Friday, April 25, 2014

Niasse: "Dünya markası olmak istiyorum"

Niasse: "Dünya markası olmak istiyorum"
More Sharing ServicesPaylaş|Share on twitterShare on facebookShare on emailShare on gmail
Babası izin vermediği için oldukça geç başladığı futbol kariyerinde, bu açığını disiplinli bir şekilde çok çalışarak kapattı. Sezon başından beri görev yaptığı Akhisar Belediye Gençlik ve Spor'da ise hızı, tekniği ve golleriyle parmakla gösterilmeye başlandı. Önümüzdeki yıllarda dünyanın en iyi 10 futbolcusundan biri olmak ve FIFA Yılın Futbolcusu Ödülü'nü almak istediğini belirten Senegalli, ay-yıldızlı forma altında oynama düşüncelerinden bugüne kadar yaşadıklarına, Akhisar'ın durumundan Brezilyalı yazar Paulo Coelho'ya olan hayranlığına kadar her şeyi TamSaha'ya anlattı.
Röportaj: Fatih Nar
Seni tanıyarak başlayalım röportaja. Dakar doğumlu olduğunu biliyoruz. Ailenden, kaç kardeş olduğundan ve babanın işinden bahseder misin bize?
Dediğiniz gibi Senegal'in Dakar şehrinde doğdum, 19 Nisan 1990'da. Orta halli bir ailede büyüdüm. Sekiz kardeşiz. Beş erkek, iki de kız kardeşim var. Babam orada bir otobüs firmasında şoför olarak çalışıyordu. 4 yıl önce kendisini kaybettik. Ailede benim dışımda iki futbolcu daha var. Abilerimden biri Azerbaycan'da, kardeşlerimden biri de Senegal'de profesyonel olarak futbol oynuyor.
Futbolla tanışman nasıl oldu peki? 18 yaşında futbola başlamışsın. Şimdi 24 yaşında olduğuna göre sadece 6 sezondur meşin yuvarlakla berabersin. Bu durum senin için bir dezavantaj oluşturdu mu?
Aslında küçük yaşlardan itibaren sokaklarda arkadaşlarımla top oynuyordum. Ancak o dönem, babam futbol oynamamı istemiyordu. Kendisi gençken futbol oynamamış, o yüzden futbolla herhangi bir yakınlığı yoktu. Okuluma gidip eğitimime devam etmemi istiyordu. 12-13 yaşındayken futbol oynamaya başlayabilirdim kısacası. Ancak daha sonraki yıllarda da futbol oynama isteğim devam edince 17-18 yaşlarında futbola başladım. Dakar'daki Ouakam kulübünde 1 sene amatör olarak oynadıktan sonra profesyonel futbola adım attım. Ancak bu çok zorlu bir süreçti. Takımın bir formasyonu ve uzun zamandır bu sistemi benimsemiş oyuncuları vardı. Bense profesyonel olarak futbol oynamaya bahsettiğiniz gibi oldukça geç başlamıştım ve kendimi böyle bir ortamda buluvermiştim. Bu zor durumdan kurtulmak için de diğerlerine göre çok daha fazla çalışmam gerektiğini biliyordum. Çünkü kaybedecek zamanım yoktu. Bu dönemlerde hep Didier Drogba'yı örnek aldım kendime. Çünkü o da genç yaşta değil benim gibi 17-18 yaşlarında futbol oynamaya başlamıştı ve ardından da 22-23 yaşından itibaren tanınmıştı. Ondan dolayı ben de daha iyi olmak ve eksiğimi kapatmak için çok çalıştım. Çünkü yeteneğimden dolayı iyi bir futbolcu olmak için imkânım olduğunu biliyordum. Şu an 24 yaşındayım ve 6 sezonda yaptığım disiplinli ve yoğun çalışma temposuyla benden önce futbola başlayan oyunculardan hiçbir eksiğim kalmadığını düşünüyorum.
Baban futbol oynamana nasıl ikna oldu peki?
Bahsettiğim gibi küçüklükten beri futbol oynamayı çok istiyordum. Babamla bu yüzden defalarca kavga ettik. Hatta bir dönem futbol oynayabilmek için okuldan ayrıldığım bile oldu. Şu an Azerbaycan'da futbol oynamakta olan abim o dönemde yani 2007'de Fransa'nın Nancy takımıyla sözleşme imzalamıştı. Kısacası evden ayrılıyordu ve önemli bir kariyere sayfa açıyordu. Babamın da benim futbol oynamama karşı çıkmasının ve okula devam etmemi istemesinin nedeni, futbolculuğun iyi bir geçim kaynağı olmayacağını düşünmesindendi. Abim örnek teşkil ediyordu bu konuda. Ancak kendisinin transfer teklifi alıp Fransa'ya gitmesi, babamın da bu konudaki düşüncesini değiştirdi. Bu olaydan sonra da benim futbol oynamamı kabul etti.
Futbola ilk olarak başladığın kulüp Ouakam'da geçirdiğin günleri anlatır mısın?
Ouakam, Türkiye'deki Trabzonspor'a benziyor diyebilirim. Her sezon başarı elde edemese de her zaman iyi oyuncular yetiştiren ve kadrosunda iyi oyuncular barındıran bir kulüp. Ayrıca çok etkili taraftarı var Trabzonspor'da olduğu gibi. 2008'de Ouakam'da oynamaya ilk başladığımda bahsettiğim gibi futbola geç adım attığım için zorlanmıştım. Ancak daha sonra takımın en önemli oyuncularından biri haline geldim ve son iki sezonumda da takımın en başarılı oyuncusu oldum diyebilirim. Özellikle 2011'de Senegal şampiyonluğunu kazandığımız dönemde çok başarılı bir performans ortaya koydum. Bu da hep disiplinli ve yoğun çalışma tempom sayesinde oldu. Kısacası orada çok şey öğrendim ve parlak bir kariyer edindim diyebilirim.
Herhangi bir Senegalli futbolcuyu örnek alır mıydın futbola başladığında?
Açıkçası direkt olarak örnek aldığım Senegalli bir oyuncu yoktu kariyerimin başlarında. Senegal dışında Fildişili Didier Drogba'nın yükseliş hikâyesini kendime örnek alırdım. Ama Senegalli futbolcular arasından da bir dönem Liverpool ve Stoke City takımlarında da oynamış Salif Diao'yu çok beğenirdim. Orta sahada oynardı ve çok mücadele eden bir futbolcuydu. Onun bu mücadele azmini genç bir futbolcu olarak çok beğenir ve örnek alırdım.
Ouakam'dan Brann'a yani Norveç'e kiralanışın nasıl oldu? Kim keşfetti seni Avrupa futbolu için?
Norveç takımları ile çalışan bir oyuncu menajeri sayesinde gerçekleşti bu transfer. Ouakam ile 2011'de şampiyonluk yaşadıktan sonra geldi bu teklif. Norveç'in Brann takımının beni kiralamak istediğini söyledi. Ben de kabul ettim ve 6 ay boyunca Brann forması giydim.
Norveç'e ilk geldiğinde Avrupa futboluna ve özellikle de iklime adaptasyon sorunu çektin mi?
Norveç'e transfer olduğumda Ocak ayıydı ve hava gerçekten çok soğuktu. Afrika'nın sıcak ikliminden böyle bir havanın olduğu yere gelmek çok zordu benim için tabii ki. Ancak bu tarz dış faktörlerin benim oyunumu etkilememesi gerektiğini düşündüm ve sadece başarılı olmaya odaklandım.
