Monday, April 29, 2019

Dorukhan Toköz: Son joker

Beşiktaş'ın sezon başında Eskişehirspor'dan transfer ettiği 23 yaşındaki oyuncu, orta sahanın her bölgesinde oynadığı gibi sağ bek ve stoper olarak da imdada yetişiyor. Koşu mesafelerinin yüksekliği, ikili mücadelelerdeki üstünlüğü ve oyunu iki yönlü oynayabilmesi onu ön plana çıkaran özellikler. Şan, şöhret, makam ve mevki için "Hepsi geçici" diyen genç oyuncu Millî Takım'da görev yapmakla ilgili olarak ise "Bu forma için sahada canını versen, arkandan şehit derler. Öyle güzel bir makam. Hepsi geçer de bu formayı giymek bir ömür boyu kalır" görüşünde.


Yakından ilgilenenler için bilinen bir oyuncusun ama Türk futbolseverlerin çoğunun hayatına bu sezon aniden girdin. Beşiktaş seni transfer ettiğinde gelecek için yatırım gibi görülürken, bir anda takımın banko isimlerinden birine dönüşüverdin. Seni daha yakından tanımak adına, en başa dönenerek ne zaman, nerede dünyaya geldiğin ve futbol topuyla ne zaman tanıştığınla başlayalım.

21 Mayıs 1996 Eskişehir doğumluyum. Ailem Eskişehirli. 1993 doğumlu bir abim var. Babam önceleri İstanbul'da bir firmanın pazarlama müdürlüğünü yapıyordu ama daha sonra Eskişehir'e döndü. Osmangazi Üniversitesi'nin karşısında güzel bir büfemiz var. Annem ve babam birlikte çalışıyor. Abim üniversitede İstatistik Bölümü'nde okuyor. Okuldan çıktıktan sonra büfede anneme, babama yardımcı oluyor. Benim futbolla tanışmama gelince; küçükken futbola çok meraklıydım. Babam ve dedem benim iyi bir futbolcu olabileceğimi düşünüp ESKİ Spor'a vermişti. Eskişehirspor da beni ESKİ'de antrenman yaptığım dönemde görüp beğendi ve çok küçük yaşta altyapısına aldı. O zaman 9 yaşındaydım. Eskişehirspor'da bütün yaş kategorilerinde oynadım.

Futbolcu olabilme süreci fedakârlık isteyen bir süreç.  Birçok zorluğa göğüs germek gerekiyor. Sen bu süreçte nasıl zorluklar yaşadın?

Ben yaşadığım zorlukları çok fazla anlatmak taraftarı değilim. Her insan gibi benim de hayatımda yaşadığım zorluklar oldu elbette. Daha çok küçüksünüz ve sabahın altısında kalkıp yürüyerek okula gidiyorsunuz. Oradan çıkıp yürüyerek antrenmana gidiyorsunuz. Arada yokluklar oluyor. O süreçte siz de aileniz de fedakârlıklar yapıyorsunuz. Zaten o günleri hep aklınızın bir köşesinde tuttuğunuz için bugünlerin kıymetini daha iyi anlıyorsunuz. O günlerden itibaren hep daha iyi yerlere gelmeyi hedefliyorsunuz.

Futbolculuğu bir meslek olarak seçmeye ilk olarak ne zaman karar verdin?

13-14 yaşlarındaydım. Babamın işleri bozulmuş ve İstanbul'dan dönmüştü. İki çocuk büyütüp aileyi geçindirmek kolay iş değildi. Bunun okulu ayrı masraf, antrenmanı ayrı masraf. Çocuklar bir şey gördüklerinde istiyor. Ben de meselenin farkına o yaşlarda varmış, futbolcu olmam gerektiğini anlamıştım. Kendi kendime, "Ailem benim için bunca fedakârlık yapıyor, benim de onlara destek olmam gerekiyor" demiştim. Küçücük yaşta bunları düşünmeye başlayınca çocukluk dönemim çok hızlı geçti. O yaşlarda "İnşallah futbolcu olurum" niyetiyle çok fazla çalıştım.

Profesyonel futbolcu olunca hayatınızda neler değişti?

Yaşadığımız hayat aynı aslında. Dört sene önce de büfemiz vardı, hâlâ var. Dört sene önce abim oradaydı, hâlâ orada. Hayatımdaki tek fark, benim Eskişehir'de değil de İstanbul'da yaşıyor olmam. Zaten Eskişehir'deyken de bir süre tesislerde kalmış son senemde ise ayrı eve çıkmıştım.

Peki, eğitimini nereye kadar sürdürebildin?

Anadolu Lisesi'nden mezun oldum. İngilizcem fena değil. Üniversiteye açıktan kaydoldum çünkü devam edemeyeceğimi biliyordum. Rahat olduğum bir dönemde sınava girip, üniversiteye de devam edeceğim.

Türk futbolunun kilometre taşlarından birisi olan Eskişehirspor'un senin için ne anlam ifade ettiğini anlatır mısın?

Eskişehirspor tarihi, başarıları ve örnek taraftarıyla bence Anadolu'nun en büyük kulübü. Ben de o taraftarın arasından geldim. Babam tribünlerde yer almış, Eskişehirspor camiasında çok sevilen birisidir. Bazen onunla, bazen de onun beni emanet ettiği abilerle birlikte deplasmanlara giderdim. Deplasmanlarda çok fotoğrafım vardır. Eskişehirspor'un bendeki yeri çok ayrıdır. Buralara geldiysem de 9 yaşından bu sezonun başına kadar formasını giydiğim Eskişehirspor sayesindedir.

