeds'de benim içinde bulunduğum takım o kadar iyi oyunculardan kuruluydu ki, büyük bölümü Leeds sonrasında da çok iyi kariyerler yaptı. Bu zaten ne kadar iyi bir takım olduğumuzu bir kez daha kanıtlıyor. Menajerin kim olduğu hiç önemli değildi. Hatta menajer takım için problem yaratsa dahi biz o kadar sıkı ve iyi çalışıyorduk ki, birbirimize o kadar bağlı bir gruptuk ki, bizim performansımızı etkilemezdi. Hep birbirimiz için vardık.

Rijkaard benim idolümdü

George Graham, David O'Leary, Rafa Benitez ve Frank Rijkaard gibi teknik adamlarla çalışma fırsatı buldun. Her biri farklı yapıda teknik adamlar. Onlardan kendine neleri aldın? Sende nasıl izler bıraktılar?

David O'Leary'den başlıyım o zaman. Çünkü en kısası o. Ondan hiçbir şey almadım, hiçbir şey öğrenmedim. Asıl Leeds'de bizim ve benim için çok şeyler yapan George Graham'dı. Kariyerimin ilk bölümünde çok önemli bir yeri vardır. Hem tecrübesi hem de insani özellikleriyle çok şey kattı bana. Sonrasında Liverpool'a gittiğimde Benitez gibi çok değerli bir teknik adamla çalışma fırsatım oldu. Ne yazık ki Pool kariyerimde Leeds'de olduğu gibi devamlılık arz edemedim ve o zor zamanlarda hep yanımda yer aldı. Bana ne olursa olsun güvendi. Fakat bir şekilde yollarımızı ayırmamız gerekiyordu ve başka yollara gittik. Şimdi bu sayede teknik direktörlüğüne hayran olduğum bir adamla çalışıyorum. Futbolcuyken de idollerimden biri olan bir teknik adamla. Burada onunla tanışma ve çalışma fırsatını bulduğum için çok mutluyum. İlişkimizi başlangıçtan itibaren çok sağlam temellere oturttuk. Umarım hep böyle devam edecek. Ben onun için futbol oynarken çok keyif alıyorum, onun futbola bakış açısını ve yaklaşımını çok seviyorum. Futbol oynamaktan Rijkaard ve Galatasaray sayesinde tekrar keyif alıyorum.

Liverpool'dayken 2005 Şampiyonlar Ligi finali için Olimpiyat Stadyumu'na çıktın. Kupayı kaldıranlar arasındaydın. Kişisel olarak kâbus olarak tanımladığın bir gece aslında bildiğim kadarıyla?


Evet, takım arkadaşlarım harika bir iş başardılar ancak benim için 23. dakikada oyundan çıkmak gerçekten üzücü oldu. Ama tarihe geçen kadroda yer almak yine de güzeldi.

Liverpool sonrası Türkiye'ye geliş kararında zorlandığını, daha doğrusu çekincelerin olduğunu biliyoruz. Ancak anlaşıp İstanbul'a ayak bastığında havalimanındaki kalabalıkla beraber neler hissettin?


Evet, bazı çekincelerim vardı. Hatta menajerim dahi ilk teklifi söylediğinde çekinmiştim ancak Galatasaray benimle şartsız ilgilendi ve ailemle de konuşarak buraya gelmenin doğru olacağına karar verdik. Geldiğimde havalimanında muhteşem bir kalabalık vardı. Aslında bazı özel hikâyelerim var bununla ilgili ancak (gülerek) bunları kendime saklamam gerekiyor. İlk hissettiklerim bu durumun fantastik olması ve beni pozitif anlamda çok sarsmasıydı. Çok keyif aldığımı söylemeliyim. Türkiye'de olduğum ilk günden bu yana zaten her şeyden çok keyif alıyorum. Bu yoğun karşılama şekli ve diğer hiçbir bir konuda hiçbir şikâyetim yok. Benim için adeta yeniden bir doğuş oldu. Onların bu sevgisi sizde büyük bir şevk yaratıyor.


