Friday, December 28, 2007

yavaş gel...

Sağa sola bakınıyordum bir şeyler arar gibi, hani sanki birini yarım saattir bekliyorsun da ona bakınıyormuşsun gibi. İçimdeki büyü dağılmıştı sanki, damarlarıma enjekte edilen mutluluk yavaş yavaş çekiliyordu adeta. Giderek bu durum sinirimi bozmaya başlamıştı, oturduğum yerdeki kumları topuklarımla ezerek iterek acısını onlardan çıkarıyordum.

Şimdi nereden çıkmıştı bu mesaj? Ne anlamı, ne gereği vardı? Ya da ben mi yine gereksiz yere kafama fazla takıyordum? Normal şartlarda olsa belki bu kadar sallamazdım bile, bunalım çemberinde her daim dönen bir insan için bu neydi ki?

Bu kadar kafamı takmamın tek nedeni, tek açıklaması vardı; o da, bu güzel serüvenin, hesapsız-kitapsız başlayan bu tatlı rüyanın ucuz bir karabasanla bitiyor olmasıydı. Esasen bunun kararını verecek olan yine bendim, belki de bu serüveni zoraki sürdürebilirdim. Ama o huzur yoktu artık. Elime telefonu tekrar aldım, yine mesajı okudum; "Lan oğlum nerelerdesin? Manyak kadın seni mahkemeye vermiş, bugün ta okula geldi. Hemen beni ara."

Okula girdiğim ilk zamanlarda bir eve yerleşmiş, daha sonraları ise ev sahibi ile anlaşamamış, evden çıkmıştım. O ev benim için hep buhran doluydu, bir tane bile güzel anı alamadım yanıma o odalardan, hep kasvet dolu idi. Sırf ucuz diye tutmuştum; ne adam gibi bir şekli, ne de havası, adabı vardı.

İçeriye girildiğinde hemen basık evdeki ağır havanın kokusu buruna gelirdi, kasvet buram buram, koridora adım attığında hisediliyordu. Benden bir süre önce İran vatandaşı üç genç kalmış, duvarları baştan aşağıya laciverte boyamış, adeta hücreye çevirmişlerdi. Bunu evsahibinden ilk duyduğumda boyadan ziyade İranlıların burada ne aradığı olmuştu aklıma geliveren, kafamın bir köşesinde yer etmişti bu soru. Cevabını hiç bulamadım.

Evin dışının da içinden pek farkı yoktu. Çok eski bir bina, yanda komşu olarak bir o kadar eski, yaşlı ötesi bir kadın vardı. Kapıdan çıktığımda her karşılaşmamızda o nursuz suratını yüzüme diker, biraz evvel sanki yüzüne küfretmişim gibi bakardı... Yüzünü beş karış asıp dudaklarını büker, zerre konuşmazdı, zaten sesini de zerre merak etmezdim. Beni hiç sevmemişti, benden sonra o eve gelecek öğrenciyi de hiç sevmeyecekti.

Hemen altta evsahibim otururdu. Beni merdivenlerde her yakaladığında ya gürültüyle, ya elektrikle, ya suyla, ya parayla ilgili bir şikayet yaratır ve susmazdı... Evet, yukarıdaki komşunun tam aksine, hiç susmazdı. Önceleri bazen konuşur tartışır, bazen de suyuna giderdim. Ama daha sonra o kadar baymaya başlamıştı ki, kadın konuşurken otomatiğe alıp "evet... evet" der, basıp giderdim. Tek yapacağım, yeni ev bulanma kadar dayanmaktı.

Evden taşındığımdan itibaren kurtuldum sanmıştım, nâfile, o da olmamıştı; ikna ederek, anlaşarak çıkmama rağmen mahkemeye gidecek kadar arızalı biriydi. Ne mahkemeye verilmek, ne de illet kadın, hiç biri umrumda değildi, sıkıntım-sinirim üç kuruşluk mutluluğumun içine edilmesiydi, başka da birşey değil.

Hayattaki duruşumun, hayata bakışımın ve hayatı yaşayışımın hiç bir zaman iyi olmayacağını hisettim, "her güzel şeyin sonu vardır" derler ya, bu cümlenin bile benim için çok olduğunu düşündüm. Güzel şeyler daha başlamadan bitiyordu, sıkıntı ve bunalım sarmalı her geçen zamanla daha da büyüyordu. Sebep veya sebepler ne olursa olsun, mutlaka bir şey çıkıyordu önüme. Düşündüm. "Şu anda o kadın olmasaydı başka bir şey, hayatın başka bir cilvesi çıkacak" gibi düşündüm.