Üzerinde emeği olan teknik adamlara gelirsek…

Serkan Topkaya, Emre Özbayer, Berkant Ongan Hocalarımızın üzerimdeki emeği çoktur. Yaş kategorilerinde sürekli takım kaptanlığı yaptığım için kendileriyle çok yakın diyaloglarım olurdu. Hâlâ da görüşmeye devam ediyoruz. Benimle ilgilenmeyi sürdürüyorlar. Altyapıdan A takımlara çıkmak gerçekten çok zor bir iştir ama sağ olsunlar o süreçte ellerini omuzumuzdan hiç eksik etmediler. Ben de onları mahcup etmediğimi düşünüyorum. 

Altyapıdan çıkmak zor dedin. Gerçekten de öyle… Futbola birlikte başladığın pek çok oyuncu bugün futbol sahnesinden çekilmiş durumda ama sen hem Beşiktaş'ta hem de Millî Takımlarımızda forma giyiyorsun. Seni diğerlerinden ayıran ve bugüne taşıyan farklar nelerdi?

Bence futbolcu olabilmenin yüzde 90'ı çalışmak… Çalışırken asla pes etmemek, hayatından fedakârlıklar yapmak, mesela arkadaşların gezip tozarken bile işine odaklanmak veya dinlenmek… Ben böyle bir çocuktum. 

O yaşta bunu nasıl idrak edebiliyordun?

Futbolcu olmam gerektiğini düşünüyordum ve küçük yaşlarda A takımla idmanlara çıkmaya başlamıştım. Abilerimiz bize öğütler veriyordu. Onların hayatlarını takip ediyordum. Okuduğum kitaplardan, izlediğim televizyon programlarından da nasıl yaşamam gerektiğini biliyordum. Sağ olsun babam da bu konularda bilgilidir. Bana her zaman çalışmanın, beslenmenin ve dinlenmenin ne kadar önemli olduğunu anlatırdı. Evet, çocuksunuz ve arkadaşlarınız gezerken veya oynarken siz de onlarla birlikte olmak istiyorsunuz ama diğer yandan da meslek olarak seçtiğiniz futbolun gereklerini yerine getirmek zorundasınız. Ama altyapıdan çıkmanın asıl zorluğu başka. Hak edenden çok hak etmeyenlerin değer gördüğü zamanlara çok şahit oldum. Sen ne kadar iyi olursan ol, bir başkası önüne geçebiliyor. Dışarıdan para ödenerek getirilen oyuncu ne yazık ki altyapıdan yetişen bir oyuncuya tercih ediliyor. Bunu neredeyse bütün kulüplerde görüyoruz. Mesela ben 16-17 yaşlarında A2'de oynuyor, A takımla idmanlara çıkıyordum. O dönemde A takımda oynayabilecekken, bahsettiğim bu mesele nedeniyle forma giymem bir sezon ileriye atmıştır.

Eskişehirspor'la çıktığın ilk Süper Lig maçını hatırlıyor musun? O maç öncesinde neler hissetmiş, nasıl hazırlanmış ve maç içinde neler yaşamıştın?

Başakşehir maçıydı… Samet Aybaba Hocamız zaten öncesinde kupa maçlarında beni oynatmıştı. İlk geldiği günden beri bana, "Çalışmana dikkat et, kendine iyi bak, her an oynayabilirsin" demişti. Başakşehir maçında böyle bir fırsat geldi. Maç benim için çok iyi geçmişti. O gün oyuna ikinci yarıda giren Emre abiye (Belözoğlu) karşı oynamıştım. İlk yarıyı 1-0 önde kapatmıştık ama Emre abi oyuna girdikten sonra bir asist yapıp penaltıdan bir gol atınca 2-1 yenilmiştik. Maçtan sonra Emre abinin formasını almıştım. Zaten bir tek onun forması vardır bende.

Söz Samet Aybaba'dan açılmışken soralım… Teknik adamlıktaki alâmeti farikası genç oyuncuları vitrine çıkarmak olan Samet Hoca senin için ne anlam ifade ediyor?

Benim için çok ayrı bir anlamı var. Sadece Samet Hoca da değil, ekip olarak Selçuk Hoca, Yılmaz Hoca, Ersin Hoca benim futbol hayatımda çok önemli. Benim gelişimime özel çalışmalarla büyük katkı sağladılar.  Daha önce birçok teknik adam bana "Seni oynatacağım" demişti ama Samet Hoca "Oynatacağım" dedikten hemen sonra oynattı. Üstelik de takım çok kritik bir dönemden geçiyordu ama buna rağmen bana güvenip şans verdi. Buradan kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.

Seni bir joker gibi görüyoruz. Göztepe ile oynanan son Süper Lig maçının ikinci yarısında stoper olarak görev yaptın. Futbola başladığında hangi mevkide oynuyordun? Sonrasında nerede görev yapacağın konusu nasıl şekillendi?

Futbola santrfor olarak başladım. Zaten genelde böyledir. ESKİ Spor'dayken gol kralı olmuştum. Eskişehirspor'a da santrfor olarak geldim. Sonra orta sahaya çekildim ve ilk maçımda bir gol bir asist yapınca 8 numara pozisyonunda kaldım. Ertesi sezon 6 numaraya çekildim ve orada oynamaya başladım. Samet Hoca döneminde A takımda da 6 numara pozisyonunda oynamayı sürdürdüm. Ertesi sezon Alpay Özalan Hoca döneminde ise Kamil Ahmet abi orta sahada, ben sağ bekte oynadım. İkimiz de yeni mevkilerimizde iyi performans göstermiştik. Sonra Mustafa Denizli Hoca geldi ve beni yeniden orta sahaya aldı. Geçtiğimiz sezon ise ağırlıklı olarak sağ bekte görev aldım. Takımın transfer yasağı olduğu için beni sağ bekte değerlendirdiler. İyi de bir sezon geçirdim. Birkaç gol attım, çok sayıda asist yaptım. Eskişehirspor'da stoper oynadığım maçlar da oldu.