Brann'da yaşadığın ciddi sakatlık yüzünden uzun süre futboldan uzak kalmışsın. O günlerde yaşadığın zorlukları anlatabilir misin?
Brann'a transfer olduktan sonra olumsuz hava koşullarına rağmen ilk iki ay gayet iyi bir dönem geçirmiştim. Sezon başında oynanan hazırlık maçlarında başarılı bir performans ortaya koymuştum ve teknik direktörümüzün benden istediklerini sahaya doğru şekilde yansıtmıştım. Ancak daha sonra kasığımdan ciddi bir sakatlık yaşadım ve uzun bir süre bırakın top oynamayı, doğru düzgün koşamadım bile. Bu sakatlığımdan ötürü 6 ay sonunda beni artık kulüpte görmek istemediklerini belirttiler. Benim için çok zor bir dönemdi. Bu olaydan sonra tekrardan Senegal'deki kulübüm Ouakam'a döndüm.
Sezon başında Akhisar'a gelmeden önce St.Etienne tarafından denendiğin yönünde iddialar var. Bu iddialar doğru mu? Eğer doğru ise St.Etienne ile anlaşamamanın nedeni neydi?
2012'nin Aralık ayında St. Etienne kulübü ile antrenmanlara çıktım. 10 günlük bir denenme süreci yaşadım orada. Ancak bu 10 günün sonunda kulüpten beni almak istediklerine dair herhangi bir haber çıkmadı. Dolayısıyla bu 10 günlük deneme sürecinden sonra St. Etienne'den Ouakam'a geri döndüm.
Pek de başarılı sayılamayacak ve çok kısa süren iki Avrupa deneyiminden sonra sezon başı Spor Toto Süper Lig ekiplerinden Akhisar Belediye Gençlik ve Spor'un yolunu tuttun. Akhisar'a transferin nasıl gerçekleşti?
Akhisar'a transferimde, kulübün oyuncularından Senegalli Ibrahima Sonko'nun çok büyük etkisi oldu. Kendisi beni yakından tanıyordu ve yeteneklerimi, yapabileceklerimi biliyordu. Beni Hamza Hocaya önermiş. Hamza Hoca da bu öneriyi kabul edip sezon başında denenmem için antrenmanlara çağırdı. Antrenmanlarda da beğenilince transferim gerçekleşti.
Hamza Hocanın sana saha içinde verdiği rolü biraz tanımlar mısın? Kendisi ile diyaloğun nasıl?
Ben halen genç bir oyuncuyum ve karşılaşmalar esnasında yaşadıklarımla bir şeyler öğrenmeye devam ediyorum her seferinde. Takıma ilk geldiğimde topla daha az buluşuyor ve daha az sorumluluk alıyordum diyebilirim. Ancak zaman geçtikçe hem takım beni hem de ben ekip arkadaşlarımı tanıdıktan sonra oyun içinde daha çok sorumluluk almaya başladım. Hamza Hoca çoğu maçta bana farklı görevler verebiliyor. Bazen hücumun en ilerisinde oynuyorum. Bazen maç içinde sık sık kanatlarda görev yapıyorum. Bazen de forvet arkası pozisyonda oynuyorum. Kendisi benim daha iyi bir futbolcu olmamı istiyor. Farklı bölgelerde oynayarak tecrübe kazanıyorum ve kendime bir şeyler katıyorum böylelikle. Her zaman hızımı takımım için kullanmaya çalışıyorum. Gol atılacak bir durumda gol atmaya, asist yapılacak bir pozisyonda da asist yapmaya çalışıyorum. Hamza Hocayla antrenmanların öncesinde ve sonrasında sık sık konuşuyoruz. Hemen hemen her antrenman öncesi ya da sonrası çalışma odasına gidiyorum. Benimle yakından ilgileniyor. O yüzden kendisi burada benim için bir baba gibi.
Akhisar Belediyespor'un UEFA Avrupa Ligi'ne katılma iddiası bulunuyor. Bunu gerçekleştirmek için bundan sonra yapmanız gerekenler neler sana göre?
Sezona başlarken hedefimiz öncelikli olarak bu lige tutunmaktı. Ancak yavaş yavaş artan performansımızla üst sıralara tırmandık. Her geçen gün de daha iyi olabileceğimizi düşündük. Şimdi ise yeni bir hedefimiz var. O da dediğiniz gibi UEFA Avrupa Ligi'ne katılmak. Kulübün tüm bireyleri ve taraftarlar olarak bu durumun farkındayız ve bunu gerçekleştirebilmek için elimizden geleni yapacağız. Başarabilecek kapasitemiz olduğunu da biliyoruz. Bana göre sezonun son beş maçı bu açıdan çok belirleyici olacak. Diğer taraftan bunu gerçekleştirerek Akhisar tarihine geçen isimler arasında yer almak istiyorum.
Akhisar Belediyespor geçen sezon lige yeni çıkmış bir takımdı ve uzun süre küme düşme hattında kaldı. Ancak devre arasındaki Gekas transferinin önemli etkisiyle ligde kalmayı başardılar. Bu sezon başında ise Gekas'ın yerine takıma sen geldin. Dolayısıyla senden beklentiler fazlaydı. Şu ana kadar da başarılı oldun. Bu konuya da değinerek ilk geldiğinde bu sorumluluğu almaktan ötürü zorlandın mı, bundan bahsedebilir misin?
Akhisar Belediyespor her geçen gün gösterdiği performansla büyüyen bir kulüp bana göre. Geçen sezon kümede kalma mücadelesi yapan kulüp, şimdi ise sezonu ilk 6'da bitirebilmek için mücadele veriyor. Buraya ilk transfer olduğum zaman Gekas'ın geçen sezon ne kadar önemli işler yaptığını öğrendim. Dolayısıyla onun mevkiine transfer olduğumda işim son derece zordu bana göre. Çünkü ister istemez herkes beni Gekas'la kıyaslıyordu doğal olarak. Bense hiçbir zaman bu duruma takılı kalmadım. Her zaman işimi yapmaya odaklandım. Benim işim de sahada sürekli koşmak, gol atmak ya da asist yapmak. Böylelikle takımımın kazanmasını sağlamak. Eğer bunları devamlı olarak gerçekleştirebilirsem, ondan daha başarılı olabileceğimi düşünüyordum. Çünkü genç bir oyuncuyum ve yapabileceklerimi biliyorum. Ayrıca az önce de bahsettiğim gibi zaman geçtikçe daha da fazla sorumluluk almaya başladığımı düşünüyorum saha içinde.
Akhisar Belediyespor'un geçen sezonun ikinci yarısından itibaren yakalamış olduğu bu başarının sırrı sana göre neden kaynaklanıyor?
Akhisar küçük bir yer ve burada herkes birbirine çok yakın. Tam bir aile ortamı var. Futbolcular olarak çok fazla dışarı çıkmıyoruz. Büyük şehirlerde yapılabilecek birçok sosyal etkinlik burada yok. Bu durum da takımdaki herkesi birbirine daha yakın yapıyor ve bağlıyor. Ayrıca takımdaki herkesin arasında çok büyük bir saygı var. Diğer yandan kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. Maçlara her zaman oyunumuzu ortaya koymak ve keyif almak için çıkıyoruz. Üzerimizde ciddi bir kazanma baskısı olmuyor. Kaybettiğimiz zaman da üzerimizde ciddi bir eleştiri olmuyor. Durum böyle olunca maçları kazanma ihtimalimiz artıyor.
