Tuesday, July 31, 2007

Tümer Metin röportajı : Tümer: "Çektiğim tüm sıkıntılara değdi"

Tümer: "Çektiğim tüm sıkıntılara değdi"

Geçtiğimiz sezonun sonunda Beşiktaş'tan Fenerbahçe'ye transferi büyük fırtınalar kopardı. Bu transferinin ardından hayatının en zor dönemini yaşadı ancak "iki farklı kulüpte 100. yıl şampiyonluğu yaşayan tek oyuncu" olarak adını tarihe yazdırdı. Bu unvanla birlikte, yaşadığı tüm olumsuzlukların silinip gittiğini söylüyor ve "Şampiyonluk madalyasını eşimin boynuna taktığımda gözlerinin dolduğunu hissettim. 'Çekilen sıkıntılara değdi. Yaptığın hareket çok güzeldi' dedi. Gözlerindeki ışığı görmek beni çok mutlu etti" diyor.

Röportaj: Mazlum Uluç

İki farklı kulübün 100. yılında şampiyonluk yaşayan tek oyuncu unvanına sahipsiniz. Bir oyuncunun kariyerinde kolay kolay elde edilebilecek bir başarı değil. Sezon başında Fenerbahçe'ye gelirken bunu hiç aklınızdan geçirmiş miydiniz?

Bir kere bu unvana bir daha hiç kimse sahip olamayacak (Gülüyor). Beşiktaş'la mukavelem bittiğinde ve Fenerbahçe'nin 100. yılı yaklaştığında, "Ben gideyim bir de Fenerbahçe'nin 100. yılında şampiyonluk yaşayayım" diye bir şey düşünmedim açıkçası. Ama anlaşma sağlandıktan sonra benim için en önemli hedef ve strateji 100. yılda iki kulüpte birden şampiyonluk yaşamış futbolcu unvanını ele geçirmekti. Dolayısıyla bunun için sezon boyunca son derece mücadele ettim. Statta yapılan kutlamada da şöyle bir 5 dakika geri sarıp onun keyfini ve huzurunu yaşadım.

Hayatımda ilk kez bu kadar yıprandım

Geri sarmak derken…

Yani bütün bir sezon boyunca yaşadıklarınız, çekilen sıkıntılar geçiyor gözlerinizin önünden. Çok kolay bir sezon olmadı bu sezon. Daha ligler başlamadan transferin getirdiği sesle yaşanan sıkıntılar ve beraberinde gelen etkiler bu sezon belki de hiç yıpranmadığımız kadar yıpranmamıza yol açtı. Sonunda şöyle bir düşündüğünüzde "İyi ki bunlar yaşanmış ve bir tecrübe olmuş" diyorum.

Tam da bu noktaya geliyordum. Beşiktaş'tan oldukça sancılı ayrıldınız ve yoğun tepkiler aldınız. Ama sonuçta bir şampiyonluk yaşadınız. Bu üzüntülerin ve ardından ulaşılan zaferin muhasebesini yaptığınızda "İyi ki Fenerbahçe'ye gelmişim" diyorsunuz yani.

Hayatım boyunca aldığım hiçbir karardan pişmanlık duymadım. Aldığım kararların hiçbirini de referanduma sunmadım. Bir karar almam gerekiyorsa hep kendi başıma aldım. Fenerbahçe'ye transferinde aldığım kararı eşime bile söylemedim. Bırakın anne, baba, yakın çevre, aynı yastığa baş koyduğum eşime bile… Dolayısıyla ben anlaştıktan sonra eşimin haberi oldu. İmzadan sonra şöyle bir sıkıntı yaşadık; Beşiktaş'ın bir forum sitesine telefon numaramı yayınladılar. Telefonlar ve tepkiler yoğunlaştı. Eşim gelen aramalardan duyduğu rahatsızlıktan, "Sen zaten giderken bana bile sormadın ki" diye sitem etti. Hayatımızın çok uzun bir süresinde böyle bir sitemi hiç yaşamamıştık biz. Söylediği şey bana biraz dokunmuştu. Şampiyonluk töreninde madalyayı boynuma takıp yukarıdan aşağıya elimde kupayla en son ben indim. Fotoğraf çekiminden sonra madalyaları bırakıp yeniden fotoğraf çektirecektik. Eşimin tribünde oturduğu yeri biliyordum. Tribüne kadar gidip madalyayı boynuna taktığımda gözlerinin dolduğunu hissettim. Akşam eve gelip konuştuğumuzda "Çekilen sıkıntılara değdi. Yaptığın hareket çok güzeldi. Bununla çok mutlu oldum" dedi.