Huzuru oturduğum yere bırakarak kalktım. Ellerime ve üzerime bulaşan kumları silkeledikten sonra azımdan sadece iki kelime dökülüvermişti:
--LANET OLSUN!

Caner Erkin: "Sonuna kadar Avrupa'dayım"


Caner Erkin henüz 19 yaşındayken yurt dışına sıçramayı başardı ve Rusya Ligi'nin en önemli takımlarından CSKA'ya transfer yaptı. Sakatlığı nedeniyle şanssız bir sezon geçirse de Türkiye'ye dönmeme konusunda son derece kararlı. CSKA Moskova'da "uluslararası oyuncu" kimliği kazandığını ve bu noktadan Avrupa'nın önemli liglerine gidişinin daha kolay olduğunu söylerken, bunu başaramasa bile sonuna kadar CSKA'da kalacağını belirtiyor.



Memleketin Edremit'ten Manisaspor'un altyapısına gittiğinde 14 yaşındaydın ve ailenden ayrı kalmıştın. Şimdi yine gurbette, Moskova'dasın.


Moskova'ya ilk gittiğimde zorluk yaşadım gerçekten. Evet, 14 yaşımda evimden ayrılmış ve Manisa'ya gitmiştim ama sonuçta kendi ülkemdeydim. Moskova ise bambaşka bir dünya. İlk etapta derdimi anlatamıyordum. Zaman zaman ağlama derecesine geldiğim bile oldu. Bir de kampta sakatlık yaşayınca başlangıcım kötü oldu diyebilirim.


Türk oyuncular açısından bakıldığında Rusya Ligi çok da cazip görünmüyor. Daha önce Ukrayna takımı Shakthar'a giden Tolga Seyhan ilgisizlik nedeniyle geri dönmüştü. Fatih Tekke de Zenit'te pek göz önünde değil. Sen neden Rusya'yı tercih ettin?


Aslına bakarsanız benim yaşımda yurt dışına transfer olmaya kimse cesaret gösteremedi. Ya da teklif alamadı. Ben bu yaşta gidebildiğim için kendimi şanslı addediyorum. Geçirdiğim sakatlıktan dolayı fazla oynama fırsatı bulamadım. Sezon sona erdi ve ben sonlara doğru takıma girmeye başladım. Önemli olan benim uluslararası tecrübe kazanmam diye düşünüyorum. Rusya Ligi'nin çok önde bir lig olmadığını kabul ediyorum. Hatta Türkiye Ligi'nin bile önünde değil. Ama benim formasını giydiğim CSKA büyük bir takım ve sürekli şampiyonluğa oynuyor, her sezon Şampiyonlar Ligi'ne direkt katılıyor. Ben de CSKA'yı kariyerim açısından bir sıçrama tahtası olarak gördüm.


Senin daha önce Arsenal'den teklif aldığını biliyoruz. Neden o zaman İngiltere'ye gitmemiştin?


2005'te U17 Milli Takımımızla Avrupa Şampiyonu olduğumuzda Arsenal beni istemişti ama kulübümle sözleşmem sürüyordu. Arsenal'in kulübüme önerdiği para yeterli görülmemişti ve bu nedenle transferim gerçekleşmemişti. Yoksa elbette tercihim Arsenal olurdu.


CSKA Moskova ile Roman Abramovich arasında deklare edilmemiş bir bağ bulunduğu bilinir. Acaba sen de CSKA'ya giderken Chelsea'ye sıçramayı mı hayal etmiştin?


Yok, öyle bir planım yoktu. Ama elbette CSKA Moskova'nın Şampiyonlar Ligi maçlarında kendimi gösterip Avrupa'nın daha önemli bir ligine, İngiltere, İspanya veya İtalya'ya gitmeyi düşünüyordum.


Uluslararası oyuncu olmak önemli


Bu hedefine Turkcell Süper Lig'de oynarken ulaşamayacağını mı düşünmüştün?