Bir yerin oyuncusu olmak mı daha iyi yoksa her yerde görev yapabilmek mi?

Bu konuyu hocalarımız daha iyi bilir. Ben en iyi oynadığım mevkilerin 6 ve 8 olduğunu düşünüyorum ama sağ bek de stoper de oynayabiliyorum. Beşiktaş'ta da Şenol Hocamız bazen 10 numaraya ya da Burak abiye yardım etmem için beni biraz daha ileriye atıyor. Nerede görev alırsam alayım yüzde 100'ümü verip görevimi yerine getirmeye çalışıyorum.

Her oyuncuya da "Bugün stoper oyna, yarın orta sahada, öbür gün sağ bekte oynarsın" demiyorlar. Beşiktaş'ta bu tip oyuncular olarak seninle birlikte Medel, Necip ve Adriano var. Jokerlik için nasıl özelliklere sahip olmak gerekiyor?

Sanırım koşu mesafesi yüksek, ikili mücadeleden kaçmayan, iki yönlü, dinamik oyuncular farklı görevler için tercih edilebiliyor.

6 ve 8 pozisyonlarında görev yapan oyuncularını rakip ceza sahasına daha fazla yaklaştırabilen takımlar avantaj sağlıyor. Şenol Hocanın takımları genellikle böyledir. Üst üste üç maçta gol atan bir oyuncu olarak bu konuda neler söylersin?

Taktik çalışmalarda ilk topları Atiba alıyor ve Şenol Hocamız benim daha ileride bekleyip rakip ceza sahası içine koşular yapmamı istiyor. Bu koşularda topla buluştuğum zaman gol olabiliyor. Ama tabiî bir o kadar da aynı tempoyla geriye koşmak gerekiyor.

Bu tempoyu koruyabilmek için neler yapıyorsun?

Beslenmeme ve uykuma dikkat ederim ama asıl ekstra yaptığı şey çalışmak. Akşam antrenman varsa sabah, sabah antrenman varsa akşam mutlaka kendim idman yaparım. Core antrenmanları, güç antrenmanları, idman sonrasında şutlar, saha içinde yüzde 100'ümü vereceğim koşular gibi… Sahaya çıktığınızda yüksek tempoya hazır olmanız için bunları yapmak zorundasınız ve ben çoğu futbolcunun da bu özel antrenmanları yaptığını düşünüyorum. Beslenmeme dikkat ettiğimi söylemiştim. Zaten iki öğünü kulüpte yiyorum. Düzenli yaşıyorum. Öyle çok dışarı çıkma meraklısı birisi değilim. İzin günlerimde takım arkadaşlarımla ya da İstanbul'da okuyan Eskişehir'den arkadaşlarımla buluşup bir şeyler yapıyorum. Diğer zamanlarım dinlenerek geçiyor.

İstanbul'a gelip Beşiktaşlı Dorukhan olduktan sonra Eskişehir'den eski arkadaşlarınla irtibatı koparmaman güzel…

Bu dünyada şan-şöhret, mevki-makam geçici... İstediğiniz kadar güzel yerlere gelin, isteğiniz kadar yükseklere çıkın, bir gün gelir tepetaklak oluverirsiniz. Çok para kazanırsınız, kariyerinizi çok iyi noktalara taşırsınız ama hepsi geçici. İnsanlar sizi bunlarla değil kişiliğinizle, karakterinizle hatırlayacak. Nereden geldiğimi hiç unutmadan, çocukluk arkadaşlarımla dostluğumu sürdürmem de çok normal.

İdollerin kimler?

Xabi Alonso'yu çok beğenirdim. Yine aynı tarzdaki Gerrard'ı çok beğenerek izliyordum. Futbolda hem defans hem ofansı bir arada yapmak gerçekten zor ama bunu yapabilirseniz ortaya güzel şeyler çıkıyor. Xabi Alonso ve Gerrard bence oyunun iki yönünü de çok başarıyla oynayabilen oyunculardı.

Eskişehirspor'da oynarken Ümit Millî Takım'dan davet aldın ve arka arkaya çıktığın dokuz maçla dikkatleri üzerine çektin. Ümit Millî Takım'a ilk davet edildiğinde neler hissetmiştin? Ay-yıldızlı formayı giymek sende nasıl duygular uyandırıyor?

Siz de görüyorsunuz, boynumda bayrağımızın döğmesi var. Vatanımız, milletimiz için canımızı veririz. Bunu zaten bütün Türk evlâtları yapar. Bugün 18 Mart ve röportajı da Çanakkale Zaferimizin yıldönümü olan çok özel bir günde yapıyoruz. Bu forma için sahada canını versen, arkandan şehit derler. Öyle güzel bir forma. Öyle güzel bir mevki, makam. Hepsi geçer de bu formayı giymek bir ömür boyu kalır. Ona yakışır davranmak gerekiyor. Bir de hiç unutmamak gerekiyor; ileride çocuklarıma anlatacağım en önemli hatıralardan biri.

Beşiktaş'a transferinin hikâyesini anlatır mısın? Seni isteyen başka kulüpler de var mıydı ve sen neden Beşiktaş'ı tercih ettin?

Beni isteyen, menajerimle görüşüp konuşan çok sayıda kulüp vardı. Ama ben böyle işlerin içine girmeyi çok sevmiyorum. Beşiktaş'tan teklif geldiğinde ise çok heyecanlandım. Çünkü Beşiktaş iki sene üst üste şampiyon olmuş bir takımdı, çok büyük oyuncuları ve Şenol Güneş gibi çok değerli bir teknik direktörü vardı. Bir de ben Eskişehirspor gibi güçlü bir taraftar topluluğu olan takımda yetiştiğim için taraftarın gücü de tercihimde önemliydi. Beşiktaş gibi Türkiye'nin en güçlü taraftarının önünde oynamak beni çok heyecanlandırmıştı. Tabiî ki Beşiktaş'a gelip oynamak da kolay değildi. Çünkü bir alt ligden geliyorsunuz, insanların çoğu sizi iyi tanımıyor… Gerçekten zor bir karardı. Belki bu kararı veremeyecek çok kişi vardır. Aileme ve menajerime şunu söyledim, "Ben Beşiktaş'ın kapısından girdikten sonra çalışıp formayı alırım." Tabiî ki formayı hocalarımız veriyor ama ben de çok çalışıp formayı alana kadar elimden geleni yapacağımdan emindim.