Bir sezon boyunca 18 takım ter akıtıyor, emek veriyor ve bir tanesi şampiyon oluyor. Sonuçta kazanılan zafer nasıl duygular yaşatıyor insana? Mesela kaybedenlerin, küme düşenlerin hüznü de karışıyor mu sevincin arasına?

Zaten kaybettiğimizde hüznün en doruğunu yaşadığımız için kazandığımızda müsaade edin de sevinci yaşayalım (Gülüyor). Ben böyle düşünüyorum. O dakikada kaybedenler için üzüldüğümü söyleyemem. Ama üç-beş gün öncesinden "Kayseri Erciyesspor acaba kurtarır mı?" diye düşündüm. Çünkü orada arkadaşlarım var. Onlar düştüğünde de üzüldüm elbette ama orada kendi sevincinizi yaşarken başkalarını çok fazla düşünemiyorsunuz.

Tümer'le Alex bir arada oynarmış!

Sezon başında bir "Alex-Tümer bir arada oynar mı?" tartışması yapıldı ama gördük ki, oynayabiliyor ve hatta oynadıkları takımı şampiyon yapabiliyorlar. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bilmem. Ben aslında bunu yazanların şimdi ne düşündüğünü merak ediyorum. Gerçek, öngörülenden bir gömlek üstündür. Siz bir şeyi öngörüyorsunuz ama gerçek olmadığını gördüğünüz zaman ne yazacaksınız, onu bilmiyorum. Şu anda ben bu yorumları yapanların neden bu soruyla gelmediklerini merak ediyorum. Tümer-Alex veya Tümer-Tuncay yan yana oynar mı? Bu polemiği oluşturmak kolay. Oynadığımızı gördükten sonra "Biz böyle düşündük ama böyle değilmiş" demedi hiç kimse. Böyle bir yorum da okumadım. İlk defa siz bu cümleyi kullanıyorsunuz.

Geçmiş sezonlara oranla daha fazla dakika alan ve daha verimli bir Tümer Metin izledik. Neler değişti de böyle oldu? Sadece takım değişikliği mi?

Takım değişikliği, belki tecrübe, belki içerideki fırtına, belki önündeki hedef ve ona koşma arzusu. Birçok sebep sayabilirim buna. Ama en başta söyleyebileceğim şey deneyim. Sahadaki duruşum ve deneyimimle performansımı 34 haftaya, 50 maça bölebilme şansını yakaladım bu sezon. Ligde sakatlıktan dolayı oynayamadığım maç yok. Sadece UEFA Kupası'ndaki Palermo maçından bir gün önce antrenmanda aldığım darbe nedeniyle forma giyemedim. Bu benim için son derece önemli. Hem 33 yaşında hem de büyük bir camiada ve çok yoğun maç trafiğinde sürekli dakika buldum. Demek ki kendime iyi bakmışım, iyi hazırlanmışım.

Bir de içerideki fırtınadan söz ettiniz.

