Saturday, April 28, 2007

Adamına değil, FIFA'ya göre

FİFA'nın her siyasetçiyi rahatsız edecek nitelikteki uyarısının Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in görev yaptığı döneme denk gelmesi, elbette onun adına talihsizlik.
Şahin'e göre Türkiye'den birileri AKP hükümetini ve bakanlığını jurnalledi.
Adamların kapısını çalıp "Aman futbolun özerkliği elden gidiyor, koltuklarımız altımızdan kayıyor, gelin müdahale edin" dedi.
Futbol Federasyonuna göre ise, 2005 yılından bu yana üye ülke federasyonlarının statü ve talimatlarını inceleyen FİFA, Türkiye ile ilgili çalışmasını tamamladı, ilkelerine aykırı bulduğu maddelerin değiştirilmesini istedi.
Sözüne ve özüne güvenilmesi gereken UEFA birinci Asbaşkanı Şenes Erzik'in son gelişmelere yaptığı yorum da aynı yönde.
Bu noktada açıklığa kavuşması gereken konu şu;
Adına ister şikayet deyin ister rutin inceleme.
FİFA 3813 sayılı yasada özerkliğe aykırı hükümler tespit etti mi?
Etti.
Dünya Futbol Birliği'nin bir üyesi olarak bu uyarıların gereğini yerine getirmek zorunda mıyız?
Zorundayız.
Peki o zaman niçin gereksiz bir alınganlık sergiliyoruz.


Yaptırımına katlanırsınız
Anımsayın...
Avrupa Birliği sürecinde Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin'in de üyesi olduğu bu hükümet "uyum yasaları" adı altında radikal değişikliklere imza attı.
Örneğin AB'nin talebi doğrultusunda Vakıflar yasasının revizyonu sırasında içlerine sinmese de yeni düzenlemeleri kabul etti.
Türk Ceza Kanunu, Dernekler Kanunu, Milli Güvenlik Kurulu Kanunu, Toplantı ve Yürüyüşler Kanunu, Türk Medeni Kanunu gibi siyasi ve sosyal yaşamı yeniden şekillendiren değişikliklere onay verdi.
Bu arada "Türkiye'de özgürlükler kısıtlanıyor, siyasi baskı var" şeklinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne yapılan türban şikayetleri de aynı iktidar döneminde yaşandı.
Diyeceksiniz ki, ne ilgisi var AB ile FIFA'nın...
Şu ilgisi ve benzerliği var.
Kurallarını kabul edip sistemin bir parçası olmaya çalışıyorsanız, işinize geldiği gibi hareket edemezsiniz.
Örneğin, demokratik yollarla seçilmiş bir dernek ya da federasyon yöneticisini iktidar gücünü kullanarak değiştirmeye kalkamazsınız.
Ya da dünya görüşünüzün örtüştüğü birini o makamda görmek için siyaseti kullanamazsınız.
Kulüp başkanlarına bu yönde baskı yapamazsınız.
Spora tahsis edilmiş kaynakları tehdit unsuru olarak öne süremezsiniz.
Yok, bu tarz bize uymaz diyorsanız.
Yaptırımlarına katlanırsınız.


Denetim kaçınılmaz
Yasayla ilgili düzenlemelere gelince... Başbakanlık Teftiş Kurulu siyasi otoritenin emrindeki bir denetim mekanizması olduğu için devre dışı kalması pek çok tartışmayı bitirir.
Ancak yıllık 100 milyon dolarlık bir bütçeye sahip Futbol Federasyonu'nun mali konularda ciddi bir kontrole tabi olmasına kimse karşı çıkamaz.
Her ne kadar kendi kaynaklarını yaratıyor ve kullandırıyorsa da on milyonlarca insanı doğrudan ilgilendiren bir sektörde şeffaflık, hesap verilebilirlik şarttır.
Bu, pek çok özerk yapılanmada gördüğümüz Sayıştay denetimiyle olabileceği gibi, güvenilirliği tescillenmiş ulusal veya uluslararası bağımsız denetim şirketleri tarafından da yapılabilir.
Bakanın olağanüstü genel kurul çağrısı bugüne dek uygulanmamış bir hüküm. Kaldırılması kimseyi rahatsız etmemeli.
Federasyon başkanına getirilen dönem kısıtlaması ise politik bir yasa maddesi, dünyada benzeri yok, bizde de olmamalı.
Son olarak şunu söyleyelim.
FIFA'nın istekleri Levent Bıçakcı Federasyonu döneminde gündeme gelseydi;
Bu kadar tartışılır, insanlar birbirini suçlar ve ortalık yangın yerine döner miydi?..
Hiç sanmıyorum...


Erciyes mi dediniz?

Sadece bir gün manşetlerde kalabildi.
Hatta, tarihe geçen başarısı bazı gazetelerin Kayseri'ye giden maç sayfalarına bile girmedi.
Futbolun kavga ortamında Türk medyası maalesef Erciyespor'un hakkını veremedi.
Reyting kaygısı diyemeyeceğim, çünkü ülkenin dört bir yanında öyküsünü merak eden yüzbinlerce hemşehrisi olduğunu biliyorum bu takımın.
Neydi peki bu duyarsızlığın nedeni?
İnançla, özveriyle yakalanmış bu başarının birbirine küfür eden kulüp yöneticilerinin demeçleri kadar bile ilgili görmemesi, nasıl açıklanabilirdi?
Bir Anadolu takımında ter dökmesi miydi Bülent Korkmaz ve öğrencilerinin suçu?
Trabzonspor'un kupadan elenmesinden daha mı az önemliydi Erciyespor'un seneye UEFA'da mücadele edecek olması?
Bunca kirlenmişliğin arasında tertemiz bir emeğe böyle mi saygı gösterilmeliydi?
Ama merak etmeyin...
Ligde kalmayı en çok hak eden bu takım sezon sonunda hüzünlü bir veda yaşarsa, medyamız hakkını verecek ve şöyle atacak manşetini;
"Yazık oldu Erciyes'e..."
Oysa, zaten yazık oluyor Erciyes'e.


Felakete çeyrek var

Türk futbolunda giderek kaybolan güven ortamı felakete davetiye çıkarıyor.
Kulüpler federasyona, taraftar hakeme, kulüp yöneticisi yayıncı kuruluşa, futbolcu teknik direktörüne inancını yitirmek üzere.
Her türlü senaryo ve komplo teorisine açık bir kaos ortamı.
Dikkat edin artık dilin de ölçüsü yok.
Hırsız mı ararsınız, şerefsiz mi?
Hükümeti beceriksizlikle suçlayıp, federasyon başkanının görevden alınmasını isteyen mi?
Aynı milletten, aynı dili konuşan ve eşlerinin gözü önünde birbirine saldırıp yumruklaşan futbolcu mu?
Yoksa mahkeme kapılarında tazminat peşinde koşan yönetici mi?
İnsanları cinnet aşamasına getiren bu oyun ve aktörlerine Dünya'nın hiçbir ülkesinde rastlayamazsınız.
Son iki günde yaşadıklarımıza bakıp bundan kötüsü mü olur diye düşünmeyin sakın...
Liglerin bitimine 5 hafta daha var ve korkarım bu düşmanlık herkesin canını yakacak.
Bakanından federasyon başkanına, kulüp yöneticisinden medyasına, hakeminden futbolcusuna bu güvensizlik ortamına öyle çok insan katkıda bulundu ki!
Bu yüzden kimse gelinen noktada benim sorumluluğum yok demeye kalkmasın.
Gülerler adama.
 
eXTReMe Tracker