Şöyle durup bir adım geriye doğru atıp Avustralya ve İngiltere kültürünün bir temsilcisi olarak Tük futboluna Galatasaray çerçevesinde baktığında neler düşünüyorsun? Stadyumlar, taraftarlar ve diğer özellikleriyle…


Aslında dünyanın her yeri için aynı şeyi söyleyeceğim. Futbol her yerde futboldur. Günün sonunda 11'e 11 oynarken diğer hiçbir şeyin önemi kalmaz. Galatasaray çok büyük bir takım. Her yıl önemli yatırım yapıp kupalara, başarılara ulaşabilmek için uğraşılıyor. Tıpkı İngiltere'de her yıl Liverpool, Arsenal ve Manchester United gibi kulüplerin yaptığı gibi. Türkiye genel anlamda dünyanın en güzel taraftar topluluklarına sahip ülkelerinden biri. Galatasaray taraftarı da tabii ki benim için bunlar arasında benim için özeli ve değerli olanı. Tabii ki Elland Road'da ve sonrasında Anfield'da Kop gibi muhteşem taraftar topluluklarının karşısında oynamak harikaydı. Her futbolcunun eğer fırsatı olursa deneyimleri arasında bulunması gereken olaylardan biri Anfield'da Kop önünde futbol oynamak. Fakat burada Türkiye'de gün be gün, hafta hafta yaşadıkça onlar hakkında daha fazla şey görüp öğrendikçe çok daha özel taraftarlar olduğunu söyleyebilirim. Futbol artık dünyada bir büyük endüstri haline geldi. Premier Lig bu iş gemisinin amirali konumunda. Avrupa'nın diğer ülkeleri de futbolun profesyonel iş ve endüstri özelliklerini daha fazla hissettiğiniz yerler. Türkiye'de de bu profesyonel yön var ancak…

Futbolu iş olarak düşünmüyorsunuz

Dramatik yön mü var aynı zamanda?

Biraz dramatik yön de var ancak asıl demek istediğim Türkiye'de futbol biraz daha kişisel algılanıyor. İnsanlar sadece iş olarak düşünmüyorlar burada futbolu. Kazanmayı gurur ve onur meselesi haline getirebiliyorlar. Kazanmak için her şeyin doğru olduğundan emin olmaya çalışan bir yapı var. Halbuki bazen bu bakış açısından biraz uzaklaşmanız gerekebilir. Kararları daha profesyonelce vermeniz gerekebilir. Çünkü futbol artık daha da iş dünyası haline geliyor.

Sadece Galatasaraylılar değil, diğer takımların taraftarları da sana sempatiyle bakıyorlar. Türkiye'ye gelen yabancılara baktığımızda iki tarz yaklaşım görebiliyoruz. Birincisi, gelip parasını alıp işini yapmaya çalışan ve başka olaylarla ilgilenmeden gidenler. Bir de senin de içinde bulunduğun, bunları yaparken aynı zamanda bulunduğu takım için kaygılanan, o takımın gençleri için bir şeyler yapmaktan geri kalmayan, kısaca sorumluluk hisseden futbolcu tipi. Bunun seninle seyirci arasında da farklı bir hava yarattığını düşünüyor musun?

Öncelikle bu düşünceler için teşekkür ederim. Diğer oyuncular için konuşamam fakat kendim için konuşursam, biraz geriye gitmem gerekir. Ben Leeds United'da daha genç bir futbolcuyken A takımdaki tecrübeli futbolcular bizimle gelip konuşurlar, bize yardım ederlerdi. Şimdi ben de takımda yardıma ve cesaretlendirmeye ihtiyaç duyan genç futbolcuları gördüğümde onlara ulaşmaya çalışıyorum. Geçtikleri yollardan daha önce geçtiğin için onların daha hazırlıklı olmalarını sağlayabilirsin. Ben de mümkün olduğunca onların arkasında olmaya, kollamaya çalışıyorum. Burada önemli olan aynı geminin içinde olmanız ve genç, yaşlı, tecrübeli fark etmez, aynı amaç için birlikte takım olarak savaşmanız.

Saha içinde arkadaşlarını cesaretlendirmenin dışında ortamın gerginliğini alıcı şakalar da yapmayı seviyorsun sanırım. Sabri'nin boyuyla ilgili olan ve yine gol attıktan sonra Elano ile Baros'a mesaj olsun diye yaptığınız dans mesela.