Bir camia değiştiriyorsunuz. Ayrıldığınız camia size sırtını dönüyor ve tepki veriyor. Başka bir büyük camiaya gidiyorsunuz ve ne olduğunuz belli değil. "Tümer hoş geldi, bize çok faydalı olacak" diyen kadar "Bu adam Beşiktaşlı, senelerce canımızı yaktı, neden alındı?" diyen de vardı. Buraya da kendinizi kabul ettirmeniz o kadar kolay bir şey değil. Bir Anadolu takımına gitseniz daha kolay olabilirdi ama beklentinin çok yüksek olduğu bir yerde ve Tümer Metin ismiyle bunu sağlamak çok kolay bir şey değil. İnsanlar senelerce Beşiktaş formasıyla sizi izlemişken ya da tepki göstermişken, Fenerbahçe formasıyla ilk çıktığınızda farklı gözle bakabiliyorlar. Bunu da anlayışla karşılamak lazım. Ama ben hep işin doğru tarafındayım. İşinizi doğru yaptığınız müddetçe insanların sizi kabullenmesi de çok kolay oluyor. Fenerbahçe'ye imza attığım ilk gün "Şampiyonluk adına en iyi Fenerbahçeliden daha çok mücadele edeceğim" dedim. Bu çizgim de sezon boyunca hiç değişmedi. Mücadeleyse mücadele, onlar gibi yaşamaksa onlar gibi yaşamak, hedefe yürümekse onlarla hedefe yürümek çizgimde hiç sapma olmadı. Nihayetinde de boynuma takılan madalya ve kariyerime eklenen iki farklı takımda 100. yıl şampiyonluğu bunun meyvesini aldığımı gösteriyor.

İlk maça çıkarken dizlerim titredi

Fenerbahçeli Tümer olarak algılanmanız ne zaman gerçekleşti sizce? İlk maçta gol attınız çünkü ve bu önemli bir avantajdı.

İlk maç çok enteresandı. Çok kritik ve üst düzey maçlar oynadım, final niteliğindeki maçlara çıktım ama hayatım boyunca hiç heyecanlanmadım. Ancak o ilk maçta ısınmaya çıktığımda dizlerimin titrediğini hissettim. Çünkü ne tepki geleceğini bilmiyordum. Ama Allah doğrunun yanında. İlk maçta golle başladım. Dolayısıyla o soru işaretleri çok çabuk kalktı. Seyirciyle hiçbir problem yaşamadım. Ancak camianın kabullenmesi ikinci yarının başında gerçekleşti. İçerideki duruşunuzla ya da sizi tanımalarıyla sağlanan bir şey bu. Çok sorunsuz ve keyifli bir sezon geçirdiğimi söyleyebilirim.

Sezon başında yaptığımız röportajda, Fenerbahçeli oyuncularla ilk karşılaşmanızın ardından sizi bir ağabey gibi karşıladıklarını söylemiştiniz.

Sevgi başka bir şey ama başkanımızın, futbolcu arkadaşlarımın, yönetici ağabeylerimin ve taraftarın bana gösterdiği saygıdan son derece memnunum. Bütün sezon boyunca o saygıyı hissettim.

Fenerbahçe ilk üç maçını kazandıktan sonra bir duraklama devresi yaşadı ve o süreçte Vestel Manisaspor'un 6 puan gerisine düştü. Bu devre de sizin ilk onbirde fazla yer almadığınız döneme rastlıyor. O dönemde insan "Keşke ben de oynasaydım" diye düşünüyor mu?

Ben hayatımın her döneminde düşündüm bunu. Oynamadığım her dakika ve kaybedilen her puanda "Ben neden sahanın içinde değilim?" diye düşündüm. Bunu çok açıkça söyleyebilirim. "Ben oynamıyorsan takımın ne hali varsa görsün" demedim. Hatta oynamadığım her dakika kaybedilen her puanda kendimi sorumlu tuttum.

Müdahale edilmesi gereken yerde ederim

Bir de sizin yedek kulübesinden zaman zaman bir teknik adam gibi yaptığınız çıkışlar var.