Spor Toto Süper Lig'i biraz tanımlar mısın? Hangi özellikler ön planda bu ligde?
Süper Lig, her geçen gün büyüyerek daha zorlu bir hâle geliyor bana göre. Çünkü ligdeki kaliteli oyuncuların sayısı sürekli olarak artıyor. Taktiksel hamlelere oranla fiziksel güç daha ön planda. Bu da oyuncunun mücadele gücünün, koşu hızının daha çok ortaya çıkmasını sağlıyor. Oyun içinde güçlü kalan oyuncu ve takım, taktiğe çok odaklanmadan oynamak istediği futbolu sahaya daha iyi yansıtabiliyor.
Daha önce Senegal Genç Millî Takımlarında oynamış olmana rağmen, ay-yıldızlı forma için mücadele etmek istediğini söyledin geçenlerde. Bu konuyla ilgili detaylı olarak düşüncelerini alabilir miyiz?
Senegal U20 ve U23 takımlarında yaklaşık 25 maça çıktım. Ancak bundan sonra A millî takıma çağrılmadım. Hâlâ genç olmama rağmen yaşım her geçen gün ilerliyor ve benim artık bir A millî takımda oynamak için bekleyecek zamanım azalıyor. Türk Millî Takımı gibi uluslararası anlamda güçlü bir takımda oynayabilirsem, şu ankinden çok daha iyi bir futbolcu olabileceğime inanıyorum. Bahsettiğim gibi Hamza Hocayla ilişkilerimiz çok iyi. Antrenmanlardan önce ya da sonra onunla konuşmaya gittiğimde şaka yoluyla hep takılıyordum kendisine "Hoca, A Millî Takım maçları için kampa gittiğin zaman neden beni götürmüyorsun?" diye (gülüyor). Hoca da bana "Neden olmasın?" dedi. Şu an ligdeki en iyi oyunculardan biri olmadığımı biliyorum. Ama eğer olur da ileride A Millî Takım'da oynayabilirsem, en iyilerden biri olacağıma inanıyorum. Türkiye'yi ve buradaki taraftarları kendime çok yakın buluyorum. Eğer A Millî Takım'da oynayabilirsem iyi işler çıkarabileceğimi hissediyorum içimden. Dolayısıyla kariyerimin yanı sıra duygusal olarak da bu forma altında oynamak istiyorum. Türkiye'de taraftarların takım maç kazandıktan sonraki coşkusu apayrı. Bir futbolcu olarak böyle bir şeye tanık olunca onları daha da mutlu etmek istiyorsunuz. Ben de Akhisar'dan sonra aynı coşkuyu A Millî Takım taraftarlarına tattırmak istiyorum. Eğer olur da bir gün ay-yıldız forma altında oynayabilirsem, elimden geleni sonuna kadar sahaya yansıtacağımı biliyorum.
Türkiye'de top oynayan ve görüşmekte olduğun Afrikalı futbolcular kimler? Bunun dışında, Spor Toto Süper Lig'de en beğendiğin oyuncular kimler?
Türkiye'de oynayan Senegalli futbolcuların hemen hemen hepsiyle diyalog içindeyim. Özellikle Eskişehirsporlu Diomansy Kamara ile sık sık konuşuyoruz. Erciyesli Kader Mangane ile MP Antalyasporlu Lamine Diarra ile de sürekli görüşüyorum. Onlar benim abilerim gibi burada. Ayrıca İstanbul'a geldiğim zaman ya da karşılaştığımız maçlardan önce ve sonra Didier Drogba, Moussa Sow ve Pierre Webo ile de görüşüyoruz. Kendileri gerçekten çok iyi insanlar ve bana daha iyi olabilmem için tavsiyeler veriyorlar her zaman. Süper Lig'de birbirinden kaliteli oyuncular var. Fenerbahçeli Emre Belözoğlu gerçekten çok iyi bir futbolcu. Onun oyun stilini çok beğeniyorum.
Oldukça hızlı bir forvetsin. Bu anlamda şu ana kadar ligimizde seni en çok hangi defans oyuncusu zorladı?
Türkiye'de en çok Bursaspor ile yaptığımız karşılaşmalarda zorlandım. Bursaspor'un gerçekten çok iyi defans oyuncuları var. Ayrıca Galatasaraylı Semih Kaya da karşısında oynamaktan oldukça zorlandığım bir futbolcu. O da çok başarılı bir defans oyuncusu bana göre.
Kariyerinde bundan sonraki hedeflerin neler?
Futbola geç başladığımı biliyorum. Kariyerimdeki 6 yılın 5'e yakınını da ülkemde geçirdim. Bu yüzden artık kaybedecek zamanım olmadığının farkındayım. En başından beri disiplinli olarak çok çalışmamın nedeni de bu yüzden. Kariyerimde her zaman hangi lig olursa olsun o ligin en iyi takımlarında mücadele etmek istiyorum. Hedefim önümüzdeki 6-7 yıl içinde dünyanın en iyi 10 futbolcusundan biri olmak, bir dünya markası haline gelmek. Neden olmasın ki? Ancak bunun için çok ama çok çalışmam gerektiğini son derece iyi biliyorum. Bir gün, FIFA Yılın Oyuncusu Ödülü'ne de sahip olmayı çok istiyorum ayrıca. Tabii ki bunu gerçekleştirmek oldukça zor ama asla imkânsız değil. Yapabileceğimi düşünüyorum. Sadece çok ama çok çalışmam gerekli.
Son olarak, boş zamanlarında neler yaparsın?
Kitap okumayı severim. İyi bir oyuncu olmak için maçlar ve antrenmanlar dışındaki zamanda kendimi rahatlatıcı şeyler yapmam gerektiğini biliyorum. Ben de kitap okuyarak rahatlıyorum. Brezilyalı ünlü yazar Paulo Coelho'nun kitaplarını okumayı çok seviyorum özellikle. Boş zamanlarımda ya da takımla birlikte yaptığımız seyahatler sırasında bulduğum ilk fırsatta onun kitaplarını okuyorum. Bazen bir kitabını beş kere üst üste okuduğum bile oluyor. Benim için hiç sorun değil. Bitirip tekrardan okuyorum. Bunun dışında arkadaşlarımla sinemaya gittiğim de oluyor. 2-3 günlük tatillerde ise gezmek için İzmir, İstanbul ya da Bursa'ya gidiyorum. Maçlar ve antrenmanlar dışında futbol dışı şeylerle ilgilenmek beni rahatlatıyor, böylelikle daha iyi performans gösterebiliyorum futbol oynarken.
Bu Coelho hayranlığının sebebi ne?
Futbolcular genelde kadınlar, para ve araba hakkında konuşur. Samimiyetsizliğe gerek yok; her erkek gibi ben de bunları severim. Ama hayatta farklı şeyler de var. Paulo Coelho, bunlar olmadan da mutlu olunabileceğini gösteriyor. Onun kitaplarını okurken farklı hissediyorum. Bana hayata dair çok şey öğretiyor; aile, ikili ilişkiler, meslek… Örneğin futboldaki hatalarımı ve başarılarımı değerlendirmeme yardımcı oluyor. Öte yandan futbolcu olmak bir anlamda çok ilginç ve sizi toplumdan kaçınılmaz bir şekilde ayrı bir yere koyan bir olgu. Futbolu bıraktığım zaman normale döneceğimin farkındayım ve Paulo Coelho beni bu normalleşmeye hazırlıyor.