Zaten Beşiktaş'a ilk geldiğin dönemde yedek kulübesindeydin. Takımın orta sahasında Atiba'lı, Medel'li, Tolgay'lı, Oğuzhan'lı, Necip'li zengin bir kadrosu vardı. O dönemde sıranı beklerken kafandan neler geçiyordu? 

Ne olursa bir futbolcu hep sahanın içinde olmak ister. Tabii ki insan yedek beklerken psikolojik açıdan zor günler geçiriyor. Ama ben geldiğim yerin farkındaydım. Nasıl büyük bir camiaya geldiğimi biliyordum. Hep daha çok çalıştım ve kendimi asla salmadım. Her hafta "Şimdi oynayabilirim" diye düşündüm ve kendimi hep hazır tutmaya çalıştım.

Zaten formayı bir kere giydikten sonra da bir daha çıkarmadın.

Formayı ilk olarak Genk deplasmanında oyuna sonradan girerek giydim ve yavaş yavaş oynamaya başladım. Sağ olsun bizim takımdaki oyuncuların hepsi iyi insanlar. Bana sahip çıktılar, destek oldular ve ben de verilen şansları iyi kullanmaya çalışarak, bana güvenen, destek veren insanları mahcup etmemeye gayret ettim.

Beşiktaş'taki ilk lig maçına Sivasspor karşısında Vodafone Park'ta çıktın. O taraftarın önüne çıkarken neler hissettiğini anlatır mısın?

Taraftarına âşık olduğum bir camiadayım. Sivasspor maçından önce UEFA Avrupa Ligi'ndeki Partizan maçının son 10 dakikasında oyuna girmiş ve asıl büyük heyecanı yaşamıştım. Taraftarın önüne ilk kez çıkıyordum. Allah'a şükür o maç da benim için iyi geçmişti.

Taraftarın gücü bir şehir efsanesi değil, öyle mi?
 
Elbette değil. Top karşı takımın ayağındayken taraftar ıslıklamaya başladığında, ne kadar yorgun olursanız olun, içinizden bir baskı yapma isteği yükseliyor. Bu ıslıklar karşı takımı da mutlaka olumsuz etkiliyordur. Veya taraftar "Gol, gol" diye bağırdığında, daha çok atak yapasınız, daha çok bastırasınız geliyor. Bu normal.

Beşiktaş'taki teknik direktörün Şenol Güneş'le Millî Takım'da da birliktesin. Şenol Hoca elinin değdiği oyuncuların performansını birkaç gömlek yukarı taşır. Senin üzerindeki Şenol Güneş etkisini nasıl anlatırsın?

Şenol Hoca oyuncusuna güveniyor ve bunu da karşısındakine hissettiriyor. Benim için öyle oldu. Bana güvendiğini hissettim ve özgüvenim yükseldi. Bir-iki hata yapsam da beni tolere ediyor. Bunu beni sevdiği veya genç olduğumu düşündüğü için yapmıyor. Bana inandığı ve saygı duyduğu için hatalarımı tolere ettiğini hissediyorum. Üçüncü hatayı da yapsam dördüncüyü yapmamak için elimden geleni esirgemeyeceğimden emin ve bu duygusunu bize de geçiriyor. Bu davranışı bizi moral açıdan da üst seviyeye taşıyor. Antrenmanlarda ya da antrenmanlar dışında yaptığı konuşmalarda kendimizi geliştirmek için yaptıkları ve söyledikleri bir yana, hocanın en büyük artısı bizim için hep pozitif şeyler düşünmesi. Oyundan alınsak bile bir art niyet olmadığını çok iyi biliyoruz. Ya da o hafta oynamadığımız zaman "Hocanın bir bildiği veya bizim bir yanlışımız vardır" diye düşünüyoruz. O yüzden hep içimiz rahat. Çalışanın formayı giydiğini biliyoruz ve o rahatlıkla mesaimize devam ediyoruz. Şenol Hocama bir kez daha teşekkür ediyorum.

Şenol Hocanın Millî Takım'a nasıl bir etkisi olacak sence?

Bence çok pozitif bir etkisi olacak. Öncelikle takımdaşlık duygusunun çok yüksek olacağını düşünüyorum. Zaten Şenol Hoca buraya geldiğimizde yaptığı ilk konuşmada genç veya tecrübeli bütün oyuncularla konuştu. Onun takımdaşlık duygusunu en yüksek seviyeye çıkartacağından eminim. Bir de Şenol Hocamızın farklı antrenmanları var. Bu antrenmanların da takıma büyük katkısı olacağını düşünüyorum.

Şenol Hocanın oyun felsefesi, futbolcunun oynadığı oyundan keyif alması üzerine kurulu… Bu da önemli bir avantaj olmalı…

Evet… Şenol Hoca her zaman topun bizim ayağımızda olması gerektiğini söyler. Futbolcu da top ayağındayken keyif alır. Top rakipteyken de bir an önce geri alabilmek için baskı yaptırır. Dar alanda baskı yapıp topu kazanmak ve yeniden hücum yapmak da oyuncuya keyif veren bir şeydir.

A Millî Takım kadrosunda olmayı bekliyor muydun?