Milan pek öyle düşünmüyor ama (gülerek)… Bizim için o mesajı göndermek keyifliydi. Futbol oynadığım takımlarda edindiğim çok fazla arkadaşım var. Burada da aynı şey geçerli. Benim için arkadaşlık çok önemli. Onlarla futbol oynarken çok fazla keyif alıyorum ve bazen böyle saha içi takılmalarımız olabiliyor. Tabii ki öncelik her zaman çok çalışmaktır. Sahada ve antrenmanda gevşememeniz lâzım. Ben arkadaşlarımla şakalaşmayı, saha içerisinde eğlenmeyi çok severim. Ancak öncelikle çok çalışmanız, disiplinle oynamanız gerekir. Sonra gol attığınızda ölçülü biçimde, kimseyi kırmadan gol sevincinizi yaşayabilir ya da ortamdaki gerginliği alacak esprinizi yapabilirsiniz.

Futbol kariyerin boyunca sakatlıklarla çok fazla uğraşmak zorunda kaldın. Şanssızlıklar yaşadın, hatta yanlış tedaviler olduğu söylendi. Leeds United doktorlarının yanlışları olduğu söylendi…


Hayır, kesinlikle Leeds United takımındaki doktorlar ya da fizyoterapistlerle alakası yok. Kulübün muhteşem bir tedavi sistemi vardı. Ben orada sadece 6 ay formamdan uzak kaldım. Asıl problem yaşadığım yer Liverpool oldu.


Bir çok spekülasyon yapıldı yıllar boyunca, gut ve mikroplu kireçlenme gibi. Ancak buraya geldin ve daha az sakatlanan, devamlılığı artan bir futbolcu oldun. Bunun sebebi Galatasaray tıp ekibi mi, özel fizyoterapistin Les Gelis ile çalışman mı, neler söyleyeceksin?


Aslında geçmişteki sakatlık hikâyemle ilgili asıl gerçekleri zamanı gelince anlatacağım. Olayların tüm detaylarını vermeyeceğim şu an. Bunun sizinle bir alâkası yok, tamamen zamanı gelince açıklamak istememle ilgili. Durumun nasıl olduğunu biliyorsunuz, insanların sözlerini çarpıtıyorlar, onu, bunu söylüyorlar. Les'e gelince; sakatlıklar uzadığında futbolcunun ya şevki kırılır uzaklaşır ya da her şeyi bir yana bırakarak dönmek için her yolu dener. Ben de kişisel çalıştırıcı tutmanın doğru olacağına karar verdim. Sadece benimle ilgilenecek birine ihtiyacım vardı. Tabii ki çok ucuz olmadı, bunun için kendimi adamam gerekti.

Kişisel çalıştırıcı tutmak çok da kolay bir karar olmasa gerek?


Bunu yapmak zorundaydım. Ya her şeyden vazgeçecektim ya da birçok şeyden fedakârlık yapıp tekrar sahaya çıkıp futbol oynayacaktım. Kişisel çalıştırıcı da bu yolda önemliydi. O zamanlar bir ara artık bittim, sonum geldi diye hissediyordum. Ama tekrar futbol oynamak için kendime bir şans tanımaya borçlu da hissediyordum. Bazı olaylar beni bu konuda geriye doğru itmeye çalışsa da Galatasaray'a gelmek ve Galatasaray'ın bana sunduğu fırsatı değerlendirmekle beraber sentez işledi ve işler yoluna girdi.

Taraftarın seni çok sevdiğinden bahsetmiştik, "Stay with us" (bizimle kal) pankartları hazırlayan, sana "Daddy Cool" şarkısını atfeden bir taraftar sevgisi…


Evet, onlara her şey için teşekkür ediyorum. Gerçekten inanılmazlar. Özellikle şarkıyı duyduğumda çok keyif alıyorum. Hem zaten gol atmış oluyorum, bu işin ilk güzel yanı, ikincisi hep bir ağızda bunun sizin için söylenmesi çok hoş. Tekrar şunu belirtmem gerekiyor ki, gol atmayı tabii ki çok seviyorum ve şarkıyı duymayı… Ancak benim için her şeyden önemlisi takım. Ben bir takım oyuncusuyum ve önemli olan takım olarak şampiyonluğa ulaşmak ve diğer kupalarda başarılı olmak. Bunun için ne gerekiyorsa onu yapmaya hazırım.