Müdahale edilmesi gereken yerde ederim. Zico'ya saygısızlık yaptığımı düşünmüyorum. O anda yapılan iş veya kazanılacak puanın derdindeyim. Eğer bir şeyi yanlış görüyorsam müdahale ederim. Benim karakterimde bu var. Sözünü ettiğiniz pozisyonda korner atıyorduk. Takımın en etkili kafa hâkimiyeti olan oyuncularından biri Tuncay'dır. Yerleşmede hata olduğunu gördüğüm pozisyonda Deniz'le Tuncay'ın yerini değiştirdim. Tuncay aşırttı ve Kezman golü attı. Bu da benim haklı olduğumu ortaya çıkarır yani. (Gülüyor)

Sezona üç galibiyetle başladıktan sonra yaşanan düşüşün sebepleri neydi?

Biraz sıkıntılı bir dönemdi. Doğru tercihlerin doğru yerde oynatılmadığı bir döneme denk geldik. Son 8-10 haftaya bakarsanız, hakikaten taşların oturduğu bir Fenerbahçe görüntüsü vardı. Doğru adamlar, doğru yerde, doğru dakikaları buldu. Ama başlangıçta ben orta sahanın sağında oynadım, Marco oynamadı, değişik tercihlerle oynadık, Tuncay bir Antalya maçında ilk onbirde değildi. Dişlinin aksayarak döndüğü bölümler oldu. Ama futbolda bu da var. Hata yapılır ancak önemli olan doğruyu bulmaktır.

Liderle 6 puanlık fark oluştuğunda "Galiba şampiyonluk kaçıyor" diye düşündüğünüz oldu mu?

Ama önümüzdeki takım Vestel Manisaspor'du. Son haftada Denizlispor'a mağlup olsalar belki küme düşeceklerdi. Biraz tecrübeliyseniz ve üç-beş adım sonrasını düşünebiliyorsanız, Vestel Manisaspor'un ligin sonuna kadar o tempoyla gidemeyeceğini kestirebilirdiniz. Zaten onlarla oynadığımız ilk maçı kazanıp lider olduk ve sonuna kadar da bırakmadık. Anadolu takımı böyle bir çıkış sergileyebilir ama uzun periyotta ne kadar götürebilir, bu çok zor.

Bu hep böyle mi gidecek?

Umarım gitmez. Dilerim Anadolu'dan bir takım çıkıp şampiyon olur ve bu her Türk insanı gibi beni de mutlu eder. Ama neden olmadığı sorusunun cevabı da çok açık galiba.

Nasıl şampiyon olunacağını bilmek gerek

Neden?

Şampiyonluk duygusu çok başka bir şey. Bir kere nasıl şampiyon olunacağını bilmek gerek.

Ama hep aç olmaktan söz edilir. Tadını bilmediğiniz bir şeye ulaşmak daha çekici değil midir?

Tadını bilmek daha önemli. Çünkü ikinci defa yiyecek olduğunuzda boğazınızdan ne geçeceğini bilirsiniz. Bilerek yemek daha keyiflidir. Anadolu takımları ancak daha önce şampiyonluk yaşamış oyuncularla bir kadro oluştururlarsa bu hedefe yürüyebilir.

Sezonun hangi evresinde "Tamam, artık biz şampiyon olduk" diye düşünmeye başladınız.

Beşiktaş maçı. Bir de kritik bir maçtı o maç. Denizlispor'a puan kaybettiğimiz dakika bütün camianın ümitlerinin bittiği, herkesin "Acaba" dediği bir dönemdi. O hafta içinde takımdan bazı arkadaşlar ve birkaç yönetici ağabeyimizle yemek yedik. Orada şöyle bir şey söylemiştim: "Diyelim ki Fenerbahçe ikinci, Beşiktaş lider. Beşiktaş sahasında berabere kaldı, biz deplasmanda kazandık ve puan farkı ikiye indi. Beşiktaş da Kadıköy'e geliyor. Biz yenersek 1 puanla öne geçiyoruz. O zaman Fenerbahçeli futbolcu nasıl olur? Evet aç, mutlaka yenmek isteyecek ama bir o kadar da stresli. Bence hâlâ avantaj bizde ve hâlâ iyi olan bir şey var. 2 puan öndeyiz ve oraya lider gidiyoruz." Yani herkesin muhtemel beraberliğin Beşiktaş'ın işine yarayacağını düşündüğü dakikada bile biz kazanabileceğimizi biliyorduk. Nitekim de öyle oldu.