Buna cevap vermek kolay değil. Elbette bir oyuncunun en başından beri en büyük hayali Millî Takım'da oynamaktır. Ben de bu sezon Beşiktaş'ta bir seri yakalayıp oynadım ve iyi-kötü bir performans gösterdim. Kendi kendime "Belki gidebilirim" diye düşünüyordum ve iyi ki de buradayım. İlk defa A Millî Takım kampındayım ama hiç yabancılık çekmiyorum. Ben insanlarla muhabbet etmeyi seven birisiyim, girdiğim ortamlarda yabancılık çekmem. Bir de Ümit Millî Takım'dan burada 7-8 arkadaşım var. Gençlerin hepsiyle samimiyiz. Abilerimizin hepsi de çok iyi insanlar. Bize karşı son derecede sıcak ve samimi davranıyorlar.

Millî Takımımızın EURO 2020 grubunu ve şansımızı nasıl değerlendiriyorsun?

Türk insanının yapamayacağı hiçbir şey yok. Buna eminim. Biz ne savaşlardan çıkmış, ne maçları döndürmüşüz. Tarihimiz destanlarla dolu. Tabii ki Fransa dünya şampiyonu ve çok güçlü bir takım. İzlanda, Arnavutluk ve diğerleri de küçümsenecek rakipler değil ama bizim yenemeyeceğimiz hiçbir takım, kazanamayacağımız hiçbir savaş yok.

Kendine örnek aldığın takım arkadaşların var mı?

Burak abi, Necip abi, Mustafa abi, Oğuzhan abi, hepsi kendilerine çok dikkat ederek yaşarlar. Bizim takımın geneli böyle zaten. Burak abi sağlığı ve beslenmesiyle ilgili çok hassastır. Necip abi uykusuna çok dikkat eder. Bazen Oğuzhan abiye giderim, mutlaka sporcu beslenmesine uygun yemekler yapar.  Mustafa abiye giderim, o da yol gösterici konuşmalar yapar, tavsiyelerde bulunur.

İstanbul'daki bir boş gününü nasıl değerlendiriyorsun?

Eğer o hafta maçımızı kazandıysak dışarı çıkarım. Yenildiysek hiç tadımız-tuzumuz olmuyor. Ailem buradaysa onlar yanıma geliyor. Genellikle abim yanımda oluyor. Onunla birlikte kahvaltı yapıyoruz. Tesislere 10 dakika mesafede oturuyorum ve İstanbul'un trafiğini sevmediğim için yakınlarda bir yerlerde kahvaltıya gidiyorum. Bazen de birlikte akşam yemeğine çıkıyoruz. Zaman zaman Eskişehir'deki arkadaşlarımın Avrupa yakasındaki evlerinde buluşuyoruz.

Hobilerin var mı?

Erkek muhabbetlerini çok seviyorum. Arkadaşlarımla okey ve kâğıt oyunları oynamaya bayılıyorum. Caner abiyle dışarı çıkarsam güzel bir yerde çay içeriz. Oğuzhan ve Necip abiyle çıkarsam oyun oynarız. Mustafa abiyle çıkarsam özel bir yerde güzel yemekler yeriz. Bir de bilgisayar oyunlarını çok seviyorum. Küçüklüğümden beri 'Counter Strike' meraklısıyım.


Efecan Karaca: "Geç kaldıysam hata bende"

Galatasaray A Takımı ile kampa gidecekti, PAF Takımı'ndaki son maçının 90+2. dakikasında kolunu kırdı. Beş ay futbol oynamadı. Alt liglerde futbola tutunmaya çalıştı. Alanyaspor'la Süper Lig hayalini gerçekleştirdi ama yine kadroya giremedi. Pes etmedi ve 29 yaşında da olsa A Millî Takım'a çağrıldı.  Tecrübeli sağ kanat oyuncusuyla, pes etmemek üzerine kurulu futbol serüvenini konuştuk.



Galatasaray altyapısından yetişen ancak profesyonel hayatı uzun süre alt liglerde geçtikten sonra Alanyaspor'da değerini bulup 29 yaşında A Millî Takım'a seçilen Efecan Karaca'yı yakından tanımak istiyoruz. Nerede ve ne zaman dünyaya geldin, futbol topuyla ilk olarak nerede tanıştın?

İstanbul doğumluyum. Sarıyerliyim. Annem ev hanımı, babam tekstilci… Anne tarafı, Rize kökenli... Baba tarafı, Sivas ama İstanbul doğumlu, Sarıyer Yenimahalle'den… İki kardeşiz, bir de erkek kardeşim var. Haliç Üniversitesi'nde Spor Akademisi'nin antrenörlük bölümünü bitirdi. O da futbol oynadı, yetenekli ama üşengeç. Dedem, annemin babası, futbol oynamış. Annemin amcası da Sarıyer'de, Altay'da futbol oynamış; Mikro Mustafa (Pırnal)… Fenerli Mikro değil ama… Babam da amcam da futbol oynamış ama amatör. Futbola Sarıyer'de başladım. Sokakta oynuyorduk. Topumuz denize kaçardı, kayıkların bağlandığı halatlarla almaya çalışırdık.

Galatasaray için seni ilk keşfeden kimdi?

Kireçburnu altyapısında başladım. Babam amatör takımda antrenörlük yaptığı için orada başladım. Babam, Kireçburnu'nda bir yıl antrenörlük yapmış. Babamın adı Serhat, "Sarı Serhat" derlerdi. Sonra Sarıyer'de oynadım. Kireçburnu'nda Fatih Hoca vardı, Sarıyer'in altyapısına aldılar. Galatasaray ile Florya'da hazırlık maçı yapıyorduk. O zaman ilk defa görmüştük çim sahayı… Gol atmıştım ben de. Rahmetli Zafer Koç ile Sefer Karaer beni aldılar. 12-13 yaşındaydım. Hatta babamı aramışlardı, ben inanamamıştım. Fatih Hoca, demişti ki: "Baban beni arasın!" Aradı babam. "Galatasaray seni istiyor" dedi. Şoke olmuştum. 341T vardı o zaman halk otobüsü; onunla Cevizlibağ'a gidiyordum, oradan da minibüsle Florya'ya… Küçükken bazen annem, bazen babam, bazen de amcam 15 yaşıma kadar her gün beni götürüp getirdiler. Danone Kupası için Fransa'ya gitmiştik. İlk uluslararası tecrübem oradaydı.