Ülkende senin adına verilen bir ödül var; "Harry Kewell Yılın En İyi Genç Futbolcusu ödülü…"

Bu ödülü benim adıma düzenlemeye karar verdiklerinde çok büyük gurur duydum ve büyük bir ayrıcalık olduğunu düşündüm. Bu bana futbol hayatımda bazı şeyleri doğru yaptığımı gösteriyordu. Futbol sayesinde tabii ki çok önemli paralar kazanıp, ünlü olup çok iyi bir yaşam sürebiliyorsunuz. Ancak aktif futbol oldukça nankör olabilen ve sizinle genel olarak 8-10 yıl üst seviyede beraber olan bir unsur. Bu süre zarfında maddiyat dışında başka kazanımlar da elde etmeniz lâzım. Ve eğer bu kısa sürede farklı bir şeyler yaparak, insanların da bunun farkına varıp size bu tip onurlar bahşetmesine tanık oluyorsanız, bundan daha güzeli yok.

Türk futbolcular hakkındaki genel görüşün nedir? Özel olarak beğendiğin isimler var mı?

Tüm Türk futbolcuları çok iyi tanımıyorum. Tabii belli bir süredir Türkiye'deyim, belirgin bir genel fikre sahip olduğumu söyleyebilirim. Türkiye'nin farklı bir kültürel yapısı var. Bunun yanı sıra teknik olarak çok iyi özelliklere sahip futbolcular mevcut. En yüksek seviyede oynayacak isimler var. Ancak en yüksek seviyede oynayabileceğini görmek için o gençlerin kendilerini İngiltere, İspanya ve İtalya gibi liglerde denemeleri gerekiyor. Örnek olarak Emre Belözoğlu'nu verebiliriz. Onu çok beğeniyorum. Bir Türk futbolcusu olarak hem Serie A'da hem de Premier Lig'de forma giyerek futbolun en tepesinde oynayabilecek yetenek ve güçte olduğunu gösterdi. Benim de gözüme çarpan başka genç yetenekler var Türkiye'de. Kendilerini hiçbir zaman küçümsemeden, tam tersine en üstü hedefleyip, zinciri kırabilmek için çok çalışıp o üst noktaya ulaşabilmeliler.

Arda Turan onlardan biri mi?


Arda gitmeli mi gitmemeli mi, bu konuda fikrimi belirtmeyeceğim, çünkü (gülerek) taraftarlar açısından tehlikeli bir konu. Kariyerinin dönüm noktası olabilecek dönemlerinden birini yaşıyor. Ancak şunu söylemem gerekiyor; eğer kendinizi en iyilerle kıyaslamak istiyorsanız, en iyiler arasında olmak istiyorsanız, oralara gitmeniz gerekiyor. İngiltere, İspanya ya da İtalya'da kendinize şans tanımanız gerekiyor.

Bazı tecrübeli oyuncuların takımlarındaki genç isimleri mentörlük yaptığını ve onlara yol gösterip bazı tecrübelerini aktardığına ve teknik bazı detayları öğrettiğine tanık oluyoruz. Senin de Galatasaray'da bu konuda yardımcı olduğun gençler var mı?


Toplum her zaman sizin bir şeyler öğretmeniz gerektiğini düşünür. Bazı bilgileri öğretip o kişileri yukarı çekmenizi beklerler. Ben de bir şeyler öğütlemeyi severim. Ama bu öğretmen gibi "Böyle şut atılır, böyle korner atılır" gibi değil de daha çok yüreklendirme, doğru yolu gösterme şeklinde olmalı. Futbolcu nasıl futbolcu olunacağını kişisel yolculuğunda öğrenmeli. Ona taslak halinde sunulanı almamalı. Bu aynı zamanda bir kendini keşfediş öyküsü. Futbol oynamayı öğrenirken kendi yolunu izlemen gerekiyor. Benim de bir oğlum var biliyorsunuz.