Türkiye'den Avrupa'ya gitmek çok zor. Türkiye Ligi izlense bile orada oynadığınız sürece uluslararası tecrübe konusunda eksik görünüyorsunuz. Zaten bu zamana kadar kaç oyuncumuz Avrupa'ya çıkabilmiş ki? Avrupalı, Türk oyuncuya bakıyor ve "Acaba bizim ortamımıza alışabilecek mi?" diye düşünüyor. Ama şimdi benim durumum farklı. Rusya'da oynuyorum ve uluslararası bir oyuncuyum. Beni transfer etmek isteyen bir Avrupa takımının yöneticileri, "Rusya'ya alışmışsa bize de alışması zor olmaz" diye düşünecektir.


Geçtiğimiz sezonun devre arasında CSKA'ya gittin. O sırada Rusya Ligi yeni başlıyordu. Bugüne kadar kaç maç oynayabildin?


Başlangıçta UEFA Kupası kadrosundaydım ancak sezon başı kampında sakatlandım ve ligde çok uzun bir süre oynayamadım. Son 7-8 haftadır ise kadroya girmeye başladım. Bazı maçlara ilk onbirde çıktım.


CSKA üçlü savunmayla oynuyor ve sol kanatta tek oyuncu kullanıyor. Bu oyun sistemi de senin şansını azaltan bir faktör sayılabilir mi?


CSKA dört sezondur bu kadroyla ve bu sistemle oynuyor. Açıkçası tüm dünya dörtlü savunma oynarken bu sistemle karşılaşmak beni şaşırtmıştı. Tabii ki kanatta tek oyuncu kullanılması benim de oynama şansımı düşürüyor ama yapacak bir şey yok. Daha çok çalışıp rekabet edebilmeliyim.


Zirkov'la rekabetin ne boyutta? Fenerbahçe karşısında izlediğimiz kadarıyla sol kanadı etkili kullanabilen bir oyuncu.


Evet, Zivkov bizim takımdaki her oyuncu gibi iyi bir futbolcu. Zaten Rusya Milli Takımı'nda da oynuyor. Ama sezon başında sakatlanmasaydım o bölgede ben oynayacaktım. Hem başkanla hem de teknik direktörümüzle konuşmalarımızda sol kanadın birinci tercihinin ben olduğumu söylüyorlardı. Ancak sakatlık bütün planları altüst etti.


Sakatlanma sürecin nasıl geçti?


Rusya'daki doktorlar Avrupa'dakiler kadar iyi değil. Sakatlığımın belden mi kasıktan mı olduğu ilk etapta çözülemedi. Kasıktan ameliyat oldum ama belimdeki ağrı geçmedi. Ardından belimden de ameliyat oldum. Sonrasında kuvvetlenme çalışmaları derken yeni yeni form tutmaya başlıyorum.


Peki, CSKA'da kalmak için ısrar edecek misin yoksa Türkiye'ye dönmeyi düşünüyor musun?


Hiçbir şekilde geri dönmeyi düşünmüyorum. Beş yıllık sözleşmem vardı, şimdi dört yıl daha kaldı, eğer bir Avrupa takımına gidemezsem bile en kötü ihtimalle kontratım bitene kadar CSKA'da kalırım.


Seni bu kadar kararlı yapan ne?


Avrupa'da oynamak istiyorum. Çok genç yaşta bunu başardım ve bir daha başa dönmek gibi bir niyetim yok.


Rusya'da da uçurum var


Rus futbolunun Türk futboluyla ayrıldığı noktalar var mı?


Rusya Ligi'nde de takımlar arasında uçurumlar var. Birkaç iyi takım sürekli şampiyonluk için oynuyor, diğerleri ise bizdeki gibi küçük takım statüsünde. Bir de kış şartları çok ağır geçiyor. Bu nedenle sürpriz sonuçlar alınabiliyor. Uçakla 10 saatte gidilebilen deplasmanlar var. Yol yorgunluğu ile çıkılan maçlarda umulmadık sonuçlar alınabiliyor.


Teknik direktörünle ilişkilerin nasıl?


Oynayan, oynamayan bütün oyuncuların teknik direktörle diyaloğu çok iyi. Bu açıdan Türkiye'den çok farklı ve rahat bir yer olduğunu söyleyebilirim. Rusya'da teknik direktörünüzle her şeyi konuşabilirsiniz. Gece yarısı sizi dolaşırken görse hiçbir şey söylemez. Profesyonel olduğunu düşünür ve sahada aldığı performansa göre bir değerlendirme yapar.