Eğitimini nereye kadar sürdürebildin?

Ortaokula kadar Sarıyer'deydim. Sabah okula gidiyordum. Saat 1'de bitiyordu. İdmanlar da saat 4'te başlıyordu. 2'de yola çıkıyordum. İdmana 15 dakika kala Florya'da oluyordum. Liseyi Şehremini Lisesi'nde okudum. Bizim bütün Galatasaray altyapısı oradaydı. Çalışkan değildim ama efendiydim, usluydum. O yüzden de hocalar beni severdi. 14-16'da oynuyordum. Suat Kaya beni Süper Genç oynamadan PAF Takım'a çıkardı. O zaman PAF Takım'da oynamak çok zor. 86-87'liler oynuyor, ben 89'luyum. 2-3 yaş büyüklerle oynadım. Arda abiler vardı, Özgürcan'lar, Cafercan'lar, Mülayim abi, hepsi…

Bize Galatasaray altyapısından söz eder misin? Orada nasıl bir eğitim aldın? Sana katkı sağlayan teknik adamlar kimlerdi?

Orada öncelikle iyi insan olmayı öğretiyorlar; iyi bir karakterinin olması, dürüstlük ve çalışkanlık… Nitekim geldiğim noktada bunların payı çok büyük. Orada her şey çok farklıydı. Şartlar da çok olumluydu. 13-14 yaşında halı gibi bir çim sahada idman yapıyorsunuz. Bu bir avantaj… Kendinizi havaya sokuyorsunuz. Bir de o zamanlar büyük takımdaki oyuncular hayaliniz. Çim sahada idman yapıyorsunuz, Galatasaray forması bir hava katıyor tabiî ki.  

İdollerin var mıydı? Hangi oyuncuları kendine örnek alıyordun?

Şimdi Millî Takım arkadaşım, Emre Belözoğlu'nu kendime örnek alırdım. Çok hayal ettiğim bir şeydi Emre abiyle tanışmak, oynamak. Allah'ıma da binlerce şükürler olsun. Merhabamız vardı ama takım arkadaşı olmak, oturup sohbet etmek çok farklı. O da inanılmaz bir insan. Çok mütevazı. Bu kadar büyük futbolcu olup da bu kadar mütevazı olmak, ilk defa görüyorum! Emre abi ayrı bir kişilik diyebilirim. Çok şükür Allah da bana nasip etti, onunla takım arkadaşı olmayı, oynamayı… Bir de Okan Hoca, Okan Buruk… Onun da futbolunu çok beğeniyordum. Bir de boy olarak onların seviyesindeyim!

Bugün çok yönü bir oyuncu olarak hem kanatlarda hem de orta alanda görev yapabiliyorsun. Başlangıçtaki mevkiin hangisiydi?

İlk başlarda forvet oynuyordum. Santrfor oynuyordum bu boyla. O zaman daha da ufaktım. Şimdi de ufağım da o zaman belki de 1.50 falandım. Yavaş yavaş fizikler geliştikçe mecburen sağ kanada geçtim. Sol da oynuyorum. Suat Hoca beni ilk kez PAF Takımı'nda oynattığında 6 ile 8 oynuyordum. Orta saha oynuyordum. Sonra kanada çekti beni. Her yerde oynadım. 4-5 maç sağ bek bile oynattı beni.

Suat Kaya sende ne gördü de 2-3 yaş büyüklerle oynattı?

Süper Genç'te 89'lular oynuyordu. Ama benim B Genç'e de yaşım tutuyordu. Beni Süper Genç'e almamışlardı. "Sen aşağıda oyna" demişlerdi. 15-20 maç oynadım. Çok iyi oynuyordum. Halim Hoca (Fıçıcı) dedi ki: "PAF Takım'a gideceksin, yarın idmana çıkacaksın." Şoke olmuştum. A Takım'a çıkmak en üst seviye ama U21 de Arda'lar, Cafercan'lar, Mülayim'ler, Aydın Yılmaz'lar, Özgürcan'lar, Uğur Demirok'lar, anlatmakla bitmez. İlk maç kadroya girdim. Denizli maçıydı, hatırlıyorum. Arda abi oynuyordu. Suat Hoca, son 10 dakika oyuna aldı beni. Sonraki hafta Gençlerbirliği maçı vardı. Suat Hoca bana dedi ki, "Bundan sonra bizimle idmana çıkacaksın." 3 sene PAF Takım'da oynadım. A Takım'la idmanlara çıkıyordum. Hazırlık maçı yapıyordum. Devrenin son maçını Gençlerbirliği OFTAŞ'la oynuyorduk. Semih Kaya ile ben A Takım'a devre arası kampa gidecektik. Son maç 90+2'de kolum kırıldı. İki tane platin takıldı. İlk ameliyatımı oldum, yapamadılar. Sonra bir daha ameliyat oldum. 4-5 ay kaybetmiştim kolumdan dolayı.

2006 yılında U18 Millî Takımımıza davet edilerek ay-yıldızlı formayla tanışıyorsun. Bize millî formayı ilk kez giydiğin dönemdeki duygularını anlatır mısın? O dönemde gelecekle ilgili nasıl hayaller kuruyordun?