Taylor değil mi?

Evet. Sadece 9 yaşında şimdi. Lâkin ileride o da futbolcu olmayı seçerse, aynı duygu ve düşünceyle yaklaşacağım ona da. Tabii ki bazı öğütler vermeye çalışacağım, yardım edeceğim, ancak asıl yapacağım uygulama kendi yolunu bulması için onu yüreklendirmek olacak. Kendi kişiliğini oluşturacak ve kendi futbolcu kimliğini kendi keşfedecek. Çünkü benim kendim için uyguladıklarım sizin ve hatta oğlum için geçerli olmayabilir. Öğreteceğim genç futbolcularda işlemeyebilir. Onları kendi yollarını bulup, kendileri olmaları için cesaretlendirmeniz lâzım. Kendine güvenmek çok önemli. Kendini geliştirmek çok önemli. Eğer kişiliğinizi oluşturmadan bu büyük dünyanın içine atılırsanız deliğin için düşebilirsiniz. Eğer kendiniz için oynayıp, bağımlı kalmadan yolunuza başlarsanız ancak o zaman gelişiminiz daha sağlıklı olur.

Türkiye'de Premier Lig'e duyulan büyük bir hayranlık var. Türkiye Ligi'nin ise bazı sorunları mevcut. Belki Premier Lig seviyesi olmasa da ligimizin gelişebilmesi için neye ihtiyacımız var?


İngiltere Premiership tabii dünyada en fazla izlenen ve değere sahip olan lig. Hangi ülke olursanız olun, ne kadar iyi bir lig organize ederseniz edin orası futbolun kalbi. Orası başka bir dünya. Ama bu sizin güçlü ve iyi bir lig organize edemeyeceğiniz anlamına gelmez. Mesela Avustralya'da 5-6 yıllık maziye sahip yeni bir lig oluşturduk. Tam olarak ne zaman hedefine ulaşacak emin değiliz. Fakat küçük ve mütevazı bir organizasyonla iyi hale getirmeye çalışıyoruz. Seyirci çekmek en önemli unsur. Şu günlerde iyi seyirci sayılarına ulaşılmış durumda. Bu sevindirici bir gelişme. Bizim için hedef Premier Lig olamaz. Ancak kendi içinde tutarlı, seyirci sayısı ve ilgisi yüksek, muntazam bir lig yaratmaya çalışıyoruz. Siz de hiçbir zaman o seviyede olamayabilirsiniz ancak yaklaşabilirsiniz. Orada Manchester United-Liverpool derbisi varsa sizin de belki de dünyanın en büyük derbisi olan Galatasaray-Fenerbahçe derbiniz var. Bunu iyi pazarlamanız lâzım. İngiltere bunu çok uzun zamandır yapıyor. Biraz zamana ihtiyaç var sanırım.

Arda'dan bahsettik. Türk medyası son zamanlarda onunla ilgili çok fazla haber yaptı. Sen İngiliz medyasının ağırlığını yaşamış bir futbolcusun. İki medya arasında ne gibi farklar ve benzerlikler var?


Dünya var oldukça hiçbir medya tam iyi olmayacaktır (gülerek). Basın her zaman iyi şeyler yazmayacaktır, bu doğal. Arda muhtemelen Türkiye'nin 1 numaralı futbolcusu şu günlerde. İlgi onun üzerinde. Milyonlarca Galatasaray taraftarı var. Doğal olarak basın da onunla ilgili haber üretecek.

Sen de onun yaşındayken çok popülerdin Ada'da. Sen neler yaşadın?

Evet, benim de basınla zaman zaman problemlerim oldu geçmişte. Ama Arda için önemli olan çevresinde güçlü insanların olması. Benim çok güçlü bir menajerim, çok güçlü bir finansal danışmanım vardı ve eşim hep yanımdaydı. Ailem çok güçlü bir şekilde yanımda durdu. Problem yaşadığımda bu kişiler bana kol kanat gerdi ve doğru kararları vermem kolaylaştı. Arda da eminim doğru bir kariyer çizgisinde ilerleyecektir.

