HER şeyiyle çok kötü bir futbol sezonu geride kaldı... İnşallah önümüzdeki sezonlarda bir daha böyle şeyler yaşamayız. Bence, bu yılın en önemli olaylarından bir tanesi kabloların kesildiği, "Kara Pazar" olayıdır.
Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe Kulübü, "Bu işlerden bizim haberimiz yok, aynen biz de savcılığa başvurduk" diyorlar. Savcılık araştırma yapıyor, polis araştırma yapıyor...
Öncelikle yeni inşa edilen Fenerbahçe Stadı’nın naklen yayına hazır olmadığı görülüyor. Geçen yaz Dünya Kupası için Almanya’daydım. 24 tane maçı canlı izledim. Hiçbir statta dışarıdan geçen kablolar görmedim. Yayını yapacak kuruluş geliyor, duvardaki prize fişini sokuyor ve yayına geçiyor.
Bu statlara benzer bir stat şu anda Kayseri’de inşa halinde. Demek ki, daha iş başında sakat... Fenerbahçe Yönetimi diyor ki; "Türkiye’nin en modern kamera sistemi bizde". Gerektiğinde işe yaramayan veya yaraması istenmeyen kameralar olduktan sonra işin sonu hikaye.
Devletin adamı
Bakınız, maçın oynanacağı gün yayıncı kuruluşun getirdiği 2 tane noter yani devletin adamı stada sokulmadı. Neden?
"Maçın oynandığı gün, yani 29.04.2007’de, saat 20.05-25 arası özellikle Fenerium üst, G-F1 tribün görüntüleri incelenmiş, ancak görüntüler genele yönelik olarak ve uzaktan zoom yapılmadan çekildiği için herhangi bir kablo kesilme anına ait bir görüntü elde edilememiştir." Bu cümleler araştırma yapan polis raporlarından alınmıştır. Savcılık hala soruşturmaya devam etmektedir.
Bir sene daha soruşturma yapılsa, olaydan hiçbir şey çıkmayacak. Yani, aynen söylediğim gibi organize bir olay. Zaten bu sene Türk futbolunda federasyon dahil organize olmayan bir şey var mı? Yok. Ama Fener yönetimi hala daha kabloyu yayıncı kuruluşun kestiğini söylüyor. Ben bu yazıyı yazarken, camın önünde kargalar vardı ve gülüyorlardı.
Not: 18 Mayıs 2007 akşam saatlerinde Maltepe’deki Zeki Çetin Restaurant’ta kimler, neden yemek yeme ihtiyacı hissettiler? Eğer, oradakiler açıklama yaparlarsa bu sütunlarda aynen yazacağım... Veya oradakilerin isim listeleri gelirse. Yoksa bu yemekte mi organize idi? Veya yoksa tesadüf mü?
Kapıda kalmayalım!..
GEÇEN hafta cuma günü Ankara’daydım. Siteler’deki Ali Babacan’ın toptan ev eşyaları satan dükkanına gittim. İşim çok acele idi, alışveriş yaptıktan sonra uçağa yetişmem lazımdı. Dört katlı toptan eşya satılan dükkanda bir kişi vardı ve bana, "Cuma namazı" için dükkanın kapalı olduğunu ve 1 saat sonra gelmemi söyledi.
Bu dükkanda bayanlarda görev yapıyorlar. Türkiye’de genelde bayanlar cuma namazına gitmezler. Yani, bayanların dükkanda görev yapma şansları var. Bu olay, Türkiye’de çok yerde tartışılıyor. Ama şu da tartışılıyor.
Cumartesi günü Yahudilerin ibadet günü olduğu için pazar da Hristiyanların ibadet günü olduğu için dünyada tatil yapılıyor. Kuran’da yazılı olduğu gibi, "Cuma Namazı’nda iş yerini kapatacaksın, namazı kıldıktan sonra açacaksın" diyor...
Aslında, "madem öyle, işte böyle" diyerek Müslümanların cuma gününü tatil etmeleri lazım. O da İslam’ın ibadet günü. Futbolculuğumda çok yılbaşını kampta geçirdim. Ama yıllar geçti, ithal oyuncular "Paskalya" için aralığın son haftasında memleketlerine gittiler. Ama bizim şeker ve kurban bayramlarımızda Türkiye’de maçlar oynanıyor.