Ay-yıldızlı formayı giymek benim için bu vatanın evlâdı olarak en üst seviye diyebilirim. Tabiî ki millî duygular çok farklı. Kulüp de önemli ama Millî Takım en önemlisidir. Ay-yıldızlı formayı giymek büyük gurur. Aileme gurur verdi. İnanılmaz mutlu oldum. 

Sendeki ışık henüz 17 yaşındayken keşfedilmiş ancak sonrasında hep alt liglerde forma giyiyorsun. Galatasaray'da yetiştikten ve daha 2006 yılında millî formayla tanıştıktan sonra bu alt liglere gidiş-geliş seni nasıl etkiledi? Büyük ümitler beslerken umduklarını bulamamak ümit kırıcı olmalı…

Genç Millî Takım'a geldiniz, düşünüyorsunuz; "Büyük takımda oynar mıyım, oynamaz mıyım?" Süper Lig'de oynama hayalleri kuruyorsunuz. Tabiî ki de hayatta bazı şeyler var, kadere de inanacaksınız. Kader sizi bazı yerlere götürüyor. Ama demek ki o zamanlar ben elimden gelenin en iyisini yapmadığım için belki de bocaladım. Ben kimseye suç atmam bu hayatta. Demek ki geç kaldıysam hata bende. Demek ki ben bir şeyleri yanlış yapmışım. Demek ki ekstra çalışmadım. Yoksa kendime güvenim çok fazla yok muydu? Ya da hep böyle oynamadığım zaman karşımdaki hocalarımda buldum kabahati. Demek ki bunları yanlış yapmışım. Hoca sizi kaç maç yanlış oynatabilir ki? İki maç yanlış oynatabilir en fazla. İstediği kadar sevmesin, iki maç! Bindiği dalı keser mi hoca! Hayatta kesmez. Demek ki hata her zaman bende… Şapkamı önüme koyduğumda, ben hata yapmışım ki buraları geç yakalamışım. PAF Takımı'nda oynarken kolum kırıldığında sezon bitimine yakın 2-3 maç oynamıştım. Suat Hoca, PAF Takımı'ndan Gaziantep Belediye'ye gitmişti. Oraya transfer etti beni. Suat Hocanın katkısı bende çok büyüktür. Hep güvendi bana. PAF Takımı'ndan bir oyuncuyu, kolu kırılmış, 5 ay oynamamış bir oyuncuyu transfer etmek risk almaktır.  Gaziantep Büyükşehir Belediyespor'da kupalarla birlikte 37 maç oynadım. Aslında orada sezon çok iyi geçti. Hatta Gaziantepspor da istemişti beni, Süper Lig'deydi. 

Sonra Galatasaray'a geri geldim. Kartal'a transfer oldum. Hocamız rahmetli Kadir Özcan, Şenol Güneş Hocamızın da takım arkadaşıydı. Allah rahmet eylesin, inanılmaz katkısı vardır bana. Çok iyi bir insandı. Çok severdi beni. Çok da iyi bir hocaydı. Kartal'dan sonra Süper Lig'e gidecektim ama bu sefer de menajerimin gadrine uğradım diyebilirim. Menajer şanssızlığı diyebiliriz. Oyaladılar bizi. Adanaspor'a gittim, yarım sezon oynadım. Oradan da ayrılmak zorunda kaldım. Adana Demirspor'da da yarım sezon oynadım. Oradan da ayrılmak zorunda kaldım, Sarıyer'e geldim. Sonra Kartal'a döndüm. Dönüm noktam da Kartal transferim oldu diyebilirim. Son 6 maçta takımın başına Mehmet Altıparmak gelmişti. Onun da bendeki yeri çok ayrıdır. Zaten küme düşmüş gibiydik. Üç tane maç kazandık. Mehmet Altıparmak gelmeden önce hiç oynamıyordum. Geldi, bana direkt dedi ki "Seni oynatacağım." Mehmet Hocayı hiç tanımam, o beni tanıyormuş. Güvendi bana, oynattı. Ben de çok iyi oynamıştım. Küme düştük ama 6 maçta 3 asist yaptım, 1 gol attım. Sağ kanat oynatıyordu beni. Sezon bitti, beni 1. Lig'den bir tek Fethiye istedi. Mehmet Hoca da 2. Lig'den Alanyaspor'a gitmişti. Beni aradı, "Gel" dedi. "Hocam, 1. Lig'den istiyorlar beni" dedim. Babamı bile aradı Mehmet Hoca. Allah razı olsun, iyi ki aramış. Babam dedi ki, "Git oğlum, görüş!" Sonra gittik, anlaştık. Çok güzel bir ortam. Kulüp gelişime açık. Daha yeni borçlarını bitirmiş bir Alanyaspor'du o zaman. Çok şükür ki şampiyon olduk. Emre Akbaba ile 4 sene beraber oynadık. Karakter olarak üst düzey bir insan, futbolcu olarak üst düzey bir futbolcu. 1. Lig'deki ilk sezonumuzda play-off oynadık ama kaçırdık.

İkinci sezonumuzda da şampiyonluğu kaçırdık ama Allah'tan play-off'tan Süper Lig'e çıktık. Hocamız Hüseyin Kalpar, Sportif Direktörümüz Taner Savut, Başkanımız Hasan Çavuşoğlu, onlara da teşekkür ederim. Sayın Bakanımız Mevlut Çavuşoğlu'nun bana katkısı çok büyük. Her maçtan önce, her maçtan sonra arar beni. Millî Takım'a gelmeden önce de tebrik etti, başarılar diledi. Süper Lig'de 14 yabancı oyuncumuz vardı. Futbolda pasaportun değil de aslında sahaya yüreğini verenin, çok çalışanın oynadığını gösterdim diyebilirim.

Alanyaspor'la Süper Lig'de geç de olsa oynamayı nasıl başardın?