İngiliz ya da Alman takımlarında kamp sistemi yok. Rusya'da durum nasıl?


Bu konuda Rusya da Türkiye'ye benziyor. Maçlardan bir gün önce kampa giriyoruz. Geceyi kulübün tesislerinde geçiriyoruz.


Takım arkadaşlarınla ilişkilerin nasıl, en yakın arkadaşın kim?


İlk gittiğimde dil konusunda biraz sıkıntı çektim ama Ruslar olsun, diğerleri olsun tüm oyuncular bana çok sıcak davrandı. Öncelikle İngilizce öğrenmeye çalıştım. Kitaplar aldım, bir de öğretmen tuttum ama sonra baktım ki takımda hiç kimse İngilizce konuşmuyor. Ondan sonra Rusça öğrenmeye başladım. Derdimi anlatacak kadar Rusça öğrendim. Takımdaki en yakın arkadaşım Fenerbahçe'ye gol atan Krasic. Bir de Boşnak Rahimic var. İkisi de Balkan ülkelerinden oldukları için kendimi onlara daha yakın hissediyorum.


Rus basınında seninle ilgili nasıl yorumlar yapılıyor?


Üç-dört kez benimle röportaj yaptılar. Aslında çok üzerimde duruyorlar. Oynamadığım dönemde bunu sorguladılar ve teknik direktörü eleştiren yayınlar yaptılar. Zaten ondan sonra birkaç maç ilk onbirde başladım. Ama Rus basını yine de Türkiye'deki gibi değil. Çok fazla didiklemiyorlar.


Keşkelerle yaşamıyorum



Moskova'ya gittiğin için pişman mısın peki? Keşke Manisaspor'da kalsaydım ya da İstanbul takımlarına gitseydim dediğin oluyor mu?


Hayır hayır. Onları çoktan geçtim. Keşkelerle yaşamıyorum. Eğer böyle şeyler düşünürsem kafam iyice karışır ve sonuçta ben zararlı çıkarım. Ben sonuna kadar Avrupa'da direnmek kararındayım.


Moskova kültür ve sanat boyutuyla da önemli bir şehir. Orada neler yapıyorsun?


Moskova çok büyük bir şehir ve inanılmaz da trafik var. Bir yerden bir yere gitmek için bir gününü yollarda geçirmek zorundasın. Bu nedenle çok fazla gezebildiğimi söyleyemem.


Peki, günlerin nasıl geçiyor Moskova'da?


İlk zamanlar çok sıkılıyordum. Birkaç hafta geçtikten sonra annemle babamı da Moskova'ya getirdim. Sezon sonuna kadar benimle kaldılar. Dolayısıyla yemek sorunum da kalmadı, yalnızlık da çekmedim. Onlar olmadığında ise yemeklerimi Türk restoranlarında yiyordum.


CSKA, Şampiyonlar Ligi'nde Fenerbahçe'nin rakibi olarak da ilgimizi çekiyor. Takımının futbol seviyesini nasıl değerlendirebilirsin? Mesela CSKA, Turkcell Süper Lig'de olsa hangi noktada bulunur?


Bence şampiyonluğa oynar. Gerçi 3-5-2 gibi bir çok takımın artık geride bıraktığı bir sistemle oynuyoruz ama yine de Turkcell Süper Lig'de olsak zirve mücadelesinin içinde oluruz. Bir de sisteme çok fazla takılmamak lazım. Çünkü bu takım dört sezondur bu sistemle oynuyor ve oldukça başarılı sonuçlar alıyor. Ama Şampiyonlar Ligi'nde güçlü takımlara karşı bunun dezavantajlarını da yaşıyoruz.


Fenerbahçe ile ilk maçta 2-2 berabere kaldınız ama kaybedebilirdiniz de. Yine de CSKA'nın deplasmanlarda daha iyi oynadığını, etkili kontratak silahları bulunduğunu biliyoruz.


İki santrforumuz Wagner ve Jo çok hızlı oyuncular. Dolayısıyla kontratak futbolunu daha iyi oynuyoruz. Üzerimize gelen rakipler karşısında daha kolay gol bulabiliyoruz. İstanbul'daki maçta kazanma şansımızın olduğunu düşünüyorum.