Wednesday, April 23, 2014

Hugo Almeida: "Fizik gücümü Almanya'ya borçluyum!"

Porto, Werder Bremen ve Portekiz Millî Takımı'ndaki performansıyla dünyanın yakından tanıdığı önemli santrforlardan biri. Ancak golcülüğünün patlama yaptığı takım Beşiktaş oldu. Özellikle bu sezondaki performansıyla kariyerinin en bereketli günlerini yaşıyor. Rakip savunmaları bezdiren fizik gücü, bir kanat oyuncusu gibi top taşıma özelliği ve son vuruş becerileriyle Süper Lig'in gol kralı adayı olan Portekizli, futbol serüvenini TamSaha'ya anlattı.

Röportaj: Nihat Özten
Öncelikle röportaja seni ve aileni tanıyarak başlayalım.
Portekiz'in tam ortasında diyebileceğimiz bir yer olan Figueira da Foz'da doğdum. Ailemin tek çocuğuyum. Annem bir süpermarkette, babamsa bir kâğıt fabrikasında çalıyordu. Normal diyebileceğim bir çocukluğum oldu.

Ailende futbolla ilgilenen birileri var mıydı?
Babam zamanında amatör olarak futbol oynamış. Ben de ilk başta basketbol oynadım ve atletizmle biraz ilgilendim. Babam bir gün bana "Futbol seçmeleri var, katılmak ister misin?" diye sordu. Ben de deneyebileceğimi söyledim ve seçmelere girdim. Orada kabiliyetimin olduğunu gördüler ve böylece futbola başladım.

Futbola başladığında kaç yaşındaydın? İlk başladığın dönemde de şimdiki gibi santrfor muydun?
Futbola başladığımda 6 yaşındaydım. İlk başladığım dönemde sol açık oynuyordum. Sonrasında uzun boylu olduğum için altyapılarda 1-2 yıl stoper olarak oynadım ama ondan sonra santrfor oynadım ve hep santrfor olarak kaldım.

Naval Maio, Porto ve Uniao Leiria takımlarındaki dönemi biraz anlatır mısın?
Aslında futbola ilk başta doğduğum şehrin takımı olan Grupo Desportivo de Buarcos'ta başladım. Oradan Naval Maio'ya ve 14-15 yaşlarında da Porto'ya transfer oldum. Porto'da kaldığım 3 yıl boyunca her sezonun ilk yarılarını Porto'da, ikinci yarılarını ise Portekiz 1. Ligi'nin önemli takımları olan Uniao Leiria ve Boavista'da kiralık olarak oynadım. O dönemde çok gençtim ve oynamak istiyordum. Bir yandan da Porto beni tamamen bırakmak istemiyordu. Sonuç olarak Porto'da kaldığım 3 yıllık sürenin 1.5 yılını kiralık olarak başka takımlarda, 1.5 yılını da Porto'da oynayarak geçirdim.
Porto kariyerindeki ilk golünü futbola başladığın Naval'a attığını biliyoruz. O gol hakkında ne söylemek istersin?
O durum sonuçta her futbolcunun başına gelebilecek bir olay. Ben de o golü attıktan sonra bir futbolcu olarak içimde bir sevinç yaşamıştım ama elbette bir burukluk da vardı. O yüzden bir sevinç gösterisinde bulunmamıştım. Sonuçta bir zamanlar orada iyi günlerim geçmişti, para kazanmıştım. Ama futbolda gerçek olan tek şey bugündür. Çalıştığınız, size sahip çıkan ve bütünü ile imkânlarını sunan kulüptür asıl olan. Sonuçta hayat devam ediyor.

Porto'da 3 yıl boyunca kiralık olarak gidip geldikten sonra yurtdışı transferi yaparak Almanya'nın Werder Bremen takımına kiralık gittin. Werder Bremen'e kiralık gidişini ve sonrasında bonservisinin alınma sürecini bize anlatır mısın?
Aslında kiralık giderken ilk başta opsiyonlu bir sözleşme imzaladım. Eğer istedikleri şartlar yerine gelirse kontratım otomatik olarak Werder Bremen'e geçecekti. Yani beni satış opsiyonlu olarak kiralamışlardı. Kiralık oynadığım dönemde benden memnun kalınca da kalmamı istediler ve sözleşmedeki opsiyon hakkını kullanarak takımda kalmamı sağladılar. O dönemde 21 yaşında genç bir oyuncuydum ve Werder Bremen'de kaldığım süre içerisinde çok şey öğrendim. Orada çalıştığım insanlar çok profesyonel, işine sadık kişilerdi ve bana da çok yardımcı oldular. Oradaki zamanım çok hızlı geçti. O ara ilk çocuğum dünyaya geldi. Benim için hem gençlik çağları hem de hayata yeni yeni adım attığım dönemler olduğu için çok özel günlerdi.