Babam, ailem beni hep motive ediyordu. Bana hep, "Kendine güven, sen iyi bir futbolcusun. Yukarıdakiler kadar kendine güvenirsen sen de orada oynayabilirsin" derlerdi. Mehmet Hoca da "Kendine güven, sen yaparsın" diyordu. Demek ki özgüven ve tecrübeyle alâkalı. Yaşanması gerekiyordu, yaşamışız. İnşallah genç oyuncular erken idrak eder. Gençlere birinci tavsiyem dürüstlük ve çok çalışmak. İkincisi de sabır. Oynamadığın zaman suçu hocada değil de kendinizde aramalısınız. Hoca sizi en fazla iki hafta oynatmayabilir. Üçüncü hafta oynatır, çok çalışıyorsanız, pes etmiyorsanız, sabır gösteriyorsanız başarırsınız. Süper Lig'e çıktığımızda 10 maç kadroya girememiştim. Sabrettim. Hep çalışıyordum. 10 maçtan sonra kadroya girdim. Hüseyin Kalpar beni oyuna aldı 10 dakika. Hiçbir zaman inancımı kaybetmedim. Samsunspor'da oynayan Erhan (Kartal) var, "Abi" diyordu, "Ne işin var burada! Git 1. Lig'de para kazan." Ona, "Paradan daha önemli şeyler var. Benim Süper Lig'de oynama hayalim var. Bunu da gerçekleştireceğim" demiştim. Hiçbir zaman pes etmedim. Her zaman çalıştım. Hoca oynatmadı, kadroya almadı. Daha çok çalıştım. O 10 maçta kadroya giremediğimde, eşim o zaman kız arkadaşımdı, onun da inanılmaz katkısı oldu. Şimdi de Allah bize bir kız çocuğu nasip etti, bir aylık bir çocuğumuz var. Adı Defne… 10 maç kadroya giremediğim dönemde Tuğba ile tanışmıştım. Allah razı olsun, onun da bana katkısı çok büyük. Bu üç yıldaki yükselişimde, buralara gelmemde onun katkısı inanılmaz. Kötü zamanımda da iyi zamanımda da bana destek oldu.

A Milli Takım'ı hayal etmeye ne zaman başladın?

Safet Susic gelmişti devre arasında. Yardımcıları Elvir Baliç, Emrah Eren ve Fevzi Layiç'ti. Emrah Hoca bana diyordu ki, "Millî Takım'a gidersin, Böyle devam et." O zamanlar, "Nerede hocam, yaş 27-28, çok zor" diyordum. Sergen Hoca (Yalçın) geldikten sonra "Aynen devam et böyle, Millî Takım'a gidersin" diyordu. İkinci yarı başladığından beri hissediyordum aslında. Şenol Hocaya (Güneş) da çok teşekkür ederim, 29 yaşımda bana bu fırsatı verdiği için.  

Şenol Güneş, birlikte çalıştığı oyuncuları birkaç gömlek yukarı çıkarır. Sen ne umuyorsun?

Benim anlatmama gerek yok, yakaladığı başarılarla Türkiye'nin en büyük hocalarından bir tanesi. Bizi ilk yanına çağırdığında inanılmaz güzel konuşmuştu. "Buraya yeni geldiniz, hoş geldiniz. Burası Millî Takım. Burada oynasanız da oynamasanız da her zaman hazır olmalısınız. Kendi kulüplerinizde de aynı şekilde. Ama Millî Takım, en üst seviye burası" demişti. O konuşma beni çok etkilemişti. Gerçekten, hocadan çok öğretmen... Şenol Hocanın ilk konuşmasından bile inanılmaz etkilendim. O yüzden her zaman kulağıma küpe o sözü. Ömrümün sonuna kadar aklımda kalacak.

Birlikte çalıştığın teknik adamlar senin en çok hangi özelliklerini beğeniyor?

Eskiden oyunu tek yönlü oynuyordum. Şimdi oyunumu geliştirdim. Sergen Hoca, bana çok katkı sağladı o yönden. Günümüzün kanat oyuncusunun defansa da yardım etmesi lazım. Her maç 11 kilometre üstü koşmam gerektiğini söyledi bana. Ben de 11-11.5 kilometre koşuyorum her maç. Çabukluğum, adam eksiltmem ve araya koşularım önemli. Sergen Hoca hep bana der, "Araya koş, seni kimse yakalayamaz. At pası koş, daha çok koş. Ya da orta saha ile göz göze geldin mi araya koşunu at. Stoperin arkasında seni yakalayamazlar." Ben de kendi özelliğime göre oynamaya çalışıyorum.

Kariyer planlamanda bundan sonra neler var?

Hiçbir zaman hedeflerimi kaybetmeyen bir insanım. Hep hedef koyuyorum kendime. Şimdi Alanyaspor'dayım. Bir röportajımda "İnşallah Millî Takım'a giderim" demiştim. Millî Takım'dayım Allah'a çok şükür. Şimdi daha çok çalışmam lâzım. Kaç milyonun hayalini kurduğu yerdeyim. Büyük takımlar neden olmasın! Sonuçta 29-30 yaşından sonra da gidenler var büyük takımlara. Ama en önemli hedef, Millî Takım'da kalıcı olmak…

Millî Takımımızın gruptaki şansını nasıl değerlendiriyorsun?

Burada herkes çok iyi, çok mütevazı. Çok hızlı oynanan bir oyun var. İdmanda bile öyleydi, tempoluydu. Ben ilk defa bu kadar tempolu idman gördüm diyebilirim. Hatta ilk 10 dakikada bocaladım. Ben şansımızın çok yüksek olduğunu görüyorum. Başınızda Şenol Hoca varsa hedefiniz hiçbir zaman bitmez. Hep hedefiniz yukarıda olur. Avrupa Futbol Şampiyonası'na mutlaka gitmemiz lâzım. Bizim takım başarır. Çünkü çok yetenekli oyuncular var.


 
eXTReMe Tracker