Wagner'i gördüğümde şaşırmıştım


CSKA'nın en etkili yönü nedir sence? Mesela Wagner Brezilya Milli Takımı'nda da oynuyor ve oldukça iyi bir oyuncu.


Ben ilk gittiğimde onu görünce çok şaşırmıştım. Antrenmanlarda hiç futbolcu gibi görünmüyordu. Kısa boylu, kambur bir adam. Ama çok ilginç bir stili var. Çok iyi çalım atıyor, ilginç vuruşlar yaparak goller buluyor. Wagner'in yanı sıra Jo da çok iyi bir santrfor.


İki takımı da çok iyi tanıyan biri olarak İstanbul'daki Fenerbahçe-CSKA maçının nasıl geçmesini bekliyorsun?


Buradaki maç hiç belli olmaz. İki takım için de zor bir maç olacak. Ama Fenerbahçe'nin taraftarını göz önüne alırsak buradaki maç bizim için biraz daha zor geçecek.


CSKA Moskova uluslararası tecrübeye sahip oyunculardan kurulu bir takım. Seyirci baskısı etkili olur mu sence?


Elbette etkiler. O müthiş baskıdan kim etkilenmez ki? İtalyan, İngiliz takımları bile etkileniyor.


Grupta Inter, PSV, Fenerbahçe ve siz varsınız. Oldukça da kötü başladınız. Sonucu nasıl görüyorsun?


Fenerbahçe'nin şansı daha fazla. Çok iyi bir Inter maçı oynadılar. Bize karşı da fena değillerdi. Ama biz de umudumuzu kaybetmiş değiliz. Sonuçta Fenerbahçe'yi İstanbul'da, PSV'yi de Moskova'da yenme ihtimalimiz çok da düşük değil. Bu maçları kazandığımızda her şey değişebilir.

Selçuk İnan: "Genç oyuncunun ilacı güven"


Genç ve Ümit Milli Takım'da geçirdiği 7 başarılı sezonun ardından A Milli Takım formasını da giymeyi başardı. Bugüne kadar kendisine yeterince güven duyulduğu için bu noktaya geldiğini düşünüyor ve aynı duygunun diğer yetenekli gençlere karşı da hissedilmesi gerektiğini savunuyor. Örnek olarak Arsenal'li Fabregas'ı gösterirken, "Bir oyuncu ne kadar oynarsa o kadar kendine güven kazanır. Fabregas 16 yaşından beri Premier Lig'de oynuyor ve 20 yaşında olmasına rağmen takımın en tecrübeli oyuncusu gibi görev yapıyor" diyor.




Öncelikle A Milli Takım'da oynamış olmaktan dolayı mutlusundur sanırım.


Gerçekten çok mutluyum. Hedeflediğim en önemli noktalardan birisiydi A Milli Takım. Kolay olmadı gerçi buralara kadar gelmek. Gerçekten çok yoğun bir çalışma ve çaba istiyor. 5 yıl Genç Milli Takımlarda, 2 yıl da Ümit Milli Takım'da oynadım ve sonunda A Milli Takım formasını da giydim.


A Milli Takım'a çağrılmak senin için atman gereken büyük bir adımdı. Sonuçta dört büyük takımdan birinde oynamıyorsun. Vestel Manisaspor formasını giyerken bu aşamayı kaydetmek önemli bir şey olsa gerek.


Evet, gerçekten önemli. Çünkü Anadolu kulüplerinden A Milli Takım'a gitmek zor bir iş. Sonuçta Vestel Manisaspor geçtiğimiz sezon ilk 10 haftada müthiş bir performans yakalamıştı ama o dönemde Milli Takım'a alınmadım. Demek ki hocamızın bir bildiği vardı ve şimdi Vestel Manisaspor geçtiğimiz sezondaki kadar yüksek bir performans göstermese de ben A Milli Takım kadrosuna davet edilip oynadım. Beni bu sezon için yeterli görmüş olmalılar.


Sen, Serkan, Arda ve Yasin hep Genç Milli Takım kökenli oyuncularsınız ve bugün A Milli Takım için de alternatif isimler oldunuz. 2008 elemelerini bir yana bırakırsak özellikle 2010 elemelerinde siz ön plana çıkacakmış gibi görünüyorsunuz. Sen o elemelerde nasıl bir Milli Takım bekliyorsun?