2006-2010 arasında Bundesliga'nın önemli takımlarından birinde oynadın. Almanya'da geçirdiğin dönemin kariyerinin gelişimine ne gibi etkileri olduğunu düşünüyorsun?
Dediğim gibi o dönemde çok gençtim. İlk zamanlarda genç olmanın heyecanı vardı ama sonra heyecan yavaş yavaş geçince daha iyi adapte olmaya başladım. Almanya ile Portekiz arasında hemen her şey birbirinden farklıydı. Değişik bir kültür, değişik bir futbol anlayışı, saha içinde ve dışında büyük farklılıklar vardı. Alman futbolunda fizik güç çok daha ön plana çıkıyordu. Antrenmanları dayanıklılık üzerine yapıyorduk. Portekiz'de daha çok topla, taktik antrenmanlar yaparken, Almanya'da ağırlıklı olarak fizik güç üzerine antrenmanlar yapıyorduk. Bu da benim için büyük bir değişiklikti. Genç yaşta bu etapları geçmek benim için çok büyük bir futbol ve hayat dersi oldu. Bir santrforun fizik gücünü sahaya nasıl yansıtması gerektiğini Almanya'da öğrendim diyebilirim. Werder Bremen'de oynadığım dönemdeki hocam Thomas Schaaf'a da ayrı bir parantez açmak istiyorum. Kendisi bana her zaman inandı ve güvendi. Bana yaptığı katkılardan dolayı da buradan kendisine bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
Beşiktaş'ın teklifini kabul etmende hangi etkenlerin katkısı oldu? Buraya gelmeden önce Türkiye ve Türk futbolu hakkında neler düşünüyordun? Sonrasında bu düşüncelerinde ne gibi değişimler oldu?
Tabii ki Türkiye'den ilk teklif geldiğinde o zamana kadar sadece Portekiz ve Almanya'da oynamış bir insanın kafasında soru işaretleri beliriyor. İlk başta, "Olur mu? Nasıl olur?" gibi düşünceler vardı. Ama kulübün beni ısrarla istiyor olması, benim Beşiktaş'ta büyük işler gerçekleştireceğime inanmaları gelmem konusunda etkili oldu. Buraya geldikten sonra da zaten tesislerdeki kaliteyi, çalışmaları ve oluşturulan ortamı gördükten sonra ilk baştaki tereddütlerim ortadan kalktı. Dışarıdan insanlar tabii ki değişik düşünceler içinde olabilir ama Türkiye'de iyi oyuncular ve takımlardan oluşan çok gelişmiş bir lig var. Mücadele üst düzeyde ve bence Avrupa'daki liglerden geri kalır hiçbir yanı yok.

Portekiz ile Türkiye arasında insan yapısı ve hayat tarzları arasında ne gibi farklılıklar var?
Aslına baktığınızda dünyada çok büyük farklılıklar yok. Portekizliyim, uzun zamandır da Türkiye'de yaşıyorum. Bu süre zarfında Türk insanını tanıma fırsatım oldu. Yakın arkadaşlarım da oldu. Dünyanın neresine giderseniz gidin; ister İngiltere'ye, ister Almanya'ya, insanlar hayatlarını sürdürmek için çalışıyor. Sosyal hayatları üç aşağı-beş yukarı yaptıkları işe göre değişiyor. Sadece Türk insanının Portekizlilere göre biraz daha çalışkan olduğunu söyleyebilirim. Bildiğiniz gibi Avrupa'da son dönemde krizler oldu ve bu krizler insanların hayatlarını çok etkiledi. Ama insanların günlük iş hayatları bir bakıma sosyal hayatları oluyor. Portekiz'de de Türkiye'de de insanlar çalışıyor ve çalıştıkları çevrelere göre sosyal hayatları var. Bana genel olarak biraz monoton ve renksiz geliyor. Her yerde hayat aynı tempoda devam ediyor. Portekiz ve Türkiye'yi karşılaştırdığımda en büyük farkın din olduğunu söyleyebilirim. İş ve sosyal hayatların benzerliği dışında iki ülke arasındaki fark din. Birinde Hıristiyanlık, birinde ise Müslümanlığın sosyal yaşantıdaki etkileri farklılık gösteriyor.

Peki yaşadığı ülkenin sosyal sorunlarını biliyor ve onlarla ilgileniyor musun? Bir yabancı da olsan yaşadığın ülkede bir takım olaylar gelişiyor. Ayrıca Beşiktaş taraftarının futbolun dışındaki sosyal hayatı futbola taşıdığı yönünde bir algı var. Taraftarın bu konuda ön plana çıkması futbolcuları etkiliyor mu?
Aslında sosyal sorunlar dünyanın her yerinde yaşanıyor. Bir Portekizli olarak Almanya'da da oynadım. Dışarıdan baktığımda bu sorunları çok normal görüyorum. Biz de Portekiz'de bir çok sorun yaşıyoruz. Her geçen gün hayat şartları biraz daha zorlaşıyor. Devletlerin yaptığı bazı şeyler, bazı vatandaşların hoşuna gitmiyor ve protestolar oluyor. Her gün zamlar geliyor, kazanılan ücretler her geçen gün aşağıya doğru çekiliyor. Bunlar her yerde olan şeyler asılında. Bence bunları saha içine taşımak futbol seyircisine yakışan şeyler değil. Futbol seyircisi her zaman futbolun içinde kalmalı. Stadyum içinde bütün ilgi odağı futbol olmalı. Taraftarlar ve futbolcular sadece futbola konsantre olmalı. O insanlar oraya futbol izlemek için gelmiş, futbolcular profesyonel olarak yaşıyor ve hayatlarını bu işten kazanıyor. İnsanların politik görüşleri, düşünceleri farklı olabilir. Herkes istediği şeyi de düşünebilir ve onun peşinden koşabilir. Ama bunun tamamen futbolun dışında kalması, iki şeyin birbirine karıştırılmaması gerekiyor.

Beşiktaş'taki 3.5 yıllık kariyerinin en verimli dönemini yaşıyorsun. Galatasaray ve Kasımpaşa maçlarında attığın goller de geçerli olmamasına rağmen gol krallığı yarışında ilk sıralarda yer alıyorsun. Geçmiş sezonlara oranla bu sezonki başarını neye bağlıyorsun?
Hayat diyebiliriz, futbol diyebiliriz. İşler zaman zaman yolunda gider, zaman zaman da gitmez. Bu sezon bu kadar başarılı olmamın nedeni olarak takımı gösterebilirim. Yani benim başarım takım arkadaşlarımın yardımlaşması ve bütünlüğüdür. Sonuçta ne kadar çok pas gelirse bir santrforun gol atması o kadar kolay oluyor. Ama şu dönemde gerçekten çok mutluyum. En iyi ve mutlu sezonlarımdan birini yaşıyorum. Bana duyulan güven de ayriyeten beni öne doğru itiyor. İnsan desteklendiği zaman çok fazla çalışmak ve kendini göstermek istiyor.

Birlikte oynamaktan en çok keyif aldığın oyuncular kimler?
Sadece benim için değil, herkes için geçerli olan bir durum var. Birbirini tanıyan oyuncular her zaman birbirini daha iyi tamamlar. Sizi tanıyan oyuncularla oynamak çok daha kolaydır. Ne zaman nereye koşu yapacağınızı, ne zaman nerede olacağınızı bilirsiniz. Öyle özel bir isim yok. Takımdaki tüm arkadaşlarla oynamaktan keyif alıyorum.

Daha öncesinde Simao, Quaresma gibi Portekiz Millî Takımı'ndan arkadaşlarınla birlikte oynadığın dönemde bugünkü kadar başarılı değildin. Ama şimdi Gökhan Töre, Olcay, Oğuzhan gibi oyuncularla birlikte daha verimlisin. Bunun hakkında ne dersin?
Her oyuncu, özellikle hücum oyuncuları büyük oyuncularla oynamak ister. Ama sizin dediğiniz gibi biz burada ünlü oyuncularla oynadığımız zaman işler bu kadar iyi gitmedi. Şu anda da çok yetenekli ve genç oyuncularla beraber oynuyoruz. Takım olarak birbirimizi tamamlıyoruz. Belki de en büyük avantajımız bu. Örneğin Gökhan Töre çok yetenekli ve büyük bir potansiyeli var. İlerleyen yıllarda belki de Türk futbolu için önemli bir yıldız olacak.