Baklavaya bayılıyorum


Futbolun dışında Türkiye'deki yaşamda neler seni etkiledi? Yemek, müzik, şehir ya da bir olay?

Yemek demişken, baklavaya bayılıyorum. Gördüğüm anda uzak duramıyorum. Çok güzel bir tatlı baklava. Ayrıca diğer tüm Türk yemeklerine bayılıyorum. Yemekler o kadar lezzetli ki, kilo almamak için dikkatli olmak gerekiyor. İstanbul'un kendisine bayılıyorum. Fantastik bir şehir. Yemekler muazzam, her çeşit yemeği bulabileceğiniz restoranlar var, eğlenebileceğiniz kulüpler çok güzel. Moda ile ilgili ulaşabilecekleriniz sonsuz. Her şeye sahip. İstanbul'la ilgili tek kötü şey çılgın şoförler ve trafik. Ama her şeye sahip olamazsınız değil mi?

Dövmelerinizin anlamı nedir?

Sol kolumdaki dövmelerin hepsi ailemi simgeliyor. Eşim, üç çocuğum ve ben. Onları simgeleyen figürler var. 32 saat sürmüştü tümünün yapımı. Elimdeki ise bir sanat.

Bazı futbolcular kendi maçları dışındaki mücadeleleri çok takip etmez. Sen diğer maçları izler misiniz?

Gençlik zamanlarımda daha çok izlerdim. Liverpool dönemimde çok fazla yatakta sakat vaziyette vakit geçirdiğim için daha fazla izleme şansım oluyordu diğer maçları. Ancak şimdi birçok maçı izleyemiyorum. Ya da bazı bölümlerine bakıyorum. Eğer çok önemli bir maç değilse, yani bir final ya da çok önemli bir mücadele değilse, 90 dakika futbol maçı izlemekten kaçınabiliyorum.

Futbolu bıraktıktan sonra ne yapmayı ne yapmayı düşünüyorsun? Platini'nin bir cümlesi vardı; "Bu dönemde futbolu bırakanlar bizden daha şanslı, çünkü daha çok para kazanarak emekli oluyorlar ve yöneticilik yapmalarına gerek kalmıyor benim gibi…" Buna katılıyor musun?

Bunu söylemesi enteresan. Futbolcuyken 20 ile 30 yaş arası gerçekten para kazanırsın. Şanslıysan 30 sonrası da iyi para kazanabilirsin. Hayatının geri kalanında ise futbolculuk yapmana imkân yok. Bundan dolayı da her futbolcu emekli olduktan sonra bir şeyler yapmaya ve hayatını sürdürmeye çalışır. Tam olarak ne yapacağıma karar vermiş değilim. Bunun ilerleyen yıllarda ailemle düşünüp karar vereceğim.

Premier Lig'de oynadın ve şimdi Tükiye'desin. Bundan sonra oynamayı planladığın başka bir lig var mı?


Tam olarak emin değilim. Şu an kontratım var kulübümle. Buradan memnunum. 9 yıl Leeds'de oynadım, 5 yıl Liverpool'da kaldım. Buraya gelirken 2 yıllık kontrat imzalamıştım. Şuan tek endişelendiğim konu, sezonun geri kalanında takımıma nasıl katkı verip yardımcı olacağım

Avustralya'da genç futbolcu adaylarının iyi bir altyapı sisteminden geldiğini biliyoruz. Son dönemde çok sayıda oyuncunun yurtdışına transferi gerçekleşti. Türkiye'de de yine alt yaş grupları şampiyonalarında önemli başarılar elde eden takımlar oldu hep. Ancak bu çocuklar 18-22 yaş arasındaki o zorlu süreçte kaybolabiliyorlar. Ve ülke olarak Avustralya kadar yurt dışına oyuncu gönderemiyoruz. Nedir sence problemler?