Bankam çarşıda, her hafta gidiyorum

O maçın sizin için ayrı bir önemi olmalı. Beşiktaş maçlarına farklı bir motivasyonla mı çıktınız?

İster istemez. Çünkü ilk kupa maçına gittiğimde küfür olmadan tezahüratlarla tepkiler aldım. Küfür etseler o kadar olurdu yani. Ama normal, benim için çok önemli değil. Tel örgülerin arkasından söylenen hiçbir şeyi umursamamayı öğrendim. Ben İstanbul'da her yerde geziyorum, hiçbir yerde gizlenmedim. Hedef göstermek anlamında da söylemiyorum. Bana "Beşiktaş çarşısına gelemezsin" diye tehdit telefonları açan insanlar var. Benim bankam çarşıda ve haftanın iki günü gidiyorum.

Ne oluyor gittiğinizde peki? Orada gören "Hoşgeldin Tümer" diyor mu?

Hayır, böyle bir şey yok. Söz konusu bile değil. Ama sokakta nasıl gezeceksiniz, oraya nasıl gideceksiniz gibi şeyler yaşamıyorsunuz. Fatih Hoca seneler önce, "Tribünde bana küfür eden insanları dışarıda görüyorum, hiçbir şey söylemiyorlar" demişti. Ben bu transferimde bunu yaşadım. Bir eğlencede ya da yemekte yanımdan geçerken herkes bir şeyler söyleyebiliyor ama bana laf atıp yanımdan geçenle muhatap olmam. Gelip omzuma dokunup da söylüyorsa ciddiye alabilirim.

Keşke bunlar da olmasa…

"Keşke olmasa" çok büyük bir ütopya bence…

Kadromuz hepsinden iyiydi

Fenerbahçe şampiyon oldu, Beşiktaş ikinci, Galatasaray üçüncü. Sizi rakiplerinizin arasından sıyrılıp şampiyon yapan en önemli fark neydi?

Bizim daha iyi bir kadromuz vardı. Lig çok daha önce kopabilirdi. Son 8-10 haftaya büyük bir puan farkıyla girip çok daha rahat bir sezon geçirebilirdik. Biraz 100. yılın verdiği stresi yaşadık. Oysa ben bunu sezon ortasında defalarca anlattım. "Arkadaşlar şampiyon olmadan 100. yıl diye bir şey yok. Şampiyon olursanız 100. yıl keyifli. Önce bir şampiyon olalım. Çok fazla stres yapmanıza gerek yok. Kaybederseniz zaten 100. yıl diye bir şey yok" dedim. Aynı şeyi Beşiktaş'la oynadığımız kupa maçında da anlattım. Rövanş maçında Zico toplantıyı bitirdi, müsaade istedim ve arkadaşlarıma "Kendi adıma kaybetmeyi hiç düşünmüyorum. Ama kaybedebiliriz de. Ancak bu kayıp bize hiçbir şey kaybettirmeyecek. Çünkü önümüzde lig şampiyonluğu var. Kaybetme korkusunu içimizde barındırmadan yapabileceğimizin en iyisini yapalım" dedim. Olmadı, kazanamadık ama inanç olarak değil teknik olarak kazanamadık. Nobre'ye orada kafa vurdurulmaz. Beşiktaş'ta kafa vuracak iki oyuncudan biri Nobre, diğeri Gökhan. Orada o oyunculara kafayı vurdurmayacaksınız.

O maç gollerin birini Nobre'nin, diğerini de sizi atmanız açısından ilginçti. İkiniz de eski takımlarınıza gol attınız. Aslında Türk futbolseverlerin alışması ve memnun olması gereken bir durum bu galiba değil mi?