Spor Toto Süper Lig'de kendi mevkiinde oynayan hücum oyuncularından kimleri, hangi özelliklerinden dolayı beğeniyorsun?
Biraz önce dediğim gibi Süper Lig'de çok iyi oyuncular ve bunların arasında çok da başarılı ve tecrübeli hücum oyuncuları var. Bu oyuncular kendi takımlarına da büyük katkılar yapıyor. Ama ben burada isim söylemeden, biraz bencil olmak istiyorum. Benim için en iyisi bizim takımımızda olan hücum oyuncuları. Çünkü o iyi diyeceğimiz oyuncuları buraya getirip ikili üçlü kombinasyonlar yapamayacaksak, en iyisi bizim elimizde olan oyunculardır.

Türkiye'de seni zorlayan bir defans oyuncusu var mı?
Böyle bir oyuncu yok.

Werder Bremen'de oynadığı dönemdeki hocan Thomas Schaaf'ın sana önemli katkılar yaptığını söylemiştin. Peki onun dışında çalıştığın teknik direktörler arasında seni etkileyen ve futboluna katkı yaptığını düşündüğü isimler var mı?
Aslında her çalıştığınız teknik direktör size bir şeyler öğretiyor. Ancak gençlik dönemlerinde çalıştığınız teknik direktörler biraz daha kalıcı izler bırakabiliyor. Mourinho olsun, Schaaf olsun benim gençlik dönemime denk geldiği için daha derin izler bıraktılar. Ama dediğim gibi her çalıştığımız teknik direktörden bir şeyler öğreniyoruz.

Peki Bilic'in sence takıma ne gibi katkıları oldu? Bilic'in Beşiktaş'ta çalıştığın diğer teknik adamlardan ne farkı var?
Bilic, her hoca gibi kendi fikirleri, çalışma düzeni ve sistemi olan bir teknik direktör. Aslında bir çok teknik direktörle çalıştığımız için bir zaman sonra bu tarz değişikliklerine alışıyoruz. Her yeni gelen teknik direktör kendi sistemini, kendi çalışma düzenini, kendi metotlarını uygulamak ister. Bilic de bu bakımdan pek farklı değil. Yakın zamana kadar futbol oynamış, yakın zamanda bırakmış sayılır. Bu yüzden futbolcunun dilinden iyi anlıyor. Biz de takım olarak onun metotlarına uyum sağlamaya çalışıyoruz. Şu ana kadar da her şey yolunda gidiyor. Umarım bundan sonra da böyle devam eder.

Portekiz, Almanya ve Türkiye liglerini yakından tanıyorsun. Sence bu üç ligin birbirinden farkları nelerdir?
Futbol aslında kültür gibi, dil gibi ülkeler arasında farklılık gösteriyor. İnsanlar farklı kültürler ürettiği, farklı diller konuştuğu gibi futbol da ülkeler arasında değişiklik gösteriyor. Bu bazı ülkelerde fizik gücün, bazı ülkelerde teknik oyunun ön planda olması gibi bazı ülkelerde de tempolu ve temposuz futbol olarak kendini gösteriyor. Alman ligini çok beğeniyorum, bence çok iyi bir lig. İngiltere liginden sonra dünyanın en iyi ikinci ligi olduğunu söyleyebilirim. Türkiye ligi de sürekli gelişmekte olan bir lig. Zaten belli bir düzeye geldi ve gelişmeye de devam ediyor.

Sahaya yansıyan oyunun dışında bu üç ülkedeki futbolcu-medya, futbolcu-taraftar ve futbolcu-yönetici ilişkileri arasında ne gibi farklılıklar görüyorsun?
Medya-futbolcu ilişkisinin her ülkede aynı olduğunu söyleyebiliriz. Kötü ya da iyi bir şey söylenmesi gerektiğinde ilk söyleyen onlar oluyor. Yönetimle futbolcu arasındaki ilişkilere gelince, Türkiye ve Portekiz'e nazaran Almanya'da daha şeffaf yönetici profilleri var. Daha çok özen gösteriyorlar. Taraftar olarak baktığımızda ise tabii ki Almanlar da futboldan haz ediyorlar, Portekizliler de çok seviyor ama en ateşli taraftarlar Türkiye'de.

Dünya Kupası'nda Almanya, ABD ve Gana ile aynı grupta yer alıyorsunuz. Gruptaki ve şampiyonadaki şansınızı nasıl değerlendiriyorsun.
Çok zor bir gruba düştük. İlk maçımızı Almanya gibi şampiyon olma ihtimali yüksek bir takımla oynayacağız. Ülke olarak şu an tek düşüncemiz gruptan çıkabilmek. Gruptan çıkmamız bizim için bir başarı olacaktır. Ondan sonrasında her şey şampiyonluğa kadar doğal olarak gelişebilir. Kendi açımdan baktığımda ise şu an için orada olabilmek adına her zaman olduğu gibi elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Dünya Kupası kadrosunda yer alır mıyım, yer alırsam ilk 11 oynar mıyım, yedek mi otururum, bunların hepsi teknik direktörün bileceği işler. Açıkçası çok fazla düşünüp kafa yormuyorum. Teknik direktörümüz en iyisini düşünecek ve uygulayacaktır.