Bakınız, lafı fazla uzatıp eveleyip gevelemeyelim. Eğer, İslam alemi tavrını koyarsa Hristiyan alemi ile anlaşır ve bir ortak nokta bulurlar. Yoksa, "Biz AB’ye mutlaka gireceğiz" diyerek ısrar edersek, onlar da bize bazı yerlerde yokuş yapmaya devam ederler. O zaman ne yapmak lazım? Ya olmayacak duaya amin diyeceksin. O güçlü ise sen kabul edeceksin, ya da "Ben böyle yaparım" diyerek kestirip atacaksın... Ya da benim gibi kapıda kalacaksın...
Canaydın, bu kez tutturamadın
GEÇEN hafta G.Saray-F.Bahçe maçındaki olayları Özhan Canaydın, Hıncal Uluç’a bağlamış. Hıncal Uluç doğru yazar, yanlış yazar... Zaman zaman tahrik eder, hepsi tamam. Ama eğer o olaylara Hıncal Uluç sebep olduysa, Özhan Canaydın’ın 10 dakika düşünmesi lazım. Bunları yapanlar yüzünden Hıncal, o stada gitmiyor ya da gidemiyor. Eğer Hıncal bu kadar güçlüyse, o zaman sizin gücünüz sıfır olmaz mı Sayın Canaydın? Madem Hıncal bu kadar güçlü, o zaman onu dinleyip, onun uyarılarına kulak asacaksınız. Neresinden bakarsanız bakın, sizin bahane tutmuyor.
Bırakanı görmedim
LİGİN son haftaları geldiğinde, her sene olduğu gibi Denizlispor Başkanı Ali İpek yine assolistti. Geçen hafta Sabah Spor Müdürü Serdar Çeliker’in yazdığı habere henüz bir cevap vermedi, veremedi. Hatırlarsınız, Ali İpek geçen yıl sonunda da müthiş bombalar patlatacaktı. 17 dakika geç biten Fenerbahçe maçından sonra o bombalar söylediği çantaların içinde kaldı.
Bazı başkanlar televizyonlara çıkıyor, "Ben mahvoldum, çoluğumdan, çocuğumdan, ailemden ayrı kalıyorum. Ben bu işi bırakacağım" edebiyatları yapıyorlar. Hepsi de devam ediyor. Hiç bırakanı görmedim. Sanki bu arkadaşların kafasına silah dayamışlar da öyle başkan olmuşlar, zannedersiniz. Yani hep anlattıkları, La Fontaine’den Masallar.
O pankartları taşımak ayıp
FUTBOL takımları sahaya çıkıyor. Ellerinde pankartlar, "Vergi kutsaldır. Verginizi ödeyiniz" yazıları. Bu yıla kadar hiçbir gün futbolcular vergi ödemediler. Bu pankartlarla çıkan kulüplerin tamamına yakını da devlete olan vergi borçlarını ödemediler. Geçtiğimiz yıl bunların hepsi uzlaşmaya bile girmeden, Maliye Bakanlığı tarafından silindi.
Ey cemaat, bari göstere göstere, bizi aldatmayın. Bari, hiç olmazsa o pankartları taşımayın. Ayıp oluyor. Bizi aptal yerine koyuyorsunuz. Ben şahsen konmuyorum, çünkü bu konuda aptalım.
Çulcu’nun ceketi
SON hafta MHK’nin yaptığı hakem tayinlerinde İsmet Arzuman, Selçuk Dereli, Bülent Demirlek isimlerini gördükten sonra bu kurula benim itimadım bitti. Yani, bu isimlere böyle bir haftada, böyle maçları vermek, göstere göstere kamuoyu ile dalga geçmek gibi bir şey...
Çünkü, "Eğer Antalyaspor maçı 2-0 olmasaydı, her şey böyle mi biterdi sorusu" hiç kafamdan gitmeyecek. Kusura bakma Mustafa Çulcu. Sen de sınıfta kaldın. Bundan sonra ne anlatsan, kimseye bir şey anlatamazsın. Ceketini anlattığın gibi... O ceket aynı yerde dura dura herhalde güveler tarafından dörtte biri yenmiştir. Artık, o ceketini giyecek halin kalmadı...
Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe Kulübü, "Bu işlerden bizim haberimiz yok, aynen biz de savcılığa başvurduk" diyorlar. Savcılık araştırma yapıyor, polis araştırma yapıyor...
Öncelikle yeni inşa edilen Fenerbahçe Stadı’nın naklen yayına hazır olmadığı görülüyor. Geçen yaz Dünya Kupası için Almanya’daydım. 24 tane maçı canlı izledim. Hiçbir statta dışarıdan geçen kablolar görmedim. Yayını yapacak kuruluş geliyor, duvardaki prize fişini sokuyor ve yayına geçiyor.
Bu statlara benzer bir stat şu anda Kayseri’de inşa halinde. Demek ki, daha iş başında sakat... Fenerbahçe Yönetimi diyor ki; "Türkiye’nin en modern kamera sistemi bizde". Gerektiğinde işe yaramayan veya yaraması istenmeyen kameralar olduktan sonra işin sonu hikaye.
Devletin adamı
Bakınız, maçın oynanacağı gün yayıncı kuruluşun getirdiği 2 tane noter yani devletin adamı stada sokulmadı. Neden?
"Maçın oynandığı gün, yani 29.04.2007’de, saat 20.05-25 arası özellikle Fenerium üst, G-F1 tribün görüntüleri incelenmiş, ancak görüntüler genele yönelik olarak ve uzaktan zoom yapılmadan çekildiği için herhangi bir kablo kesilme anına ait bir görüntü elde edilememiştir." Bu cümleler araştırma yapan polis raporlarından alınmıştır. Savcılık hala soruşturmaya devam etmektedir.
Bir sene daha soruşturma yapılsa, olaydan hiçbir şey çıkmayacak. Yani, aynen söylediğim gibi organize bir olay. Zaten bu sene Türk futbolunda federasyon dahil organize olmayan bir şey var mı? Yok. Ama Fener yönetimi hala daha kabloyu yayıncı kuruluşun kestiğini söylüyor. Ben bu yazıyı yazarken, camın önünde kargalar vardı ve gülüyorlardı.
Not: 18 Mayıs 2007 akşam saatlerinde Maltepe’deki Zeki Çetin Restaurant’ta kimler, neden yemek yeme ihtiyacı hissettiler? Eğer, oradakiler açıklama yaparlarsa bu sütunlarda aynen yazacağım... Veya oradakilerin isim listeleri gelirse. Yoksa bu yemekte mi organize idi? Veya yoksa tesadüf mü?
Kapıda kalmayalım!..
GEÇEN hafta cuma günü Ankara’daydım. Siteler’deki Ali Babacan’ın toptan ev eşyaları satan dükkanına gittim. İşim çok acele idi, alışveriş yaptıktan sonra uçağa yetişmem lazımdı. Dört katlı toptan eşya satılan dükkanda bir kişi vardı ve bana, "Cuma namazı" için dükkanın kapalı olduğunu ve 1 saat sonra gelmemi söyledi.
Bu dükkanda bayanlarda görev yapıyorlar. Türkiye’de genelde bayanlar cuma namazına gitmezler. Yani, bayanların dükkanda görev yapma şansları var. Bu olay, Türkiye’de çok yerde tartışılıyor. Ama şu da tartışılıyor.
Cumartesi günü Yahudilerin ibadet günü olduğu için pazar da Hristiyanların ibadet günü olduğu için dünyada tatil yapılıyor. Kuran’da yazılı olduğu gibi, "Cuma Namazı’nda iş yerini kapatacaksın, namazı kıldıktan sonra açacaksın" diyor...
Aslında, "madem öyle, işte böyle" diyerek Müslümanların cuma gününü tatil etmeleri lazım. O da İslam’ın ibadet günü. Futbolculuğumda çok yılbaşını kampta geçirdim. Ama yıllar geçti, ithal oyuncular "Paskalya" için aralığın son haftasında memleketlerine gittiler. Ama bizim şeker ve kurban bayramlarımızda Türkiye’de maçlar oynanıyor.