Belki siz memnunsunuz ama birçok kişi değil. Ben camiaya mal olmak diye bir şeyi kabul etmiyorum. Camiaya mal olmak bir insana ne veriyor, bunu anlamış değilim. Beşiktaşlı Tümer, Fenerbahçeli Tuncay ya da Galatasaraylı Hakan olarak anılmak tamam güzel bir şey ama nihayetinde bu bir spor ve benim işim. Evimde bir ton ödül ve madalya var ama futbolu bıraktıktan sonra kirada otursam hiçbirisi kiramı ödemez. İşin tek gerçek tarafı bu. Ve futbolu bıraktıktan sonra hiç kimse kimseye bakmıyor. Bunun birçok örneği ortada.

Kezman Fenerbahçe aşkıyla mı geldi?

Yine de bu transferler çok kolay alışılabilecek şeyler değil galiba. Figo'nun Barcelona'dan Real Madrid'e gittiğinde yaşadıkları da hâlâ hafızalarımızda.

Şöyle düşünelim, Mateja Kezman neden Fenerbahçe'de? Fenerbahçe aşkıyla değil yani. Kezman'ın A.Madrid'den kalkıp Fenerbahçe'ye gelmesini "Fenerbahçe'yi tercih etti" olarak kabul edebiliyorken, neden Tümer Metin veya bir başka futbolcumuz için kabul edemiyoruz? Çünkü biz Türk'üz.

Galatasaray derbisine çıkarken alkış beklediniz mi? Çünkü maçın öncesinde bu tip çağrılar yapılmıştı.

Ben beklemedim. Bu da çok büyük bir ütopya benim için. Böyle bir şey olmaz.

Peki, tersinden düşünürsek, Galatasaray şampiyon olsaydı ve Kadıköy'e gelseydi, siz alkışlar mıydınız?

Benim için büyük bir ütopya derken kendimi ele veriyorum. "Ben yapar mıyım?" diye düşünmedim değil. Yapamayabilirdim. Yani Fenerbahçe Stadı'nda bütün takım halinde Galatasaraylı futbolcuları alkışlamak çok kolay bir iş değildir.

Ama bu bir devrim olabilirdi.

Yüzde yüz. İnanılmaz bir devrim olurdu. Ama şöyle bir şey var. Mesela ben maçtan önce birçok Galatasaraylı arkadaşımın beni tebrik ettiğini söyleyebilirim.

Medya sahadaki dostluğu görmedi!

Sadece maçtan önce de değil, olaylar sırasında maç durduğunda da bir araya gelip sohbet ettiğinizi, ellerinizi birbirinizin omzuna attığınızı görünce duygulandık doğrusu.

Ama onu görmek var bir de. O güzellikler ne kadar yansıdı basına? Sadece maçın durduğu dakikada. Sonrasında konuşulan üç-beş yorum. Ama ben serbest atışı kullanmadan önce yağan su şişeleri, Önder'le Arda'nın mücadelesinde atılanlar sürekli ekranlara getirildi.

Bir de görüntülerde sizin golden sonra tribünlere dönüp "Atın atın, biz de size gol atıyoruz" dediğiniz yansıtıldı.

Ben öyle bir şey söylemedim. Bu, o TV kanalının repliği. Topu koydum ve bir şeyler yağmaya başladı. Bir tanesi sırtıma isabet edince döndüm ve "Aferin, vurdun nihayet" dedim. Ortayı yaptım, gol oldu, döndüm, "Peki şimdi ne yapacaksın?" anlamında bir el işaretinde bulundum. Ama görüntülerin altına farklı bir metin yazılmış.

Ben taraftar değil, tarafım

Ben yine o TV'lerin fazla göstermediği dostluk bölümüne döneyim. Neler konuşuldu aranızda? Bu önemli çünkü, belki ders olur.