Futbol dünyası kolay olsaydı herkes futbolcu olabilirdi. Bu acı bir gerçek. Her yıl 100 futbolcu çıkartırsın belki ama bunların hepsinin başarması imkânsızdır. Bu biraz acımasız bir çark. Dünyada milyonlarca küçük çocuk futbolcu olma hayaliyle çıkıyor yola. Ama Avustralya'da dahi her yıl hepsi başarılı olamıyor. Bu garantili bir süreç değil ne yazık ki. 18-19 yaşları zorlu dönemlerdir. Gece kulüplerini keşfedersin. Kızları ve içkiyi keşfedersin. Eğlenceyi keşfedersin. Ama bunlar uzak durman gereken unsurlardır. Bunlar fedakârlık etmen gereken konulardır. Hatta artık günümüzde bu 15-20 yaş arasına denk gelen bir dönem. Bu zinciri kırmanız gereken dönem. Eğer 18 yaşında Premier Lig zincirini kırıyorsanız, zaten şanslısınız demektir. Dünyada gelmiş geçmiş tüm oyunculara bakarsanız hep bu yaşlarda belli etmişlerdir kendilerini. Zinciri erkenden kırmışlardır.


Türkiye'deyken özlediğin şeyler var mı?

Evet, tabii ki özlüyorum. Oradayken üç çocuğumla vakit geçirirken şimdi burada bayağı bir boş zamanım oluyor. Ama çok çalışmamı sağlıyor. Günde iki antrenman yapıyorum. Özlemle dolu da olsam tüm enerjimi takımıma harcayabiliyorum. Zaten onlar da beni sık sık ziyarete geliyor.

Lucas Neill'in gelişini nasıl değerlendiriyorsun?


Lucas benim iyi arkadaşlarımdan biri. Buraya gelmesine çok sevindim. Beni aradığında da buraya gelmesinin harika olacağını söylemiştim. Eminim takıma da çok yararlı olacaktır. Zaten kariyeri boyunca kalitesini ispat etmiş, tecrübeli bir savunmacı. Çok yönlü bir futbolcu.

Futbolcusun ancak Avustralya spor kültüründe rugby, kriket ve Aussie Rules sporlarının yeri çok farklı. Senin de ilgilendiklerin var mı?

Tabii. Hepsini çok severim. Özellikle de rugby ve Avustralya futbolu olarak bilinen Aussie Rules'u. Ancak benim asıl sevdiğim golf sporudur. Hem oynamayı hem seyretmeyi çok severim. Greg Norman ülkemin sporcusu olarak önemlidir. Ancak ben Tiger Woods hayranıyım. Her ne olursa olsun, en sevdiğim sporcudur.

A Milli Takımın Yeni Teknik Direktörü Guus Hiddink

A Milli Takımın Yeni Teknik Direktörü Guus Hiddink 17.02.2010

Türkiye Futbol Federasyonu, A Milli Takımımızın teknik direktörü olarak Guus Hiddink ile anlaştı. Amsterdam'da dün Hollandalı teknik adam ile bir araya gelen Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener ve TFF Başkanvekili Lutfi Arıboğan, Guus Hiddink ile 2 yılı opsiyonlu toplam 4 yıllık görev süresi konusunda anlaşmaya vardı.

Toplantıya daha sonra katılan Oğuz Çetin de Guus Hiddink ile teknik konularda görüş alışverişinde bulundu. Hiddink'in yardımcılıklarını Milli Takımımızın eski kaptan ve antrenörlerinden Oğuz Çetin ve Engin İpekoğlu ile adı daha sonra açıklanacak Hollandalı bir antrenör yapacak. Sözleşmesi 1 Ağustos 2010 tarihinden itibaren geçerli olacak Guus Hiddink'in A Milli Takım teknik direktörlüğünü üstlenmesi ile ilgili basın toplantısının detayları daha sonra kamuoyu ile paylaşılacak.

Teknik direktörlüğe 1982 yılında Hollanda'da başlayan Guus Hiddink, kulüp takımlarının yanı sıra Hollanda, Güney Kore, Avustralya ve Rusya Milli Takımlarının teknik direktörlüğü görevinde bulundu. 1998'de Hollanda, 2002'de de Güney Kore takımları ile Dünya Kupası'nda yarı final heyecanı yaşayan Hiddink'in çalıştırdığı Rusya Milli Takımı 2008 yılındaki son Avrupa Şampiyonası'nda yarı finale yükselmişti.
 
eXTReMe Tracker