Şimdi de kadromuz çok genç ve dinamik. Bence 2010'a kalmadan 2008'de de çok iyi bir takım göreceğiz. Takımdaki birçok isme ağabey diyorum ama aslında aramızda 3-4 yaşlık farklar var. 2010'da ben 24, ağabeylerim de 26-27 yaşında olacak. Ben önümüzün çok aydınlık olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türk futbolu çok yetenekli genç oyunculara sahip. Galatasaray'da Arda Turan, Beşiktaş'ta Burak Yılmaz ve Serdar Özkan çok genç yaşlarında büyük takımlarda oynama şansı bulan oyuncular.


2005 Dünya Şampiyonası'nda rakipleriniz arasında Fabregas, Messi, Obi Mikel gibi oyuncular vardı. O turnuvada karşılıklı oynadığın oyuncuları takip ediyor musun?


Sürekli takip ediyorum. Çünkü hepsi üst seviyedeki liglerde oynuyor. Fabregas ve Obi Mikel Premier Lig'de, Messi ise La Liga'da forma giyiyor. 20 yaşlarında olmalarına rağmen hepsi de takımlarının kilit oyuncuları. Bence bu bir güven meselesi. Teknik adamlar ve kulüpleri oyuncuya güvendikten sonra yaşın hiçbir önemi yok. Bir oyuncu ne kadar oynarsa o kadar kendine güven kazanır. Baktığınız zaman Fabregas 16 yaşından beri Premier Lig'de oynuyor ve 20 yaşında olmasına rağmen takımın en tecrübeli oyuncusu gibi görev yapıyor.


Sana böyle bir güven gösterilmesini mi bekliyorsun?


Bu konuda bir problemim yok çünkü bana yeterince güven gösterildi. Ben bunları genel olarak genç Türk oyuncular için söylüyorum. Onlara daha fazla güvenilmesi gerektiğini savunuyorum.


Kulüpler gençlerin kalitesini keşfetti


Eskiden genç oyuncuların ligimizde çok fazla şans bulamadığından yakınırdık. Şimdi ise birçok takımımızda genç oyuncuları görebiliyoruz. Bu değişimi neye bağlıyorsun? Çok iyi bir jenerasyon mu geldi yoksa insanların kafasında bir şeyler mi değişti?


Bence insanlar değişmeye başladı. Şans verilen genç oyuncuların kalitesini gördüler. Genç oyuncuların birçoğu çok üst seviyede futbol oynuyor ve gelen yabancılardan hiçbir eksikleri yok. Kulüplerimiz bu gerçeği fark etmiş durumda.


Daha önce Vestel Manisaspor'da başarılı olmak, transfer yapmadan önce kulübünü bir yerlere taşımak istediğini söylüyordun. Ama artık arkanızda Vestel'in sponsorluğu kalmıyor. Bu değişim senin hedeflerinde de bir farklılaşmaya yol açabilir mi?


Benim hedeflerimden biri her oyuncu gibi üç büyüklerde oynamak. Ama öncesinde Vestel Manisaspor'da başarı yakalamak istiyorum. Geçen sezon bu hedefe ulaşabilirdik ancak hiç anlamadığımız bir şekilde düşüşe girdik. Bu sezon hedefimiz ligi iyi bir yerde bitirmek. Ligin gidişatına göre bir hedef koyabiliriz ama şu aşamada geçen sezonki hedefler görünmüyor. Geçen sezon şampiyonluktan veya Şampiyonlar Ligi'nden bahsediyorduk ama bu sezon için bunları söylemek mümkün değil. Bu sezonki hedefler öncelikle ligde kalmak, sonra da çıkabildiğimiz kadar üst sıralara tırmanmak. Yine de kulübümde başarılı olmak istiyorum ama ne kadar olur onu bilemiyorum.


Vestel Manisaspor'da geçen sezon yaşanan düşüşten sonra bir güven kaybı oluşmuş gibi görünüyor. Sanki üzerinizde bir tedirginlik var.