Bakın biz Milli Takım kampında beraberiz. Şampiyonlar Ligi finalinde Hakan'la Atina'da beraberdik. İnsanlar "Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarları arasında büyük bir rekabet var, futbolcular da böyle yaşıyor" diye düşünüyorlarsa burada büyük bir yanılgı var. Biz taraftar değiliz. Bu çok altı çizilecek bir şey. Biz tarafız. Ben taraftar gibi düşünemem. Dolayısıyla saha içinde en ufak bir sıkıntı yok. Maçın durduğu dakikalarda Arda ile çok absürt bir şey konuştuk mesela. Hiç maçla alakası olmayan, atmosferin dışında, özel bir sohbet yaptık. Sadece korner kullanacak futbolcuya atılan pet şişeyi anlayabilirim ama Önder'le Arda'nın mücadelesinde atılanlar Arda'nın kafasına da gelebilir. Bunu nasıl idrak edemiyorlar, anlamış değilim.

En üzüntülü anım AZ'ye elenmemizdi

Bu sezon yaşadığınız en sevinçli ve en üzüntülü anlar hangileriydi?

En üzüntülü anım AZ Alkmaar'a elenmemizdi. Son 4 dakikada yediğimiz golle turun gitmesi. O takıma 3 gol attım, toplam 5 gol attık ve eleyemedik, daha kötüsü ne olabilir ki?

AZ Alkmaar'ı geçebilseydiniz nereye kadar gidebilirdiniz?

Eğer geçseydik havamız çok farklı olurdu.

Zico'nun "UEFA'da turu geçseydik şampiyonluk çok zor olurdu" diye bir demeci var.

Ben buna katılmıyorum. Eğer AZ Alkmaar maçını kazansaydık havamız çok değişirdi. O maçta Nobre'nin bize attığı golle eşdeğerde bir gol yedik. Kimseyi suçlamıyorum, çok teknik bir konu ve bu oyuncuların bize çok büyük faydaları olmuştur ama, Lugano sırtı dönük adama faul yaptı. Normalde faul yapılmaması gereken bir yerdi. Top paylaşımında hata yapıldı ve golü atan oyuncu asla boş kalmaması gereken bir noktada topa vurdu, tur gitti.

En sevinçli an hangisiydi peki?

Trabzonspor maçında şampiyonluğumuzu ilân ettiğimiz an. Beşiktaş'ı yendiğimiz ve çok büyük avantaj ettiğimiz maç da önemliydi ama yine de Trabzonspor maçının sonu unutulmaz. İnönü'deki maçta görüntülere de yansıdı, Ümit Özat beni sevincin içine çekmeye çalışıyordu. Benimkisi Beşiktaş'tan Fenerbahçe'ye giden bir oyuncunun İnönü Stadı'nda sevinmemesi değildi. Ama o anda bir şey düşündüm, henüz bir şey kazanmamıştık ve şampiyon olmamıştık. Bu kadar abartılacak bir şey yoktu ve çıkartılacak bir ders vardı. İçinde olmamama rağmen geçen sezon Fenerbahçe'nin Denizlispor maçında yaşadığı travma.

Ligimiz gerçekten zor

En fazla puan kaybının yaşandığı bir sezon geçirdik. Bu neyin alameti? Rekabet artıyor, bu kesin de futbol kalitemiz ne âlemde sizce?

Anadolu takımları bu sezon çok direnç gösterdi. Süper Lig bu sezon çok kolay olmadı. Çok erken bitebilecek bir lig olabilirdi belki ama hakkını da yememek lazım. Bizim ligimiz gerçekten zor.

Avrupa liglerinin arasında nereye koyabiliriz Turkcell Süper Lig'i?

Hollanda Ligi'nden daha iyi bir ligimiz var. Portekiz'den, Belçika'dan, İskoçya'dan daha iyiyiz. Lyon'u ayırırsanız Fransa Ligi'ne eşdeğer bir ligiz. Yabancı sayısı 6 olmasına rağmen Milli Takım'a seçilen oyuncu yelpazesi genişledi ve alttan yeni bir jenerasyon da geliyor.