Monday, April 21, 2014

PTT 1. Lig'in Lejyonerleri

Süper Lig'e aday 19 takımın top koşturduğu PTT 1. Lig'de 65 yabancı oyuncu forma giyiyor. Üç yabancı oyuncunun yanı sıra Türk Cumhuriyetlerinden de iki isimle anlaşma imkanı tanıyan yeni statünün ardından sadece iki takım beş yabancı kontenjanını kullandı. Bir takım ise sadece iki yabancıyla oynuyor. Yabancı oyuncuların 32'si Avrupa, 23'ü Afrika, 6'sı Güney Amerika, 3'ü Asya, 1'i de Kuzey Amerika'dan. 65 oyuncunun 26'sı forvet, 23'ü orta saha, 11'i defans, 5'i de kaleci olarak görev yapıyor.
Yazan: Canberk Atik 
Türkiye'de göz önünde olandan kıyıda köşede kalana doğru ilgisizlik algısı genellikle doğru orantı gösterir. Futbol odaklı baktığımızda da Spor Toto Süper Lig'in yansımasından alt ligleri net olarak göremiyoruz. Tâbiri caizse üvey evlat muamelesi yapıyoruz. Alt ligleri ilgiyle takip eden ve üzerinde analiz çalışmaları yapan futbolseverleri tenzih ederek belirtmeliyim ki günümüzün görsel ve yazılı basını benim söylemimi ne yazık ki kanıtlıyor. Yazının konusu olan PTT 1. Lig, amatör liglere oranla ulaşılabilirliği daha yüksek olsa da Süper Lig'in hışmından nasibini alanlardan ve hak ettiği ilgiyi göremeyenlerden. Yine de devlet televizyonlarından izleyenlerine ulaşabiliyor olması, Türkiye'nin 2 numaralı liginin tutunma direncini artıyor.
2010-2011 sezonuna kadar Süper Lig'den düşenin hem sportif hem de ekonomik bazda toparlanması zaman alıyordu ve derin yaralar oluşturuyordu. Hatta 1. Lig'in orta sıra takımları ne yukarı çıkabilip ne de aşağı inemeyince kendilerince bir standart oluşturdu. Buna örnek olarak Karşıyaka Futbol Takımı gösterilebilir. Yıllardır süren Süper Lig hayali ya play-off'ta ya da play-off'un eşiğinde kalmasına karşın Kaf Kaf'ı üst sıraları zorlayan bir takım halinde tuttu. Bunun temel sebebi üst lig için yapılanma ihtiyacı duyulmaması ve düşme tehlikesinden uzak kalındığı için kadroda dramatik değişiklikler yapılmamasıyla açıklanabilir. Diğer yandan Kocaelispor ve Sakaryaspor gibi düşer kalkar kulüplerin geldiği son nokta futbola gönül verenleri fazlasıyla yaralıyor. Aksi bir örnek olaraksa Akhisar Belediye Gençlik ve Spor gösterilebilir. Özellikle 1. Lig'de şampiyonluk getiren Hamza Hamzaoğlu'na güvenilmesi başarılı bir yapının temelini oluşturdu. 1. Lig takımlarının serüvenine fazlasıyla etki edecek karar ise 2010'ların hemen başında verildi. 2010-2011 sezonu itibariyle yürürlüğe giren "yabancı oyuncu kuralı" ile PTT 1. Lig takımları da artık Türkiye vatandaşı olmayan futbolculardan yararlanabilecekti.
Üç oyuncu sınırlaması ve 24 yaşın altında olma şartlarıyla oluşturulan düzenleme 2013-2014 sezonu itibariyle yaş sınırının ortadan kaldırılıp "3 yabancı oyuncu oynatılabilir" olarak neticelendirildi. Bir de Süper Lig'den farklı olarak Türk Cumhuriyetlerine (Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan) mensup oyuncuların ikisiyle de anlaşma olanağı tanındı.
Yabancı kuralının uygulanmaya başlandığı sezondan itibaren sürekli artış gösteren yabancı sayıları 2013-2014 sezonunun ikinci yarısı itibariyle 65 oyuncuyu buldu. PTT 1. Lig takımları, Süper Lig takımlarının aksine kotalarını sonuna kadar zorlama yoluna gitmeyip genel olarak nokta transferlerle haklarını kullanmayı tercih ediyor. Genellikle kulüpler en az üç yabancı transferi yaparken 1461 Trabzon iki Ganalı Torric Jebrin ve Shaiba Yakubu ile transferi sonlandırdı. Ligin beş yabancı kontenjanını dolduran kulüpleri ise Tekden Denizlispor ve Tavşanlı Linyitspor.
PTT 1. Lig kulüpleri, biri hariç gol yollarındaki verimliliğini artırmak için transferde forvet oyuncularına yöneldi. Fethiyespor ise bu durumun aksine yabancı forvet transferi yapmayan tek kulüp konumunda. Kadrolarında Kamerunlu kaleci Daniel Ndjock, Azeri defans Davud Karimi, Hırvat defans Nikola Zizic ve Arnavut orta saha oyuncusu Liridon Krasniqi bulunuyor. Ligdeki toplam yabancı uyruklu forvet sayısı 26 iken orta saha oyuncularının sayısı ise 23. Takımlar golü servis edecek isimler için de yine ülke sınırlarının dışını çare gördü. Savunma hatlarına baktığımızda ise dramatik bir düşüşle karşı karşıya kalıyoruz. 9 takım defans hattında en az 1 yabancıyı bulunduruyor ve ligdeki yabancı uyruklu defans oyuncusu sayısı 11. Fethiyespor ve Boluspor ise defans hattına ikişer yabancı transferi yapan takımlar. Diğer yandan Karşıyaka, Adana Demirspor, Fethiyespor, Tavşanlı Linyitspor ve Kahramanmaraşspor kalelerini yabancı eldivenlere emanet ederek "70 küsur milyonluk ülkeden kaleci çıkmıyor" mesajını veren kulüplerimiz konumunda.
Türk Cumhuriyetleri vatandaşları için ayrılan kontenjanların takımlar bazındaki dağılımları da dikkat çekiyor. Bu ülkeler için ayrılan transfer hakları takımlar tarafından genellikle savunma hattında tercih edildi. Örneğin Tavşanlı Linyitspor kaleyi Azeri Andrey Popovic'e emanet ederken defansı da bir başka Azeri Ilgar Nabiyev'le güçlendirdi. Tekden Denizlispor Azeri Saşa Yunisoğlu'nu kadrosuna dâhil ederken Fethiyespor da yine bir Azeri olan Davud Karimi'yi aldı. Hakkını orta saha için kullanan kulüplerden Şanlıurfaspor, Özbek Dilshod Rakhmatullaev'le anlaşırken Gaziantep Büyükşehir Belediyespor da bir başka Azerbaycan vatandaşı orta saha oyuncusu Ufuk Budak'ı kadrosuna dâhil etti. Ligde bu kontenjanını forvet hattından yana kullanan üç takım mevcut. Mersin İdman Yurdu, Kazak İvan Periç'le, Orduspor Azeri Branimir Subasic'le ve Tekden Denizlispor Kırgız Mirlan Murzaev'le forvet hatlarını güçlendirdi.
Lejyonerlerin kıtalara dağılımına baktığımızda Avrupalılar 32 oyuncuyla başı çekiyor. Onları 23 oyuncuyla Afrikalılar, 6 oyuncuyla Güney Amerikalılar, 3 oyuncuyla Asyalılar ve 1 oyuncuyla da Kuzey Amerikalılar izliyor.