Bence güven duygusu futbolda her şey anlamına geliyor. İnsanın kendine güvendikten, rahat olduktan sonra yapamayacağı hiçbir şey yok. Biz zaten kendimize güvenimizi yitirdikten sonra kazanamamaya başladık ve düşüşe geçtik. Neticesinde de sezonun son maçında ligde kalabildik. Ama bu sezon öyle olmayacağını düşünüyorum. Çünkü takımdaki oyuncular artık çok daha tecrübeli. Geçtiğimiz sezon ise ilk defa Süper Lig'de forma giyen arkadaşlarımız vardı. Bu sezon kötü günler yaşamayacağız.


Anadolu'daki oyuncu büyük düşünmeli


Geçtiğimiz sezon sizin yaşadığınız çıkışı bu sezon Sivasspor gerçekleştiriyor. Ama bu tip çıkışların sonu bir türlü gelmiyor. Geçmişte de Gaziantepspor ve Gençlerbirliği şampiyonluğa yaklaştı ama bir türlü olmadı. Sence Anadolu takımlarında eksik olan ne?


Bence Anadolu takımlarının futbolcuları, Fenerbahçe, Galatasaray veya Beşiktaş'la oynadıklarında kendilerini küçümsüyor. O futbolcular ne zaman büyük takım oyuncuları gibi düşünmeye başlarsa bu sınır aşılacak. Ama Anadolu kulüplerinde bunu düşündürecek ortam hazırlanamıyor. Bu ortam hazırlanabilse ve oyuncular da büyük takımlardaki futbolcular gibi düşünebilse bir gün Anadolu'dan da şampiyon çıkacaktır.


İki sezon önce baktığımızda çok yetenekli bir 10 numara oyuncusuydun. O dönemde herkes sana Zidane diyordu. Ama şimdi orta sahanın her bölgesinde oynayabiliyorsun. Sen en çok nerede mutlusun?


En çok ön libero oynarken mutlu oluyorum. Her zaman ön libero oynamak istiyorum. Ama hocam nerede görev verirse orada oynuyorum. İster forvet arkasında, ister sağda, isterse solda. Ama en keyif alarak oynadığım bölge ön libero. Oyuncu özelliklerimin buna daha uygun olduğunu düşünüyorum. Daha önce forvet arkası oynuyordum ama o benim çocukluk dönemimdi. Belki de hocalarım yeteneklerimden faydalanmak istiyordu. Ama şu an için sadece yetenek yetmiyor. Türkiye'deki şartlarda hele de Türk futbolcusuysanız ve koşmayan adam olarak forvet arkasında oynuyorsanız işiniz çok zor. Belki Alex veya Lincoln 4-5 maç gol atmayıp asist yapmadığında kimse bir şey söylemeyebilir ama bir Türk futbolcusunun böyle bir lüksü yok.


Oynama garantisi açısından da ön libero sanki daha olumlu gibi görünüyor.


Şimdi koşmayı ve mücadele etmeyi de seviyorum ve bu nedenle ön liberoyu tercih ediyorum.


Sizin takımınızda Borbiconi öne çıkıp gol atabiliyor. Sen de iyi şut atan ve gole yakın bir oyuncusun. Sizdeki orta saha oyuncuları iki yönlü oynayabilen özelliklere sahip görünüyor.


İki sezondur aynı kadroyla oynuyoruz ve gerçekten kaliteli oyuncularımız var. Ben forvet arkası gibi görünsem de Borbiconi atağa çıktığında onun yerini dolduruyorum. Ya da solda oynayan Uğur ağabey içeriye girdiğinde ben sola kayabiliyorum. Bu maçın içindeki karşılıklı iletişimden kaynaklanıyor.


Senin hayranı olduğun Zidane kendisini insanlara yardıma adamış durumda. Yardım amaçlı maçlarda oynuyor. Senin de bu tip girişimlerin olacak mı?


Eğer Zidane kadar ünlü olursam kesinlikle.


Peki, boş vakitlerinde neler yapıyorsun? Arda'nın söylediğine göre iyi yemek yaptığını biliyoruz.


Arda Vestel Manisaspor'da oynarken aynı evde kalıyorduk ve ben gerçekten iyi yemekler yapıyordum. Kebabı çok severim ve iyi de yaparım. Bunun dışında gezerim, kitap okurum, sinemaya giderim, müzik dinlerim. Zaten Manisa'da yapacak çok fazla bir şey yok. İzin günlerimde genellikle İzmir'e gidiyorum.
 
eXTReMe Tracker