Bakınız, lafı fazla uzatıp eveleyip gevelemeyelim. Eğer, İslam alemi tavrını koyarsa Hristiyan alemi ile anlaşır ve bir ortak nokta bulurlar. Yoksa, "Biz AB’ye mutlaka gireceğiz" diyerek ısrar edersek, onlar da bize bazı yerlerde yokuş yapmaya devam ederler. O zaman ne yapmak lazım? Ya olmayacak duaya amin diyeceksin. O güçlü ise sen kabul edeceksin, ya da "Ben böyle yaparım" diyerek kestirip atacaksın... Ya da benim gibi kapıda kalacaksın...
Canaydın, bu kez tutturamadın
GEÇEN hafta G.Saray-F.Bahçe maçındaki olayları Özhan Canaydın, Hıncal Uluç’a bağlamış. Hıncal Uluç doğru yazar, yanlış yazar... Zaman zaman tahrik eder, hepsi tamam. Ama eğer o olaylara Hıncal Uluç sebep olduysa, Özhan Canaydın’ın 10 dakika düşünmesi lazım. Bunları yapanlar yüzünden Hıncal, o stada gitmiyor ya da gidemiyor. Eğer Hıncal bu kadar güçlüyse, o zaman sizin gücünüz sıfır olmaz mı Sayın Canaydın? Madem Hıncal bu kadar güçlü, o zaman onu dinleyip, onun uyarılarına kulak asacaksınız. Neresinden bakarsanız bakın, sizin bahane tutmuyor.
Bırakanı görmedim
LİGİN son haftaları geldiğinde, her sene olduğu gibi Denizlispor Başkanı Ali İpek yine assolistti. Geçen hafta Sabah Spor Müdürü Serdar Çeliker’in yazdığı habere henüz bir cevap vermedi, veremedi. Hatırlarsınız, Ali İpek geçen yıl sonunda da müthiş bombalar patlatacaktı. 17 dakika geç biten Fenerbahçe maçından sonra o bombalar söylediği çantaların içinde kaldı.
Bazı başkanlar televizyonlara çıkıyor, "Ben mahvoldum, çoluğumdan, çocuğumdan, ailemden ayrı kalıyorum. Ben bu işi bırakacağım" edebiyatları yapıyorlar. Hepsi de devam ediyor. Hiç bırakanı görmedim. Sanki bu arkadaşların kafasına silah dayamışlar da öyle başkan olmuşlar, zannedersiniz. Yani hep anlattıkları, La Fontaine’den Masallar.
O pankartları taşımak ayıp
FUTBOL takımları sahaya çıkıyor. Ellerinde pankartlar, "Vergi kutsaldır. Verginizi ödeyiniz" yazıları. Bu yıla kadar hiçbir gün futbolcular vergi ödemediler. Bu pankartlarla çıkan kulüplerin tamamına yakını da devlete olan vergi borçlarını ödemediler. Geçtiğimiz yıl bunların hepsi uzlaşmaya bile girmeden, Maliye Bakanlığı tarafından silindi.
Ey cemaat, bari göstere göstere, bizi aldatmayın. Bari, hiç olmazsa o pankartları taşımayın. Ayıp oluyor. Bizi aptal yerine koyuyorsunuz. Ben şahsen konmuyorum, çünkü bu konuda aptalım.
Çulcu’nun ceketi
SON hafta MHK’nin yaptığı hakem tayinlerinde İsmet Arzuman, Selçuk Dereli, Bülent Demirlek isimlerini gördükten sonra bu kurula benim itimadım bitti. Yani, bu isimlere böyle bir haftada, böyle maçları vermek, göstere göstere kamuoyu ile dalga geçmek gibi bir şey...
Çünkü, "Eğer Antalyaspor maçı 2-0 olmasaydı, her şey böyle mi biterdi sorusu" hiç kafamdan gitmeyecek. Kusura bakma Mustafa Çulcu. Sen de sınıfta kaldın. Bundan sonra ne anlatsan, kimseye bir şey anlatamazsın. Ceketini anlattığın gibi... O ceket aynı yerde dura dura herhalde güveler tarafından dörtte biri yenmiştir. Artık, o ceketini giyecek halin kalmadı...
No comments:
Post a Comment