Yabancı oyuncularını aynı kıtadan seçen takımların sayısı ise dört. Manisaspor'da dört, Bolusupor'da ise üç Avrupalı oyuncu forma giyiyor. Balıkesirspor üç yabancı tercihini hepsi farklı ülkelerden de olsa Afrikalılardan yana kullanırken, 1461 Trabzon'un iki yabancısı da Ganalı.
Yabancı oyuncuların bireysel istatistiklerinde ise birkaç isim verimlilik anlamında diğerlerinin önüne fırlıyor. Özellikle Manisaspor'un Sırp golcüsü Slavko Perovic, 26 maçta attığı 16 golle gol krallığının zirvesinde yer alıyor. Bu yazı yazılırken PTT 1. Lig'de 30. haftanın geride bırakıldığını hatırlatmakta yarar var. Manisaspor sezon başında Sırbistan'ın FK Rad kulübünden kiraladığı 24 yaşındaki forvetten bu kadar verim alabileceğini düşünmüş müydü, tartışılır. Manisalılar gelecek sezon Süper Lig'e çıkma başarısı gösterirse Sırp golcünün bonservisi için fazlasıyla çaba sarf edecektir. Bir diğer göze çarpan isimse Adanaspor'un Brezilyalısı Tiago Bezarra. Brezilyalı 2008'den bu yana 1. Lig'de görmeye alıştığımız bir isim. Altay ve Karşıyaka'yla yaşadığı İzmir serüveninden sonra 2012'de ülkesine dönen Bezarra, bu sezonun başında Adanaspor'un yolunu tutmuştu. 25 maçta kaydettiği 12 golle en verimli sezonunu geçiren Brezilyalı, takımının gol yollarındaki en etkin elemanı. Adana'nın turuncu yakası, Bezarra'nın sırtındaki yükü hafifletmek için devre arasında Çaykur Rizespor'dan Uche Kalu'yu forvet hattına monte etti. Ancak Nijeryalı, turuncu-beyazlı formayla 8 karşılaşmada yalnızca 1 kez fileleri havalandırabildi.
Balıkesirspor'un Ganalı forveti Karikari de bu sezon önemli sıçrama gösteren oyuncular arasında. 22 yaşındaki futbolcu bu sezon çıktığı 22 karşılaşmada 11 gol kaydetmeyi başardı. AIK'ten kiralık olarak Balıkesirspor'a katılan Karikari, Marmara temsilcisinin gol yükünün dörtte birlik kısmını sırtlamış durumda. Ligin liderlik adaylarından İstanbul Büyükşehir Belediyespor'da ise iki emektar isim göze çarpıyor. 2011'den beri İstanbul ekibinin kadrosunda yer alan Bulgaristan vatandaşı Doka ve Boşnak Edin Visca, takımları bir alt lige düşmesine karşın turuncu-mavili ekipten ayrılmadı. Spor Toto Süper Lig'de mücadele ettikleri dönemde de dikkat çeken performanslar sergileyen bu iki isim, şimdilerde kulüplerini tekrar Süper Lig'e çıkarmanın peşinde. Takımın kaydettiği toplam 56 golün 17'sinde bu ikilinin imzası var. Doka 10 kez rakip fileleri havalandırırken Edin Visca da 7 kez topu filelere göndermeyi başardı. Bu ikiliye destek vermesi için devre arasında forvet hattına transfer edilen Siera Leoneli Mohamed Bangura ise henüz 1 gol kaydedebildi.
2011 yılına kadar 1. Lig'de yabancı oyuncuların esamisi okunmuyordu. Bunun sebebi olarak da "genç oyuncular şans bulsun ve tecrübe kazansın" gerekçesi öne sürülüyordu. Ancak bu açıklamayı yapan zihinler, takım bir üst lige çıktığında ekibi baştan aşağı gönderip çarpık bir kadro oluşumu gerçekleştiriyor ve ne yazıktır ki geri dönecekleri 1. Lig'de yeniden emektar isimlerinin kapılarını çalıyordu. Bugünkü uygulamanın ise 1. Lig'deki kulüplerin Süper Lig'e çıktıkları takdirde kadro istikrarlarını korumalarına yardımcı olacağı söylenebilir.
Yabancı Oyuncuların Kıtalara Dağılımı
Avrupa 32
Afrika 23
G. Amerika 6
Asya 3
K. Amerika 1
Yabancı Oyuncuların Mevkilere Dağılımı
Kaleci 5
Defans 11
Orta Saha 23
Forvet 26
Yabancı Oyuncuların Takım ve Ülke ve Mevkileri
İSTANBUL BB
Edin Visca
Bosna Hersek
Orta Saha
Doka
Bulgaristan
Orta Saha
Mohamed Bangura
Sierra Leone
Forvet
ORDUSPOR
Guy Landel
Fransa
Orta Saha
Bakary Soro
Fildişi Sahilleri
Defans
Branimir Subasic
Azerbaycan
Forvet
Alexandru Ionita
Romanya
Forvet
BALIKESİRSPOR
Lalawele Atakora
Togo
Orta Saha
Kwame KariKari
Gana
Orta Saha
Khalifa Jabbie
Sierra Leone
Forvet
MERSİN İDMAN YURDU
Milan Mitrovic
Sırbistan
Defans
Nduka Ozokwo
Nijerya
Forvet
Ouissem Ben Yahya
Tunus
Orta Saha
Ivan Peric
Kazakistan
Forvet
SAMSUNSPOR
Aminu Umar
Nijerya
Orta Saha
Ehiosun Ekigho
Nijerya
Forvet
Eldin Adilovic
Bosna Hersek
Forvet
MANİSASPOR
Benjamin Fuchs
Avusturya
Defans
Nikola Mikic
Sırbistan
Orta Saha
Goran Causic
Sırbistan
Orta Saha
Slavko Perovic
Sırbistan
Forvet
BUCASPOR
Luiz Henrique
Brezilya
Defans
Tosaint Ricketts
Kanada
Forvet
Tamandani Nsaliwa
Almanya
Orta Saha
ŞANLIURFASPOR
Alfred Sankoh
Sierra Leone
Orta Saha
Dilshod Rakhmatullaev
Özbekistan
Orta Saha
Emmanuel Banahene
Kamerun
Forvet
Simon Zenke
Nijerya
Forvet
KARŞIYAKA
David Bicik
Çek Cumhuriyeti
Kaleci
Chikeluba Ofoedu
Nijerya
Forvet
Sjoerd Ars
Hollanda
Forvet
ADANA DEMİRSPOR
Mariusz Pawelek
Polonya
Kaleci
Dorge Rostad Kouemaha
Kamerun
Forvet
Juninho
Brezilya
Forvet
TEKDEN DENİZLİSPOR
Saşa Yunisoğlu
Azerbaycan
Defans
İlian Yordanov
Bulgaristan
Orta Saha
Petr Janda
Çek Cumhuriyeti
Orta Saha
Kahe
Brezilya
Forvet
Mirlan Murzaev
Kırgızistan
Forvet
ADANASPOR
Tiago Bezerra
Brezilya
Orta Saha
Marko Vucetic
Sırbistan
Orta Saha
Kalu Uche
Nijerya
Forvet
GAZİANTEP BB
Armand Deumi
Kamerun
Defans
Ufuk Budak
Azerbaycan
Orta Saha
İzu Azuka
Nijerya
Forvet
FETHİYESPOR
Sammy Ndjock
Kamerun
Kaleci
Davud Karimi
Azerbaycan
Defans
Nikola Zizic
Hırvatistan
Defans
Liridon Krasniqi
Arnavutluk
Orta Saha
BOLUSPOR
Daniel Zlatkov
Bulgaristan
Defans
Nikolay Dimitrov
Bulgaristan
Forvet
Jimmy Dixon
İsveç
Defans
1461 TRABZON
Torric Jebrin
Gana
Orta Saha
Shaibu Yakubu
Gana
Forvet
TAVŞANLI LİNYİTSPOR
Andrey Popovich
Azerbaycan
Kaleci
Ilgar Nabiyev
Azerbaycan
Defans
Luiciano Guaycochea
Arjantin
Orta Saha
Vadim Kharchenko
Kırgızistan
Orta Saha
Akeem Agbetu
Nijerya
Forvet
KAHRAMANMARAŞSPOR
Branko Grahovac
Bosna Hersek
Kaleci
Razak Omotoyossi
Benin
Forvet
Djordije Cetkovic
Karadağ
Forvet

 
eXTReMe Tracker