Milli Takım'ın bugün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? 2004 ve 2006'ya katılamayan, jenerasyon değişimini gerçekleştiremeyen Türkiye, şimdi bambaşka bir kimlikle 2008 finallerine yürüyor.

O iki önemli turnuvayı maalesef ben de kaçırdım. İki baraj maçını da kaybettik. İçimde bir burukluk var. Ancak 2008 Avrupa Şampiyonası finallerine katılma konusunda kararlıyız. Bir daha böyle bir acı yaşamak istemiyoruz.

Finallerde çok ses getiririz

Finallere gittiğimizi düşünürsek, orada ne yapabiliriz?

Çok ses getiririz biz orada. Çünkü hedefe yürüyen bir Milli Takım çok önemli. Biz vatan, millet, Sakarya edebiyatını aştık. 2-2.5 senedir Fatih Hoca'yla birlikte kaldırdığımız ilk şey bu oldu. Oynamaktan keyif alan, takım halinde bir şeyleri başaran bir yapıya büründük. "Kaybedersek ne olur? Ülke bize küser. Vatan haini oluruz" gibi düşüncelerden arındık. Kazanırsak neler kazanacağımızı biliyoruz. Finallere gidersek çok büyük bir avantajımız var. Çünkü öyle bir platforma aç, öyle bir platformu yaşamış bir sentez oluşacak. Bu en önemli keyif olacak.

Fenerbahçe'ye transferinizde "askerlik" meselesi de önemli rol oynamıştı. Şimdi Türkiye'de kalırsanız askere alınacaksınız. Bundan sonrasında nasıl bir rota var Tümer Metin'in önünde?

Bu konuda sürekli yanlış anlaşılıyorum. Hiçbir zaman "Askere gitmeyeceğim" demedim. Her Türk evladı gibi askerliğimi yapacağım. Ama 6 ay sonra kanunun öngördüğü tecilim bitiyor. O anda askere gidersem bir daha futbol oynayamam. Kendimi bu kadar iyi hissediyorken, önümde böyle 2008 Avrupa Şampiyonası gibi bir hedef varken ve ülkemin Milli Takımı'na bu şekilde hizmet edebiliyorken, bu takımın da önemli oyuncularından biriyken neden bu fırsatı kullanmayayım? Tugay'la oturuyorduk. 37 yaşında ve bir senelik mukavele yenilemiş. "Bravo Tugay. Türk evladı, gurur duyuyoruz" deniliyor. Ama 33 yaşındaki Tümer Metin'den futbolu bırakması isteniyor. Oysa bu sadece benim sorunum değil. Anadolu'dan bir sürü arkadaşım arıyor ve "Durumumuz ne olacak?" diye soruyor.

Altı ay sonra teciliniz bitecek. O zaman ne yapacaksınız?

Fenerbahçe camiasında çok keyifli bir sezon geçirdim. Açıkçası kalmak da istiyorum. Eğer kanunda bir değişiklik yapılacaksa Fenerbahçe'de devam etmek istiyorum. Olmayacaksa da o zaman kendime bir yol çizmem gerekiyor.

Teklifler yok mu?

Birçok teklif var. Kore'si, İspanya'sı, İsviçre'si, Almanya'sı, İngiltere'si... Ama bana kalırsa ülkemde top oynamak isterim.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Eşime çok teşekkür ediyorum. Çok zor bir dönem atlattık. Özellikle sezon başında, sosyal hayatımızın sekteye uğradığı dönemler oldu. Ona, benim ve eşimin ailesine çok teşekkür ediyorum. En zor zamanımızda bile desteklerini bir an bile eksik etmediler. Son maçımızda da benimle birlikteydiler. Gözlerindeki ışığı görmek beni çok mutlu etti. Boynuna şampiyonluk madalyasını takmış ve 100. yılda iki takımda şampiyonluk yaşamış futbolcu unvanını onun da hak ettiğini düşünüyorum ve ben de onu tebrik ediyorum.

No comments:

 
eXTReMe Tracker